12-02-2012, 02:20 | #1 |
Katletmek için ne tuzaklar kurdular!
Bursa'da konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 28 Şubat sürecinde gençliği katletmek için kurulan tuzakları bildiğini kaydederek gelinen noktanın bir zafer olduğunu söyledi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gelinen noktanın Türk eğitim seviyesinin, bulabildikleri en iyi nokta olduğunu ifade ederek, 'Artık imam hatiplerde yine ilkokul, ortaokul, lise var. Yine kademeli, yine yönlendirmeli. 28 Şubat sürecinde kesintisiz eğitimin nasıl çıkarıldığını bilenlerdenim. Nasıl gözyaşı döktüğümüzü, gençliğimizi katletmek için ne tuzaklar kurulduğunu bilenlerdenim. O yüzden sizleri duası, desteğiyle bugün geldiğimiz nokta zafer noktasıdır' dedi. Arınç, Bursa İmam Hatip Lisesi'nin kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla Tayyare Kültür Merkezi'nde (TKM) düzenlenen programda yaptığı konuşmada, bu okulların, 1950'li yılların başında ihtiyaç kaynaklı olarak açılmaya başlandığını hatırlattı. O dönemde Anadolu insanının zor günler geçirdiğini hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: 'İnsanlar fakirlik ve yoksulluk çekiyordu. Henüz gelişme sağlanamamıştı. O zamanlar millet şunun ihtiyacını çok hissetti: 'Benim çocuklarım okusunlar, iyi eğitim alsınlar, faydalı olsunlar, ama bunları okurken dini eğitim de alsınlar. En azından bir ilmihal bilgisini, Kur'an okumasını, hadis, fıkıh, peygamberimizin hayatı nedir, örnek bir siyer, İslam ahlakı nasıl olmalıdır? Bunları da keşke öğrenebilseler'. İnsanlar bunu çok istedi. 'Çünkü Türkiye, öyle bir hale gelmişti ki, büyük bir üzüntü hakimdi. Bu topraklarda sonradan filmi de çekilen çok hüzünlü hikayeler vardır, mesela 'Çizme'. İzleyenler bilir ki o günlere ait kitapları okuyun, dünyada evrensel bir mesaj olan ve 'Allah-ü Ekber' diye başlayan ezan, 1932'den 1950'ye kadar bu ülkede yasaklanmıştır. O ezanın yerine 'Tanrı uludur' diye başlayan, birileri alay etmek istediğinde aralarında işte 'uluyor' diye kendi aralarında söz konusu ettiği garip bir uygulama başlamıştı. Bu ülkede bir dönem geldi geçti. Ezan, ezan olmaktan çıkarılmış, farklı kelimelerle ifade edilen bir çağrıya dönüşmüştü. Bu da yetmiyordu, 'Camilere farklı fonksiyon getirelim, müzik, sıralar koysak nasıl olur?' diyenler çoğalmaya başlamıştı.' 'Tüylerim diken diken oluyor' Eski ismiyle Matbuat Umum Müdürlüğü olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün kendisinin sorumluluğundaki bir kurum olduğunu anımsatan Arınç, şunları kaydetti: 'Bakın, 1943 yılında bu kurumu temsil eden Vedat Nedim Tör, nasıl bir talimat yayınlamış ve dine nasıl bir bakış açısı göstermiştir? Günlerden Ramazan. İnsanlar Ramazan'ı 'bereket ayı' diye bilir. O gün çıkan bazı gazetelerde, 'Ramazan geldi, haydi sahura. Teravihler, iftarlar' yazılmaya başlanmış, korkarak, çekinerek, kısık seslerle. Neden biliyor musunuz? Bu birkaç yazıyı gören Matbuat Umum Müdürü, derhal talimat yayınlıyor. Halen elimizde bir utanç vesikası olarak tutuyoruz onu. Diyor ki; 'Son günlerde Ramazan ayından bahisle, birkaç gazetede dinden bahsedildiğini görmekteyiz. Bu talimatnamenin elinize ulaşmasından itibaren, hiçbir gazetede dinden ima yoluyla bile bahsetmek yasaktır'. Tüylerim diken diken oluyor. Bu Türkiye'de yaşanan bir gerçektir. Dinden, bırakın din gerçeğinden bahsetmeyi, dinden ima yoluyla bile bahsetmeyi yasaklayan bir anlayış, bu ülkeden geldi geçti. O zamanlar da anneler babalar, 'Arkamızdan Kur'an okuyacak kimse de mi kalmayacak?' diye endişe etmeye başlamıştı. Cenaze namazı kıldıracak insan kalmamaya başlamıştı. Çünkü jandarma dipçiği altında Kur'an öğretilen her yere baskın yapılıyor, saçı sakalı olan insanlar cezaevlerine atılıyordu.' Arınç, bunları anlatırken 'Yok canım o kadar da olmaz' diyenlerin olabileceğini dile getiren Arınç, anlattıklarının, 'en hafifi' olduğunu, ülkede bunların bin misli acıların yaşandığını vurguladı. Bunu kendi anne babasından da bildiğini, annesinin 40 yaşına kadar Kur'an okumasını bilmediğini, ama daha sonra öğrendiğini anlatan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Babam Manisa'dayken hafızlık okuluna gitmiş, ardından da gedikli zabit olarak astsubaylığa kadar yükselmişti. Ulucami'nin küçük odalarında ne zorluklar içerisinde bunu, gizlice yaptıklarını anlatırdı. Köyler de böyleydi. Samanlıkta 3 tane gözcü koyarak, 'Jandarma gelirken haber verin, ortadan Kur'anları kaldıralım' diye birbirlerine haber vererek, korku endişe ve baskılı günler yaşadığı için Anadolu insanı, 'Ben çocuğumun Kur'an okumasını istiyorum; abdest, gusül nedir bilmesini istiyorum' diye yola çıktı. Uzun süre direndiler ama çok şükür 1950, Türk siyasi tarihinde çok büyük bir devrimdir. 18 sene ezanın yasaklanması rahmetli Menderes'in iktidar olmasıyla tekrar 'Allah-ü Ekber'e dönüşmüştü. O tarihten sonra imam hatipler, yüksek İslam enstitüleri, ilahiyat fakülteleriyle bugüne geldik. Sayısı çok azdı ve bu okula giden çocuklara hakaret, onlarla alay edilirdi. Cenaze yıkayıcısı gözüyle bakılırdı. Öyle yanlış bir laiklik anlaması vardı ki Türkiye'de, 'Laiklik incinecek' diye dinden bahsedemez, ağzınızı açamazdınız. İlmihallerin, Kuran-ı Kerimlerin, dini bilgi veren kitapların suç aleti sayıldığı günler yaşadık. Avukatlık hayatımda en az 50 tane 163. maddeden yargılanmış insanların dosyası vardı. Bu yargılanan insanların dosyalarındaki suç aleti sayılanları okuduğunuzda hayıflanırsınız. 'Takke, tespih, dini kitaplar bulundu' veya 'Peygamberin izindeyiz diyen 3 kişi bir araya geldi, marş söyledi'. Bunlar iddianamelerde suç olarak gösterilen şeylerdi. Hala bu dosyaları saklarım. Geldiğimiz noktada hepimizin 'Yarabbi sana binlerce şükür' demesi lazım.' "İmam hatiplerin sahipleri millettir' Arınç, imam hatiplere ilginin artarak devam ettiğini belirterek, 'Artık bu liselerin mezunları, 'Türkiye'nin valisi, kaymakamı, parlamenteri, sanayicisi olacak' diye büyük bir aşkla yetişiyorlar. Geldiğimiz nokta Türk eğitim seviyesinin, bulabildiğiniz en iyi noktasıdır. Artık imam hatiplerde yine ilkokul, ortaokul, lise var. Yine kademeli, yine yönlendirmeli. 28 Şubat sürecinde kesintisiz eğitimin nasıl çıkarıldığını bilenlerdenim. Nasıl gözyaşı döktüğümüzü, gençliğimizi katletmek için ne tuzaklar kurulduğunu bilenlerdenim. O yüzden sizlerin duası, desteğiyle bugün geldiğimiz nokta zafer noktasıdır. Ne kadar dua etsek azdır' diye konuştu. İmam hatip neslinin altın bir nesil olduğunu, çok güzel bir çıkış amacının bulunduğunu ifade eden Bülent Arınç, şöyle dedi: 'Çatısına, içindeki masasına kadar her şeyini aziz milletimiz yapmıştır. Bu devletin imam hatiplere verdiği tek şey, bir müfredat ve öğretmendir. Bunun dışındaki her şeyi, Türk insanı, fakir ve yoksul millet geleceğini düşünerek kendisi hazırlamıştır. Çok faklı okullar açıyoruz, ama imam hatiplerin sahipleri millettir. Millet, günlük yevmisini vererek bu okulları hazırlamıştır. Bu okullarda okuyanlar örnektiler ve bugün de örnek olmaya devam ediyorlar. Hiç mi haylaz olanlar çıkmadı? Elbette çıkmıştır. Bugün bir gazetede yazarlık yapan bile o haylazlardan birisidir. Milyonların geçtiği okullardan 3-5 haylaz çıkmaz mı? Bal gibi de çıkar. Yolunu şaşıran da çıkar. Başka yollara giden de çıkar. Olacak bunlar, ama yüzde 99 ile hedefinden hiç sapmayan ve bu millet sevdalı bir nesil yetişti ve şimdi onlar sayın başbakanımızı, bakanlarımızı, meclis başkanımızı, cumhurbaşkanlarımızı görebiliyorsa, doktor, iş adamı, bilim adamı olarak imam hatiplerde yetişenleri görebiliyorlarsa, onlar çok mutludurlar. Çok farklı okullarımız var ve bunların hepsi bizim. Ama merhamet edin ki imam hatip gibi okullarımız da olsun. Lise de ne varsa olsun ama ilaveten 'Bir de şu dersleri alsın' diye 50 senemiz geçti. Ama çok şükür bugün, satanist olanlar, memleketi soyup soyanlar, yolsuzluk yapanlar imam hatiplerden yetişmedi. Bu milletin alın terini en güzel şekilde değerlendirenler onlardır yine.' '(Bin yıl devam edecektir) diye meydan okudular' Arınç, imam hatiplerin bir zamanlar potansiyel suçlu ve ayıplı bir konumda olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı: 'Herkes onlarla önce alay etti. Sonra tehdit etti. Sonra baktılar ki alay ve tehdit ettiği bu okulların mezunları en yüksek puanlarla üniversiteye girmeye, en iyi notlarla mezun olmaya başladılar. Her yerde birinci oldular. Çünkü azmettiler ve başardılar. O zaman Türkiye'de birileri bir tehdit oluşmaya başladığını düşünmeye başladı. 1943'de Matbuat Umum Müdürü'nün 'Dinden ima yoluyla bile bahsetmeniz yasaktır' demesi gibi imam hatipleri bir gerici, irtica yuvası, bunların odağı halinde kabul etmeye başladılar. Okullar kapandı, kaynakları kurutuldu, hafızlık kaldı, Kur'an kursları kapandı ve 'Bin yıl devam edecektir' diye de meydan okudular. 'Bin yıl' dedikleri 10 sene bile devam etmedi. Bugün 10 sene sonra 4+4+4 ile milletimizin en güzel taleplerine karşılık veriyoruz. Öyle bir kanaat oluştu ki, kim namaz kılıyorsa, kim dindarsa, dinine özen gösteriyorsa, 'gerici' olarak yaftalamanın yanında, 'Olsa olsa bu mutlaka imam hatip mezunudur' demeye başladılar. Çünkü gözleri başka bir şey görmüyordu. İmam hatip mezunu değilim, ama 1995'de milletvekili olarak parlamentoya girdim. 'İşte imam hatip mezunu milletvekilleri' diye Refah Partisi'nin milletvekillerini baştan sona yazmışlar. Birinci sırada da ben varım. 'Lafına bakılırsa bu adam kesin imam hatipli' demişler.' YeniŞafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
12-02-2012, 02:39 | #2 |
Ben asla İmam hatiplerin çoğalmasına karşı değilim ama gelin görün ki bugünkü imam hatip okullarının diğer klasik okullardan farkı kalmamış.Zira edep haya hak getire!.Önce bu çocuklarımıza edep haya, tasavvuf dersi, haram ve helali, kul hakları çeşitleri öğretilirse Allah'ın izniyle kısa zamanda istenilen sonuca varılır kanaatindeyim....
|
|
12-02-2012, 02:46 | #3 | |
Alıntı:
Farkı kalmamış demek bence doğru olmaz ama diğer okullara benzemeye başladıkları kesin... Muhafazakar aileler çocuklarını da kendi gibi düşündükleri için hiçbir şey öğretmeden İmam Hatip'e gönderiyolar yani burada kendi arzusu ile değil de aile isteğiyle oraya gitmiş oluyor... İmam Hatip şuurunu aileden alsalar böyle olmayacak vesselam... |
||
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|