![]() |
#1 |
![]() Kurtuluş Tayiz
![]() Gezi'den geriye ne kaldı? Gezi olaylarıyla ilgili en sık duyduğumuz değerlendirmelerden biri "Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı" yönündeydi. Gezi'nin büyük toplumsal-siyasal sonuçlar doğurması bekleniyordu. Kimisi ilk elden bu olayları büyük bir devrim olarak niteledi. Kimisi AK Parti döneminin kapandığını, Başbakan Erdoğan'ın ise siyasi ömrünün bittiğini savundu. Gezi'yi yeni bir çağın başlangıcı olarak müjdeleyenler bile vardı. Gezi'nin çıkardığı büyük gürültünün etkisi altında yapılan bu değerlendirmeler aslında anlaşılırdır; olayların heyecanı içinde gerçekçi analizler yapmak kolay değil elbet. Ne var ki hayat kuru gürültüye papuç bırakmaz; köklü dönüşümler için gerekli nitelikleri arar; tarih ucuz bir sokak edebiyatının buyruğuna girecek kadar insanın oyuncağı değildir, talep edilen siyasi değişim için yeterli potansiyele sahip olmayı zorunlu kılar. Nitekim Gezi'nin birinci yılında geride sadece kuru biri Gezi edebiyatı kaldı; Gezi umulan, beklenilen hiçbir siyasi sonuca yol açmadı. Tabii burada Gezi'nin "hiçbir şey" olduğunu ve hayata etkisinin bulanmadığını da söylemek istemiyorum. Gezi'ye katılanların çoğunun hissettiği yeni bir şeyler vardı; farklı bir duygu, heyecan ve yeni bir ruh... Sokak olaylarına katılan herkesten aşağı yukarı benzer şeyler duyduk. Pek çok gencin "Ben de polisten gaz yedim, şiddet gördüm." diye heyecanlı anlatımlarına çok kere şahit olmuşuzdur. Özellikle gençlerin duygu dünyası Gezi'den sonra başka bir özellik kazandı. Eyleme katılanlar Gezi'den sonra daha heyecanlı ve coşkulular. Gezi'nin hayatlarına bir anlam kattığını, yeni bir heyecan getirdiğini düşünüyorlar. Polis gazının ve şiddetinin gençlerin kendilerini özne olarak hissetmelerine yol açtığı söylenebilir. Şiddet aracılığıyla kurulan bu etkileşimin gençlerin kendi varlıklarını derinden duymalarını, kendilerini yeniden düşünmelerini sağladığı da bence bir gerçek. Ancak tüm bunlar gençlerin kendilerini abartılı bir şekilde olup biten her şeyin öznesi sanmalarına yol açtı. Polis gazına maruz kalan her genç, olaylar sokaklarda vuku bulduğu için hâliyle kendisini bu olayların öznesi görüyor; gençler, sokağın belki öznesi olabildiler ancak sokağın enerjisini siyasete tahvil edenlerin nesnesi durumundaydılar. Gezi'den de büyük bir özne vardı orada görmedikleri ve hâlâ görmeye bir türlü yanaşmadıkları. Bunu görmeye yanaştıklarında polisten gördükleri şiddeti, yedikleri gazı nereye koyacaklarını şaşırıyorlar. Gaz yiyen, polis şiddetiyle belki de ağır yaralanan kendileriydi; bu olayların arkasında başkaları olamazdı, zira kendi istekleriyle o meydana koşmuş, mücadele etmiş, direnmişlerdi.... Ancak göremedikleri, Gezi'nin sistem içindeki güç merkezlerinin, tutuştuğu egemenlik savaşının bir yansıması ve meydan muharebelerinden sadece biri olmasıydı. Geziciler devlet içindeki savaşın tarafıydı, öznesi değil. Bu savaşın öznesi devlet yönetimi için kavga eden güç merkezleriydi. Bunun en bariz kanıtı da Gezi'cilerin 17 ve 25 Aralık'ta girişilen darbe sürecinin basit bir aparatı hâline dönüşebilmesidir. Cemaatin başlattığı darbe Gezi ve Gezi'yi destekleyen güç merkezlerinin ittifakına dayandı. 30 Mart'a kadar büyük bir savaş verildi. Gezi'ciler nerede durdu dersiniz? "Biz ne AKP ne de Cemaat'i tuttuk." demesin kimse, hepiniz oradaydınız, darbenin tam içinde yer aldınız; tabii darbenin öznesi değildiniz, o ayrı. Kaynak Akşam 01.06.2014
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|