![]() |
#1 |
![]() ![]() ![]() KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU VE MÜBAREK OLSUN RABİM DUALARINIZI KURBANLARINIZI EN GÜZEL ŞEKİLDE KABUL ETSİN..
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kurban Bayramı, Hz. İbrahim ve İsmâil'den günümüze kadar, hep bir kahramanlık, bir fedâkarlık, bir hasbîlik ve bir teslimiyet sembolü olagelmiştir. Kurban Bayramı, tıpkı orduların savaşa gidişi gibi gürül gürül tekbirlerle gelir ve bir velvele olur, her yanda yankılanır. Onda hem bir mûsiki ve şiir hem de muharebelerin bin tarraka ile gürleyen hakkı ilan sesleri içiçedir.
Kurban Bayramında evler-sokaklar, ma'bedler, dağlar, taşlar tekbirlerle lerzeye gelir inler. Minarelerden yükselen temcidler en bayıltıcı nağmelerle, dalga dalga tâ evlerimizin içine kadar gelip yayılırken, köy-kent, şehir-kasaba, ova-oba, koyun-kuzu meleyişleriyle sarsılır. O kutlu zaman diliminde hemen herkes, her şey ve her yer âdeta dile gelir ve konuşur. Arafat bir mahşer gibi kaynar ve köpürür, bir hesap meydanı gibi endişe ve ümit soluklar------ -------------- Bayram günleri, din ve meşrû âdetlerin ferah-fezâ ikliminde ibadetlerle hazza ve rûhânî hazlarla ibadet neşvesine büründükçe, yepyeni bir varlığa erdiğimizi, ebedîleştiğimizi, sinelerimizin kevn ü mekanlar kadar genişlediğini ve şuurlarımızın ilâhî vâridatla aydınlandığını daha açık-seçik duyar.. ve maddiyatımızın bütün bütün çözüldüğünü, tamamen manevîleştiğimizi sanırız.. sanırız da, hep imanın gönüllerimize saldığı ezelî vaatlere doğru akarız. Bayram günlerinde yaşadığımız dolu dolu duygularla çok defa kendimizi havada uçuyor veya neşeli, ahenkli ve pürüzsüz bir yolla ruh iklimine doğru kayıyor gibi oluruz. Bazen gökyüzünde hiç kanat çırpmadan sağa-sola süzülen kuşlar gibi, bazen ağaçların başlarında ince ince salınan dallar gibi, bazen de rüzgârların dokunmasıyla yatıp kalkan, yatıp kalktıkça da, çevreye kokular salan çiçekler gibi incelir, zarifleşir ve şiirleşiriz. Bazen bütün bütün rikkate gömülür ve duyduğumuz her tekbir, her tehlil, her uhrevî ses ve sözle kendimizi öyle bir ağlamaya salarız ki, tepeden tırnağa sırılsıklam oluruz. Bazen pür-neş'e kesilir ve kendimizi havâî fişeklere binmiş ışık ışık gökyüzünde dolaşıyor sanırız.. bazen de sihirli bir seccâde üzerinde yıldızlar arası seyahat ediyor gibi oluruz. Bazen koyun-kuzu meleyişiyle rikkate gelir, duygulanır ve bir kısım tuhaf hislerin te'siriyle içten içe mumlar gibi eririz.. bazen de bunları o kadar tabiî, yerli yerinde ve baş döndürücü bir ahenk içinde görürüz ki, "böylesinden daha mükemmeli olamaz" der kaderin sırlı nakışları karşısında büyüleniriz. Bazen minarelerden yükselen temcidler, ezanlar, câmilerden taşıp dörtbir yanda yankılanan tekbirler, Kurân'lar ve bunların vicdanlarda meydana getirdiği aks-i sadâlar öyle şiirleşir, öyle insanların içine akar ve onları büyüler ki; zannediyorum gönül dünyamızda hiçbir zevk ne bu derinliğe ulaşabilir ne de bu müessiriyete. Hele bu ses ve bu sözlere bir fon müziği gibi seher yeli de karışıp esince heyecanlarımız tarif edilmez bir noktaya ulaşır, hislerimiz de bir tûfan halini alır. ------------------- İşte bu duygularla bütün bütün hudutlarımızı aşarak, bitevî hodgâmlıklarımızdan sıyrılarak, tahtlarımızı kalb ve ruhun ufkuna kurar, dünyaya bakan yönleriyle beden ve cismâniyetin küllerini sağa-sola savurur ve vicdanın bir köşesinde muhâfaza ettiğimiz cennetten getirilmiş kıvılcımları bir kere daha tutuşturur.. ve o alev, o harâret, o ışık altında bu yeni varlığımızı yürekten selamlar, bahtımıza tebessümler yağdırırız. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Hiç düşündünüzmü neden kurban kesiyoruz, diğer ibadetlerde olduğu gibi
Yüce Allahın bizim kesecegimiz hayvanamı ihtiyacı var? Her kim Hz. İbrahim'i ve Hz. İsmail'i yeterince tanıyıp anlamışsa, ve kendine rehber edinmişse muhakkak kurtuluşa erenlerden olmuştur. Kurban da amaç Hz. İbrahim gibi en sevgiliyi Allah yolunda adamak değilmidir? Allah için vazgeçilmezinden vazgeçmek değilmidir? Allah'a olan sevgimizi kanıtlamak için, diğer sevdiklerimizi ve korkularımızı bıçak altına yatırmak değilmidir? Aksi halde bir hayvanı kurban etmek nefse kolaydır. sadece cebinden bir miktar para eksilir. Oysaki yürekten birşeyler gitmedikçe, yürek kendisinden ayrılanın acısıyla yanıp kavrulmadıkça, ve bu acıya sadece Allah için sabretmedikçe, kısacası bedeli yüreğimizle amellerimizle ödemedikçe sizce bizim sadece KESİLEN BİR HAYVAN olan kurbanlarımızın Allah katındaki degeri tam yerini bulmuşmudur? İşte biz kurbanlarımızı bir hayvanı bıçak altına yatırmak olarak eda ettiğimiz için, bizim yaşantımızda hiç birşey değişmedi. Ya vazgeçemediğimiz sevgilerimizi ve korkularımızı adeta ilah edindik " Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir. (HİCR SURESİ / 95) " Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun. (İSRA SURESİ / 22) yada Allahın hoşuna gitmeyen kötü amellerimizle hep barışık yaşadık. Ve her yıl bir hayvanı kurban etmeklede sadece kendimizi bir ibadedi yapmış olmanın rahatlığıyla avuttuk. Bilmedikki sadece avunduk. Acaba Allahın bizden istediği sadece bir hayvan kesmemizmiydi? İnşallah bu yıl kurbanlarımızı Allah'ın katında makbul olan kurbanlardan seçeriz. Bu kurbanların canı canımızdan ayrılır ve cennette bize ölümsüz hayatı getirir, kanı yüreğimizden akar ve Allah'a ulaşırken hata, kusur ve günahlarımızı temizleyerek ulaşır. Bilmeliyizki vazgeçişlerimiz bizim cennetimiz olacak, Vermeden alamayız, bedel ödemeden sahip olamayız. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Kurban, imanımızı artırır
Görünüşte bir hayvanın kesilmesinden ibaret olan bir ibadet yapılırken, Allah için en değerli olan şeylerin bile verilebileceği şuuru yaşanıyor. Kurban çift yönlü bir ibadet: Hem kul ile Allah arasında bir ibadet, hem de sosyal ve ekonomik yönü bulunuyor. Kurbanımız kesilirken isyankar nefsimize bedel olduğunu düşünmeliyiz. Hayırlı bir neslin yetişmesine vesile olun Kurbanla neslin yetişmesinin, öğrencinin ne alakası var demeyin. Yapılan her kurban bağışının öğrencilerin bir yıllık et ihtiyacını karşılayabileceğini unutmayın. Rabb’imiz Zilzâl Sûresi’nde zerre kadar da olsa insanın iyi-kötü yaptığı her şeyin karşılığını göreceğini bildiriyor. Dinin ruhunu iyi kavramış insanlar artık bu ayeti daha iyi anlıyor ve hayır yolunda atılan en küçük bir adımın bile büyük neticeler doğurduğunu biliyorlar. Bu bilgiye sahip insanlar bugün dinle diyanetle barışık bir neslin yetişmesine çalışıyor ve bu konuda maddi-manevi bütün imkanlarını değerlendirmeye çalışıyor. Zira, yapılan her iyilik göle atılan bir taşın meydana getirdiği dalgalar gibi yayılıyor ve genişliyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle anlattılar:
— Geçmiş ümmetlerden iki kişi, bir beldede müşriklerin muazzam bir put yaptıklarını duyup görmeye gitmişlerdi. Putperestler gelen Mü'minlere mutlaka putları için bir kurban kesmeleri lâzım geldiğini söylediler. Onlar: — Allah'tan başkasına kurban kesilmez, diyerek bunu reddettiler. Fakat müşrikler dâvalarında ısrar ediyorlar, aksi takdirde kendilerini öldüreceklerini söylüyorlardı. En sonunda: — Hiç olmazsa bir sinek bari kesin, yoksa öldürürüz, dediler, îki mü'minden biri: — Sinek kesmekten ne olur, ölmektense bir sinek keser kurtulurum, dedi ve kesti. öbürü ise: — Allah'tan başkasına sinek de olsa kesilmez, diyerek onların isteklerini yerine getirmedi. Müşrikler kesmeyeni öldürdüler. Ama, sinek kesen îmanından, kesmeyen ise, canından oldu, fakat îmanını kurtardı, Cennete gitti. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() İslam'ın beş şartından biri de hac ibadeti olduğu için serveti ve sağlığı müsait olan müslümanlar, diğer şartlar da bulunduğunda bu ibadeti yerine getiryorlar. Bu arada farz olan haccı yaptıktan sonra bir daha hac ibadeti yaparak sevap kazanmak isteyenler (nafile olarak) hacca gidiyorlar. Önemli bir ibadet olduğu ve Hz. Peygamber tarafından teşvik edildiği için umre ibadeti de yapıyor, bu maksatla yıl boyunca kutsal topraklara akın ediyorlar.
İslam ve müslümanlar ile arası iyi olmayan,iman ve ibadet yönünden zayıf olan, bu zayıflığını ibadetle telafi edecek yerde ibadet eden müslümanlara sataşarak kendini tatmin eden veya müslüman aileden gelmekle beraber imanını kaybetmiş bulunan kimseler, her fırsatta müslümanların ibadetleriyle uğraşıyor, onlara çamur atıyor, yaptıklarını ve söylediklerini çarpıtıyor, amacından saptırıyor ve durup dururken hadise çıkarıyorlar. İşte bu cümleden olarak her Ramazan ayında"oruç tutmadığı için sopa yiyenlerden", "orucun sağlığa zarar verdiğinden", "çağımızda diyetle ve sporla orucun hasıl edeceği faydayı elde etmenin mümkün olduğundan"... dem vuruyorlar. Kurban bayramı yaklaşırken kurban ibadeti ile ilgili olmadık senaryolar yazıyor, derisini lüplemek için devleti kullandıkları kurbanın etini yiyen ve dağıtan müslümanlara iftiralar ediyorlar. Derken hac mevsimi geliyor; vatansever (!) yazarlar çizerler bütün marifetlerini ortaya koyarak bu defa da hac ibadetine çatıyorlar: Araplar'a bu kadar para akıtmanın anlamsızlığından, ülkede bunca yoksul varken hacca gitmenin İslam'a ve vicdana ters düştüğünden, hacda kesilen kurbanların boşa gittiğinden, orada keseceğine burada kesmenin veya bedelini yoksullara para olarak vermenin daha uygun olduğundan... dem vuruyorlar. Bu arada -herkesin söylemediğini söylemek veya farklı söylemek suretiyle şöhrete ve servete ulaşmak, bazı kesimleri memnun etmek isteyen bir iki ilahiyatçı dahaccın zamanına takıyor, bin yıldan fazla zamandır belli zamanlarda yapılan haccın zamanını değiştirmek ve yılın diğer aylarına da yaymak için gayret sarfediyorlar. Bu yazıda hac ve kurbanla ilgili olarak bazı gerçekleri ortaya koymak ve bu konuda oluşan kafa karışıklığını gidermek istiyoruz. Haccın vakti: Hac ibadeti hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmış, Hz. Peygamber (s.a.) veda haccı diye bilinen o önemli haccını yapmış, bir yıl sonra da Hz. Ebû Bekir'i hac yöneticisi (emîri) tayin ederek müslümanların hacca gitmelerini sağlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.), aldığı vahye dayanarak İslam'dan önce yapılan hac benzeri ibadeti önemli ölçüde değiştirmiş, bütün unsurları, şartları, sünnetleri ve âdâbı ile İslam haccını ümmetine öğretmiştir. Başka konularda olduğu gibi haccın vakti konusunda da müslümanları yanlış yönlendiren, yanlış bilgilendiren bazı ilahiyatçıların temel problemi, İslam'ı öğrenmenin vazgeçilmez kaynaklarının bir kısmını, özellikle de sünneti ya inkar etmeleri veya görmezden gelmeleridir. Evet Kur'an-ı Kerim'de"Hac belli/bilinen aylardır..." mealinde bir âyet vardır (Bakara: 2/197) , ama bundan birkaç âyet sonra da yine hac ibadeti ile ilgili olarak "Belli günlerde Allah'ı anın, iki gün içinde çabucak bitirmek isteyene günah yoktur, gecikene de günah yoktur..." (203) buyurulmuştur. Uygulamayı göz önüne alan tefsirciler, fıkıh alimleri "belli günleri" tekbir getirilerek Allah'ın anıldığı teşrik günleri (Arefe ve Kurban bayramı günleri), çabucak bitirilen veya uzatılan şeyin de, iki veya üç gün yapılan şeytan taşlama olduğunda ittifak etmişlerdir. Şu halde Kur'an'a göre hac, belli aylarda yapılan bir ibadettir ama, bunun hangi parçasının -bu ayların, yani Ramazan'ı takip eden üç ayın) hangi günlerinde, hatta vakitlerinde yapılacağı ayrıca âyetler ve hadislerde açıklanmıştır. Bütün bu açıklamaları bir tarafa iterek yalnızca "Hac belli aylardadır..." mealindeki âyetin lafzına takılarak haccın bu üç ayın istenen kısmında yapılabileceğini söylemek din konusunda cahilce cesaret gösterisinden ibarettir.Kur'an'da Cuma namazı ile ilgili olarak da "Cuma günü namaz için çağrı yapıldığındaAllah'ı anmaya koşun..." (Cuma: 62/9) buyurulmuştur, ama hiçbir alim bundan, "Cuma namazı günün herhangi bir vaktinde kılınabilir" sonucunu/mânasını çıkarmamıştır; çünkü ortada Hz. Peygamber'in ve arkasından gelenlerin uygulamaları, açıklamaları vardır. Bu açıklamalar Cuma namazının, günün hangi vaktinde kılınacağını belirlemiştir. Hac ibadeti de, belli ayların birincisi olan Şevval'de başlar, Kurban bayramına kadar devam eder, bu süre içinde neyin ne zaman yapılacağı ayrıca açıklanmıştır. Bu cümleden olarak haccın vazgeçilmez parçası olan Arafat vakfesi ancak bayramdan bir gün önce (Arefe günü) yapılabilir. Bu konu üzerine iyi niyetle eğilenler, hacda izdihamı önlemek için çare arayanlar da olabilir. Onlara diyeceğimiz şudur: İzdihamı engellemek için ibadeti değiştiremeyiz, nafile hac yapanları engelleyebiliriz, onlar aradan çıkınca sayı azalacak ve ibadet daha rahat yapılabilecektir. Türkiye'de yoksulları doyurmak için yapılacak çok şey vardır; bunların başında devletin "sosyal" niteliğinin işletilmesi ve servetin haksız yollardan belli ellerde toplanmasının, emekçilerin haklarını alamamasının engellenmesi gelir. Hacca giden müminler en azından zekatlarını da verdikleri için yoksullukla mücadelede, onları tenkit edenlerden daha ileride oldukları söylenebilir. Zekatını veren, bunun dışında da yardımını eksik etmeyen bir müslümanın ömründe bir kere hacca gitmesi yoksullukla mücadeleye aykırı bir tutum olarak değerlendirilemez. Kurban: Hac ibadeti içinde kurban da vardır. Temettu (umreden sonra ihramdan çıkarak) ve kıran haccı (arada ihramdan çıkmayarak) yapanlar orada, belli gün ve yerde kurban keserler. Kur'an'da bunun bir islâmî sembol (şiar) olduğu ifade edilmiş (Hac: 22/36), imkan var ise kurbanın kesilmesi, imkan yoksa üç gün orada, yedi gün de memlekete dönünce oruç tutulması istenmiştir. Burada dikkati çeken ve konuyu aydınlatan husus, "orada, o zaman imkan bulamazsanız memleketinize dönünce kesin" demek mümkün olduğu halde, "orada, o zaman kesilemezseonun yerine, bir kısmı orada, geri kalanı da dönünce memlekette olmak üzere oruç tutun" buyurulmuş olmasıdır. Şu halde hacca giden kişinin kurbanı gitmeden veya dönünce memleketinde kesmesi caiz değildir. Ya orada kesecek veya -hayvan bulunmamak, parası olmamak gibi bir imkansızlık varsa- kurban yerine oruç tutacaktır. Mekke'de kesilen kurbanların zayi olduğu, heder edildiği, değerlendirilmediği, böylece büyük bir israfın meydana geldiği belki eskiden, bazı zamanlarda doğru idi, ama şimdi gerekli tedbirler alınmış, israf önlenmiştir. Kesilecek bütün kurbanlar için Mina'da yeterli tesisler kurulmuştur. Tesislerde kesilenkurbanlar soğuk hava depolarına konulmakta, oradan da bütün dünyada muhtaç olan müslümanlara ulaştırılmaktadır. Dilerim bu açıklamalardan sonra insaflı ve iyi niyetli olanların kafalarında oluşan sorular cevap bulmuştur. Prof.Dr Hayrettin Karaman |
|
![]() |
![]() |