05-11-2011, 02:12 | #1 |
Kürt meselesi: İnkar, isyan ve umutsuzluk / Özlem Albayrak
Bendeniz, BDP adayı Aysel Tuğluk'un "kötü şeyler olacak" dediği konuşmasını pek çoklarının aksine, tehdit olarak yorumlamadım.
Tuğluk'un "İnkâr, isyanı büyütür. Kürt sorunu kör noktadadır. Çözüm AKP'ye rağmen gelişecektir. Mısır gibi mi olur, Suriye gibi mi, bilinmez. Cennet olsa birlikte yaşayacağız, cehennem olsa birlikte yanacağız; araftayız. Dilim varmıyor demeye ancak 'Kötü şeyler olacak' ifadesini bir his olarak dillendirmek durumundayım" şeklindeki sözleri, sezgileri, ondan daha da kötüsü bilgileri vasıtasıyla aktardığı bir takım tespitler gibi göründü bana. Ancak işin bu noktalara varması, yani Cumhurbaşkanı Gül'ün "iyi şeyler olacak" demesinden ve bu deyişten sonra Kürt meselesiyle ilgili pek çok adımın atılmasından sonra, "kötü şeyler olacak" noktasına varılmasında, BDP'li vekillerin tamamen günahsız olduğunu düşündüğüm sonucu da çıkmasın. Nedenı Şundan: Bir zamanlar bu devlet nazarında Kürt kimliğinin tanınmasını istemeyi bırakın, bizzat Kürt olmanın kendisi suç teşkil ederdi. Faili meçhullerden tutun, Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkence ve ölümlere, Kürtçe yasağından tutun, OHAL'e, köy boşaltmalara kadar pek çok insanlık dışı muameleye maruz kaldı Kürt vatandaşlar. Diyarbakır caddelerinde ne zaman bir "Ne mutlu Türküm diyene" ibaresi görsem, Türkiye'nin geri kalanında da ceberrut devletin daha farklı baskıcı uygulamalarının, sözgelimi her caddeye Cumhuriyet Caddesi adının verilmesinin, her meydana bir Atatürk heykeli dikilmesinin çağrıştırdığı şeyler gelir aklıma. Devletin bu zorba tektipleştirme sevdasının ucunun yalnızca dindarlara, yalnızca Kürtlere, yalnızca etnik ve dini azınlıklara değmediği, herkesi bir biçimde yaktığından mülhem bir üzüntü gelir oturur kalbime... Gelgelelim, son dönemlerde Kürt meselesi konusunda hiçbir gelişmenin, ilerlemenin olmadığını iddia etmeyi de insaftan nasipsizlik olarak görüyorum. Tek tek saymaya gerek yok sözkonusu gelişmeleri, ancak bu gelişmeler çoğaldıkça BDP'lilerden gelen "inkar, isyanı büyütür" ve benzeri sözleri duyma sıklığımızın artması da, Türkiye'nin geri kalanını giderek umutsuzluğa sürükleyen bir içerik kazanıyor. BDP'nin sesi PKK'ya eklemlendikçe, çözümü çözümsüzlükte gören sesler çoğaldıkça Türk kesiminde "Neden tatmin olmuyorlar", "Daha ne istiyorlar" duygusu hakim olmaya başlıyor, ki bana göre işin en tehlikeli olan tarafı da bu. PKK silah bırakmışken, TSK'nın öldürmeye devam etmesi başlıbaşına tartışılır ve ancak derin güçlerin müdahalesiyle açıklanabilir bir olgu. Gelgelelim, PKK'nın Karadeniz'de ya da büyük kentlerde eylem yapabilme ihtimali de en az o kadar "derin" bir otoritenin varlığını tescilliyor. Tamam, her iki kesim içinde birlikte yaşamayı ve barış ihtimalini istemeyenler mevcut olabilir. Hatta, "mevcut olmasa, 7 PKK'lı dağda avlanmazdı ve bazıları Güneydoğu'da sivil Cuma eylemleri başlatacak kadar niyeti bozmazdı" denilebilir. Ancak bana kalırsa asıl mesele artık giderek, kesinlikle daha geniş bir demografi olduğuna inanmak istediğim "barış ve huzur isteyenler"in umutsuzluk ihtimali olmuş durumda. İnkar, isyanı büyütür doğrudur, ama ya artık "inkar"ın olmadığı ya da olmamaya meylettiği yerde isyan hala büyümeye devam ediyorsa... İşte o da umutsuzluğu doğurur ve şuna emin olabilirsiniz ki, o isyandan daha kötüdür. GENÇ BİR SİYASET YAZARINDAN, TECRÜBELİ! SİYASET YAZARINA "KARŞI ÖĞÜTLER": "Genç Bir Siyaset Yazarına Öğütler" başlığıyla tecrübesiz olduğumu ima etmiş ve akıllar vermeye girişmiş Nişantaşılı yazar: Akıl yaşta değil baştadır sözünü hatırlatmak ve aklını kendine saklamanı önermek isterim. Neden mi? Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu'nun sarfettiği "statükonun Allah'ı Ankara'da" lafı için kurduğum "Ağzına biber sürülmesi gerekir" cümlesini, Başbakan için yazamayacağımı söylemen, o yazının mesajını anlamadığının delilidir. Eskiden biliyor olmalıydın, hala bilir misin bilmem, Allah (cc) bu toplumun çoğunluğu için kutsaldır. Tek olduğuna, eşi ve benzerinin olmadığına inanılır. Dolayısıyla söz sanatı bağlamında bile olsa "kişileştirme" hoş karşılanmaz, bu cümleyi kuran bir vatandaş, bir başka vatandaş tarafından mutlaka te'dip edilir. Dolayısıyla bu ifadeler, olsa olsa, dine ve dindara mesafeli, üsttenci, elitist ve halkın değerlerine Fransız kalmış birinin ağzından çıkabilir. Hele de toplumu yönetmek iddiasıyla oy istemeye çıkmış Kılıçdaroğlu'nun bunu seçim meydanlarında söylemesi, halkı tanımadığının en belirgin göstergesidir. Durum tam da buyken, niye bu kadar bozuldun, anlamadım. Hem benden yaşlı, hem Nişantaşı kafelerinden çıkmadığından net göremiyor olabilirsin, ama toplum mühendisliği yapan, yemeyince halkı "kıllı ayı", "göbeğini kaşıyan adam", "bidon kafa" ilan eden, olmadı orduyu göreve çağıran gazeteci "türü"nün devamı artık imkansızdır. Tıpkı, hem darbeleri kimi hallerde meşru görebilip, hem de demokrat rolünü oynamanın imkansız olduğu gibi... 12 Eylül'den bu yana süren yargı vesayetini hafifletmeye yönelik referandum paketine "Tayyip yargısı olacak" diye evet oyu vermeyeceğini açıklayan bir "tecrübeli" yazar olarak; lutfen bir de kalkıp gençlere vicdan, ilke ve tarafsızlık dersi verme, olmaz mı?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|