08-08-2008, 19:00 | #1 |
Kur'ân-ı Kerîm Okuyun
Kur'ân-ı Kerîm Okuyun Ruhi olgunluğun doruğuna yükselmiş peygamberlerle beşer arasında bu bakımdan fark yoktur. Egar el-Müzenî (R.A.)’den rivayete göre Sevgili Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Ben günde 100 kez tevbe-istiğfar ederim” (Müslim, Zikr:41) buyururken bu gerçeğe işaret etmektedir. Netice itibariyle, içerisinde bulunduğumuz bu mübarek günlerin kırbaçla dokunur gibi ruhumuza ihtar ettiği ortak bir hakikat vardır. Hal lisanıyla söylenen bu hakikat şudur: “İman edenler için, ALLAH’ın zikri ve kendilerine inen hakikat sebebiyle kalplerinin ürpereceği, saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi?” (Hadid Sûresi:16) Büyüklerimizden olan, fakat zamanla eşkıyalık yapan bir çetenin reisi olan Fudayl b. İyaz (K.S.), bir gün yüksekçe bir duvarın üzerine çıkmış, aşık olduğu kadını seyrediyor, onunla muhabbet ediyordu. O sırada biraz ileride bir zat da yukarıdaki ayet-i kerimeyi okuyordu. Fudayl, kırbaç gibi ruhunda şaklayan: “Kalplerinin ürpereceği, saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi?” ayet-i kerimesini duyar duymaz kendini yere atmış ve: “O an geldi ya Rabbi” diyerek tevbe etmişti. (Beyhaki, Şuabu’l-İman, No:7316, 5/468, Kuşeyri, Risale,57) İşte o an, Fudayl’ın Hakk’a kavuşma yolunda yeni bir dönüm noktasıydı. 4- Kur’an-ı Kerîm okunmalı, dinlenilmeli ve ayrıca Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, ashabın, tabiinin, diğer büyüklerimizin, meşayıhımızın, akrabalarımızın özellikle analarımızın, babalarımızın ve bizi yetiştiren muhterem hocalarımızın, üzerimizde hakkı bulunan ve emeği geçen zevatın... Kısacası bütün Müslümanların ruhlarına Kur’an-ı Kerim okunmalıdır. Bir düşünelim! Bu akşam biz ölmüş olsaydık, kabirde olmuş olsaydık. Bize akrabalarımız, yakınlarımız, dostlarımız tarafından ne yapılmasını beklerdik. Biz de aynısını yapalım ki bize de arkamızdan gelenler yapsınlar!… 5- Bütün Müslümanların mağfiret-i ilâhiyyeye, maddî ve manevî bütün hayırlara bereketlere nail olmaları, yeryüzünden zulüm ve küfrün kalkıp İslâm’ın hakim olması için de içtenlikle bol bol dua edilmelidir. Evet ALLAH Teâlâ’ya tam bir huşu içinde dua ve niyazda bulunmalıyız. Çünkü dua, rahmet kapılarının anahtarı, ibadetlerin özüdür, yalnızlaşan insanın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi olan ALLAH’a yakarışı ve O’na sığınışıdır, insanın yaratıcısına yaklaştığı en vasıtasız andır. Dua, sınırlı, sonlu ve aciz varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi Rabbisi ile kurduğu bir köprüdür, Kadir-i Mutlak’ı imdada çağırmasıdır. Dua, kulluk şuuru içinde ve sıradan isteme anlamlarının ötesinde, ALLAH Teâlâ’nın Rablık ve ilahlık hakikatine en köklü bir sığınma hadisesidir. “De ki: Kulluk ve duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin ki!” (Furkan sûresi:77) ayet-i kerimesi buna işaret eder. Bu sebeple, idrak ettiğimiz şu mübarek gecede, içimizi ve dışımızı bilen Rabbimize ellerimizi ve gönüllerimizi açıp dua edelim. Selman-ı Farisi (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Rabbiniz hayiy yani isteyene istediğini veren, kerim yani istemeden veren, bol verendir. Kulu dua ederek Kendisine elini kaldırdığı zaman, o ellerini boş çevirmekten haya eder yani yapılan duayı mutlaka kabul eder.” (Ebû Dâvud, Salât:358, No:1488; Tirmizî, Daavât:118, No:3551; İbn-i Mace, Dua:13) buyurdu. O halde Rabbimizin bu vadinden istifâde ederek, açık olan tevbe kapısına ilticâ edelim. Tevbe edelim, tevbemizi kabul eder. O Yüce Rabbimizden mağfiret isteyelim, bizleri affeder. O, bizlere ana ve babalarımızdan daha şefkatli ve merhametlidir: “Ya Rabbi! Kulluk borcu olarak ve sırf ilâhî rızanı kazanmak niyeti ile bugüne kadar yapabildiğimiz ibadet ve taatlerimizi dergah-ı izzetinde kabul eyle. Ya Rabbi! Cümlemizi rahmetine gark eyle. Afv ü mağfiretine nail eyle. Cemalinle ve Firdevs Cennetinle müşerref eyle. Cehennemden uzak eyle. Dünya ve Ahiretimizi mamur eyle. İslâm’ı ve Müslümanları aziz ve mansur eyle. Amin! Ya Rabbe’l-alemin ve ya erhame’r-rahimin.” Mehmet TALÛ
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|