![]() |
#1 |
![]() Dün Ali Bayramoğlu çok tartışılacak bir yazıya imza attı.
Hükümet – Cemaat tartışmaları eksenli gündemden ziyadesiyle memnun olan merkez medya diye tabir edilen yayın organları bu yazıyı, "AK Parti-cemaat ittifakı sona erdi" başlığıyla dün internet sitelerinde manşetten verdi. Bu tartışmayı bugünkü gazetelerde sürdüreceklerini öngörmek de süpriz olmaz. Kaldı ki bu oldukça iddialı saptama, Ali Bayramoğlu’nun yazısında tevile mahal bırakmayacak şekilde zaten yer alıyordu. Ali Bayramoğlu yazısında, adliye – polis teşkilatı içinde var olduğunu iddia ettiği oluşumlara hükümetin bundan sonra müsade etmeyeceği düşüncesinden hareketle şunları yazdı:, “Gerekli önlemler her şeyden önce "törpü ve tasfiye" girişimleridir. Ve kanımız odur ki, bu çerçevede "adliye-polis otonom yapısı", ya da "otonom haller" siyasi iktidarın önemli ve sürekli meselelerinden birisi olacaktır. Doğal olarak, iktidar grupları arasındaki aktif işbirliği sona ermiştir” yazdı. Ali Bayramoğlu yaygın kullanılan haliyle açıkça “cemaat” yazmasa da, adliye ve poliste var olduğunu iddia ettiği “otonom yapı” ve “otonom hallerle” bunu kasdetmiş olmalı. Törpü ve tasfiye işlemini hem gerekli önlemler arasında saymak, hem de hükümetin bundan sonraki öncelikli işlerinden birinin bu olacağını öngörmek çok ciddi bir değerlendirmeye karşılık gelmektedir. Yazıda bence tartışılması gereken en çarpıcı nokta şudur: “Bu yapının ve işleyişin tasfiyesi bir bakıma bu otoriterleşme kaynağı ve ayağının tasfiyesidir. Bu tasfiye tek başına bir demokratik hamleyi ifade ettiği gibi, bizce, daha fazlasını da vaat etmektedir.” Hükümet, emniyette yapılan değişiklikleri rutin işlem olarak açıklasa da, Ali Bayramoğlu tasfiye olarak nitelendirdiği bu girişimin demokrasi açısından çok daha fazlasını vaat ettiğinin altını çiziyor. Ali Bayramoğlu benzer düşünceleri önceki gün katıldığı bir televizyon programında da seslendirmiş ve “Kavga gürültüsü verilmek istenmiyor. Ama burada inisiyatif hükümettedir ve hükümet alan temizliği yapmaktadır ve bir ittifak sona ermiştir" tespitinde bulunmuştu. Çok iddialı beyanlar bunlar. Yukarıda bahsi geçen derinlikte analizler yapmak için ciddi bir duyuma, somut bir veriye dayanmak gerekir. Konu hakkında bilgim olmadığından, mevzunun bu yönü şu aşamada beni aşar. Ancak algı yönetimi, siyaset sosyolojisi ve siyasal iletişim üzerine çalışmalar yapan bilim insanı olarak konuya kendi alanım çerçevesinde yaklaşabilirim. Ali Bayramoğlu’nun yazısında geçen ittifakı anlamak mümkün. Duygusal ittifaktan pratikte işbirliğine kadar geniş eksende değerlendirilebilir. İttifak med cezir gibi, gelgitleri, yaklaşım düzeyleri olan bir süreçtir. Gevşek işbirliğinden sıkı temasa kadar farklı derecelerde ele alınabilir. Kaldı ki bu durum demokrasinin icaplarından da biridir. Çokluktaki ahengi de temsil eder. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Meclis’in açıldığı daha ilk gün Meclis duvarına, Kur’an-ı Kerim’in 42. suresi olan Şûrâ suresinin 38. ayetinde geçen, “İşlerini istişare ile yürütürler” anlamına gelen (Ve emruhum şûrâ beynehüm) ayetini astırdı. Vatanı kurtaran ilk Meclis bu tür bir danışma zenginliği, düşünce çeşitliliği ve işbirliği içinde çalıştı ve sonuç da aldı. Cumhuriyet döneminde iktidar belli ellerde temerküz ettikçe, sosyal ittifaklar gözardı edildikçe ve herkes kendi iktidarını mutlak iktidar olarak dayatmaya kalktıkça, en azından buna talip oldukça, toplumsal huzursuzluklar da arttı. Hiç katıksız söylenebilir ki, tarih boyunca her iktidar yapısı aynı zamanda bir ittifaktır. Hiçbir iktidar yekpare değildir. Mutlak olan tek iktidar Allah’ın iktidarıdır. Allah iktidarında kesinlikle ortak kabul etmez. Şakasını bile şirkten sayar. Ali Bayramoğlu’nun yazısında bahsettiği alan temizliği konusuna gelince... Hayatını sosyal ve bedensel hijyen üzerine kurmuş biri olarak, kim kimi nerden temizliyor, neden temizliyor, kirli olduğunu düşündüğü alana karşı hangi temizlik ürünlerini ve yöntemlerini kullanıyor diye muhakkak sorarım. Varsayalım ki, AK Parti ile Sayın Gülen’in düşüncelerine değer veren camia arasında bir ittifak vardı... Yine varsayalım ki, bu irtibat iddia edildiği gibi çeşitli nedenlerle son dönemde tartışılır hale geldi... Öyleyse sorumuz şu olsun: Eğer böyle bir ittifak vardıysa ve çeşitli nedenlerden kaynaklanan karşılıklı güven kaybı sebebiyle bu ilişki iddia edildiği gibi onulmaz bir yara aldıysa, bu hakikaten demokrasiyi güçlendiren, katkı yapan iyi bir şey midir? Sanmıyorum... Sayın Gülen’in düşüncelerine değer veren camianın çeşitli konulardaki duruşu bugüne kadar geniş toplum kesimleri tarafından referans bir nitelik arz etmiş, durduğu nokta yerli yabancı etkin çevrelerce Check Point (kontrol noktası) olarak görülmüştür. Üstelik bu etki ediş her defasında ülke ve millet yararına tecelli etmiştir. Sosyal camialar belli hassasiyeti paylaşan canlı organizmalardır. Beşer hafızası unutsa da toplum hafızası unutmaz. İktidarlar gelip gitse de, sosyal organizmalardaki geçişkenlik ve akacak mecra bulma istidadı tarihin akışı içinde devam eder durur. Eğer medyaya yansıdığı gibi alan temizliği yapıldığı iddia edilen bir algılama zemini oluşursa, bunun sosyal endikasyonları da olur ki, iş o noktaya gelmeden yanlış algılama süreci de zamanlıca tashih edilmelidir. Başbakan Erdoğan ekranlardan canlı yayınlanan son konuşmasında, kurumlar arasında çatışma beklentisi, devlet toplum ayrışması arzusundaki çevrelere mesaj verme adına, “Ellerini ovuşturarak bekleyenler boşuna heveslenmesinler” demişti. Heveslenir gibi oldukları açık... Bu algıyı ortadan kaldırmak da yine hükümete düşüyor. Tasfiye arzu edenlere inat, takviyeyi öneriyorum. Prof. Dr. Osman Özsoy – Haber 7
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|