07-11-2007, 08:52 | #1 |
Kur'anı herkes anlayabilirmiş
Sual: Bir genç, Kur'anı anlamak için âlim olmaya gerek yok herkes anlar, çoban da anlar. Atalarınızın yani mezhep imamlarının, âlimlerin yolundan gitmeyi bırakın da, Kuran okuyun. O gayet açıktır, herkes anlar diyor. Kuranı herkes anlar mı? Buna nasıl cevap vermeli? CEVAP Kuran-ı kerimi ancak Peygamber efendimiz anlamıştır. Ehli olan âlimler ise ancak ilimleri nispetinde anlar. Herkes anlayabilseydi, Allahü teâlâ peygamber göndermezdi. Binlerce, milyonlarca hadis-i şerife lüzum kalmazdı. Herkes Kuranı anlasaydı, kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ (Resulüm sadece sana vahiy olunanı tebliğ et yeter, açıklamana gerek yok) derdi. Ama öyle demiyor, şöyle buyuruyor: (Bu Kitabı, insanların ihtilafa düştükleri şeyi açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 64] (İndirdiğimi insanlara beyan edesin.) [Nahl 44] Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. (Anlaşamadığınız işin hükmünü Allaha [Kurana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59] Siz şimdi o gence aşağıdaki soruları sorun: 1- Kuranı çoban anlayabiliyor da, niye âlim olanlar anlayamadı? Hani herkes anlıyordu? 2- Niye mezhep imamları, muhaddisler ve müfessirler anlayamadı da sen anladın? Peşlerinden gitmeyin diyerek, niye onların anlamadığını söylüyorsun? 3- Madem ki herkes anlar, daha niye âlimlerin anladığına itiraz ediyor ki? 4- Kuranı herkes anlasaydı, çeşitli gruplar çıkar mıydı? [Demek ki herkes Kuranı farklı anlıyor.] 5- Peygamber efendimizin açıklamasından niye korkuluyor? Resulullaha olan düşmanlık neyin nesidir? Allahü teâlâ, (sadece Kurana uyun, sadece bana itaat edin) demiyor. Şöyle buyuruyor: (Allaha ve Onun Resulüne iman edin, ona uyun ki doğru yolu bulasınız.) [Araf 158] (Resule itaat eden, Allaha itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Peygamberin emrine uyun, nehyettiğinden sakının.) [Haşr 7] 6- (Kuranı çoban bile anlar, âlim olmaya gerek yok) diyerek Kurana inanmadığını açıkça söylemiş olmuyor musun? Niye ilmi ayağa düşürüyorsun? Ehliyetli ile ehliyetsiz, âlim ile cahil, bilenle bilmeyen bir midir? Allahü teâlâ âlimleri övüyor, onlara sorun buyuruyor. Birkaç âyet meali şöyledir: (Allahtan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28] (Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] (Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43] (Eğer onun hükmünü Resule veya ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83] (Her ilim sahibinin üstünde bir âlim vardır.) [Yusuf 76] 7- Bu âyetlere rağmen, âlimlere, mezhep imamlarına düşmanlık neden? Kuran-ı kerime el ve dil uzatmamalı, işi ehline bırakmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kuranı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai] (Kurana ehliyeti olmadan mana veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizi] (Kuranı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [Deylemi, M.Rabbani]
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-16-2007, 19:53 | #2 |
Kur'anı herkes anlayabilirmiş
ALLAH RAZI OLSUN BİZLERİ BİLGİLEBDİRDİĞİN İÇİN...SELAM VE DUA İLE...
|
|
11-19-2007, 04:22 | #3 |
Kur'anı herkes anlayabilirmiş
S.A.V.B.V.R. CANIM KARDEŞLERİM KURANI KİMLERİN ANLADIĞININ CEVABIMINI RABBİMİZ VERİYOR BAKALIM İNŞ KİMLER KURANI ANLIYOR KURANDA RABBİMİZ KİMLER ANLAR VE TEZEKKÜR EDER DİYOR AYETLERİNİ
2 / BAKARA - 179 Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne). Ey ulûl'elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur böylece ki siz, takva sahibi olursunuz. 2 / BAKARA - 197 El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi). Hac, bilinen aylardır. İşte kim onlarda (o aylarda), (ihrama girerek) haccı (kendine) farz edinirse artık hacta kadına yaklaşmak (ve benzeri davranışlar), fasıklık (günaha sapmak), cedelleşmek (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. (Salih amellerle) (kendinize) azık hazırlayın. Fakat azığın en hayırlısı, muhakkak ki takva sahibi olmaktır. Ve ey ulûl'elbab! Bana karşı takva sahibi olun. 2 / BAKARA - 269 Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir, ulûl'elbabtan başkası tezekkür edemez. 3 / AL-İ İMRAN - 7 Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). O (Allah) ki; Kitab'ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan rasihun (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir. 3 / AL-İ İMRAN - 190 İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardır. 3 / AL-İ İMRAN - 191 Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.” 5 / MAİDE - 100 Kul lâ yestevîl habîsu vet tayyibu ve lev a’cebeke kesretul habîs(habîsi), fettekullâhe yâ ulîl elbâbi leallekum tuflihûn(tuflihûne). De ki: “Habîsin çokluğu (haram, murdar ve fesadın, vs.) senin hoşuna gitse bile, habis ile tayyib (helâl, temiz ve güzel) bir değildir. Ey ulûl'elbâb! Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki; siz felâha erersiniz.” 14 / İBRÂHÎM - 52 Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi). Bu (Kur'ân-ı Kerim), O'nunla uyarılmaları ve O'nun (Allah'ın) tek bir İlâh olduğunun bilinmesi ve ulûl'elbabın (sırların sahiplerinin) tezekkür etmesi için insanlara bir açıklamadır. 38 / SAD - 29 Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi). Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye. 38 / SAD - 43 Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi). Ve Bizden bir rahmet ve ulûl'elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha bağışladık. 39 / ZUMER - 9 Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih(rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb(elbâbi). Gece boyunca secde ederek ve kıyamda (ayakta) durarak kanitin olan, ahiretten çekinen (korkan) ve Rabbinin rahmetini dileyen mi? De ki: "(Hiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulûl'elbab (daimî zikir sahipleri) tezekkür eder." 39 / ZUMER - 18 Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri). 39 / ZUMER - 21 E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardı summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yec’aluhu hutâmâ(hutâmen), inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi). Allah'ın gökten su indirdiğini böylece onu (suyu), yerin su pınarlarına akıttığını görmedin mi? Sonra onunla çeşitli renklerde ekin çıkarır. Daha sonra kurur. Artık onu sararmış görürsün. Sonra onu kuru bir çöp kılar. Muhakkak ki bunda ulûl'elbab için mutlaka zikir (ibret) vardır 40 / MU'MİN - 54 Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi). Ulûl'elbab için hidayet ve zikir olarak. 65 / TALÂK - 10 E addallâhu lehum azâben şedîden fettekûllâhe yâ ulîl elbâb(elbâbi), ellezîne âmenû, kad enzelallâhu ileykum zikrâ(zikren). Allah onlar için çok şiddetli azap hazırladı. Ey âmenû olan ulûl'elbab! Öyleyse Allah'a karşı (daha üst takva ile) takva sahibi olun. Allah size zikri (Kur'ân'ı) indirmiştir. GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ KURANI ULULELBAB YANİ DAİMİ ZİKİR SAHİPLERİ ANLARMIŞ..A.E.O. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|