Ağzı olan konuşuyor!

25 Şubat 2008’den itibaren uygulanmaya başlanacak olan yüksek öğretimde başörtüsünü meşru kılan anayasamızın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik ile ilgili rektörlerden çeşitli yorumlar geliyor. YÖK Başkanı Özcan açıklamasında: “rektörler anayasa değişikliğine uymak zorundadırlar, Pazartesi günü kimlikleri teşhis edilebilmek koşuluyla başörtülü öğrenciler üniversitelere alınacaktır.” dedi; ama kimi rektörler YÖK ile ilgili Ek-17.maddeyi gerekçe sunarak üniversitelerine ( hani bu üniversiteler bu rektörlere zimmetli ya(!) ) başörtüyle girilmesine izin vermeyeceklerini söylüyorlar.

Bu “derebeylerin” en çok dikkat çekenleri ise Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın ve İstanbul Üniversitesi Mesut Parlak; hani şu “türbanlıya karşı ayrımcılık yapacağım, onun notunu kıt vereceğim diyen, sonra hakkında soruşturma başlatılınca da bir basın bildirisiyle bunu yalanlayan Parlak.

Bu laf-ı güzaf neden?

Bilim adına, ilim adına bir şeyler yapılmasına en fazla gereksinim duyulan Türkiyemin üniversitelerinin rektörleri şimdi kapı bekçiliğine, “türbanlı avcılığına” çıkmış durumda, “Ek-17 değiştirilmedikçe türbanlıyı almam” diye o televizyon senin, bu gazete benim dolaşıyor, demeç veriyor. Oysa kendileri de ülkemin yegâne aydınları ve sahipleri (!) olarak çok iyi biliyor olmalılar ki mevcut hükümet o “daha on yedi, on yedi…” diye tutturdukları maddeyi de değiştirme yetkisine sahip, zira Ak Parti Hükümeti Abdullah Gül’ün uyarısı üzerine bu konuda da çalışmayı başlatmış durumda, en kısa zamanda MHP ile görüşülüp “on yedi” mavalını da ortadan kaldıracaktır. Durum böyleyken bu “derebeyleri” neyin mücadelesini vermekte, yeterli çoğunluğu sağlama gücünü elinde bulunduran mevcut hükümetin bu maddeyi de “kolaylıkla” değiştirebileceğinin bilincinde değiller mi?
Pek tabi ki her şeyin onlar da farkındalar. Ama bunların istediği memlekette oluşturulmaya çalışılan kriz ortamını “temin etmek” ve bu uğurda da ne kadar kozları varsa koyuyorlar önümüze, “ihaleyi alamayacaklarını” çok iyi bildikleri halde…

Hani “almam” diyorsun ya sayın rektör!

Yarın almadığında o başörtülü öğrencileri “şatona(!)”, hakkında soruşturma başlatılır ve “anayasayı alenen ihlal etmekten” kaybolursan ortalıktan hiç şaşırma; velhasıl alırsan çok gülerim sana!

Yarın almadığında o başörtülü öğrencileri “şatona(!)”, çıkıp da bir öğrenci karşına, “sana da bu yakışırdı zaten; almanı da beklemiyorduk, olsun, sen böyle devam et, et ki git bir an önce, git de bilim yuvamız bir “estetiysen”den kurtulsun, “bilim adamı” gelsin başımıza.” derse kızarıp bozarma, velhasıl alırsan çok gülerim sana!

Yarın almadığında o başörtülü öğrencileri “şatona(!)” ve öbür gün kulağında kulaklık, Teoman’ın “daha on yedi” parçasını dinlerken, elindeki gazetede bir haber okurken “YÖK ile ilgili EK-17.madde dört yüz küsür milletvekilinin oyuyla değiştirildi.” yazan, “işte şimdi gitti şato elden” diye geçirme içinden, velhasıl alırsan adam değilsin sayın rektör!

“Madem ana-muhalefetsin dedi millet, çekelim bakalım kürekleri boşu boşuna ve Rodos’a!”

Rektörler “uzaydan bildiredursun” ( gerçek anlamda uzaya çıktılar da oradan bildiriyorlar değil, anlıyorsunuz siz onu. ), CHP’de Çarşamba günü anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor, tabi yanına da DSP’yi alıyor giderken. Gerçi yine kendileri her şeyin farkındadırlar; ama ben yine de hatırlatmak isterim bu değerli(!) ana-muhalefet partilerimize: Anayasa Mahkemesi taşındı, artık o sıkıldıkça gidip çay içtiğiniz “çay bahçesi” yok orada.

Demem o ki çok umutlanmayın. Bu dostça bir uyarı; kendimi düşünüyorsam “parıl parıl” olayım!

Yine anladınız siz onu!

Saygılar…


Tunahan Bozkurt

www.akhaberci.com

Yazı www.akpartiforum.com dışında www.akhaberci.com da da yayınlanmıştır.

GÜNCELLEME

Bu rektörler ve Chp, herşeyin farkındalar da... Onların peşinden giden kitleler de bazın şeylerin farkına varsalar da bu adamlara!!! fırsat vermeseler...
Yazı için tebrikler...

Öncelikle teşekkürler Nusret.

Sonralıkla ( nasıl bir lafsa bu da ), kitlelerin sürüklenmesi malesef çok basit bizim ülkemizde; deden amcan şucuysa, sen de şucu olmak zorundasındır, yapman gereken durup "neci" olacağına karar vermek değil, "şucu" olmana kılıf bulmaktır...

Yazıyı okuyan ve buraya yorum yazan arkadaşlara teşekkür ediyorum.