![]() |
#11 |
![]() Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik ve Toplumsal Acitasyon
Birleşmiş milletlerin yayınladığı Human Development Report (Beşeri Gelişme Raporu)'a göre dünyanın en zengin ülkelerinde yaşayan % 20'lik bir nüfus, dünya gelirinin % 86'sına sahipken, en alt kademedeki % 20'lik nüfus ise dünya gelirinin sadece ve sadece % l'lik bir bölümüne sahiptir. % 13'lük bir gelir ise % 60'lık orta halliler tarafından paylaşılıyor. Yine birleşmiş milletlerin bir alt kuruluşu olan FAO (Dünya Tarım Örgütü)' nün raporlarına göre dünyada aşırı beslenme ve aşırı tüketimin yol açtığı hastalıklardan dolayı ölenlerin sayısı, eksik beslenmeden dolayı ölenlerin sayısından en az iki kat fazladır. Yani birileri tabir caizse tıkına tıkına; birileri de acından ölüyor. Dünyada insanlar arasında gelir dağılımı böylesine adaletsiz iken acaba ülkemizde durum nedir? Ne yazık ki Türkiye, Dünyada gelir dağılımı en adaletsiz olan ülkeler arasında yer almaktadır. En adaletsiz gelir dağılımı sıralamasında dünyanın 21. ülkesi olan Türkiye, aynı zamanda kapitalizmin en vahşi olarak uygulandığı bir ülkedir. Gelir dağılımı bizden daha adaletsiz olan ülkelere şöyle bir baktığımız zaman içersinde bulunduğumuz kümenin hiç de bize yakışmadığını üzülerek görüyoruz. Dünyada Gelir Dağılımı En Adaletsiz Olan Ülkeler 1- Sierra Leone 11- Senegal 2- Brezilya 12- Meksika 3- Guatemala 13- Honduras 4- Güney Afrika Cumhuriyeti 14- Papua Yeni Gine 5- Paraguay 15- Mali 6- Kolombia 16- Dominik Cum. 7- Panama 17- Nijer 8- Zimbabve 18- Nikaragua 9- Şili 19- El Salvador 10-Lesotho 20- Zambiya 21- TÜRKİYE Öte yandan gelir dağılımı diğer dünya ülkelerine nisbeten en adil olan beş ülke: 1- Avusturya 2- Danimarka 3- İsveç 4- Belçika 5- Norveç şeklinde sıralanmaktadır. Dünyadaki gelir dağılımı adaletsizliği, asırlardan beri sınıflar arasında çatışmaya sebep olagelmektedir. Sözkonusu çatışmanın en büyük siyasi sonucu komünizmin doğuşudur. Sosyalizmi ekonomik model olarak kabul eden komünist rejimler, uygulandıkları ülkelerde, her ne kadar gelir dağılımındaki adaletsizliği asgariye indirdiler ama insanlığa saadet getiremediler. 1917'deki Bolşevik devriminden sonra, sosyalizm özellikle 1960'lı yıllardan itibaren dünyada yükselen değer olmaya başladı. Dünyada birçok ülke, sosyalizmin büyüsüne kapılarak ülkelerinde sosyalist ekonomik politikalar icra ettiler. Bu arada sosyalizmin önüne geçilemez yükselişi karşısında kapitalist ülkeler de sosyal politikalara ağırlık vererek kapitalizmi yumuşattılar. 1980'li yıllardan itibaren demokrasi ve liberalizm, diğer bir ifade ile serbest piyasa ekonomisi yeniden yükselen değer olmaya başladı. Kapitalist bir ekonomik model benimseyen Türkiye'de sosyal güvenlik kurumları ve uygulamaları Batı Avrupa ülkelerindeki gibi sağlam ve bütün toplumu içine alacak şekilde yaygın olmadığından, gelir dağılımındaki adaletsizlik çok daha acı verici bir biçimde hissedilmektedir. Gelir dağılımı, yukarıda arz ettiğimiz kötü durumda iken azınlığın azınlığı olan haramzâde bir kesim, milletin sırtından kazandıkları paraları akla hayale gelmeyen çılgınlıklarla harcıyorlar. Medyamız ise bunları magazin haberleri adı altında fakir fukarayı tahrik edercesine yayınlıyor. Bu tahrikin sonucu hiç de hayırlı olacağa benzemiyor. En ücra köydeki vatandaşın evine kadar televizyon kanalları vasıtasıyla ulaşan bu maskaralıklar toplumsal bünyede büyük yaralar açar. Servet sahibi olmak güzel de servet gösterisi çok çirkindir. Eskiden beri bu ülkede standartların altında yaşayan, kıt kanaat geçinen insanlar olagelmiştir. Ne var ki şimdi durum farklıdır. Eskiden fakir insan, evinin sessiz tenha bir köşesinde ekmek ve soğandan oluşan yemeğini yiyor üzerine de köyünün soğuk suyunu içip şükrederek yatıyordu. Artık durum çok farklılaştı. En ücra köye televizyon ulaştı. Hemen hemen ülkede televizyonu olmayan aile yok artık. Televizyon, dar gelirli veya gün ekmeğine muhtaç insanların evine neon lambalarının süslediği şatafatlı bir dünya taşıyor. Rahat para kazanan, kazandığını akla hayale gelmeyen çılgınlıklarla harcayan, azınlığın azınlığı olan haramzâde bir gürûhun maskaralıkları, ne yazık ki ülkenin geçim sıkıntısı altında inleyen insanlarına magazin haberleri adı altında takdim edilmektedir. Ülkede bir kısım insanlar kullanacakları aleminyum tabak bulamazken sosyetemiz tavernalarda stres atmak için adam boyunda porselen tabak kırıyor. Sonradan görmelerin beş yıldızlı otellerde yapılan düğün nişan gibi merasimleri tam anlamıyla servet gösterisine dönüşüyor, dolarlar marklar havada uçuşuyor. Tam gözlerimiz bunlara alışmışken, toplumda bu çiğliklere karşı bir kanıksama meydana gelmeğe başlamışken bu sefer eğlence yerlerinde bir peçete rezaleti çıktı. Büyük paralarla satın aldıkları peçeteleri ortalığa saçan jet sosyetemiz artık bu günlerde bundan da bıktı şimdi ceket, masa örtüsü yakmağa başladı. Yıllar önce şair Necip Fazıl, bir şiirinde toplumdaki sosyal adaletsizliği şu dizelerde hicvediyordu: Allahın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! Eğer Necip Fazıl şimdi yaşıyor olsaydı kim bilir neler söylerdi. Sözkonusu durum tam anlamıyla halkın sefaleti ile alay etmektir. Tavernacı bir anlayışla televizyon yayını yapan birçok kanalımız maalesef, birbirleriyle yarışırcasına sözünü ettiğimiz iğrenç görüntüleri vatandaşa ulaştırmak için adeta büyük fedakarlıklarda bulunuyorlar! Haksız kazancın, devleti soyma ve dolandırmanın, hileli yollarla ihaleler almanın, özel bankalar kurup bunların içini boşaltmanın, tefeciliğin, ekonomik mafyacılığın, rüşvet ve iltimasın yaygın olduğu ülkemizde ne yazık ki tam bir korrupsiyon hali yaşanmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakan olduğu günlerde kendisiyle yapılan bir televizyon mülakatında, ülkedeki yolsuzlukların sebebi sorulmuştu. Sayın Demirel kendisine has olan üslubuyla "Bakınız bir ülkede enflasyon, korrupsiyonu; korrupsiyon ise acitasyonu doğurur " şeklinde cevap vermişti. Bilindiği gibi korrupsiyon her türlü yolsuzluk, rüşvet ve yozlaşmanın genel adıdır. Bir ülkede korrupsiyonun yaygınlaşması gerçekten de ardından acitasyonu, yani toplumsal tahrik olayını getirir. Atalarımız boşuna mı "Biri yer bir bakar, işte o zaman kıyamet kopar" demişler. Burada sözü edilen kıyamet, bildiğimiz ahir zaman kıyameti değil. Büyük Fransız ihtilali , Bolşevik ihtilali, Anadolu'daki Celali isyanları, hatta patrona Halil İsyanı kıyamet değil de neydi? Kedinin gözünün önüne ciğeri teşhir edip sonra da kedi ciğeri niye yedi diye şikayete kimin hakkı vardır? Servet gösterisi ile toplumu tahrik edenler, bunun faturasını er geç öderler. Yıllar önce merhum Burhan Felek'in bir yazısını okumuştum. Yazar söze başlarken "Kim haksız?" diye soruyordu. Yıl 1978, herşeyi temin etmek için kuyruklara girdiğimiz yıl. İki üniversite öğrencisi Et-Balık Kombinası'nın bir satış mağazasının önünde 1 kilo kıyma almak için kışın dondurucu soğuğunda herkes gibi kuyrukta bekliyorlar. Satış elemanlarına bolca bahşiş veren, tuzu kuru bir hanımefendi, pahalı kürküne bürünmüş, kucağından köpeği ile birlikte adeta sıradakileri görmezlikten gelerek daha önce telefonla verdiği siparişi almak üzere bankoya yaklaşır, paketini alır, parasını öder ve kuyruktakilerin itiraz ve homurtuları arasında uzaklaşır. Birkaç adım gittikten sonra tekrar dönen hanımefendi fifisinin pek sevdiği böbrekleri sipariş etmeği unutmuştur. Bu, artık bardağı taşıran son damladır. Kuyrukta bekleyip de köpek kadar önemsenmeyen üniversite öğrencilerinden biri hanımefendiye yanaşır fifisini boynundan yakaladığı gibi caddenin ortasına fırlatır. Yoldan geçen bir araba acı fren yapar ama geçtir. Fifi ezilmiştir. Hanımefendi, saçını başını yolarken üniversiteli iki genç kaçmıştır. Şimdi Burhan Felek gibi biz de soruyoruz, "Kim suçlu?" Üniversiteli gencin yaptığını onaylamak elbette mümkün değildir ama hukuki tabir olarak "olayda ağır tahrik vardır" demekten de kendimizi alamıyoruz. Küçük suçları işleyenler cezalandırılırken, tonla çalanlar ülkenin itibarlı insanları gibi muamele görürse, görüyorsa bu da toplumsal tahrikin bir başka çeşididir. Yazımıza Ziya Paşa'nın ünlü Terkib-i Bendi'ndeki mısralarla son verelim; Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir. Yani milyonla çalan, itibara dayalı olarak başı dik gezerken birkaç kuruş çalanın cezası kürek mahkumluğudur. Gönderen Mehmet Cahit Canli |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|