kimbilir kaç yaran var kanayan..
Bazen hapsolursun bu odalara. Zaman geçer, sen zamana mahkum… Alıp başını gitmek istersin bağlıdır elin kolun. Ay ışığı odana süzülür. Sen o aya dokunmak istersin, ellerin bağlıdır yatağının prangalarına. Rüzgar girer sinsice pencerenden, kanına. Ona karışıp esmek istersin, o kadar hafif değilsindir, düşersin.. Tek çare gece bir vakit dadanırsın kalemine. Yazdıkça geceye iyice karışasın gelir. Kalemin seni sakinleştireceğine iyice ağlatır.
Kimbilir ruhunda kaç ağır lafın, kaç neşterin izi, kanayan kaç yara var. Ama bu gece, bu gece sadece o duvarlar ağır geldi sana. Bu gece bir aşk için ağıt yakmadın. Sadece kendin için yazdın. Sıkıldın, ellerindeki iplerden bunaldın. Asla tam anlamıyla özgür olmadığını anlayınca bağırdın ..karanlık bir ışıkla, iğrenç bir yazıyla devam ediyorsun satırlarına. Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim sevgili..Uykunun seni terkettiği şu gecede, kağıt bulamayıp bir kitabın içine yazıyorsun zavallı bir şekilde. Bir dolu kurgu beyninde, anlatmaya kalksan dalga geçerler. İşte yine o anlardan biri, kimsenin seni anlamadığını düşündüğün.
İnsanlar bilmem kaçıncı uykularındayken, işte sen yine buradasın. En sadık dostunla… Ama bu gece sadece saçmalamak geldi içinden. Bir kuş olup uçmak gökyüzünde, umarsızca. Balıkçıların attığı ekmek parçalarıyla bir gelen geçici toklukla uçmak… Rüzgrı yara yara, yıldızlara doğru uçmak… Diline bir şarkı dolayıp, mil mil yükselmek…
|