|
![]() |
#1 |
![]() Bir Mesut Parlak cümlesidir: “Türbanlı öğrenciye hak ettiği notu veremeyebiliriz...” Mesut Parlak, İstanbul üniversitesi’nin rektörüdür. Malatyalıdır. Bir zamanlar, yani Kemal Alemdaroğlu’nun devr-i saadetinde, Malatyalılığından aldığı asabiyyetle cari uygulamaları eleştirir, başörtülü öğrencilere reva görülen zulmü anlatırdı yürek sızlatan bir dille... “Onlar da bizim kızlarımız... Onlar da bizim yavrularımız...” cümlelerini araya sıkıştırmayı ihmal etmeden tabii. Böyle pek çok demeci vardır... Birkaç yıl öncesine kadar, birçok gazete için (özellikle Vakit gazetesi için) görüşlerine başvurulacak yegane “muhalif kaynak”tı. Başarılı bir öğretim görevlisiydi, CHP’liydi, laikti, belli hassasiyetleri gözetme konusunda “kararlılığını” muhafaza ediyordu ama, bu kadar da olmazdı ki canım, İstanbul üniversitesi kötü yönetiliyordu, Alemdaroğlu da ne yapmaya çalışıyordu böyle? İsyanı bununla da sınırlı değildi... Bir zamanlar (dekanlık yaptığı dönemde), kendisinden “başörtülüleri okula sokmaması” istenmiş... O da haklı olarak isyan ediyordu: Bu kadar da olur muymuş canım, dekanlık mı yapacakmış, polis şefliği mi? Böyle bir adamdı işte Mesut Parlak... Hem böyle bir adamdı, hem de muhalefetini spesifik olarak Alemdaroğlu yönetimi üzerine kurduğu için pek çok ayrıntıyı gözlerden kaçırabiliyordu. Zaten hiçbir şey değişmeyecekti. Alemdaroğlu gidecek, onun yerine bir benzeri gelecekti. O “bir benzer”in Mesut Parlak olması ise, sadece kaderin garip bir cilvesidir. çünkü, rektörü değiştirmek, cari sıkıntıları gidermeye yetmiyordu. Asıl, üniversiteleri bilim yuvası olmaktan çıkarıp “kışla”ya dönüştüren zihniyeti değiştirmek gerekiyordu. Yani, üniversitelerde bir “zihniyet dönüşümü” şarttı. Bu zihniyet dönüşümünün ilk basamağı olarak da, cari sıkıntıların kaynağını oluşturan yasanın, rektörlere neredeyse Padişah yetkisi veren YöK Yasası’nın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Hiçbir şeyin değişmediği görüldü zaten. üstelik, bir zamanlar “muhalifmiş gibi” yapan ve insanların buna inanmasını sağlayan Parlak daha dişli bir statükocu çıktı. Mesela, yönettiği üniversitenin Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk gibilere kapalı olduğunu söyleyebildi. Bu kadarını önceki bile akledememişti. Hayır, “Ey Mesut Parlak! Sen geçmişte böyle diyordun. Şimdi bunları bunları söylüyorsun? Ne oldu da, bir zamanlar eleştirdiğin Alemdaroğlu gibi yasakçılıkta ifrat noktasına geldin?” demiyorum. Demeyeceğim de... Bunun muhasebesini, kıymetli rektör kendi vicdanında yapsın. Şunu söylüyorum: Meşruiyetini hangi yasadan, hangi vicdani kanaatten, hangi ahlak ve moral değerlerden alıyorsun da, “türbanlı öğrenciye hak ettiği notu” vermiyorsun, vermeyebileceğini söylüyorsun? Kıyafet, akademik değerlendirme ölçütü müdür? Demek ki öğrencileriniz “devrim yasaları”nın icbar ettiği kıyafetle karşınıza çıksalar, örneğin “fötr şapka” filan taksalar, her dersten 100 notunu çakacaksınız. öyle mi? Bu mudur akademyanın tarafsızlığı ve bağımsızlığı? Böyleyse, neden size “akademisyen” diyoruz ki? Kıyafet tercihlerinize uygun bir “mesleki sıfat” edinebilirsiniz ve böylece devrimlerin geleceğini de garanti altına almış olursunuz. Hadi, dünün muhalif rektör adayı Mesut Parlak böyle diyor... Peki, “hukuk” ne diyor? Bizim ünlü “kin ve düşmanlığa tahrik” maddeleri ne işe yarıyor? Sadece “kral çıplak” diyen muhalifleri susturmaya mı? Ahmet KEKEÇ / STAR 04/02/2008
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Yargı da toparlayacak kendini inşallah.
Yavaş yavaş. Durmak yok, yola kontrollü devam... |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|