01-06-2010, 23:26 | #1 |
Kur’an’ın Öngördüğü İdeal Aile
Kur’an’ın Öngördüğü İdeal Aile – 1 Eşlerin bir araya gelerek, toplumun en küçük birimini oluşturduğu kuruma, aile denir. İdeal aile, iyi insanların bir araya gelip, yine kendi gibi iyi insanlar yetiştirdiği en köklü kurumdur. Ancak her şeyin en iyisi ve en iyi olmayanı olduğu gibi, aileninde en iyisi ve en iyi olmayanı vardır. İyi olmayan aile, ideal bir evlilik üzere kurulmamış ailelerin çocuklarının kurduğu ailelerden oluşur. O yüzden bizim kurduğumuz ailelerin şeklini, birazda yıllar içinde yetişip büyüdüğümüz aileler belirler. İnsan gözünü açtığında içinde yaşadığı aileyi, olabilecek hemen hemen en iyi aile zanneder. Herkesin kendisine benzer bir hayat sürdüğünü düşünür. Ne var ki yaşı ilerleyip başka insanlarla tanışıp sorgulamaya bağladığında durumun hiçte öyle olmadığı anlaşılır. İnsan bu arada doğru bilgi ve doğru düşünceyle karşılaşınca kendisini tanıma ve düzeltme evresi içine girer. İşte bu dönemlerde alacağı ideal kararlar ileriki yıllarında gerçekleştireceği ideal ailenin temellerini oluşturur. Şunu hatırımızdan hiç çıkartmayalım ki, çevremizdeki az sayıdaki “ideal aile” temelleri yıllar öncesinden atılmış, kararlı ve kendisini yetiştirmiş, iki iyi insanın oluşturduğu ailelerdir. İdeal aile nasıl oluşturulur? İyi insanların oluşturacağı ideal aile iki bölümde incelenir; a) Evlilik Öncesi Durum, b) Evlilik Sonrası Durum. Evlilik öncesi durum 1. Kişinin kendisini temiz tutması Temiz kalmak, bir insanın bu dünyada yaşarken en çok ihtiyaç duyacağı ve en önem vermesi gereken konuların üst sıralarında yer alır. Çünkü temiz kalmanın zıttı olan kirlenmek, Allah’ın insanlarda görmek istemediği en olumsuz durumdur. İnsan maddi ve özellikle manevi kirlenmeye başladığı vakit, Allah’tan uzaklaşıp şeytana yaklaşacaktır. İşte bu kirlenmenin önüne geçmek, ideal hale gelmek isteyen insanın örtüsüdür. Kur’an’da bunun adı takvadır. İşte takva bu yüzden bu kadar önemlidir. Hakiki takvaya ulaşabilmek için yedi yerin temiz olması gerekir. Gözlerin Temiz Olması: İdeal bir hale gelmek için bir insanın en önce temiz tutması gereken yeri gözleridir. Çünki kirlenme ilk önce gözlerden başlar. Bir insan gözlerini görmemesi gereken yerlerden çektikçe, imanın lezzetini alacaktır. Hz. Peygamber bunu bu şekilde izah ediyor: “İnsan gözlerine hakim olmadığında ise önce zihni kirlenecektir ve sonrada kalbi kirlenecektir. Daha sonra ise artık amelleri, yani hayatı kirlenecektir.” Kulağın Temiz Olması: İnsanı kirleten ve ideal halden uzuklaştıran diğer nokta ise dinlemektir. İnsan kendisini Allah’a yaklaştırmayan, hatta uzaklaştıran şeyleri dinledikçe kirlenir. Burada da önce zihin, daha sonra kalp kirlenir. Ve sonuçta yine insanın hayatı kirlenir. İyi olmak isteyen insanın bu kirlenmeden de uzak durması gerekir. Ellerin (Kazancın) Temiz Olması: Bir insanın kazancı, rızkı temiz olmaz ise kendiside temiz kalmayacaktır. Ve sonunda iyi ve temiz bir aile kuramayacaktır. O yüzden insan kazancına çok dikkat etmeli, rızkını helal ve temiz yollardan temin etmelidir. Şeytanın “uç kalabilirsin fazla inceleme” telkinine kulak vermeden, helal rızk aramalı ve bir iş şüpheli ise ondan mutlaka uzak durmalıdır. Çünkü rızkın temiz olmaması yine önce zihin daha sonrada kalbi kirletir. Dilin Temiz Olması: Kişinin özü doğruysa sözüde doğru olacaktır. İçi, özü doğru ve temiz olmayanın sözleri de kirli ve yanlış olacaktır. İyi bir kıvama gelmek isteyen bir insan mutlaka “dürüst” olmalıdır. Dürüst bir insanın sözü de özü de amelide doğrudur. Allah, mutlaka doğru olanları ve doğru kalanları sever. Zihnin Temiz Olması: Okuduğumuz, düşündüğümüz ve dinlediğimiz her şey zihnimizde toplanır. Zihnimize ulaşan bu bilgiler eğer belli bir elemeden geçirilmezse toplandığı yeri kirletirler. O yüzden kişi ne okuduğuna, ne düşündüğüne ve ne dinlediğine mutlaka dikkat etmelidir. İnsanın davranışlarını ve hayatını etkileyen en önemli yerin, zihin olduğunu unutmamalıyız. Çünkü kirlenmiş ve karışık bir zihin, kirlenmiş karışık bir hayat demektir. Zihnin bulanık olmasına yol açan en önemli etkilerden bir tanesi ise “zihin yanılmalarıdır.” Zihin ise birbirine benzeyen iki şeyi aynı zannedip hüküm ve karara varırsa yanılır. Bunu da bilgi ve dikkat eksikliği besler. Kalbin Temiz Olması: Kalp: içinde tüm duyguların, sevgilerin, nefretlerin ama en çok imanın barındığı derin bir mekândır. Oraya birçok şey yerleşir. Ve onlar imanla birlikte aynı mekânı paylaşırlar. Eğer imanın yanına gönderdiğimiz veriler ve kanaatler imanımıza olumsuz etki edecek türde şeyler ise kalbimizi ve de sonuçta imanımızı kirletirler. İmanın kirlenmesi ise hem bu dünyanın ve hem de ahiretimizin kirlenmesi anlamına gelir. O yüzden kalbin mutlaka temiz tutulması gerekir. Bunun kısa formülü; Allah için sevmek ve Allah için sevmemektir. Her şey Allah için olursa, kalple Allah’ın olur. İşte o zaman temiz ve ideal hayat olur. Amellerin Temiz Olması: Amellerin kaynağı kalptir, yani imandır. İman azalırsa ameller azalır, iman güçlenirse amellerde güçlenir. Amellerin temiz ve güçlü olması, kalbin temiz ve güçlü olması ile doğru orantılıdır. Unutmayalım ki Allah kalplerimize bakar, ama amellerinizin karşılığı olarak cennetime girin der! Demek ki kalp ile amel temiz olmalıdır. Amelleri temiz olanın dünya hayatı (evliliği) ve ahiret hayatı da temiz olacaktır. Ne mutlu, her haliyle temiz kalıp Allah’a temiz varanlara… 2. Kişinin Kur’anileşmesi Kur’an’ın öngördüğü ailenin kurulabilmesi için, kişilerin mutlaka Kur’anileşmesi gerekir. Aslında buraya kadar sıraladığımız konular Kur’anileşmenin ön hazırlığıdır. Rahman, “biz Kur’an’ı insanlar düşünüp öğüt alsın diye indirdik” diyor. Düşünüp öğüt alınmamış Kur’an, amacına ulaşmamış bir kitap olarak kalır. Bir insanın Kur’an’ın amacına ulaşması için, şu üç şeyi üzerinde bulundurması gerekir. Doğruluk: Rahman’ın yeryüzünde görmek istediği ideal insan şeklinin oluşabilmesi için kişinin önce dürüst ve doğru olması gerekir. Doğru olmayan bir insan düzgün olmayan bir insandır. Ondan düzgün bir hayat ve düzgün bir nesil ortaya çıkmayacaktır. Güzel Ahlak: Ahlak, bu dinin oturduğu ikinci önemli noktadır. İdeal insanın üzerinde, Allah (c.c.)’in görmek istediğidir. Güzel ahlak Kur’anileşmenin en güzel delilidir. Ahlakı güzel olan, kendisini tanımış ve düzeltmiş demektir. Kâinatın en güzel insanı ise; “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demektedir. Kalbileşme: Kur’anileşmenin nihayi amacı, kişinin kalbileşmesidir. Kalbileşme içinde bulunduğumuz nefsilik çukurundan sıyrılmakla mümkün olur. Bu doğru bilgi, doğru düşünce ve güzel ahlakla varılacak bir zirvedir. Kalbileşmek, Allah adı anıldığında kalbi ürpermektir. Kalbileşmek, komşusu açken kendisi tok yatmayandır. Kalbileşmek, kendisine verilmişleri başkasıyla paylaşmaktır. Kalbileşmek, hadiselere hiçbir zaman nefsi yerden değil, kalbi yerden bakmaktır. 3. Kişinin hedeflerinin olması Hedef: Kişinin her türlü zorluğu ve engeli aşmaya niyet edip, önüne varmak istediği bir hayat projesi koymasıdır. Hedeflerde kendi içinde üçe ayrılır; Kişisel hedefler, ailevi hedefler, toplumsal hedefler. Kişisel Hedefler; Kişi kendisini tanımalı, yetiştirmeli ve ıslah etmelidir. Ailevî Hedefler; İki idealist insanın bir araya gelip iyi insanlar yetiştirmeye niyet ve gayret etmelidir. Toplumsal Hedefler; Toplumdaki çürüme ve bozulmaya karşı kendi gücü nispetinde dur diyebilmek ve bunun için projeler geliştirip, toplum ıslah çalışmaları içinde olmalıdır. 4. Eşiyle dindarlığı için evlenmeyi tercih etme İnsanlar evlenmeden önce, evlilikle ilgili hayaller kurarlar. Bu hayaller çoğu kez, kişisel tercihlerle şekillenir. Hz. Peygamber bir kadınla dört şey üzere nikâh edilir der. Ancak sonuncu madde olan dindarlığı için evlenmeyi tercih etmemizi ister. Bir kişi eşini seçerken kişisel tercihlerini bir kenara bırakıp Rahman’ın memnuniyetini dikkate alarak, eşiyle dindarlığı için evlenirse, hem dünyası gülecek, hem de ahireti gülecektir. 5. Eşiyle, elele tutuşup Allah’a yürümeye niyet etmek Dindarlığı için seçilen eş, kişiyi Allah’a yaklaştıracaktır. İnsan Allah’a yaklaştıkça başka şeylerden uzaklaşacaktır. Dolayısı ile Kur’an’ın öngördüğü ideal bir aileyi oluşturmak için eş adaylarının, elele tutuşup Allah’a yürümeyi dert ve niyet etmeleri gerekir. Hedefi Allah olanın varacağı yerde Allah olacaktır. Yüzü, Allah’a dönük olarak yaşayanlara selam olsun… Abdülhamit Kahraman
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-06-2010, 23:28 | #2 |
Kur’an’ın Öngördüğü İdeal Aile – 2 Temelleri ve hedefleri çok erken yaşlarda alınan kararlarla şekillenen evlilikler, her zaman olumlu ve istenen sonuçlar vermeye namzettir. Ancak gelişi güzel ve etrafındaki insanlara bakarak önemli bir beklenti olmadan gerçekleştirilen evlilikler, her zaman sorunlara ve çözümsüzlüklere namzettir. İdeal bir evlilik gerçekleştirmek için önce gerçekten istemek ve niyet etmek gerekir. Peygamberin, ameller niyetlere göredir, hadisini unutmamalıdır. Niyeti düzgün olanın amelleride düzgün olur.. İdeal aile için evlilik sonrası durum 1. Temiz Kalmaya Devam Etmek Evlilik sonrası durumda en öncelikli konu, temiz kalmaya devam etmektir. Özü, sözü ve zihni kalbi temiz olanın hayatıda ve evliliğide temiz olacaktır. Temiz olarak evlenenlerin yuvalarıda ve yavrularıda temiz olacaktır. Temiz kalmanın sırrı ya da hikmeti: Rahman’ın ezelde bizi yaratırken kendi ruhundan üflediği ruhumuzu, bu kirli hayatta yaşarken kirletmeden tertemiz Allah’a sunabilme çabasıdır. Bu çabanın en şerefli ve en erdemli amacıdır. Bunu başarabilen insanlar ideal insanlardır. İyi bir ailede her şeyin iyi gitmesi için, göz ardı edilen bir konu vardır, oda helal ve temiz rızk. Eğer bir baba kazancının helal olmasına dikkat etmiyorsa, hem kendisi takvaya ulaşamayacaktır, hem de ailesini kirletecektir. O yüzden ideal aileyi kurmak isteyen kişiler mutlaka helal rızka ve yediklerine içtiklerine mutlaka dikkat etmelidirler. Şüpheli şeylerden ısrarla kaçınmalıdır. Kişinin rızık temiz olursa zihin temiz olur (anlama derinleşir), kalp temiz olur (iman güçlenir), hayat temiz olur (ameller güzelleşir). Allah, size verdiğimiz rızıkların temiz (helâl) olanlarından yiyin diyor. 2. Kur’anileşmede Derinleşme Evlilik öncesi başlaması gereken Kur’anileşme yani doğruluk, temiz ahlâk ve kalbileşme çabasına kişiler evlendikten sonrada hız vererek ve elele tutuşarak yoluna devam etmelidir. Çünkü kişiler bekârken birçok sosyal aktiviteye katılır. Ancak evlendikten sonra bunların, birçoğu ortadan kalkmaktadır. Kişiler artık yeni bir hayata başladıklarını, onunda kendi içinde bazı kuralları olduğunu, artık ona göre davranmak gerektiğini düşünürler. İşte şeytanda tam burada devreye girer. Kişilerin ideal bir aileyi kurmalarını engellemek için daha önce evlenmiş, hayattan hiçbir beklentisi olmayan ideal bir yuvada kurmamış insanlar ön plana çıkararak onları örnek gösterir. Kişiler bu noktada onlara değilde asrı saadete ya da onun güncel uzantısı olan hedefli ailelere yüzünü çevirirse doğruya bakmış olur. İyi bir ailenin temelinde, güzel bir niyet ve güzel ahlak vardır. Ahlakı güzel olanlar, ahlakı güzel insanlar ortaya çıkmasına vesile olurlar. Ahlakın güzel olması içinse kişilerin doğru üzere olması gerekir. Doğruluk ise dürüstlüğün sonucudur. 3. Hedeflere Uymada Israr Kişi evlenmeden önce hayatı nasılsa, evlendikten sonrada çoğunlukla aynı devam eder. Yani bekârken çalışmayan, gayretli olmayan, hedefleri olmayan, gelişi güzel yaşayan insanlar evlendikten sonrada aynı kalacaklardır. O yüzden üç temel hedefimiz evlendikten sonra devam etmelidir. a. Kişisel Modeller Evlilik öncesi başlayan, kendini tanıma ve ıslah etme evresi daha da ciddileşerek hiçbir gevşekliğe kendini bırakmadan devam etmekledir. Kişi artık tek başına değildir. Önemli bir hayat arkadaşı vardır yanında. Davranışlarını, düşüncelerini eşiyle mümkün olduğunca uyumlu bir hale getirmelidir. Artık ben yok biz vardır! b. Ailevi Hedefler Nasıl bir aile kuracağını kişiler daha önce iyice tanımlamalı. Ancak bunda bir aşırılığa itmemelidir. Hele ideolojik, hayattan kopuk, ya da siyasi bir bakış açısıyla değil, hayatın gerçeklerini göz önünde bulundurarak, nasıl sahabi bir evlilik yapacağını iyice belirlemeliler. Her şey de olduğu gibi evlilikte de denge asıldır. Ailevi hedeflerde en büyük ideal olgun ve düzdün insanlar yetiştirmeye niyet etmiş ve bu konuda gayret gösterir olmalıdırlar. Ailede, eşlerin birisi bir tarafa, diğeri başka bir tarafa bakan bir evlilik oluşturmamalıdırlar. Aile içinde çıkabilecek sorunlara çözüm getirirken önceden konulmuş ilkeler göz ardı edilmemelidir. Ne çok kuralcı nede tamamen boş verici olunmamalıdır. c. Toplumsal Hedefler İyi niyetle kurulmuş bir aile, ileride iyi olacak, yüzü Rahmana dönük olarak yaşayacak bir toplumun temelini çekirdeğini oluşturur. O yüzden idealist bir ailenin toplumla ilgili ıslah projeleri İmanlıdır. Evlilik öncesi kendinden kendine yaşayan insanlar, evlilik sonrası da ne yazık ki pek istifini bozmamaktadır. Bu, şeytanın “artık evlendin, bundan sonra herkes gibi yaşa” sözüne aldanmış insanlardır. Hâlbuki idealist bir çift, toplumu yakından takip eder ve kendisine düşen sorumlulukla, görevini layıkıyla yerine getirir. İdeal aile, her zaman toplumun içinde ve toplumun elinden tutarak yaşar. 4. Allah için Çocuk Edinme Allah, belli bir hikmete binaen çocuk ikram etmediği çiftler hariç her evlenene çocuk verir. Bu çocuklar hiç terbiye edilmez ve müdahale edilmezler ise, gelişi güzel ve kirli büyür. Daha sonraki müdahaleler çoğu kez artık bir fayda vermez. Asıl olan, daha çocuk anne karnındayken, anne’nin yaptığı gibi, daha çocuğunu görmeden, öpüp koklamadan her şeyi kendisinden aldığımız Rahman’a adamaktır. Anne karnındayken Allah’a adanmış çocuklar gelecekte inşaallah, yaşadıkları toplumu inşa edecek, ıslah edecek ve yol gösterecektir. Allah’a adanmış çocukların terbiyesi ve güzelleşmesi ebeveynlere hiçbir zaman zor gelmez. Çünkü onların artık Allah mürebbisidir. Ve Allah’tan daha güzel terbiye edecek kimsede yoktur. Unutulmamalıdır ki Allah’a adanmış bir çocuğun, hem dünyası, hem ahireti hayırlı olur. 5. Çocukların Doğru ve Sabırlı Eğitimi İdealist bir aile için çocuk eğitimi, dünyadaki tüm işlerden daha önemlidir. Çünkü iyi yetişmiş bir çocuk, iyi yetişecek bir toplumun temel taşını oluşturur. Bunu iyi bilen idealist aileler çocuklarının eğitimine çok dikkat ederler. Son yıllarda çok yaygınlaşan çocuk eğitimi kitaplarının önemli bir kısmının, batılı insanların kendi toplumları ve kendi hayat projeleri için hazırladığını unutmaz, ihtiyatla yaklaşırlar. O yüzden bu tür kitapları ilahi bir süzgeçten geçirerek okurlar. Ve en önemlisi kendi insanın yazdığı, sağlıklı çocuk eğitimi kitaplarından önceler. Çocuk eğitiminde anne karnı ve ilk on yaş arası çok önemlidir. Tüm bilinçaltları, gelecek yılların doğru şekillenmesi bu yıllarda başlar. İyi bir aile çocuğuna önce paylaşmasını öğretmelidir. O yüzden ilahi terbiyede infak ilk inen emirlerdendir. Paylaşmasını öğrenmiş, bencilliğini yenebilmiş bir çocuk, iyi yetişen bir çocuktur. Ayrıca bir yaşından itibaren sevgiyle ve mantıkla yapılan izahlar, biz fark etmesekte onun belleğinde derin derin izler bırakır. Şunu hiç unutmayalım ki iyi yetişmiş çocuklar, uzun ve sabırlı bir eğitimden geçmişlerdir. Çocuk eğitiminde aceleci davranmak, olumsuz durumların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bu durumun daha kötüsü ise, çocukları kendi haline bırakarak, sevgisiz büyümesini sağlamaktır. İleriki yaşlarda sürekli sorun çıkaran, toplumu rahatsız eden ve geçimsiz insanlar, hep çocukluğu iyi geçmemiş, sevgisiz ve eğitimsiz büyümüş çocuklardır. Yapılan önemli bir hatayıda dile getirmeden geçmemek gerekir. Oda çocuğa aşrı sevgi yüklemesi yapıp onun hiç ağlamaması, hiç sızlamaması için her isteğini yerine getirmektir. Bu ileriki yıllarda şımarık bencil ve egosantrik insanların ortaya çıkmasına yol açacaktır, her şeyde olduğu gibi çocuk eğitiminde denge asıldır. Çocuk eğitiminde başarılı olanlar, ailevi sorunların üstesinden gelmeyi başaranlar, toplumla ilgili söz söyleme hakkına sahip olurlar. Ailesini düzene koyamamış, çocuklarını eğitmeyi sağlıklı getirememiş insanlar, topluma çoğu kez faydalı olamazlar. Her şeye kişi kendisinden ve yakını olan ailesinden başlamalıdır. Aile içi sorunlara ve çözüm yollarına ise önümüzdeki sayıda devam edeceğiz inşallah. Dünyadayken Allah’ın yanında olanlar, ahirette de inşallah O’nun yanında olacaklardır. Allah’a dönük olarak yaşayan ailelere selam olsun… Abdülhamit Kahraman |
|
01-06-2010, 23:30 | #3 |
Kur’an’ın Öngördüğü İdeal Aile – 3 Geçen iki yazımızda, Kur’an’ın öngördüğü ideal ailenin kurulabilmesi için, evlilik öncesi durum ve evlilik sonrası durum diye iki başlık halinde konuyu incelemiştik. Şimdi ise üçüncü ve son bolüm olan, eşler arası diyalog konusunu inceleyeceğiz. Çünkü eşler arası diyalog şuan en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Toplumun diğer katmanlarıyla çok iyi ve ideal bir şekilde geçinmeye çalışan evli çiftler, konu kendi ailelerine gelince, başkasına davranmadığı gibi davranıyor. Bu çarpık diyaloğun sebebi ise çoğu kez, üstünlük kurma, nasılsa artik benim, ne istersem yaptırırım anlayış oluyor. Evli çiftler, sevdiği ve önem verdiği bir arkadaşına davrandığı gibi birbirine davranmadıkça, bir dostuna gösterdiği ilgiyi ve saygıyı kendi eşine de göstermedikçe, mevcut yara kolay kolay kapanmayacaktır. Eşler arası diyalog 1. Anlayışla yaklaşım Eşler arası diyalogda mevcut sıkıntıların ortaya çıkmasının başlıca sebebi anlayışsızlıktır. Anlayışsızlık genellikle iki sebepten dolayı olur. Birincisi kişilerin farklı dünyalarda olduğu için ve farklı yerlerde durdukları için birbirini anlamakta zorluk çekerler. Bununda temel sebebi, evlenirken dikkat edilmesi gereken önemli bir konu olan denklik durumu göz önünde bulundurulmadan yapılan evliliktir. Bu tür evliliklerde birbirini anlamama ve anlayışsızlık çok olur. İkinci durumdaki anlayışsızlık ise, çiftler birbirini gayet güzel anlar, ancak farklı beklentiler ve tahakküm kurma dürtüsüyle birbirlerini anlamıyormuş gibi rol yaparlar. Ve çoğu kez evliliklerinde huzursuzluk çıkartırlar. Çıkan bu huzursuzluk ise evlilik kurumunu biraz daha kemirir. Her şeyin bir doğrusu vardır. Evlilik kurumunda doğru gidebilmesi içinse, eşlerin birbirini anlayışla karşılaması şarttır. Unutulmamalıdır ki, ortalama 25 yaşında evlenen çiftler, o yaşına gelinceye kadar belli bir hayat tarzı içinde yetişip büyümüşlerdir. Onlar üzerinde bizim tarzımıza uymadığını düşündüğümüz davranışlar var ise şayet, bu aynen karşı taraf içinde geçerlidir. Yani sizinde birçok davranışınız ona uygun değildir. Dolayısıyla ben gelmeden sen gel, ben değişmeden sen değiş, ben sana uyamam sen bana uy düşüncesi, Rahmani değil nefsanîdir. Her iki tarafta bulunduğu yeri bırakıp, ortak bir noktada buluşmalıdır. İşte doğru olan anlayış budur. Anlayışla yaklaşımın temelinde karşı tarafa hak verme vardır. Eşine hak vermeyen hiçbir zaman haklı olamaz! 2. Saygıyla yaklaşım Saygı, karşı tarafa duyulan anlayışla başlar. Eşine anlayışla yaklaşım mesabesini aşmış kişilerde, saygıyla yaklaşım durumu görülür. Kişi karşısındaki kişiye önem verdiği oranda ona saygı gösterir. Eşine gereken önemi vermeyen insanlar, doğal olarak ta eşine saygıda göstermeyeceklerdir. İnsanlara karşı yeterince saygı göstermeyen kişilerde aslında kendisine saygısı ek******. Kendisine saygısını yitirmiş insanlar doğal olarak eşine ve diğer insanlara da saygı göstermeyecektir. Bunun temel sebebi ise bencilliktir. Bencil insanlar yalnız kendini seven ve yalnız kendisine düşkün insanlardır. Onlardan saygı beklemek saflık olur. Bu tip insanların önce kendisine gelmesi ve toplumun içinde yasadığını öğrenmesi gerekir. Ancak iyi bir terbiyeden geçtikten sonra bu kişilerden saygı beklenebilir. Evlenmekten sonra birbirine saygıyla yaklaşmayan çiftler, çoğunlukla gençlik ve çocukluk yılları sorunlu geçmiştir. İyi bir aile eğitimi ve terbiyesi almamış insanlar, çoğu kez saygıdan yoksun olarak büyür ve gelişirler. Bu onların iler ki yaşlarında uyumsuzluğunuda beraberinde getirir. Bu olumsuz durumdan kurtulmanın yolu ise, kişilerin önce buna biraz kendini zorlamaları, ama önce bunun doğru olduğuna inanarak yapmaları gerekir. Önceden kazanılmamış olumlu bir durum, kişilerin ısrar ve çabasıyla sonradan muhakkak kazanılabilir. İnsan yeter ki istesin! Kur’an’ın öngördüğü ideal ailede, saygıyla yaklaşım asıldır. İnsanların evlenmiş olmaları, onların dışındaki başka insanlara gösteremeyeceği saygısız yaklaşımları ev halkımıza göstermemizi meşru kılmaz. İnsanlar evlenince nedense eşine karşı istediği gibi davranabileceği kanaati oluşur. Bu da kesinlikle yanlıştır ve Rahmani değildir, nefsanîdir. 3. Sevgiyle yaklaşım Sevgi, sevdiğine kişinin kendisini vermesidir. Sevgi paylaşmaktır. Sevgi saygı duymaktır. Sevgi aile kurumunun çimentosudur. Sevgi giderse o aile yıkılmaya mahkûmdur. O yüzden eşler birbirlerine sevgi beslemelidirler. Kur’an’i terbiye, “eşinizin bir yönünü beğenmiyorsanız, başka bir yönünü beğenebilirsiniz” der. Bu, insanın karşısındakini nasıl sevebileceğinin ilahi formülüdür. Sevgi iki türlüdür. Birincisi nefsi sevgi, ikincisi ise kalbi sevgidir. Birincisinde kişi karşısındakini sadece nefsi (kendi) için sever. Bu sevgide etkili olan dış görünüştür. Ancak bu sevginin ömrü çok uzun olmaz. İkinci ve doğru olan sevgi ise kalbi sevgidir. Buradaki sevginin sebebi yalnızca nefsi değil, kalbi yani Rahmani’dir. Bu kişi, Efendimizin “siz dindar olanı seçiniz” hadisini özümsemiştir. Bu sevgide dış güzellik değil, iç güzellik önemlidir. Ömrü uzun olan sevgide işte bu sevgidir. Kalbi sevginin kaynağı Allah’tır. Kişinin birisiyle kalbi sevgiyle evlenebilmesi için önceden o kişide Allah sevgisinin yeşermiş olması gerekir. Evliliğinde Kur’an’i bir aileyi kurmak isteyen kişiler mutlaka birbirlerine sevgiyle yaklaşmalıdırlar. Kalbi sevgi eşlerin el ele tutuşup Allah’a yürümelerini kolaylaştırır. Sevginin doğru ayrıştırılmasının nasıl olabileceğini nasıl olabileceğini Hz. Ali’nin hayatından öğreniyoruz. Birgün Efendimiz, Hz. Ali’ye sorar derki; Ya Ali Allah’ı seviyor musun? Evet Ya resulullah Peki Beni seviyor musun? Evet Ya resulullah Peki eşini seviyor musun? Evet Ya resulullah Peki çocuklarını seviyor musun? Evet Ya resulullah Peki bunların hepsini bir kalpte nasıl yapıyorsun? Diye sorunca, Hz. Ali bu beklemediği soru karşısında şaşırmış ve cevap verememişti. Bunu düşünmem gerek deyip oradan ayrılmıştı. Hz. Ali düşünceli bir şekilde dolaşırken eşi Hz. Fatıma annemiz düşünceli olduğunu fark edip kendisine sorarak, nedir bu hal ya Ali der. Eğer bu düşünceliliğin dünyevî kaygılardan dolayı ise sana yakışmaz bırak gitsin. Yok, bu halin, Rahman’ı kaygılardan dolayı ise, anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım der. Hz. Ali, Efendimizle geçen diyalogu bir bir Hz. Fatıma’ya anlatır. Hz. Fatma durumu öğrenince tebessüm eder. Hz. Ali’ye derki; Ya Ali babama git ve deki, kişi Allah’ı aklıyla ve ruhuyla sever, Peygamberimizi kalbiyle sever, eşini nefsiyle sever, çocuklarını ise şefkatiyle sever. Hz. Ali aldığı bu cevap karşısında memnun olur ve hemen Efendimizin yanına gelir. Hz. Fatıma annemizden öğrendiklerini efendimize anlatır. Efendimiz cevabı alınca tebessüm eder. Ve derki ya Ali bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır. Bu hadise bize sevginin nasıl olacağını gösterir. 4. Arkadaşına yapamıyacağını eşinede yapmama Evlenmeden önce birbirine son derece nazik ve hoşgörülü ve sevgi dolu olan insanlar, evlenince nedense birden değişebilmektedir. Sanki evlenince birçok şey kalkıyormuş gibi. Hâlbuki aslolan saygıyı yıpratmamaktır. Çünkü saygının zedelenmesi, zamanla sevgiyi de eritmektedir. Şunu unutmayalım ki kendisiyle evlendiğimiz eşimiz önce bir insandır. Ona önce insanca davranmalıyız. Sonra bizim din kardeşimizdir ve herhangi bir din kardeşimize yapamayacağımız şeyler, eşimiz içinde geçerlidir. Ve en sonunda o bizim eşimiz yani hayat arkadaşımız, gönül yoldaşımızdır. Biz eşimizle evlenirken âhirette de onunla beraber olmayı düşünerek ve isteyerek evlendik. Yarın Rahman’ın huzurunda mahcup olabilecek şekilde birbirimize davranmamamız gerekir. Sonuç itibariyle eşiyle de iyi olandır. 5. Eşini annesiyle kıyaslamak Bir erkek, evlenme çağına gelinceye kadar, en çok gördüğü, konuştuğu ve anlaştığı bayan annesidir. Bu birçok açıdan iyi gözükse bile, birçok açıdan bazı sorunları doğurur. İnsan psikolojisi ilk gördüğünü merkez almaya ve onu kabul etmeye temayüllüdür. Daha sonra karsılaştığını İlk gördüğüyle kıyaslamaya kalkar. Buda karşı tarafı yaralar, (çünkü bu durum onun şahsiyetine değer vermemek anlamına gelir. Birçok evli erkek esinin, annesi gibi olmasını ister. Yemek yapmasından ev dizenine, çocuk bakımından misafir ağırlamasına varıncaya dek her şey yıllarca içinde yaşadığı ailesi gibi olsun ister. Ancak bu hatadır. Çünkü eşi annesi değildir. Annesi önceki evinde kalmıştır. Şimdi ise kendisi, uzun yıllar kendisinden farklı bir yaşantı sürmüş, bir kişiyle evlenmiştir. Yani artık bambaşka ve yepyeni bir aile kurulmuştur. Bu yeni ailenin gidişatı iki kişinin belirlenmesiyle oluşacaktır. Her iki tarafta durduğu yerden inip, ortak bir alanda birleşeceklerdir. İşte doğru olan budur. Bunu başaranlar ideal aileyi kuracaklardır. 6. Eşini babasıyla kıyaslamak Yine bayan kardeşlerimiz evleneceği çağa gelinceye kadar, büyük ölçüde bir erkek olarak babasını tanımış Ve hanim kızlarımızı birçoğu, eşinin babası gibi olmasını arzu ederek hayaller kurmuştur. Tabii babasından hiç hoşlanmayıp esinin ona benzememesini isteyen hanımlarda yok değildir, Hanım kızlarımızın da unutmamalar gereken şey, eşleri babaları değildir. Onları kendi içinde değerlendirmeleri gerekir. Babalarından zamanında çok baskı görmüş ve çok çekmiş insanlar eşlerinden de aynı şeyleri göreceğini zannederler. Bu anlamsız kaygılar ve yanlış düşünceler atılmadığı sürece ideal ve mutlu bir evlilik kurulamaz. 7. Ortak noktaları güçlendirmek Kur’an’ı ailenin kurulabilmesi için, ortak noktaların oluşturulması gerekir. Ortak noktalar ancak oturup konuşmakla. Anlaşıp uzlaşmakla belirlenir. Ortak noktaların belirlenmesi, ileride çıkacak muhtemel sorunların da önceden kestirilip engellenmesini de doğurur. 8. Ortak hedefler belirlemek Ortak noktalar belirlemenin ikinci aşaması da ortak hedefler belirlemektir. Hedefler belirlenirken İlahi vahiy dikkate alınmalıdır. Yüce kitabimiz Kur’an, kuracağımız aileler içinde ç0k önemli bir rehberdir. İdeal bir ailede en önemli hedefler; Allah’ın dinine hadim, terbiyeli, muttaki gençler yetiştirmektir. Bunun ön aşaması çocukların Allah’a adanması ile mümkündür. Allah’a adanmış çocuklar geleceğimizi inşa edenler olacaktır inşallah. Ortak hedeflerin ikinci en önemlisi olan ise, örnek aileyi oluşturmaktır. Toplumun hararetle görmek istediği, birbirine nefsi değil, kalbi gözle bakan, elele tutuşup Allah’a yürüyen, her işini Allah için yapan örnek aile.. Ne mutlu örnek ideal aileyi oluşturanlara.. 9. Dünyaya değil ahirete bakarak yaşamak Kur’an’ı ailenin en büyük şiarı işte budur. Allah, “kim neyi isterse O’na onu veririm” diyor. İdeal aile yüzü Allah’a dönük yaşayan ailedir. İdeal aile, ahireti dünyaya tercih eden ailedir. Kur’an’ı ailenin rotasını dünyevî kaygılar değil, uhrevî kaygılar belirler. O aileyi, dünya sıkıntısı, yokluk ve imtihanlar fazla sarsmaz. Çünkü onlar ahiret yolcusudur. Onlar için ilahi kaygılar öncelenmiştir. Bir şeye ihtiyaçları varsa, önce o güzel Resulü ve o güzel ashabını hatırlar, gerçekten bir şey ihtiyaç değilse, ondan yüz çevirir. Yolunda gitmeyen bir şey varsa hemen Allah’tan özür diler ve tövbe ederler. Kendilerine bir hayır isabet ederse hemen Allah’ı hatırlayıp, hamd ederler. Onlar aile içinde ve aile dışında her zaman ahirete ve sonuçta Allah’a bakarak yaşarlar. Ne mutlu Allah’ı merkez alarak yaşayanlara… Ne mutlu Allah’ı her şeyin üstünde tutanlara… Abdülhamit Kahraman |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|