AK Gençliğin Buluşma Noktası
İman ve Ahlak Namaz, aile hayatı, fıkıh, akaid, ahiret ve kıyamet.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 01-23-2010, 03:16   #1
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart Kulluğun Derûnî Boyutu Tevâzu
Tevâzu kelimesi genellikle, huşû ve kibir kavramlarıyla birlikte ele alınmaktadır. Ucup, gurur, şımarıklık, riya, ihlâs, zillet, meskenet, katı kalplilik, tahdis-i nimet, küfran-ı nimet vb. kelimeler de tevâzu ile ilgilidirler. Bu durum, sadece tevâzu konusunun önem ve camiiyetini göstermekle kalmıyor, konunun bir makalede ele alınmasının zorluğuna ve mutlaka sınırlandırılması gerektiğine de işaret ediyor. Biz de yazımızda, mümkün olduğunca, sadece tevâzu kavramını işlemeye çalıştık.

Tevâzu kelimesi, çok isabetli bir şekilde dilimize, alçakgönüllülük olarak tercüme edilmiştir. Böylece tevâzuun kalbe, gönüle, iç âleme ait, ancak emareleri dışarıda da görülebilen bir özellik olduğu; gönülde yer etmedikten sonra, omuz düşüklüğü, bel büküklüğü, yırtık veya yamalı elbise, el bağlama, ikide bir ‘estağfirullah’ çekme, dilde tevâzu kavramının eksik olmaması, konuşmaya ‘biz’ diye başlama… vb. göstergelerin, tevâzudan çok tevâzu kılığına bürünmüş sinsi bir kibrin alametleri olduğu vurgulanmış olmaktadır. Öyle ise kalpte bencillik, nefsini beğenmişlik ve kibir varken, dildeki tatlı ifadeler ve yüzdeki sahte tebessümler tevâzu değildir. Bu hale korkaklık veya yağcılık demek mümkündür. Meyvesi de izzet değil, zillettir. Bu tipler tevâzu gösterisinde bulundukça belki dünya mal ve makamını kazanırlar, ancak dinlerinden kaybeder; belki insanlara yaklaşırlar fakat Allah’tan uzaklaşırlar.

Tevâzu bir terim (ıstılah) olarak, ahlakla ilgili eserlerde, daha çok da tasavvuf edebiyatında geniş olarak ele alınmış ve tarifleri yapılmıştır. Ezcümle tevâzu için şu kayıtlar düşülmüştür:

— Hak karşısında gerçek yerinin şuurunda olup, ona göre davranma ve halk arasındaki durumunu da bu anlayış zaviyesinden değerlendirip, kendini insanlardan bir insan veya varlığın herhangi bir parçası kabul etme,
— Kendini kapının alt eşiği, meskenin sergisi, yolların kaldırım taşı, ırmakların çakılı, başakların samanı kabul etme,
— Kendinde zâtî hiçbir kıymet görmeme,
— İnsanları, insana yakışır saygıyla karşılayıp onlarla muamelesinde mahviyet içinde bulunma,
— İlâhî inayetle fevkalâde bir muameleye tâbi tutulmazsa, kendini halkın en şerlisi görme,
— Benlik hesabına içinde beliren büyük-küçük her çeşit iç kıpırdanışa karşı hemen harekete geçip onu olduğu yerde boğma cehd ve gayreti,
— Hakk’a itaat etme, ona boyun eğme, kim söylerse söylesin hakkı kabul etme,
— Hizmette fark gözetmeme,
— Ne dünyada ne ahirette hiç kimsenin kendisine muhtaç olmadığı kanaatini besleme,
— Hakk’a teslim olma, O’nun hükmüne itiraz etmeme,
— Evinden çıkıp dışarıda karşılaştığı herkesin kendisinden daha faziletli olduğunu düşünme,
— Bir hal olduğunu; insanın kendi içinde kendini yenmişliğinin ifadesi ve kibirden, çalımdan; gururdan vazgeçmenin adı olduğunu düşünme…

Bir ahlak ve tasavvuf terimi olarak bu şekilde tarifleri yapılan tevâzuu Yüce Rabb’imiz seçkin kullarının bir sıfatı olarak bize bildirmekte ve mütevazı olmamızı emretmektedir: “Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yerde tevâzu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf atarsa ‘selametle!’ derler.” (Furkan, 25/63). (Ayrıca bakınız: Hac, 22/34. Ahzab, 33/35).

Fakirliğe düşme endişesi ile evlatları öldürmeyi (bu yüzden çocuk aldırma da buna girebilir), zina etmeyi, adam öldürmeyi, yetim malına el uzatmayı, ölçü ve tartıda haksızlık yapmayı, bilinmeyen şeyin peşine düşmeyi yasakladığı yerde Allah (c.c.), sözünü şöyle tamamlıyor: “Kibirli kibirli yürüme! Zira ne kadar kibirlensen kibirlen, ne yeri yarabilirsin ne de dağların boyuna erişebilirsin.” (İsra, 17/37).

Tevâzu ve Kulluk

Allah’a kul olmak hem en yüce insanlık mertebesidir hem de tevâzuun en mükemmel şeklidir. Zira kul, her hangi bir varlığı olmayan, kendi güç ve kuvveti dâhil her şeyden kopup uzaklaşan, sadece Allah’a dayanan ve teslim olan; sadece nefsine değil, Allah dilemedikçe hiç kimseye fayda ve zarar veremeyeceğinin şuuruna varan kimsedir. Bundan ötürü, başta Kâinatın Efendisi olmak üzere, Allah (c.c.) kendisine en yakın kişileri kulları olarak tavsif ve tebcil etmiştir. Ezcümle İsra, Furkan ve Kehf surelerinin ilk ayetleri şu şekildedir: “Bir gece kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammed’i, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren O zatın şanı ne yücedir.” (İsra, 17/1) “Hamd o Allah’a mahsustur ki, kuluna kitabı indirdi ve onun içine tutarsız hiçbir şey koymadı.” (Kehf, 18/1) “O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti.” (Necm, 53/10)

Efendimiz (s.a.s.)’in tevâzuu seçerek, kulluğu melikliğe tercih etmesi ise şöyle anlatılıyor: “Allah Rasûlü, Cibril’le oturmuş sohbet ediyordu. Kim bilir kaç günden beri ağzına bir şey koymamıştı. Cibril O’nun en sadık dostuydu. Zayıf bir rivayette Allah Resulü’ne şöyle demişti: “Ben, Sen’den sonra, yeryüzüne ancak birkaç defa ineceğim”. Çünkü Hz. Muhammed (aleyhisselam)’sız bir dünya Cibril’e de hicran olur. Ve Cibril’e bu durumunu söyledi: “Günlerdir ağzıma bir şey koymadım.” Birden gök gürültüsü gibi bir ses duyuldu. Bir melek iniyordu. (Taberanî onun İsrafil Aleyhisselam olduğunu söyler). Cibril, Efendimiz’e bu meleğin, dünyaya ilk defa indiğini haber verir. Melek Cenâb-ı Hak’tan selam getirmiştir. Allah (c.c.) sormaktadır: “Melik bir peygamber mi, yoksa kul bir peygamber mi olmak istersin?” Allah Resulü, Cenâb- ı Hak’tan gelen bu teklif karşısında tahayyürle Cibril’e bakar. Cibril Allah Resulü’ne işaret eder ve şöyle der: “Ey Allah’ın Resulü! Rabbine karşı mütevazı ol! Allah Resulü de aynı şeyi talep etti. “Kul bir peygamber olmayı isterim!” (Müsned, 2/231; Kenzü’l-Ummal, 7/191)

O kulluğu tercih edince, Allah (c.c.) da O’nun kulluğunu O’na baş tacı yaptı. Yukarıda geçtiği gibi Kur’ân O’nu birçok yerde hep kulluğu ile anlatır. Müslümanlar da şahadet getirirken, O’nun, Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ederler. Evet O, evvela Allah’ın kulu sonra da Resulü’dür. Zira kulluk risaletten önce gelir.

Bu ayet ve hadisler, kullukla tevâzuun bir bütünün ayrılmaz iki parçası olduğunu belirtmekte, kulluk şuurunu taşımayanda tevâzuun olamayacağını, olsa da bir anlam taşımayacağını; mütevazı olmayanın ise kulluk zevk ve tadını almasının mümkün olmayacağını göstermektedir.

Efendimiz (s.a.s.)’in Tevâzuu

Büyüklerde büyüklüğün alâmeti tevâzu ve mahviyettir. Küçüklüğün emaresi ise tekebbürdür. Allah Resulü insanlar içinde en büyük insandır. Öyle ise tevâzuu da öyle olmalıydı.

Mescid yapımında, herkes bir ker*** taşırken iki ker*** taşıyan, hendek kazma işinde herkes karnına bir taş bağlarken iki taş bağlayan, karşısına gelen ve mehabetinden dolayı sıtmalı gibi titreyen bir adama, “Kardeşim, korkma, ben de senin gibi, anası kuru ekmek yiyen bir insanım” diyen Allah Resûlü hiç şüphesiz insanların en mütevazısıydı. Bu tevâzu hem selim fıtratından kaynaklanıyor hem de Allah’ın emrine imtisalin eseri olarak ikinci bir fıtrat halinde tezahür ediyordu. Zira Yüce Rabb’imiz O’na şöyle hitap etmişti: “Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz dikme! Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, onlara alçak gönüllü ol.” (Hicr, 15/88). “Sana tabi olan müminlere (merhamet) kanadını indir.” (Şûarâ, 26/215).

Bundan ötürü hayatını hep bu çizgide geçirmişti. Nitekim O:

* Çocuklara uğrar, onlara selâm verir;
* Herhangi biri elinden tutup bir yere götürmek isteyince, tereddüt etmeden kalkıp gider;
* Ev işlerinde hanımlarına yardım eder;
* Herkes bir iş görürken, O da iştirak ederek, onlarla beraber olmaya çalışır;
* Ayakkabılarını tamir eder, elbisesini yamar, koyun sağar, hayvanlara yem verir;
* Sofraya hizmetçisiyle beraber oturur;
* Meclisini her zaman fakirlere açık tutar;
* Dul ve yetimleri görür-gözetir;
* Hastaları ziyaret eder, cenazelerde hazır bulunur ve kölelerin davetine icabet ederdi.

Fiili bu olan İnsanlığın İftihar Tablosu, tevâzu hakkındaki sözleriyle de şu incileri saçar gönül gözlerimizin önüne:

1. Allah bana, tevâzu ve mahviyet içinde bulunmanızı.. ve kimsenin kimseye karşı fahirlenmemesini emretti.
2. Size ateşin kendine ilişmeyeceği insanı haber vereyim mi? Ateş; Allah ve insanlara yakın, yumuşak huylu, herkesle geçimli ve rahat insanlara dokunmaz.
3. Allah için yüzü yerde olanı, Allah yükseltir de yükseltir; aslında o kendini küçük görmektedir ama halkın gözünde asıl büyük odur.
4. Allah’ım, beni benim gözümde küçük göster!
5. Dört şey var ki onları Allah (cc) sadece sevdiklerine verir: İbadetin ilki olan samt (sadece ihtiyaç kadar veya daha az konuşma), Allah’a tevekkül etmek, tevâzu ve dünyaya karşı zahid davranmak.
6. Bir gün Allah’ın Resulü ashabına, “Ne oluyor size ki, ibadetten zevk almıyor gibi bir hal sergiliyorsunuz? “İbadetten zevk almak nedir?” diye sorulunca, “tevâzu” diye cevap verdi.
7. Kerem takvadır, şeref tevâzudur, yakin gınadır.

Hakşinas Bir Batılı Gözü İle

Dünden bu güne Batı’da Efendimiz gereğine uygun tanıtılamamış ve bilinememiştir; çok azı müstesna, bilenler de gerçekleri itiraf etmemişlerdir. İşte o istisnalardan birinin söyledikleri: “O (s.a.s.) ciddî ve ağırbaşlı idi; çok az yer, çok oruç tutardı. Çok sade giyinir, gösterişten kaçar, bilgiçlik taslamazdı. Sadeliği tabiî idi ve giyim gibi hususlarla ayrıcalık sergilenmesinden asla hoşlanmazdı.

Muamelelerinde âdildi. Arkadaş olsun yabancı olsun, zengin olsun fakir olsun, güçlü veya zayıf olsun, herkese adaletle muamele ederdi. Bilhassa halk kesimlerine çok yakın ilgi gösterir, onların şikâyetlerini dinler ve onlar tarafından çok sevilirdi.

Askerî başarıları ve kazandığı zaferler, O’nda hiçbir gurur ve kendini beğenmişlik uyandırmadı; eğer bu başarılar şahsî gayelere dayanmış olsaydı, mutlaka uyandırırdı. Düşmanlarıyla çepeçevre sarılı olduğu zaman hangi sadelik ve tevâzu içinde idiyse, gücünün zirvesine ulaştığında da yine aynı sadelik ve tevâzu içindeydi. Bırakın bir hükümdar tavrı takınmayı, bir odaya girdiğinde kendisine normalin dışında bir saygı gösterildiğinde bile çok rahatsız olurdu.” (Washington Irwing, Life of Muhammad, New York, 1920.)

Prof. Dr. Abdulhakim Yüce
Yeni Ümit dergisi

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi