AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-19-2012, 14:39   #21
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
‘Yeni tür iktidar savaşları’nın ilk çarpıcı örneği

Ergenekon sürecinde yaşanan kimi kırılmaların bu ittifaka gölge düşürdüğünü biliyoruz. Prof. Türkan Saylan olayı bunlara bir örnektir ama

hükümeti en çok zorlayan gelişmenin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları olduğu açıktır

Özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya’nın başta Müsteşar Hakan Fidan olmak üzere eski ve yeni 5 MİT yöneticisini “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağırmasıyla patlak veren krizle birlikte, kimi zaman açık ama genellikle üstü örtülü bir şekilde dile getirilen, Gülen cemaatinin devlet içinde güçlü bir şekilde örgütlenmiş olduğu iddialarını yeniden tartışmaya başladık. Yıllardır ülkenin gündeminde olan bu iddiaların AKP iktidarıyla birlikte daha da arttığını biliyoruz ama bu sefer yeni bir durumla karşı karşıyayız: İktidar partisi çevreleri, daha önce yaşandığı gibi bu tür iddiaları yalanlama yarışına girmiyor; hatta bazen örtük, bazen aleni bir şekilde Gülen hareketinin devlet içindeki unsurları aracılığıyla hükümete politika dayatmak istediğinden şikayet ediyorlar.

Aslında yazı dizimizin dünkü bölümünde izah etmeye çalıştığımız AKP hükümetiyle Gülen hareketi arasındaki “kendiliğinden ittifak”ta ilk kez sorun yaşanmıyor. Yani MİT krizi bir bakıma, Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu’nun saptadığı gibi “bardağı taşıran damla” olmuştur. Her ne kadar bu ittifak en çok, askeri vesayeti tasfiyeyi hedefleyen Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda başarı göstermişse de en ciddi ihtilaflar da aynı süreçlere bağlı olarak yaşandı. Kimisi emekli, kimisi muvazzaf yüksek rütbeli bazı subayların soruşturmalara dahil edilmeleri ve/veya tutuklu yargılanmaları çerçevesinde yürütmeyle yargı arasında zaman zaman çıkan anlaşmazlıkları bu bağlamda değerlendirmek gerekir ki bunların son örneği İlker Başbuğ’un, devletin en tepesinden gelen itirazlara rağmen tutuklu olarak ve Yüce Divan’da değil Özel Yetkili Mahkeme’de yargılanmasıdır.

Ergenekon sürecinde yaşanan kimi kırılmaların da bu ittifaka gölge düşürdüğünü biliyoruz. Prof. Türkan Saylan olayı bunlara bir örnektir ama hükümeti en çok zorlayan gelişmenin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları olduğu açıktır. Konuyla yakından ilgilenen biri olarak, AKP’lilerin ezici bir çoğunun başından itibaren Şık ve Şener olayından ve buna bağlı olarak basılmamış kitapları toplatan ve gazetecileri yargı yoluyla susturmaya çalışan hükümet imajından son derece rahatsız olduklarını biliyorum. Bu imajın, AKP ve Erdoğan’ın Ortadoğu’da “rol model” olma iddialarına ciddi bir şekilde gölge düşürdüğünüyse hep birlikte gözlüyoruz.

Kürt ve PKK sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiği konusunda da her iki kanadın, kimi zaman mutlak bir şekilde ortak hareket ediyor görünseler de çok farklı, hatta zıt görüşlere sahip olduklarını da biliyorduk ki son MİT krizi bu farklılıkların ne derece hayati olduğunu kanıtladı. Her ne kadar sonradan, savcının tek amacının KCK’ya sızmış bazı MİT unsurlarının yasadışı faaliyetlerini soruşturmak olduğunda ısrar edilse de MİT’çilerin davetiyle esas olarak hükümetin PKK ve Öcalan’la görüşme politikalarının masaya yatırılmak istendiği açıktır. Bu durum, hükümete yakın bazı kişilerin de vurguladığı gibi siyasetin üzerinde bir “yargı vesayeti” kurma arayışı olarak görülebilir.

MİT krizi olağanüstü bir jeopolitik ortamda patlak verdi: Suriye’de iç savaşın ve buna bağlı olarak dış askeri müdahalelerin eli kulağında; İran nükleer krizi hiç de olumlu seyretmiyor; Irak’ın yeniden kaotik bir ortama sürüklenmesi muhtemel ve genel olarak bakıldığında Ortadoğu’da mezhep temelli yeni çatışmalar yaşanabilir. Ve AKP hükümeti, önceki siyasi iktidarlardan farklı olarak bu gelişmelerin hiçbirine karşı kayıtsız kalmak istemiyor, hatta bunların herbirine müdahil olmak arzusunda. Hal böyle olunca MİT’e son derece kritik görevler düşüyor.

MİT deyince Hakan Fidan için ayrı bir parantez açmak lazım. Bu son kriz de gösterdi ki Fidan, gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek Başbakan Erdoğan, gerekse Dışişleri Bakanı Davutoğlu için asla vazgeçilmeyecek bir isim. Bunda başta İran sorunu olmak üzere sözünü ettiğimiz konulardaki donanımından ziyade, devletin tepesine vermiş olduğu güven duygusunun belirleyici olduğu açık. Özetle, güvenlik bürokrasisi içinde AKP iktidarının en güvendiği ismin Fidan olduğunu bu kriz bize bir kere daha gösterdi.

Öte yandan Mavi Marmara olayının ardından Erdoğan ile Gülen’in İsrail’e bakışlarında çok önemli farklılıklar olduğunu öğrenmiştik. Ayrıca Gülen cemaatine yakın yayın organlarında son dönemde Suriye ve İran konusunda çıkan haber ve yorumlara baktığımızdaysa hükümetin hayata geçirmeye çalıştığı dengeli politikaların epey uzağında, bu ülkedeki rejimlerin bir an önce alaşağı edilmesine yönelik yaklaşımların öne çıktığını görüyoruz.

Yine de MİT krizinin ardında İsrail ve MOSSAD başta olmak üzere bazı yabancı ülkelerin veya kurumların doğrudan parmağını aramanın doğru olduğu kanısında değilim. Bu yaşanan krizden içerde ve dışarda çok kişi, kurum ve devlet istifade etmiş olabilir ancak buradan hareketle onların parmak izlerini bulmaya çalışmak fazlasıyla komploculuk olacaktır.

Çünkü bu kriz, Türkiye’nin son beş yılına damga vurmuş bir ittifakın çatırdamasının ve buna bağlı olarak yaşamaya başladığımız “yeni tür iktidar savaşları”nın doğal ama yine de şaşırtıcı bir sonucudur.

YARIN
-Farkındayım, ilk gün, dizinin üç gün süreceğini belirtmiştim ancak daha söylenecek çok şey var. Bu nedenle krizin geleceğini tartışmayı yarına erteleyelim.
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 14:40   #22
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
‘Yeni tür iktidar savaşları’nın ilk çarpıcı örneği

Ergenekon sürecinde yaşanan kimi kırılmaların bu ittifaka gölge düşürdüğünü biliyoruz. Prof. Türkan Saylan olayı bunlara bir örnektir ama

hükümeti en çok zorlayan gelişmenin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları olduğu açıktır

Özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya’nın başta Müsteşar Hakan Fidan olmak üzere eski ve yeni 5 MİT yöneticisini “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağırmasıyla patlak veren krizle birlikte, kimi zaman açık ama genellikle üstü örtülü bir şekilde dile getirilen, Gülen cemaatinin devlet içinde güçlü bir şekilde örgütlenmiş olduğu iddialarını yeniden tartışmaya başladık. Yıllardır ülkenin gündeminde olan bu iddiaların AKP iktidarıyla birlikte daha da arttığını biliyoruz ama bu sefer yeni bir durumla karşı karşıyayız: İktidar partisi çevreleri, daha önce yaşandığı gibi bu tür iddiaları yalanlama yarışına girmiyor; hatta bazen örtük, bazen aleni bir şekilde Gülen hareketinin devlet içindeki unsurları aracılığıyla hükümete politika dayatmak istediğinden şikayet ediyorlar.

Aslında yazı dizimizin dünkü bölümünde izah etmeye çalıştığımız AKP hükümetiyle Gülen hareketi arasındaki “kendiliğinden ittifak”ta ilk kez sorun yaşanmıyor. Yani MİT krizi bir bakıma, Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu’nun saptadığı gibi “bardağı taşıran damla” olmuştur. Her ne kadar bu ittifak en çok, askeri vesayeti tasfiyeyi hedefleyen Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda başarı göstermişse de en ciddi ihtilaflar da aynı süreçlere bağlı olarak yaşandı. Kimisi emekli, kimisi muvazzaf yüksek rütbeli bazı subayların soruşturmalara dahil edilmeleri ve/veya tutuklu yargılanmaları çerçevesinde yürütmeyle yargı arasında zaman zaman çıkan anlaşmazlıkları bu bağlamda değerlendirmek gerekir ki bunların son örneği İlker Başbuğ’un, devletin en tepesinden gelen itirazlara rağmen tutuklu olarak ve Yüce Divan’da değil Özel Yetkili Mahkeme’de yargılanmasıdır.

Ergenekon sürecinde yaşanan kimi kırılmaların da bu ittifaka gölge düşürdüğünü biliyoruz. Prof. Türkan Saylan olayı bunlara bir örnektir ama hükümeti en çok zorlayan gelişmenin Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları olduğu açıktır. Konuyla yakından ilgilenen biri olarak, AKP’lilerin ezici bir çoğunun başından itibaren Şık ve Şener olayından ve buna bağlı olarak basılmamış kitapları toplatan ve gazetecileri yargı yoluyla susturmaya çalışan hükümet imajından son derece rahatsız olduklarını biliyorum. Bu imajın, AKP ve Erdoğan’ın Ortadoğu’da “rol model” olma iddialarına ciddi bir şekilde gölge düşürdüğünüyse hep birlikte gözlüyoruz.

Kürt ve PKK sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiği konusunda da her iki kanadın, kimi zaman mutlak bir şekilde ortak hareket ediyor görünseler de çok farklı, hatta zıt görüşlere sahip olduklarını da biliyorduk ki son MİT krizi bu farklılıkların ne derece hayati olduğunu kanıtladı. Her ne kadar sonradan, savcının tek amacının KCK’ya sızmış bazı MİT unsurlarının yasadışı faaliyetlerini soruşturmak olduğunda ısrar edilse de MİT’çilerin davetiyle esas olarak hükümetin PKK ve Öcalan’la görüşme politikalarının masaya yatırılmak istendiği açıktır. Bu durum, hükümete yakın bazı kişilerin de vurguladığı gibi siyasetin üzerinde bir “yargı vesayeti” kurma arayışı olarak görülebilir.

MİT krizi olağanüstü bir jeopolitik ortamda patlak verdi: Suriye’de iç savaşın ve buna bağlı olarak dış askeri müdahalelerin eli kulağında; İran nükleer krizi hiç de olumlu seyretmiyor; Irak’ın yeniden kaotik bir ortama sürüklenmesi muhtemel ve genel olarak bakıldığında Ortadoğu’da mezhep temelli yeni çatışmalar yaşanabilir. Ve AKP hükümeti, önceki siyasi iktidarlardan farklı olarak bu gelişmelerin hiçbirine karşı kayıtsız kalmak istemiyor, hatta bunların herbirine müdahil olmak arzusunda. Hal böyle olunca MİT’e son derece kritik görevler düşüyor.

MİT deyince Hakan Fidan için ayrı bir parantez açmak lazım. Bu son kriz de gösterdi ki Fidan, gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek Başbakan Erdoğan, gerekse Dışişleri Bakanı Davutoğlu için asla vazgeçilmeyecek bir isim. Bunda başta İran sorunu olmak üzere sözünü ettiğimiz konulardaki donanımından ziyade, devletin tepesine vermiş olduğu güven duygusunun belirleyici olduğu açık. Özetle, güvenlik bürokrasisi içinde AKP iktidarının en güvendiği ismin Fidan olduğunu bu kriz bize bir kere daha gösterdi.

Öte yandan Mavi Marmara olayının ardından Erdoğan ile Gülen’in İsrail’e bakışlarında çok önemli farklılıklar olduğunu öğrenmiştik. Ayrıca Gülen cemaatine yakın yayın organlarında son dönemde Suriye ve İran konusunda çıkan haber ve yorumlara baktığımızdaysa hükümetin hayata geçirmeye çalıştığı dengeli politikaların epey uzağında, bu ülkedeki rejimlerin bir an önce alaşağı edilmesine yönelik yaklaşımların öne çıktığını görüyoruz.

Yine de MİT krizinin ardında İsrail ve MOSSAD başta olmak üzere bazı yabancı ülkelerin veya kurumların doğrudan parmağını aramanın doğru olduğu kanısında değilim. Bu yaşanan krizden içerde ve dışarda çok kişi, kurum ve devlet istifade etmiş olabilir ancak buradan hareketle onların parmak izlerini bulmaya çalışmak fazlasıyla komploculuk olacaktır.

Çünkü bu kriz, Türkiye’nin son beş yılına damga vurmuş bir ittifakın çatırdamasının ve buna bağlı olarak yaşamaya başladığımız “yeni tür iktidar savaşları”nın doğal ama yine de şaşırtıcı bir sonucudur.

YARIN
-Farkındayım, ilk gün, dizinin üç gün süreceğini belirtmiştim ancak daha söylenecek çok şey var. Bu nedenle krizin geleceğini tartışmayı yarına erteleyelim.
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:05   #23
Kullanıcı Adı
_Ednâ_
Standart
söylenenler çok fazla değişmemiş ... 10 yazı diziside çıkarsa söylenenler aynı şeyler etrafında dönüyor... yada farklı birşey göremediğimizden bize öyle geliyor..
bu iddia endeksli yazıların ortak özelliği hep aynı teoriler çerçevesinde değerlendirilmesi...
mesela biri çıkıpta herhangi bir isim sunamıyor... veyada savcının cemaatle bir ilişkisi olduğuna herhangi bir kanıt getiremiyor..

Alıntı:
İktidar partisi çevreleri, daha önce yaşandığı gibi bu tür iddiaları yalanlama yarışına girmiyor; hatta bazen örtük, bazen aleni bir şekilde Gülen hareketinin devlet içindeki unsurları aracılığıyla hükümete politika dayatmak istediğinden şikayet ediyorlar.
bununla ilgili bir kanıt varmı mesela bildiğimiz, bildiğiniz, bildikleri
herhangi bir parti ferdinin çıkıp şikayetçi olduğuna dair bir emare varmı?
bunu gerçekten merak ediyorum çünkü gerçekten hiç rastlamadım...
_Ednâ_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:07   #24
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
mavera bi özet geç abisi ya
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:17   #25
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
Alıntı:
İntifada Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
mavera bi özet geç abisi ya
senin dediklerini degisik bir versiyonda söylüyor
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:19   #26
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
ruşen çakırla aynı şeyi söylüyorsak ya bende bi sorun var ya da ruşen çakırın çıkarları benim fikirlerimle uyuşuyor
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:22   #27
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
zaten konu cemaat ve hükümet olunca cok asiri uclarin fikir birligi yapmasina sasirmiyorum.. örnegin hükümet aleyhinde bir durum oldugu zaman bir milli görüscü ve ulusalci gayet tabi ayni cephede bulusuyor yine cemaat karsiti bir durum oldugu zaman ak partideki diger görüsler ve chp lilerde ayni görüste olabiliyor..
bir nevi düsmanimin, düsmani dostumdur olayi gerci senin düsman gözüyle baktigini düsünmüyorum ama tesbihde hata olmaz
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:27   #28
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
pimi çektin,bombayı elime verdin usta
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:33   #29
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
forumda patlatmada
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-19-2012, 15:47   #30
Kullanıcı Adı
onurcan
Standart
bu yazılarda bilmediğim birşey yok.. ne cemaat ne ak parti birbirine karşı düşürülmek istenen oyuna gelmez kimse heveslenmesin...
onurcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi