02-11-2008, 04:45 | #1 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
DİYANET VAKFI
36-YÂSÎN Sûre, ismini iki harften ibaret olan ilk âyetten almıştır. Mekke'de inmiştir. 83 (seksenüç) âyettir. Sûreye isim olarak verilen "yâsîn"in, genellikle "Ey insan!" manasına geldiği kabul edilir. Bununla kasdedilen, Hz. Peygamber'dir. Yâsîn sûresi Kur'an'ın kalbi kabul edilmiş ve müslümanlar arasında ayrı bir önem kazanmıştır. Fazileti hakkında hadisler vardır. Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla. 1. Yâsîn, 2. Hikmet dolu Kur'an hakkı için, 3. Sen şüphesiz peygamberlerdensin. 4. Doğru yol üzerindesin. 5. (Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. 6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir. 7. Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar. 8. Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Ayet, iman etmedikleri için ceza görecek olan kafirlerin durumunun temsili bir ifadesidir. 9. Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler. İman yolları, kendilerine kapalı olduğu için hakkı göremezler. 10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-11-2008, 04:45 | #2 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
11. Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12. Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır. Ölüleri diriltmek tabiri, cahilleri hidayete erdirmek, müşrikleri şirkten imana döndürmek şeklinde de tefsir edilmiştir. 13. Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti. Bu şehrin Antakya olduğu söylenmiştir. 14. İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler. 15. Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz. 16. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. 17. "Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler. 18. (Bunun üzerine onlar Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler. 19. Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz. 20. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!" |
|
02-11-2008, 04:46 | #3 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
21. "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."
Bu tavsiyeden ötürü adama dönerek “Vay, sen de mi onların dinindensin” dediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi: 22. "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz." 23. "O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar." 24. "İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum." 25. "Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin." Azgınlar bu sözleri dinlemeyip, o zatı taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği esnada ona: 26. Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!" 27. "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını !" 28. Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik. 29. (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler. 30. Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar. |
|
02-11-2008, 04:46 | #4 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
31. Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.
32. Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar. 33. (Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler. 34. Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık. 35. Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi? 36. Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim. 37. Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. 38. Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir. 39. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. 40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler. |
|
02-11-2008, 04:46 | #5 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
41. Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.
42. Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık. 43. Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar. 44. Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır. Yüce Allah 32. Ayette kıyamet gününde bütün insanların kendi huzurunda toplanacaklarını bildirmiş ve daha sonraki ayetlerde de buna muktedir olduğuna dair birçok delil getirmiştir. Bu cümleden olarak ölmüş toprağın diriltilmesi ve bundan çeşitli bitki ve meyvelerin elde edilmesi, çift varlıkların yaratılması, gece ve gündünüzn birbirini takip etmesi, güneşle ayın kendi yörüngelerinde dönmeleri, gemilerin denizde yüzmeleri ve diğer binek vasıtaların yaratılması gibi deliller zikretmiştir. Dilendiği takdirde insanları denizde boğabileceğini, rahmeti ve takdirinin gereği olarak belli bir süre insanları yaşatacağını da bildirmiştir. 45. Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar). 46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir. 47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz. 48. Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler. 49. Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. 50. İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. |
|
02-11-2008, 04:46 | #6 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
51. Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
52. (İşte o zaman Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler. 53. Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. 54. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız. 55. O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler. 56. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar. 57. Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir. 58. Onlara merhametli Rabb'in söylediği selam vardır. 59. "Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!" 60. "Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi? |
|
02-11-2008, 04:47 | #7 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
61. "Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur" demedim mi?
62. Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? 63. İşte, bu size vâdedilen cehennemdir. 64. İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin! 65. O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. 66. Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi? 67. Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye! 68. Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı? 69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. 70. Diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye. |
|
02-11-2008, 04:47 | #8 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
71. Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.
72. Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler. 73. Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla şükretmezler mi? 74. Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler. 75. Halbuki ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir. 76. (Resûlüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz. Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden Übey b. Halef çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Resulullah’a dönerek: “Allah’ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” dedi. Resulullah(s.a.), “Evet, seni diriltecek ve cehenneme sokacak” diye cevap verdi. Bunun üzerine 77. ve 78. ayetler nazil oldu. 77. İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. 78. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. 79. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. 80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Bedeviler ağaçları birbirine sürterek ve yakarak ateş elde ederlerdi. Yemyeşil ağaçtan ateş çıkarmaya muktedir olan Allah çürümüş kemikleri diriltmeye de kadirdir. Ayette buna işaret edilmektedir. |
|
02-11-2008, 04:47 | #9 |
KURAN-I KERİM MEALİ:YÂSÎN SURESİ
81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
82. Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir. 83. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz. |
|
06-17-2010, 16:38 | #10 |
Sûre Hakkında
Mekke’de inmiştir. 83 âyettir. Göklerde ve yerdeki tevhid delillerini ve Allah’ın nimetlerini gözler önüne serer. Öldükten sonra dirilişin delillerine dikkat çeker; kıyamet ve âhiret hadiselerini son derece canlı tasvirlerle anlatır. İman ve inkâr ehlinin durumlarını karşılaştırır. Geçmiş kavimlerden ibretler sunar. Kısacası, Yâsin Sûresi, bir bakıma Kur’ân’ın özeti gibidir. Nitekim hadis-i şerifte de “Herşeyin bir kalbi vardır; Kur’ân’ın kalbi de Yâsin’dir. Kim Yâsin’i okursa, Allah onun okuyuşuna, Kur’ân’ı on defa hatmetmiş gibi sevap yazar” buyurulmuştur. Onun faziletine dair bir başka hadis de şöyledir: “Yâsin Kur’ân’ın kalbidir. Allah’ın rızasını ve âhiret yurdunu isteyerek bu sûreyi okuyan hiç kimse yoktur ki Allah onu bağışlamasın.” Yine Yâsin Sûresi hakkında Peygamberimiz “Onu ölülerinize okuyun” buyurmuştur. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla 1. Yâ sin.(1) (1) 2:1'in açıklamasına bakınız. 2. And olsun hikmetli Kur'ân'a: 3. Hiç kuşku yok ki, sen peygamberlerdensin. 4. Dosdoğru bir yol üzerindesin. 5. Bu Kur'ân ise herşeyin mutlak galibi ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir. 6. Tâ ki, ataları uyarılmadığı için haktan habersiz kalmış bir toplumu uyarasın. 7. Onların çoğu için Allah'ın sözü bir hak olmuştur; artık iman etmezler.(2) (2) Allah'ın azap vaadini, inkârda diretmeleri yüzünden hak etmişlerdir. 8. Biz onların boyunlarına öyle boyunduruklar geçirdik ki, çenelerine dayanır da başları havaya dikili kalır.(3) (3) İnkârları ve kibirleri yüzünden hakka boyun eğmez, etrafına bakınamaz, ıztırap içinde burunlarının dikine gitmekten başka çare bulamaz hale gelmişlerdir. Bir sonraki âyetin tasvirlerinde de onların bu körlük ve çaresizlik içindeki durumları vurgulanmaktadır. 9. Önlerine bir sed, arkalarına bir sed çekip onları öyle bir kuşattık ki, birşey görecek halleri yoktur. 10. Uyarsan da onlar için birdir, uyarmasan da; artık iman etmezler. 11. Sen ancak Kur'ân'a uyan(4) ve görmediği halde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte onu bağışlanma ile ve ardı arkası kesilmeyecek, pek değerli bir ödülle müjdele. (4) Orijinal ifadesiyle, "zikre uyan." En meşhur anlamıyla "Kur'ân'a uyan" demek olur; bununla birlikte, öğüt alan, iyice düşünen, delile uyan gibi anlamları da vardır. 12. Ölüleri diriltecek olan Biziz. Onların yaptıkları işleri de, arkada bıraktıkları izleri de(5) yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta sayıp dökmüşüzdür. (5) Onlardan geride kalan ve iyilik yahut kötülükleri devam ederek onlara sevap veya günah kazandırmaya devam eden işleri, kurumları, eserleri. 13. Onlara o şehir halkını misal ver ki, kendilerine elçiler gelmişti.(6) (6) Kur'ân bu şehri belirtmemiş, sahih rivayetlerde de buna dair bir bilgi gelmemiştir. Bunun anlamı ise, kıssadan alınması gereken dersin böyle ayrıntılarla bir ilgisi olmadığından ibarettir. Anlatılan şehir, sözü edilen elçiler ve şehir halkı neresi ve kimler olursa olsun, her çağda ve her yerde bunların örnekleri yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Önemli olan, Kur'ân'ın anlattığı bu yaşayan örnekleri, ondan ders alan mü'minin kendi yaşadığı hayata uygulayabilmesi, ondan gerekli olan dersleri çıkarabilmesidir. Gereksiz ayrıntılar, zihnin böyle hayatî noktalar üzerinde yoğunlaşmasına ciddî bir engel teşkil ederler; bu bakımdan, Kur'ân'ın ve Hadisin gerekli görmediği şeyler üzerinde meraklarımızı odaklaştırmanın yararından değil, ancak zararından söz edilebilir. 14. Onlara Biz iki elçi göndermiştik. Onları yalanlayınca Biz de üçüncüsüyle onları destekledik. Üçü de "Biz size gönderilmiş elçileriz" dediler. 15. Onlar "Siz de bizim gibi birer beşersiniz," dediler. "Rahmân'ın birşey indirdiği yok; siz yalan söylüyorsunuz." 16. Elçiler "Rabbimiz biliyor ki," dediler. "biz size gönderilmiş elçileriz. 17. "Bize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir." 18. Onlar "Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık," dediler.(7) "Vazgeçmeyecek olursanız sizi taşlarız; bizden size acı bir azap dokunur." (7) Toplumların içinde bulunduğu kötü durumların suçunu kendi kusurlarında aramak yerine dine ve din davetçilerine yüklemek gibi, insanlığın hiç de yabancı olmadığı bir çaba. 19. Elçiler dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir. Yoksa size öğüt verilmesini mi uğursuzluk sayıyorsunuz? Aslında siz haddini aşmış bir toplumsunuz." 20. Derken şehrin uzak tarafından bir adam koşarak geldi.(8) "Ey kavmim," dedi. "Elçilere uyun. (8) Seyyid Kutub'un deyimiyle, bu, hak olan bir çağrıya, sağduyulu bir insanın katılmasıdır. Mevkii ve nüfuz sahibi olmayan sade bir insan, nemelâzımcılığa kapılmamış, içinde harekete geçen imanının sesine uyarak şehrin bir ucundan kalkmış, diğer ucuna koşarak hakkın yardımına gelmiştir. 21. "Kendileri doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. 22. "Bana ne oluyor ki, beni yoktan yaratana kulluk etmeyeyim? Sonunda siz de Ona döneceksiniz. 23. "Ben Ondan başka tanrı edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermeyi murad etse, onların aracılığı bana hiçbir yarar sağlamaz; hiçbiri beni kurtaramaz. 24. "O zaman ben apaçık bir aldanış içinde olurum. 25. "Ben sizin Rabbinize iman ettim; gelin beni dinleyin." 26. Ona "Cennete gir" dendi. O ise "Keşke," diyordu. "Kavmim bilseydi, 27. "Rabbimin beni bağışladığını ve ikramlarıyla ağırladığını."(9) (9) Adamın şehit edildiği anlaşılıyor. Dikkat çekici olan, o halde iken bile, bir öfke ve intikam hissiyle değil, insanların derdine derman olmak için çabalayan yüksek ruhlu bir insanın duygularıyla böyle temennilerde bulunmuş olmasıdır. 28. Ondan sonra Biz Onun kavmine gökten ordu indirmedik; indirecek de değildik.(10) (10) Onların helâki için bu kadarına da gerek yoktur. 29. Korkunç bir ses onlara yetti; sönüp gittiler. 30. Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelecek olsa onu alaya alırlardı. 31. Görmedi mi onlar, kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etmişiz; gidenlerin de hiçbiri geri dönmüyor. 32. Sonunda onların hepsi huzurumuzda toplanacaktır. 33. Ölmüş yeryüzü de onlar için bir âyettir. Biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık ki, yiyip duruyorlar. 34. Biz orada hurmalıklar ve üzüm bağları vücuda getirdik; orada pınarlar fışkırttık: 35. Hem onun ürününden, hem de elleriyle yaptıklarından(11) yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi? (11) Ürünleri işleyerek elde ettikleri yiyeceklerden. 36. Her türlü kusurdan uzaktır o Allah ki, yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden ne varsa çiftler halinde yaratmıştır.(12) (12) İnsanların çift olarak yaratılmış olması, âyetlerde zaman zaman hatırlatılan bir mucize ve bir İlâhî nimettir. Bitkilerin erkekli ve dişili olarak yaratılmasına da birçok âyette temas edilmiştir ki, bu, Kur'ân'ın indirildiği dönemde insanların sahip olmadığı bir bilgidir. (Bk. 13:3 ve açıklaması; 20:53; 22:5; 31:10; 35:11; 50:7.) Bu âyette ise daha da ötede bir haber verilmekte ve herşeyin çiftler halinde yaratıldığı bildirilmektedir. Gerçekten de, bugün, maddenin çiftler halinde yaratıldığını biliyoruz. Bir toz zerresinden yıldızlara kadar bildiğimiz ne varsa, hepsinin yapıtaşlarını teşkil eden atom parçacıkları ve onlardan daha aşağı seviyedeki parçacıklar, yaratılırken daima antimaddeleriyle birlikte çift olarak yaratılırlar. 37. Gece de onlar için bir âyettir. Gündüzü ondan soyduğumuzda, karanlıkta kalıverirler.(13) (13) Kâinatta esas olan, gecedir. Göklerde ne kadar çok yıldız parlarsa parlasın, onların ışığını dağıtacak bir atmosfer bulunmayan yerde, bir "gündüz" kavramı düşünülemez. Ancak Dünyamızı ince bir kabuk gibi kaplayan atmosfer içinde gündüzden söz edebiliriz. Dünyanın kendi etrafındaki dönüşü sırasında, gün ışığı alan bölge, gezegenimizin etrafında ince bir beyaz kabuk şeklinde dolaşır. Dünya döner, beyazlık kayar, yerini karanlık alır. Sanki görünmez bir el, Dünyamızı çevirip durmakta ve onun üzerindeki beyaz kabuğu çevire çevire soymaktadır. 38. Güneş de kendisi için belirlenmiş bir kanunla, yörüngesinde akar, gider.(14) Bu ise kudreti herşeye üstün olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah'ın çizdiği kaderdir. (14) Dünya ve gezegenler Güneş etrafında dönerken, Güneş de onlarla birlikte, Samanyolunun merkezi etrafında, 225 milyon senede bir turu tamamlayacak şekilde, saniyede 250 kilometre hızla akar. 39. Ay için de menziller belirledik ki, git gide kurumuş hurma dalına döner.(15) (15) Ayet bir yandan, kurumuş hurma dalının hilâle benzer şeklini hayalin önüne getirirken, diğer yandan da, Ayın Dünya etrafındaki hareketinde çizdiği hattı tasvir ediyor. Zira Ay Dünya etrafından dönerken, Dünya da Güneş etrafında hareket etmekte, böylece Ayın çizgisi Dünyanın iki tarafında zikzak halinde gidip gelmektedir ki, bu, aynen kurumuş bir hurma dalının biçimidir. 40. Ne Güneş Aya yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi bir yörüngede yüzer, gider.(16) (16) Gezegenler Güneşin, Güneş Samanyolunun etrafında döner. Aynı şey diğer bütün yıldızlar için de söz konusudur. Fakat iş Samanyolu ile bitmez. Galaksiler de kümeler kurarlar; kümelerden süper kümeler kurulur; onlar da ortak çekim merkezleri etrafında dönerler. Zerreler âleminde de durum aynıdır. Moleküllerin hareket ve titreşimleri, atomların ve atom parçacıklarının hareketleri, kendileri için belirlenmiş olan yörüngelerde, hiç durmaksızın sürüp giden akışlardır. Ve, bütün bu akıl almaz varlıklar, olaylar ve hareketler, bir muhteşem düzen teşkil edecek şekilde planlanmıştır ve gerçekleştirilmektedir. 41. Onlar için bir âyet de, nesillerini dolu gemide taşımamızdır.(17) (17) Bu ifadeden genellikle anlaşılan mânâ Nuh'un gemisi veya bütün gemilerdir. Bundan başka, âyetin insanın genetik kodlarını taşıyan erkek ve dişi hücrelerin anne rahminde yaptıkları uzun, zorlu ve maceralı yolculuğa atıfta bulunduğunu ileri süren yorumlar da vardır. 42. Bunun gibi, binecekleri daha nice şeyleri Biz onlar için yarattık.(18) (18) Daha sonra ortaya çıkan ve çıkacak olan ulaşım araçlarından söz ediliyor. 43. Dilesek onları boğarız da ne yardımlarına koşan olur, ne bir kurtuluş yolu bulunur. 44. Ancak tarafımızdan bir rahmetle ve belirli bir zamana kadar yaşatılmak üzere kurtulurlarsa, o başka.(19) (19) Kurtulduktan sonra iman eden ve durumunu düzeltenler "bir rahmetle" kurtulmuş, inkârlarına dönenlere ise süre tanınmış demektir. 45. Onlara "Önünüzdekilerden ve ardınızdakilerden sakının(20) ki size merhamet edilsin" dendiği zaman yüz çevirirler. (20) Dünya ve âhiretin, geçmiş ve geleceğin, yaptıklarınızın ve yapacaklarınızın, gizli ve açık şeylerin tehlikelerinden. 46. Zaten Rablerinin âyetlerinden onlara gelmiş hiçbir âyet yoktur ki, yüz çevirmiş olmasınlar. 47. Kendilerine "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bağışta bulunun" dendiği zaman, inkâr edenler iman edenlere dediler ki: "Dilediği takdirde Allah'ın doyurabileceği kimseleri biz mi doyuralım? Siz iyice şaşırmışsınız!" 48. Bir de "Eğer doğru iseniz bu vaad ettiğiniz şey ne zaman?" diyorlar. 49. Onların beklediği tek bir sestir ki, birbirleriyle çekişip dururken onları yakalayıverir. 50. O zaman ne bir vasiyet yapmaya fırsat bulurlar, ne de ailelerinin yanına dönebilirler. 51. Ve sûra üfürülür. O anda onlar kabirlerinden çıkmış, Rablerine doğru koşmaktadırlar. 52. "Eyvah bize!" derler. "Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân'ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!" 53. Bir tek sesle onların hepsi huzurumuzda toplanır. 54. O gün kimseye bir haksızlık yapılmaz; ancak yaptıklarınızın karşılığını görürsünüz. 55. Cennet ehli o gün keyif sürmekle meşguldürler. 56. Eşleriyle birlikte gölgelerdeki koltuklara kurulmuşlardır. 57. Orada onlar için her çeşit meyve vardır; canları daha ne isterse vardır. 58. Bir de, rahmeti bol bir Rabden sözlü selâm vardır.(21) (21) Peygamberimiz buyuruyor ki: “Cennet ehli nimetler içinde safâ sürüyorken, bir nurun parladığını görürler. Başlarını kaldırıp bakarlar ki, Rableri üstlerinden onları şereflendirmiş, ‘Selâm üzerinize olsun, ey Cennet halkı!’ buyurmaktadır. İşte, ‘Rahmeti bol Rablerinden sözlü selâm vardır’ sözünün mânâsı budur. O onlara bakar, onlar Ona bakar. Ona baktıkları sürece dönüp de Cennet nimetlerine bakmazlar bile. Nihayet O gizlenir; fakat nuru ve bereketi, üzerlerinde ve yurtlarında bâki kalır.” (İbni Mâce, Mukaddime: 13.) 59. Ayrılın bugün, ey mücrimler! 60. Ben size ant vermedim mi, ey Adem oğulları, "Şeytana kul olmayın; o sizin apaçık düşmanınızdır. 61. "Yalnız Bana kulluk edin; dosdoğru yol işte budur" diye? 62. Gerçekten de o sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç mi aklınızı kullanmadınız? 63. İşte size vaad olunan Cehennem! 64. İnkâr edişiniz yüzünden şimdi girin oraya. 65. O gün onların ağızlarını mühürleriz de elleri Bize konuşur, ayakları şahitlik eder işledikleri günahlara. 66. Dileseydik, gözlerini tümüyle silip kör ederdik de öylece yollarda koşuşurlardı. O zaman nasıl göreceklerdi? 67. Dileseydik, onları çirkin bir şekle sokardık da oldukları yerde kalırlar, ne ileri, ne de geri gitmeye güçleri yetmezdi. 68. Kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını tersine döndürürüz.(22) Hiç akıl edemiyorlar mı? (22) Gücü, kuvveti, sağlığı, yetenekleri ileriye değil, geriye doğru gitmeye başlar. 69. Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da. O ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır. 70. Diri olanı uyarsın ve kâfirler hakkındaki hüküm yerini bulsun diye Biz ona Kur'ân'ı verdik. 71. Görmediler mi: Elimizin eseri olan mahlûkatımızdan onlar için davarlar yarattık da bu sayede onlara sahip olurlar. 72. Onları Biz kendilerine uysal kıldık; kimine binerler, kiminden yerler. 73. Onlarda kendileri için içecekler ve daha başka yararlar da vardır. Hâlâ mı şükretmeyecekler? 74. Bir de, sanki kendilerine bir yardımı dokunacakmış gibi, Allah'tan başka tanrılar edindiler. 75. Oysa onların elinden hiçbir yardım gelmez; aksine, kendileri onların hazır askerleridir. 76. Onların sözü seni tasalandırmasın. Biz onların sakladıklarını da biliriz, açığa vurduklarını da. 77. Görmedi mi insan: Biz onu bir damla sudan yarattık da o Bize açıkça düşman kesiliverdi. 78. Kendi yaratılışını unuttu, Bize misal getirmeye kalktı: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye, 79. Sen de ki: İlk defasında onu kim yarattıysa O diriltecek. O herşeyin yaratılışını bilendir. 80. Size yeşil ağaçtan ateş çıkaran Odur; siz de bu sayede ateşinizi tutuşturursunuz.(23) (23) Zaman içinde bu konu başlıca üç şekilde yorumlanmıştır: (1) İlk müfessirler, Arabistan'ın bazı bölgelerinde bulunan ve yaş iken birbirine sürtülünce ateş çıkaran merh ve afar adlı iki ağacın kastedildiğini düşünmüşlerdir. (2) Çağdaş yorumcular, daha çok, ağaçlar ile kömür ve petrol arasındaki ilişkiler üzerinde durmaktadırlar. (3) Ağaç ve ateş arasında, çok daha açık olan bir ilişki ise, oksijen ile ilgilidir. Çünkü ateş ancak oksijenle var olur; oksijen ise ağaçlar tarafından üretilir. Üstelik fotosentez yoluyla gerçekleşen bu üretim, ağacın yeşilliğiyle de doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla, bizim tutuşturduğumuz her ateş de, yeşil ağaçtan çıkan oksijenle yanar. Ancak on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar insanlığın ne oksijenden haberi vardı, ne de onun veya ateşin bitkilerle ilişkisinden. 81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. Çünkü O herşeyi yaratan, herşeyi bilendir. 82. Birşeyin olmasını dilediğinde, Onun işi "Ol" demekten ibarettir; o da oluverir. 83. Her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır o Allah ki, herşeyin egemenliği elindedir; siz de Ona döneceksiniz. Ümit Şimşek Meâli Konu akgurbetci tarafından (06-17-2010 Saat 16:45 ) değiştirilmiştir.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|