04-11-2018, 07:08 | #101 |
Kaynak ahmetşimşirgil.com II. Murad Hân
*II. Murad’ın Muradiye mahallesinde yaptırdığı, yan mekanlı camilerin en güzellerinden biri olan ve kendi adı ile anılan cami ve külliyesi hakkında Hoca Sadeddin efendi*şunları söyler Güzelliği, zarafeti ile anılan bu cami Hünkarın güzel adı ile anı*lır. fakir ve miskinlere oturaklar* ayrılmış, mi*safirhaneler, ve yolcular için* konaklar yaptırıl*mıştır. Sabah akşam zengin sofralar kurulur, ziyafetler verilir. Bi*nek ve yük hayvanları için geniş bir ahır inşa edilmiştir. Hayvan*ların yem ihtiyaçları karşılanmakla yol yorgun*luğu ile perişan olmuş yolcuların, yiyecek sıkıntısı kalmamıştır. Ayrıca çocukların eğitimi,* için bir de muallimhane bina ettirmiştir. Hazreti Mevlana dergahındaki dervişler için* mevlevihane yaptırmakla orası Cennet bah*çesi olmuştur. *Hoca Sadeddin Efendi Murad Han’ın Bursa’daki türbesinin* yer aldığı cami, medrese ve imaret hakkında* şöyle demektedir. Bursa şehrindeki* Büyük Cami çok güzel olmuştur. Caminin girişinde aş pişirilmesi için imaret yaptırılıp, her*kese yemek vermek ve açları doyurmakla görevli kılındı.* dul ve yetimlerin karınları doymuş, dua etmişlerdir Du*rakları Cennet olan ecdadının* yolunda ilim öğrenen gençler için de ayrı yerler yaptırılmıştır. üç yüzden fazla öğ*renci burada eğitim görürdü II. Murad Han Edirne Ergenede köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala’da camiler inşa ettirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük subaşılığın köylerini; Mekke yoksullarına vakfetmişti. *her yıl on bin altını seyyidlere paylaştırırdı. kul hakkından pek sakınırdı. Babası*Çelebi Sultandan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme adetini devam ettirdi.Acem ülkesinden Fazlullah adlı bilgin* Osmanlı ülkesine gelmiş vezirlik makamına* yükselmişti* her yıl Beytullah’a gönderilen akçelerin yollanması vakti gelmişti. Fakat hazinede* akçe bulunamadı. Çandarlı Halil Paşa’dan ödünç alındı Fazlullah padişahın akçaya ihtiya*cı olur. Devletli sultanım. Destur buyurursan toplayayım.”Milletin zekatlarını Zorla alalım.”diyince II. Murad*gazaplandı Bre vezir zekat ve sadaka yoksulların hakkıdır. Biz zekat yemeye müstahak mıyız ki, zorla alalım? Var git işine… deyip”* uzaklaştırdı.*Sultan İkinci Murad Han, ilme ve alimlere hürmet etti memleketi alim ve evli*ya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı.Büyük alim*Molla Yegan* ona hac dönüşünde* Fatih’in hocası alim*Molla Gürani’yi*getirmişti. Bu husus eşsiz bir hadiseydi Osmanlı Devleti’nde, devrin*de en çok eser yazılan padişahtı millî kültür alanındaki en büyük hizmeti, Türk diline verdiği önemdir. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını em*rederek Türkçede* titizlik gösterdi. Türkçe eserler yazıldı. Tevarih-i Al-i Selçuk’u, Danişmendname’si,* Farsça’dan çevirilen* önemli eserlerdir. |
|
04-12-2018, 08:30 | #102 |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Türkiyede İmparatorluk bereketi* berhayat oldu İnkılâb Türkiyesi* bizleri* hüsrana uğratttı* kıymet hükümlerimiz sarsıldı büyük bir zihnî buhrana sürüklendik. Sabrı, tevekkülü, çileyi, tanımadık islâmî âdâb görgü ve terbiyeden istifade edemedik* Hayatı kumar haline getiren zihniyetle narkoz edilip uyuşturulduk bir hastanın durumu gibi hissedmedik Ticarete atılıp milyoner olmayı, Akademide kısa zamanda aldatıcı bir şöhretle profesörlük kürsüsüne oturmayı, siyâsete girip aç gözlülükle bakanlığa geçebilmeyi* yadırgamaz olduk. bunlara bel bağladık…* 27 Mayıs fiske-i hükûmetine hak vermiş* cemiyetimizde gün de onbeş kişinin mevkiinde bulunan kimselerin bile kılı kıpırdamıyor. Ne diyelim, sular bulanmadan durulmazmış!…. * *İnsanı,** insan** yapan** imandır!…* kâmil* insan, kâmil* imanın eseridir. Küfür veya inkârsa ya nihilizmin* materyalizmin eseridir.Nihilizm, kendi kendini dipsiz bir çukura atmak idrâk ve iz’anı kaldıran mutlak ve nihayetsiz bir zihnîyete râm olmaktır. Materyalizm*ise, tefekkür ile* beşeri ufuksuzlaştırmak, hayvânileştirmektir İnsanı insan yapan, eşref-i mahlûkatı* iptal etmektir. Üstelik, insan müfekkiresini inkâr hükümleriyle ortalığı sise boğarsa…inkârla, aklı mâbud kılan rasyonalizm ve materyalizmde inat ve ısrar etmek ne hazin bir sefalettir!…âlemin varlık sebebi olan aşkın, selim kalblerdeki tecelliyatı vücûd bulmadıkça, sokakları dolduran kalabalıkların günü birlik mâcerasının* hayvanınkinden farklı, olması imkânsızdır. *afâkı tutan ferdî ve içtimaî kavgalar sadece ve sadece aşksızlığın* imansızlığın eseridir. gerçek aşk, imanın özüdür.beşerî tavra seviye ve vasıf kazandıracak olan imandır. Kâfirin akıl gözü kalb gözü kördür!… gözü açmadıkça feraset avdet etmez ve beşer lâyık olduğu ulviyyete kavuşamaz!… geçen yüzyılın katı materyalistleri asrın seçkin kafaları imana yönelmiştir. Çünkü dinin kavranması metafizik* karşısında – aklen ve ilmen- daha mümkün görünüyor.İslâm’ın anlaşılması istikametinde Batı Âlemi’ndeki müşahede sevindiricidir. materyalist telâkkiler çökmektedir. her gün Kur’an’ı teyid eden ilmî* keşifler yapılıyor. O’nun azametine şâhid olunuyor. Varsın ülkemizde, bâtıllarına* tapınan yarı münevverler küfürde inad ededursunlar! *Bütün Dünya her gün imana kaymakta Kur’anî gerçeklere yeni pancereler açılmaktadır. kaderin mühürlediğı kalbleri, açmaya kimsenin gücü yetmez! Onlar zavallı hayvandan daha aşağı seviyelere düşerken imânî şahlanışa mâni olamazlar zaman, İslâm’a gebedir!..*tecellinin müjdesine ve davamıza düşmanlık güdenlerin zararı sadece kendilerine dokunacaktır! Onlar, şeytanın boyunlarına bağladığı bir çubuğun ucundaki havuca ulaşmaya çalışan zavallılardır. Onlar bize kızarken, biz onlara acıyor ve Rabbimizden kendilerine hidâyet diliyoruz.* Türkü-Kürdü birbirlerine asırlardan beri kardeş yapan en mühim bağ İSLÂM’dır. İslâm olmadan sorunlara* çözüm bulunamaz kâmil netice alınamaz. 1982 Anayasası olunmalıdır. Bunlar İslâmî temayül ve tavırların karşısında hukûkî engeldirler. Ve 5816 sayılı “Atatürk aleyhine işlenen suçlar”a dâir kanun kaldırılmalıdır Lozanda* gayr-i müslimlere verilen haklar Türküyle, Kürdüyle Müslüman çoğunluğa da verilmelidir. azınlığa tanınan hakların çoğunluktan esirgenmemelidir kemalistlere* Kemal Paşa’nın –Lozanda göklere çıkaran sözleri hatırlatılmalıdır hristiyan azınlıkların sahip oldukları hakların Müslüman çoğunluktan hâlâ esirgenmekte olduğunu ibretle görünüz!… |
|
04-12-2018, 08:31 | #103 |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
BİR MAZLUM PÂDİŞÂH: SULTAN* ABDÜLHAMİD* *fevkalâdelikleri kullanarak milletlerin hayatında derin değişikliklere âmil olanlar, tarihi, yeniden değerlendirerek zuhûrlarının gerekçesini ortaya koyarlar. gûyâ yaptıklarının doğruluk ve haklılığını geniş kitlelere kabul ettirmek isterler propaganda mahsûlü* değerlendirmelerle eskiyi kötülerler tarih tahrifkârlığının en dehşetlisi ülkemizde yaşanmıştır.* bizi, asırlarca devam eden İslâm Görüşü nden bâtıla düşürmek kolay değildi. ülkemizdeki icrâ edilmiş olan inkılâp hareketleri, dehşet verici bir tedhiş metoduyla tarihi,* masallaştırılmıştır.*1839 Tanzimat Fermânı ile* kahraman milletimiz Avrupa’nın vesâyetine sokulmaya çalışılmıştır* batılılaşma mâcerâmız tesirlerinden* kurtulamadığımız sefâlet ve felâketler manzûmesidir. Batılılar ne der endişesi ile hareket edip onları memnun etmek* peşinde koşmak, siyasetimizin en temel prensipsizliğidir idâre edenlerimizle idâre edilenlerimiz arasında yabancılaşma olmuştur. kıymet hükümlerimiz tepetaklak edilmiş gerçekler değiştirilmiş olmamış vak’aların uydurulmuş akıl ve ilim dışı bir sûret vâkî olmuştur.Ülkemizdeki bu tarih tahrifkârlığı, üç büyük şahıs etrafında gelişşmiştir. Bunlar* Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülhamid ve Sultan Vahideddin,merhumlardır. *üç büyük şahsın nûrânî çehrelerinin korkunç bir karalamayla tanınmaz hâle getirilmeye çalışılmıştır Sultan . Abdülhamid merhûmdur. Sultan Abdülaziz Sultan Vahideddin’i Üç Mazlûm Padişahımız millî ve dînî* temsil eder Tarihte* iki şahıs hakkında gerçekleri söylemek, güçtür. Sultan Abdülhamid ve Kemal Paşa’dır. hakkında yazılanlar yalandır. Birisi alçaltılırken diğeri yükseltilmiştir Üstelik doğruyu* eğriyi, ayırmanın önünde kaanunî bir mâni mevcuddur. onun yazarken* çekilen sıkıntılar, mâlumdur.Sultan II. Abdülhamid hakkındaki* yalanlar* gerçek dışıdır hayal mahsûlüdür merhum hakkındaki yalan ve yanlışlarla gerçekler çarpıtılmış* iftiralar atılmıştir *Satrançta insanlar, birbirlerinin şâhını mat etmeye çalışırlar. Şâhı mat olan bir oyuncu, ne kadar atı, kalesi ve piyonu olsada oyunu kaybeder mat olur!.. Milletler arasındaki mücâdele* bir satranç oyunudur* Her milletin münevverleri, satranç tahtasındaki şâhlardır. düşmanın hedefidir* ülkenin münevverlerini, kazanan düşmanlar,* milleti, kahredici emellerine râm etmekte güçlük çekmezler. Bizde de böyle olmuştur.* Sultan II. hamid hazretlerinin otuz seneyi aşan iktidar zamanınında o büyük şahsiyeti değerlendirmekte, halk ile münevverlerimiz arasında dâima fark olmuştur |
|
04-12-2018, 08:31 | #104 |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
BİR MAZLUM PÂDİŞÂH: SULTAN* ABDÜLHAMİD *Sultan Abdülhamid devrinin münevverleri- O’nu anlamamakta, ve muhalefet hâlindeydiler. Bunların Batı zihniyetindekileri anlayıp izah etsek de, hayatları boyunca islâmî gayret sahibi olmuş Bediüzzaman ve büyük şâir Mehmed Âkif için bu tutum tezattır. dâhilî ve hâricî gâilelerin perde arkasındakk propagandalar sonucudur Sultan hamid Han devri, sıkı yönetimdir. fitne kazanı kaynatılmaktadır* büyük şahsiyete muhâliflik kaçınılmazdı. büyük hükümdarı mâzur görmek ve asla kınamamak gerekir Çünkü birlik ve beraberlik şuurunun zaafa uğradığı zamanda devletin bekası ancak otorite ile sağlanabilirdi. *Sultan Abdülhamid bu gerçeği* görerek dizginleri dirâyetle eline almasaydı, devlet,* hayalperest Midhad Paşa ve ekibince batırılacaktı. Sultan Abdülhamid hakkında devam etmekte ve mektep kitaplarına kadar intikal etmiş bulunan iftiralar,* uçsuz bucaksız bir denizi andırmaktadır.* O’nun şahsîyeti kadar karartılmıştır Sultan II. Abdülhamid merhûmu siyâsî bir dehâs dindar bir hükümdardır hareketle O’nun lehine olmak üzere yazılmış bazı asılsız vak’alarla medhedilmek istenmiştir* Sultan II. Abdülhamid Hanın hacca gittiği mantıksız bir iddiâdır iddianın sahibi, yüce Sultan’ı, Osmanlı padişahları içinde yegâne hacca gitmiş* bir kimse olarak göstermektedir o zaman hac için en az altı ay, idâreden uzak kalmak gerekirdi. Bu takdirde bunun bilinmemesine* zikredilmemiş olmasına imkân var mıdır?!. *saray ve devlet hayatına vâkıf olmayanların medhiyeleri, Sultan Abdülhamidi düşmanlarına karşı gülünç bir duruma düşmekten ve doğru sözlerin güvenilirliğini azaltmaktan başka bir netice vermez!..Aynı eserde, Ulu Hakan* Abdülhamid Han hakkındaki, medhiye de şudur: Gûyâ bir gece yarısı Aksaray’dan karısı doğum yapamayan bir adam, saraya telgraf çekerek yardım istemiş mâbeynciler hâtırat yazmıştır, ihsân-ı şâhâne ve doktorlar sevk edilmiş, ve Sultan’ın uyumayarak onları beklemiştir Evet, Sultan Abdülhamid, mühim devlet işleri için her saati uyandırılmasına müsaade etmişti.sıradan bir kimse için gece yarısı uyanıp meseleyi hallederdi*Bazı açıkgözler kendi faaliyetleri için Sultan* Abdülhamid’i kullanmaya teşebbüs etmişlerdir.Ancak o buna izin vermemiştir* üç mazlum padişah tan biridir Sultan II. Abdülhamid’i devirenler, zekâ ve siyâsî dirâyet itibariyle büyük hükümdara çömez bile olamazlar. büyük şahsiyet Sultan Abdülaziz gibi mazlûmiyetin her türlü acısını tatmıştır. bozuk kafalı idârecilerin zulmüne uğramışlardır Hayrihî ve şerrihî minallâhi Teâlâ diyen* müminler, kader inancına sâhiptir* ancak Âlemi dolduran vukuatı değerlendirmekte kifâyetsiz kalınmaktadır Allah Kâinât’ta her varlığı, fânîlikle mahkûm etmiştir. Ne hayır, ne de şer; ne kemâl ve ne de zevâl üzere beka şansına mâlik değildir. Bu durum, âdetullâh icâbıdır!.. *şerir insanların başarısı* Yahudi desteği nin eseridir. Filistin’e dönmek emeliyle başkalarını kullanan Yahudilerin icadıdır. Sultan Abdülhamid’in tâlihsizliği, iktidar zamanında Yahudi gücünün zirveye ulaşmasıdır.tarihte gruplaşmalar olmakta kemalist zihniyete itibar edilmektedir devâsâ şahsiyetin mâruz kaldığı mazlûmiyeti anlatmak maksadıyla yazmaya muvaffak kıldığı için Cenâb-ı Hakk’a şükürlerimi arz ediyorum.okuyan herkesin- Sultan II. Abdülhamidmerhumun aziz ruhunun bir Fâtiha ile taltif etmesini istirham ediyorum. |
|
04-12-2018, 08:31 | #105 |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Avrupa’yı anlamak için, Avrupa’yı temsil etmek için vâsıtamız yoktur: Yalnız gariptirki, tehlikeli* bir vak’a önünde:«-Avrupa ne der diye* bekleriz Bir fırka* teşebbüste bulunsa, bir vilâyet kanunu tanzim edilse, cemiyet-i islâmiyye teşekkül etse, bir hükümet sukût etse,…. millî bir gazete neşredilse, harb edilse, sulh edilse, idamımıza karar verilse, mezara gidilse… biz Avrupa ne der söyleriz. … -Avrupa ne der?! suâli, korkunun, fikr-i ve şahsiyi hakîr gören hafiyedir. Ne dersiniz,* şu üç-beş cümlede ifâde edilmiş olan gerçek, bugün de aynen mevcud değil mi?!*Sultan II. Abdülhamid’e muhalefet edenlerin hepsi de,* yanılmıştır* zihniyetlerinin icabı ona kadtedmişlerdir ittihatçılardan Süleyman Nazif şu şiiri sultan hamide yazmıştır Padişahım! Gelmemişken yâde biz, İşte geldik senden istimdâde biz, Öldürürler başlasak feryâde biz, Hasret olduk eski istibdâde biz. Dembedem coşmakta fakr ü ihtiyaç Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç. Memleket mâtemde, öksüz taht ü taç. Hasret olduk eski istibdâde biz. burada bir özür değil, İttihatçıların daha zâlim oldukları tarzında bir ifade mevcuttur. *Sultan II. Abdülhamid’e muhalefeti kendilerine yakışmayacak bir* şahısta Üstad Bediüzzamandır Bediüzzaman 1960 da vefâtıyla nihayetlenen Urfa seyahatine çıkarken Nemîka Sultan’dan dedesi adına helâllik istemiştir:Nemika Sultan, Selim Efendi’nin kızı Selim Efendi ise, Sultan* Abdülhamid’in en büyük oğludur. Nemîka Sultan, Ankara’da damadıyla* yaşamakta apartman odasından çıkmayarak* ibâdetle meşgul olmaktaydı. Said-i Nursî merhum, şu sözlerle* helâllik dilemiştir: -Sultan* Hazretleri!..Biz, İttihadçılar’ın propagandalarına kapılarak dedeniz* Abdülhamid* Hazretleri hakkında itâle-i kelâmda lisânen tecâvüzde bulunduk. O’nun vârisi sıfatıyla sizden helâllik diliyorum. Ben ölüm yolcusuyum. Kabre az mesafem kaldı. O’nun nâmına bana hakkınızı helâl ediniz!.. *Nemîka Sultan: -Ne beis var hocaefendi!.. O zamanın siyâseti icabı böyle işler oldu!.. Artık geçen geçti. demişse de Bediüzzaman Helâl ettim!.. cümlesini Sultan Efendi’ye* üç kere tekrarlatmış ve sonra da: -Oh!.. Elhamdülillâh, inşallâh bu haktan da kurtuldum. Artık müsterih olarak ölebilirim!.. demiştir.ve Urfa’da vefat etmiştir.II. Meşrûtiyet arifesinde İstanbul’a gelen Said-i Nursî merhum o Abdülhamid hakkında şu sözleri söylemiş. Sultan, tek başına koca bir sarayı işgâl ediyor. Çıksın oradan!.. Ben orayı mektep yapacağım!.. Bu* sözler yüzünden tımarhâneye sevkedilmişse de doktorlar, aklında noksanlık olmadığını görgüsüzlük sebebiyle yakışıksız sözler sarfettiğini söyleyerek O’nu serbest bırakmışlardır *Bedüzzaman sonra Mâbeynde sultan hamit ile görüşmek istemiş, belindeki hançeri çıkarmadığından görüştürülmemiştir Meşrûtiyet’in ilânı* Selânik’teki* Hürriyet Meydanında mitingde yaptığı* konuşma* Nutuk adıyla basılmıştır. Sultan Reşad’la görüşen Said-i Nursî, O’ndan Van’da tesis etdiği medrese için yardım almış ve hayatının sonuna kadar bu para ile yaşamıştır. Vefâtında, altınlardan arta kalanlarla* Hüsrev Altınbaşak’ta Hayrat Vakfı nı kurmuştur.*Mehmed Âkif Şeyhülislâm Mustafa kendisine tavsiye ve telkinde bulunulmasına rağmen, O’nun beyânına şâhid olunmamıştır. Mehmed Âkif* Maalesef* bunu yapamamıştır Âkif Bey’in şiirleri* incelenirse, O’nun Sultan II. Abdülhamid i çok şiddetli bir sûrette tenkid etmiştir Osmanlı padişahları hacca gitmemiştir. Bunun sebebleri emniyetin sağlanmasındaki güçlük altı ay gibi bir zaman alması Ulemânın–cihad dışında uzun müddet işbaşından uzaklaşmayı dolayısıyla-câiz görmemesidir yegâne hacceden Cem Sultan’dır, o da padişah olmamıştır.Sultan Vahideddin, tahttan ayrılınca Hicaz’a gitmiş, hastalandığından hac mevsimini beklemeden geri dönmüştür.Onlar hacca vekil göndermişlerdir Sultan Abdülhamid velîdir. şâyîdir. Fakat unutulmamalıdır ki, tarihle menkıbe ayrı ayrı şeylerdir. |
|
04-12-2018, 08:32 | #106 |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Sultan Hamid önemli bir meselede gece vakti kendisinin uyandırılmasına müsaade etmişti. Yazar kadir mısıroğlu Mustafa Armağanın- Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı,kitabı için şunları söylüyor Sultan* Abdülhamid Han’ın ismiyle dans kelimesini yan yana getirmekteki garabet ve çirkinlik bir yana, bu kitap kapağındaki beyân ile istismar örneğidir. eser, elli bin basılmış ve bedâvâ dağıtılmıştır. Gülen cemaatiyle* ilk ihtilâfım Sultan* Abdülhamid merhûmun torunu Şehzâde Abdülkerim Efendi vesilesiyle olmuştur. şehzâdeyi Fâtih Koleji’nde parasız okutturmaya muvaffak olamadım. Şimdi O’nun dedesini çarpık hizmetleri için propaganda malzemesi* kullanmaktalar Yazar* Sultan aziz ve* Meşrûtiyet isimli eserinde alınan şu* satırı yazmaktadır Veliaht Murad tahta çıkınca, kardeşi Şehzâde Abdülhamid «Veliaht» statüsü kazanarak vârisi olmuştu. Abdülhamid, Abdülaziz’e yönelik hal’ girişimini bildiği hâlde, tahta* yaklaştıracağını düşünerek ses çıkarmamıştı. *Osmanlı hayranı olarak alıştığımız İlber Ortaylı’ya göre Lâtin harflerinin taraftarı, Sultan* Abdülhamid’dir. halkımızın büyük cehâletine sebep, okuma-yazmadaki güçlüktür. güçlüğün nedeni harflerimizdir. Sultan bu işi kolaylaştırmak için Lâtin harflerini kabul etmek yerinde olur!.. demektedir.1908 Temmuz’unda Makedonya’da patlayan ihtilâlle, Osmanlı İmparatorluğu’nda* Abdüülhamid’in otuz yıllık despot yönetimine dur denilmiş… diktatör padişah II. Abdülhamid bile… bunu* bir müslüman yazar söylüyor!.. Bu kadarlada kalmıyor O büyük hükümdarın garezkâr düşmanlarından pek çok nakiller yapıp süzgeçden geçirmeksizin eserine koyuyor *Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri Sultan* Abdülhamid’i senâ eder Şeyh Sirâceddine O, sizin mânen amcanız mesâbesindedir!.. dermiş. Süleyman Efendi müridine. II. Meşrûtiyet’in ilânında Sultanahmed Meydanı’nda* üzüleceksin şamatacıların en önünde Hızır Sultan Abdülhamid baş rolde Hızır (a.s.) Selânik’ten gelen* Hareket Ordusu na karşı kılını kıpırdatmamıştır.Şâyân-ı hayrettir ki, *Sultan diyordu ki: Evlâtlarım!.. Hareket Ordusu’na karşı bir şey yapmadığımdan dolayı bazıları hakkımda sözlü tecâvüzde bulunurlarmış. Sakın siz, böylelerine kapılmayın. Evet, ben hareketsiz kaldım. Çünkü onların en ön safında Hızır –aleyhisselâm-‘ın yürüdüğünü gördüm anladım ki, ne olacaksa olacaktır. Bu kader icabıdır. Karşı çıkıp ibâdullâhın kanlarının heder olmasına sebep olmak istemedim. .Sultan Abdülhamid merhumun kalb gözü açıktı kızı Ayşe Sultan da Babamın çok nasihatını aldım. Aklına her zaman hayran kaldım. Görüşü çok kuvvetli idi. İleriyi keşfedecek kadar keskin görüşlü idi. Kerâmet sahibiydi. söylediklerinin hakikat olduğunu zaman bize isbat etti. |
|
04-13-2018, 07:03 | #107 |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
*İstiklâl Marşı’nın bestesini 1924’te Mustafa Kemal de değiştirmek istemişti 1924’te Reisicumhur Mustafa Kemal’in İstiklâl Marşları’nın yerine Paris, Viyana Napoli Konservatuvarları’na* marş sipariş edilmesini düşünülmüş ama kararname bürokrasiye takılmış ve uygulanamamıştır CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın İstiklâl Marşı’ndan bahsederken*“En büyük üzüntüm emsalsiz marşın hakiki mânâsını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, olmasıdır”*demiştir ve yeni marş arayışları başladı...vatandaşlarımız*Âkif’in şiirini, Hazreti Muhammed’in devrine ait bir ilâhinin nağmeleri ile okuduklarını zannederlerken aslında Mısırlı bir bestekârın eserini terennüm ettiler! *İstiklâl Marşı melodi olarak güzeldir, hoştur, sanatlıdır ama nağmeleri mehter gibi askerî bize”*değil,*ses aralıklarının Düzgün okunabilmesi ciddî musiki eğitimi gerektirir, güftesi tuhaflaşır; söz müziğe, müzik söze uymaz, “larda yüzen”, “ocak obe”, “raaa helâl”gibi tuhaf ibâreleri haykırmak zorunda kalırsınız.Âkif’in şiiri mânâ ve âhenk olarak muhteşemdir; istiklâl mücadelesinin tüm hissiyatını barındırır, edebî bir âbidedir ama*“güfte”,*yani beste saltanatlı ve ağırdır. şiir”*ile*“güfte”* farklıdır edebiyatımızın meşhur ve sanatça üstün örneklerinin bestelenmeyip* “şiir”*kalmalarının sebebi budur. Mehmed Âkif’in Necip Fazıl’ın şiirleri ezbere bilinir ama güfte olarak bestelenmiş nağmeleri dillerde dolaşan eserleri yok gibidir, *Zeki Üngör’ün bestesi*Akif’în şiiri ile uyum sağlayamamıştır okunuşu zordur nağmeleri yabancıdır ve doksan senedir İstiklâl Marşı’nın değiştirilip değiştirilmemesi meselesini tartışıyoruz Millet Meclisi’nin açıldığı*“millî marş”yarışmasına 724 şiir gönderildi hiçbiri beğenilmedi ve*Mehmed Âkif’e rica edilerek yazdırılan*“İstiklâl Marşı”,*Meclis’in 12 Mart 1921’deki oturumunda*“millî marş”kabul edildi. Meclis,*Âkif’in şiirini Türkiye’nin dört bir tarafındaki,* işgal altında bulunan İstanbul’daki bestekârlara da gönderdi çok sayıda beste çıktı. bestekârlar arasında Muzıka-yı Hümâyun”un yani İstanbul saray orkestrası şefi Zeki Bey*de vardı. bestesi törenlerde*“millî marş”*olarak çalınmasına başlandı.*Millet Meclisi, millî marşın belirlenmesi için 1923 te* beste yarışması açtı* birinciliği*Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi aldı ancak marş kargaşası son bulmadı bestekârlar kendi eserlerini çaldırmaya başladılar. Her bölgede farklı bir marş çalınıyordu 1930’ların başında millî marş”*olarak*Zeki Üngör’ün bestesi çalınır oldu...Hükümet, marşların hiçbirinin*“kabul edilebilecek kuvvete ve kudrete sahip olmadıklarını”,işe yaramadıklarını”düşünerek 19 Mayıs 1924 te Mustafa Kemal’in İsmet Paşa*imzalı bir* kararname çıkardı “marşın Türk bestekârlarca* arzu edilen şekilde yapılmadığını söylüyor Türkler ve Avrupalı müzisyenlerin katılacakları yeni bir yarışma açılmasını duyuruyordu *Millet meclisi Paris, Viyana Napoli Konservatuvarları’nda istiklal marşı bestelerinin yollanıp* üç eserin seçilmesi ve en hoşa gideninin ‘millî marş’ kabul edilmesini bestekârına maddî ödül ile madalya verilmesi”*öngörüyordu. Bakanlar Kurulu’nun 19 Mayıs 1924’te İstiklâl Marşı’nın üç Avrupa konservatuvarı tarafından belirlenmesini öngören ve Mustafa Kemal ile Bakanlar Kurulu* kararnamesini imzaladı Ama, kararname çeşitli bürokratik sebeplerden uygulanamadı İstiklâl Marşı’nın müziğinin değiştirilmesi imkânsız gibidir ama değiştirilecekse yeniden besteletmeye lüzum yoktur. 1921 ile 1924 arasında bestelenmiş marşlar vardır ve*“Ordumuz etti yemin”, “Ey şanlı ordu ey şanlı asker”yahut*“Gafil ne bilir neşve-i pür şevk-i vegayı”*gibi en meşhur mehter marşlarının bestekârı*Muallim İsmail Hakkı Bey’in eseri bunların içerisinde bence en mükemmelidir. |
|
04-13-2018, 07:04 | #108 |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Hayatta en hakiki mürşid, sansürdür! *Sultan Abdülmecid’in kızı,Abdülhamid’in de kızkardeşi Seniha Sultan 4 Mart 1924’te, Hilâfet kaldırılıp Osmanlı ailesi sürgüne gönderildiği sırada*Reisicumhur Mustafa Kemal’e* telgrafında*“78 yaşındayım. Odadan çıkmaya gücüm yetmediğinden, alınan karara uymam mümkün değildir. Hayattan nasibi kalmamış benim gibi bir ihtiyarın son günlerini odasında geçirmeye müsaade buyurmanızı istirham eylerim”*diyordu ama dikkate alınmamış ve sürgüne gitmeye mecbur kalmıştı.bu telgrafı yayınlayınca neden yayınladın eline ne geçti? Atatürk’e hangi hakla hakaret edersin? gibisinden abuk-subuk, değerlendirme yeteneğinden uzak gerçeklerden* kaçmayı iş zannedenlerin dillerine pelesenk ettikleri ifadeler geldi*Atatürkü konuştuğumda babam yaşında* bir ayağı* çukurda adamlar bu yaşa gelmiş* bana Atatürk’e lâf ediyorsun”*diye yazıyorlar Mâlûm korodan, tıngır tıngır tepkiler gelip duruyor: Atatürk’e ne hakla hakaret edermişim, birilerinin ekmeğine yağ sürüyormuşum Atatürk’ten*“Mustafa Kemal”diye bahsetmeyecekmişim Altında*“Atatürk”*imzasının bulunduğu belgeyi yayınlamayı“Atatürk’e hakaret”*addediyorlarmış bu memleketteki kamplaşma ve 95 senelik rejimin* zayıf olduğuna inanmaktır kamplaşma* belgeye* karşı çıkacak kadar şiddetlenmiştir! Mustafa Kemal Paşası’na*“Atatürk”*denmesini istemek, belgenin imzası bile*“Mustafa Kemal”*olduğu halde“krizlere girmek idelojik körlüktür! *hayatımda, tarihi* belgeye dayandırdım; tarih yorum, yahut kalpten geçenlerle değil,* belge ile yapılan bir ilimdir. Türkiye bir*“belge cennetidir aramayı bilirseni istediğinizi bulursunuz paylaştıklarımda suç teşkil eden hususî hayata giren kısımları sansürledim; bana göre aynı kanaatte olmasanız bile kanunlara karşı gelmek ucuz kahramanlık, özel hayatı gözler önüne sermek edep ve terbiye dışı bir iştir Zamanı sakın yayınlama!”gibisinden çığlıklara ise* gençlik senelerimden âşinayım. 25* sene önce* “Şahbaba”yı yazdığımda dört Sakın yapma,* zamanı değil, bekle tavsiyelerinin hiçbirini ciddiye almadım akıllara kulak asmamam sayesinde bir hakikatin de farkına vardım zamanı değil”*diyenlerin sözünü ettikleri o*“zaman”ın gelmesini asla istemiyorlardı *Türkiye’de belge yayınlamak devletin arşivlerindeki orijinal evrakı neşretmek bir kesimin gözüne batıyorsa* memlekette ilim irfan da bitmiş demektir aynı yolda gitmeye hadiseleri*“yazmaya devam edeceğim merak ediyorum: Mürşidlerin en hakikisi olan“ilim”in yerini sansür ve belge gizlemek mi aldı, ne oldu? |
|
04-13-2018, 07:04 | #109 |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Mükemmel bir ikiyüzlülük örneği! *Türkiye’nin bazı suçlular, kaçaklar, şüpheliler ve darbeciler için çıkarttığı yakalama kararını Avrupa dikkate almamış cevap vermemiş sürüncemede bırakmıştır PKK’sından Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren teröristlere göz* yummuştur Özdemir Sabancı’nın,*Haluk Görgün’ün Nilgün Hasefe’nin katili Fehriye Erdal’ın Belçika’da yirmi sene bir-iki kez gözaltına alınmış elini-kolunu sallayarak dolaşmıştır işin tehlikesi kendilerine varınca 2016’da* 30 sene hapse mahkûm etmiş fakat mahkûmiyet süresinin ertesi sene yarıya indirilmiş ve yakalanamamıştır*Avrupa’nın işin içinde İspanya olunca hemen harekete geçmiş mesele Türkiye olunca kıvır kıvır kıvıranıp çifte standard”*ve ikiyüzlülük uygulamıştır Bizler neredeyse Avrupalı olacağız, medenîleşeceğiz”*diye çırpındıkça Avrupa önümüze reçete ve talep listeleri sürüyor, zayıf notlar veriyor bizden kaçan katillere ve darbecilere bile*“Buyur ağam, meydan senin”*dercesine her imkânı sunuyor işin içine kendilerinden biri girince ayrılıkçıyı hemen derdest ediyor Neden? Türkiye’nin başına gelenler Avrupa’nın umurunda olmadı Almanya’nın*Carles Puigdemont’un gözaltına alması mükemmel bir ikiyüzlülük örneğidir Biz de Avrupalıyız, bizi de alın, gibisinden yakarışlarımızın mutlaka* son bulması gerekir ama o idrak* nerelerde *Osmanlı Devleti, 19. asırdan itibaren, Tanzimat sonrasında Katalanyayı yakından takip etmiştir. Barcelona’da konsoloshanemiz mevcut olmuş, diplomatlar Katalanya’daki hadiseleri İspanya’nın Katalanya politikasını günü gününe İstanbul’a rapor etmişlerdir. |
|
04-13-2018, 07:04 | #110 |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Mehmed Âkif’in şiirini değiştirmek *19 Mayıs 1924’te Reisicumhur*Mustafa Kemal*tarafından da onaylanıp resmiyet kazanan millî marşı Türk bestekârların yapmalarının arzu edilmesine rağmen olmaması sebebi ile Türkler’in ve Avrupalı müzisyenlerin katılacakları yeni bir yarışma açılmasını, eserlerin Paris, Viyana ve Napoli Konservatuvarları’nda belirlenmesini ve* marştan en hoşa gideninin*“millî marş”*seçilerek bestekârına ödül ile madalya verilmesini öngörüyordu.kararnamenin ardından Millî Eğitim Bakanlığı, millî marşta yapılacak değişikliğin sadece besteyi değil, sözleri de kapsadığına; Mehmed Âkif’in manzumesinin de değiştirilmesi gerektiğine karar verdi; *İstiklal marşı için beste yarışmasından önce güfte*müsabakası”açıldı ve, 13 Kasım 1925’te gazetelerde yayınlandı.şöyle deniyordu Güftenin vakarlı, ümid saçıcı, ruhu yükseltici olması şarttır. Türkçe ile, Türklüğün varlığını, mâzisini ve büyük istikbalini ifade etmelidir. Güftenin kısa olması* bir meziyettir Müsabakayı kazanan esere beş yüz lira mükâfat-ı nakdiye ile bir Maarif Madalyası, ikinciye yüz lira mükâfat ile takdirname verilecektir.Âkif Bey’in İstiklâl Marşı büyük mücadelelemizin kudsî hatırası olarak saklanacak ve millî marş yanında ‘İstiklâl Marşı’ unvanıyla merasimde söylenecektir”.Bugüne kadar farkedilmeyen üzerinde durulmayan bu ilânın önemini herhalde farketmişsinizdir: *Ankara, İstiklâl Marşı’nın güftesini de değiştirmeye, Mehmed Âkif’in o muhteşem şiirinin amillî marşın sözleri olmamasına karar vermiş, iki buçuk ay içerisinde yazılacak şiirler seçilecek olanının millî marş yapılmasını istemiş. Ama,*Âkif’in manzumesinin bestesi bir tarafa atılmayacak, törenlerde*“İstiklâl Marşı”olarak okunacak fakat millî marş”olmayacakmış Bu ilânla acemi, meçhul dünya kadar şair Millî Eğitime şiirler gönderdiler.* birbirinden beter ve,*Âkif’in o muazzam manzumesinin yanında esâmileri okunamayacak seviyedeydiler Yarışmadan bir netice çıkmadı ve*Âkif’in şiirine ilişilemedi Âkif’in şiirini değiştirme hevesleri kursaklarında kaldı 1937’de neticesiz** bir başka yarışma daha yapıldı |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|