Sevgili CHP'li okuyucularımın 'fikir yazısı' taleplerini bugün de maalesef karşılayamayacağım.

Lafın gelişi 'maalesef' demiyorum; inanın çok üzülüyorum.

Neylersiniz ki, seçime bir aydan daha kısa süre kalmışken 'fikir yazısı' yazmak, Şenol Güneş'in lig bittikten sonra uğradıkları haksızlığı dillendirecek olmasına benzer.

Her şeyin bir zamanı var yani.

Bu demek değildir ki sevgili CHP'li okurlarımın 'fikir yazısı' taleplerinden şekvacıyım.

Asla!

Bilakis çok memnun oluyorum. 'Bakıyorum da yine fikir yazısı yazmamışsın. Fikir yazısı yazsana? Ama nerdee sende o fikir?' şeklindeki mailleri o kadar etkili oluyor ki anlatamam.

Sırf bu maillerin hatırına seçimden sonra birkaç 'fikir yazısı' yazacağım, aha da söz veriyorum.

Artık 'pisuvarın dekonstrüksiyonunun postmodern kaynakları üzerine bir giriş denemesi' mi yazarım, Werner Heisenberg'in 'Parça ve Bütün'ünden girip CERN'den mi çıkarım yoksa Frankfurt Okulu'na demir mi atarım orasını şimdiden bilemem.

Fikir yazısı dercetmekte sıkıntı çekeceğimi hiç sanmam; önemli olan da bu. (Bu saatten sonra Batı'daki düşünce akımlarının yetkili bayii olamasam da en azından 'spot' çalışırım Şinasi.)

Uzun lafın kısası, canımdan çok sevdiğim CHP'li okurlarım seçime kadar dişlerini sıkacaklar!

Şayet bekleyemeyiz, 'fikir yazısı' okuyamadan yapamayız diyorlarsa, bazı tavsiyelerden öte elimden bir şey gelmez.

Derrida, Claude Lévi-Strauss, Baudrillard, Adorno, Habermas falan okusunlar mesela.

Yok, biz illaki 'Türk fikir yazısı' okumak istiyoruz diyorlarsa Can Ataklı, Emin Çölaşan, M. Yakup Yılmaz veya Ruhat Mengi'ye yine talim edecekler demektir.

Hulasa, fakirin 'fikir yazısı' seçimlerden sonraya kaldı; bugün size Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a üstünlüklerini yazacağım.

Sözcü gazetesinin at üstünde yaptığı söyleşide 'Recep Bey attan düştüğüne göre iktidardan da düşecektir?' diyor.

At sırtındaki Gandi Kemal'e şöyle bir baktım?

Gerçekten de attan düşecek gibi durmuyor.

Ata baktım?

Bir de ben düşürmeyeyim der gibi bakıyor!

Attan düşen iktidardan düşeceğine göre attan düşmeyen de iktidara çıkacak demektir; bu bilimsel çıkarımı tartışamayız!

Sonuç: 1-0

Diyor ki, 'Madem benimle TV'ye çıkmaktan korkuyor, ona at yarışı dahil her dalda meydan okuyorum?'

Başka dalları bilmem ama 'eskrim'de veya 'kulplu beygir'de üstünlük sağlar gibime geliyor: 2-0

Mezkur söyleşide 'Ben ata binmesini de kılıç kuşanmasını da iyi bilirim? Bunun anlamı işimin ehliyim demektir?' diyor.

Mantıksal çıkarsama bakımından gördüğünüz gibi eli bükülecek gibi değil.

Varsayalım, Kılıçdaroğlu günün birinde başbakan oldu?

Başbakanlık Müsteşarı: 'Sayın Başbakanım ekonomi tepetaklak gidiyor ne yapacağız!'

Kılıçdaroğlu: 'Atımı getirin!..'

Neyse uzatmayalım; 3-0 etti.

Meydanlarda atıp tuttuktan sonra Kürşat Tüzmen'in 'Söyleyecek sözünüz varsa bana söyleyin' çıkışına, 'Sözüm size değil' karşılığını verdiğine göre manevra kabiliyeti olağanüstü.

Demek ki, (futbol spikeri diliyle söyleyecek olursak) bilekleri yumuşacık; anında kıvırabiliyor: 4-0

Erdoğan'ın TOBB toplantısına bir saat geç kaldığı iddiasından hareketle, 'Zamanı yönetemeyen ülkeyi hiç yönetemez?' demiş.

Ülkeyi yönetemez dediğin adam 9 yıldır yönetiyor işte; fi tarihinden beri yönetemeyen sizsiniz.

Lafını tartmak gibi bir derdi yok; öylesine şavulluyor!

Anlaşılan o ki mahcup olmamak gibi bir özelliği daha var.

Bu da skoru 5-0'a taşır.

Şuncağızı da yeri gelmişken söyleyeyim: Bu mahcup olmama özelliği en önemli ikinci özelliğidir.

Birinci özelliği mi?

Daha evvel yazmıştım ya: Bir insan iktidarda iken sözünde duramaz anlarız, bu daha muhalefetteyken sözünde duramıyor!