AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-29-2009, 11:06   #131
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ

4015 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Bir erkek hanımına bir defada "Sen üç talakla boşsun!" dese, bu bir talâk sayılır."

Ebu Davud, Talak 10, (2197).

4016 - Rezin'in zikrettiği bir rivayette (İbnu Abbas şöyle demiştir): "Erkek hanımına (aynı anda üstüste): "Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun" diye üç kere söylerse, bu bir boşama sayılır, yeter ki bunlarla birinci defaki söylediği "Sen boşsun!" sözünü te'kid etmeyi kastetmiş olsun veya, hanımıyla henüz gerdek yapmamış olsun."

4017 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, bir adam kendisine gelip: "Ben hanımımı yüz talakla boşadım, bu hususta fikriniz nedir (bana bir şey gerekir mi)?" diye sordu. Benden şu cevabı aldı: "Kadın senden üç talakla boşanmıştır. Geri kalan doksan yedisi ile Allah'ın ayetleriyle alay etmiş oluyorsun."

Muvatta, Talak (2, 552).

4018 - Mahmud İbnu Lebid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adamın hanımını üç talakla birden boşadığını haber verdiler. Öfke ile kalkıp: "Daha ben aranızda iken Allah'ın kitabıyla mı oynanıyor?" buyurdu. Derken birisi kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmeyeyim mi?" dedi."

Nesai, Talak 6, 142).

4019 - Abdullah İbnu Yezid İbni Rükâne an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü, (vallahi) ben hanımımı kesinlikle boşadım."

"Peki bununla ne kasdettin?" diye sordu. "Bir (talak) kastettim" dedim. Bunun üzerine:

"Bununla bir kastettiğine dair Allah'a yemin eder misin?" dedi. Ben de: "Vallahi bununla sadece bir talak kastettim" dedim. Bunun üzerine: "O halde bu senin kastettiğin şekildedir!" buyurdu ve kadını ona geri verdi. O ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer radıyallahu anh zamanında, üçüncü kere de Hz. Osman radıyallahu anh zamanında boşadı."

Tirmizi, Talak 2, (1177); Ebu Davud, Talak 10, (2196), 14, (2206, 2207, 2208).

4020 - İmam Malik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a, Irak'tan yazılarak sorulmuştur: "Bir erkek hanımına: "Senin ipin (benim elimde değil), boynundadır (dilediğin yere gidebilirsin)" dedi. (Bunun hükmü nedir, hanımı boş mu değil mi?)" Hz. Ömer bunun üzerine oradaki me'muruna: "Hacc mevsiminde beni Mekke'de bulmasını emret!" diye yazdı. Hz. Ömer radıyallahu anh tavaf yaparken, adam yanına gelip selam verdi. Hz. Ömer ona: "Sen kimsin" diye sordu. Adam kendini tanıtarak: "Ben seni bulmamı emrettiğin (Iraklı) kimseyim!" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben sana şu Beyt-i Muazzama'nın Rabbi adına soruyorum: "İpin boynundadır!" derken ne kastettin?" dedi. Adam: "Sen bu mukaddes mekandan başka bir yerde yemin verseydin sana doğruyu söylemezdim. Ben bununla ayrılık kastetmiştim" dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh: "Bunun hükmü senin kastettiğin şeydir" buyurdu."

Muvatta, Talak 5, (1, 551).

4021 - Nafi anlatıyor: "İbn Ömer radıyallahu anhüma haliyye ve beriyye hakkında derdi ki: "Bunlardan her biri üç kere boşanmış sayılır."

Muvatta, Talak 7, (1, 552).

4022 - İmam Malik'e ulaştığına göre: "Hz. Ali radıyallahu anha karısına: "Sen bana haramsın" diyen erkek hakkında: "Bu adam hanımını üç talakla boşadı" diyordu."

Muvatta, Talak 6, (1, 552).

4023 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kim hannımını (kendine) haram kılarsa, bu, (boşanma ifade eden) bir şey değildir, bu söz bir yemindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim ayet-i kerime'de Cenab-ı Hak; "Allah'ın Resulünde sizin için güzel örnek vardır." (Ahzab 21) buyurmuştur."

Buhari, Talak 8, Tefsir, Tahrim 1; Müslim, Talak 19, (1473); Nesai, Talak 16, (6, 151).

4024 - Yine Nesai'de şu rivayet mevcuttur: "Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)" diye sordu. İbnu Abbas: "Yalan söyledin, o haram değildir" dedi ve şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?" (Tahrim 1).

İbnu Abbas ayeti okuduktan sonra dedi ki: "Sen, bu sayılan kefaretlerin en ağırı olan köle azadını yerine getireceksin."

Nesai, Talak 16, (6, 151).

4025 - İmam Malik'e ulaştığına göre, bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben, hanımımın işini kendi eline koydum, o da kendini (benden) boşadı. Bu hususta ne dersiniz?" diye sordu. İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Ben, kaadının yaptığı gibi olduğuna kaniyim" deyince adam: "Ey Ebu Abdirrahman, böyle yapma!" diye itiraz etti. İbnu Ömer ise: "Bunu ben değil, sen yaptın!" diye cevap verdi."

Muvatta, Talak 10, (2, 553).

4026 - Harice İbnu Zeyd anlatıyor: "Ben Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'ın yanında oturuyor idim. Muhammed İbnu Ebi Atik gözlerinden yaşlar boşandığı halde ona uğradı. Zeyd radıyallahu anh: "Neyin var?" diye sordu: "Ben, dedi, hanımımın işini kendine bırakmıştım, o da beni bıraktı."

"Peki (boşanma işini ona bırakmaya) seni sevkeden şey ne idi?" dedi. Muhammed İbnu Ebi Atik:

"Kader!" deyince, Zeyd: "Dilersen hanımına dönersin, zira bu bir (talak)dır. Sen ise ona (kadına) daha çok hak sahibisin" fetvasını verdi."

Muvatta, Talak, 12, (2, 554).

4027 - Mesruk rahimehullah demiştir ki: "O beni ihtiyar ettikten sonra hanımımı bir veya yüz veya bin defa muhayyer kılmama aldırmam. Nitekim Hz. Aişe'ye sordum da bana: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi muhayyer bırakmıştı. (Hepimiz onu ihtiyar ettik.) Bu, talak mıydı?" diye cevap verdi."

Buhari, Talak 5; Müslim, Talak 25, 1477; Ebu Davud, Talak 12, (2203); Tirmizi, Talak 4, (1179); Nesai, Nikah 2, (6, 56).

DUHULDEN (GERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA

4028 - Tavus rahimehullah anlatıyor: "Ebu's-Sahbâ (adında birisi) İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya (sık sık sualler sorardı). Bir defasında: "Bir kimsenin, hanımını duhülden (temastan) önce üç kere boşaması halinde, alimlerin bunu, bir talak addettiklerini bilmiyor musunuz?" dedi. İbnu Abbas radıyallahu anh şu cevabı verdi: "Elbette biliyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekir devirlerinde ve Hz. Ömer radıyallahu anhüma'nın hilafetinin de ilk yıllarında, bir erkek hanımını, daha onunla temastan önce boşayacak olsa, bu bir tek talak addediliyordu. Hz. Ömer, insanların talaka düşkünlüklerini görünce: "Erkeklerin aleyhine olarak bu talaklara müsaade ediyorum" dedi."

Müslim, Talak 17, (1472); Ebu Davud, Talak 10, (2199, 2200); Nesai, Talak 8, (6, 145).

4029 - Muhammed İbnu İyas İbnu'l-Bukeyr anlatıyor: "Bir adam karısını, temastan (gerdekten) önce üç talakla boşadı. Sonra da onunla nikahının devamını uygun gördü. Fetva sormaya gitti, ben de beraberinde idim. İbnu Abbas ve Ebu Hüreyre radıyallahu anhüm'ün yanlarına geldi. Onlar: "Senden başka bir erkekle evlenmedikçe o hanımla evlenmen mümkün değil!" dediler. Adam, "İyi ama ben onu bir talakla boşadım" dedi. İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "sen, kendine ait fazlalığı elinden bırakmışsın!" buyurdu."

Muvatta, Talak 37, 39, (2, 570, 571); Ebu Davud, Talak 10, (2198). Bu metin Muvatta'daki metindir.

4030 - Ata İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'ya, temastan (gerdekten) önce hanımını üç talakla boşayan kimsenin durumunu sordu. Ata rahimehullah der ki: "Ben bâkirenin talakı birdir" dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: "Sen hikayecisin (kafadan attın). Bir talak, talak-ı bâinle kadını boş kılar, üç ise, kadını bir başkasıyla evlenip ondan boşanıncaya kadar eski kocasına haram kılar."

Muvatta, Talak 33, (2, 570).

HAYIZLI KADININ TALAKI

4031 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre, hanımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer radıyallahu anh, durumu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sormuştur. Aleyhissalatu vesselam da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayz olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak dilerse, temastan önce boşasın. İşte bu, aziz ve celil olan Allah'ın (boşama hususunda) emir buyurduğu iddettir."

Müslim'in bir rivayetinde: "...Ona söyle, hanımına dönsün, sonra onu temizken veya hamile iken boşasın" demiştir.

Buhari, Talak 2, 3, 44, 45, Ahkam 13, Tefsir, Talak 1; Müslim, Talak 1, (1471); Muvatta, Talak 53, (2, 576); Ebu Davud, Talak 4, (2179-2185); Tirmizi, Talak 1, (1175); Nesai, Talak 1, 3, 4, (6, 137-141).

İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI

4032 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh ve mecnunun talâkı hariç bütün talaklar caizdir."

Tirmizi, Talak 15, (1191).

4033 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh'inki hariç bütün talaklar mûteberdir" ve ilave ettiler: "Bilmez misin, kalem üç (kişi)den kaldırılmıştır: İfakat buluncaya kadar "mecnûn"dan, idrak edinceye kadar "çocuk"tan, uyanıncaya kadar "uyuyan"dan."

Buhari, Talak 11. Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4034 - Yine Buhâri'nin Hz. Osman radıyallahu anh'tan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne sarhoşun ne de mecnunun talakı muteber değildir."

Buhari, Talak 11, Bab karşılığInda senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4035 - Yine Buhari'nin İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan kaydettiği bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne müstekreh ne de mecnun'un talakı muteber değildir."

Buhari, Talak 11, Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.

NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK

4036 - İmam Malik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattab ve Abdullah İbnu Mes'ud, Salim İbnu Abdillah, Kasım İbnu Muhammed, İbnu Şihab, Süleyman İbnu Yesar radıyallahu anhüm şöyle hükmediyorlardı: "Kişi evlenmezden önce hanımını boşadığına dair yemin eder de sonra (yeminini tutmayarak) günah işlerse, işte bu, evlenince o adama gerekli olur."

Muvatta, Talak 73, (2, 584).

4037 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh, "Evleneceğim her kadın boştur" diyen kimse hakkında derdi ki: "Bu kimse, kadının mensup olduğu kabileyi veya muayyen bir kadını ismen belirterek zikretmemişse, -malik olduğu hariç- onun bu sözüne hiç bir şey gerekmez."

Muvatta, Talak 73, (2, 585).

4038 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Boşama, azadlık, satış malik olunan şeyler için caizdir. Kim günah bir şey üzerine yemin ederse ona yemin yoktur. Kim sıla-ı rahmi keseceğim diye yemin ederse, ona da yemin yoktur. Nezir de kendisiyle Allah'ın rızası taleb edilen şeyler üzerine yapılır."

Ebu Davud, Talak 7, (2190, 2191, 2192); Tirmizi, Talak 6, (1181).

4039 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah talakı, nikahtan sonraya koymuştur."

Buhari, Talak 9, Bab karşılığında senetsiz olarak kaydetmiştir.

KÖLE VE CARİYENİN TALAKI

4040 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Câriyenin talakı iki talaktır, iddeti de -bir nüshada; "kurû'u da"- iki hayız müddetidir."

Ebu Davud, Talak 6, (2189); Tirmizi, Talak 7, (1182); İbnu Mace, Talak 30, (2080).

4041 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma derdi ki: "Köle, hanımını iki talakla boşadı mı artık kadın, başka bir kocaya var(ıp ondan boşan)madıkça ona haram olur. Bu kölenin hanımı hür de olsa, köle de olsa hüküm böyledir. Hür kadının iddeti üç hayız müddeti, köle kadının iddeti iki hayız müddetidir."

Muvatta, Talak 50, (2, 574).

4042 - Ebu Hasan Mevla Beni Nevfel anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya dedim ki: "Bir köle, nikahı altında bulunan köle bir kadını iki talakla boşasa, sonra bunlar azad edilseler, onunla yeniden evlenmek istemesi caiz olur mu?"

İbnu Abbas radıyallahu anhüma sorumu şöyle cevapladı: "Evet! Ona bir talak daha kalmıştır, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm böyle hükmetti."

Ebu Davud, Talak 6, (2187, 2188); Nesai, Talak 19, (6, 154, 155).

4043 - Nafi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma derdi ki: "Kim kölesine evlenme izni verirse, boşama yyetkisi kölenin elinde olur. Onun boşama yetkisinden hiç biri başkasının elinde olamaz. Ancak, kişinin kendi kölesinin cariyesini veya cariyesinin cariyesini almasında bir günah yoktur."

Muvatta, Talak 51, (2, 575).

4044 - Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Nüfey' Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevce-i pakleri Ümmü Seleme'nin mükâtebi idi veya, nikahında hür bir kadın olan bir köle idi. Nüfey' bu kadını iki talakla boşadı. Sonra kadını geri almak istedi. Durumu Hz. Osman ve Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anhüma'ya sordu. Bunlar: "O artık sana haram oldu, o artık sana haram oldu!" dediler."

Muvatta, Talak 47, (2, 574).

4045 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Cariyenin boşanması beş suretle vukûa gelir: Azad edilmesi, kocasının boşaması, efendisinin satması, efendisinin hibe etmesi, miras olmasıyla."

Rezin tahric etmiştir.

4046 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, karı-koca iki kölemi azad etmek istemiştim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm önce erkekten başlayıp sonra da kadını azad etmemi emretti."

Ebu Davud, Talak 22, (2237); Nesai, Talak 28, (6, 161).

Rezin, (Resulullah'ın bu emrinin sebebini belirtmek üzere) şu ziyadede bulunmuştur: "....kadına hakk-ı hıyâr (erkeği kabul veya reddetme muhayyerliği) olmasın diye."

4047 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Berire radıyallahu anha'da üç sünnet vardı:

1. Azad edildi ve kocasını tercih edip etmemede muhayyer kılındı.

2. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onun hakkında: "Velâ, âzad edenedir" buyurdu.

3. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, tencere kaynarken eve girmişti. Kendisine ekmek ve evde bulunan katıktan bir sofra kuruldu.

"Galiba bir tencerenin kaynadığını görüyorum" buyurdu. Oradakiler: "Evet ama, bu Berîre'ye tasadduk edilen bir ettir. Sen ise sadaka yemiyorsun!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Bu ona sadakadır, (ama ondan) bize hediyedir!" buyurdu."

Buhari, Talak 14, Nikah 18, Et'ime 31, Itk 10, Feraiz 22, 23, 19, 25; Müslim, Itk 14, (1504); Muvatta, Talak 25, (2, 562); Ebu Davud, Talak 19, (2233, 2235, 2236); Tirmizi, Radâ' 7, (1154, 1155); Nesai, Talak 29, 30, (6, 162, 163).

4048 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Berire'nin kocası, Muğis adında bir köle idi. Ben onu, berire'nin etrafında ağlayarak tavaf edercesine dolaştığını görür gibiyim. Gözyaşları sakallarını ıslatmıştı. Hatta Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir ara amcası Abbas radıyallahu anh'a: "Muğis'in Berire'ye olan sevgisine mukabil, Berire'nin Muğis'e olan nefreti seni hayrete sevketmiyor mu?" buyurdu. (Muğis'in haline acıyarak) Berire'ye: "Muğis'e ric'at etmez misin?" diye şefaatte bulundu. Ancak Berire kararlı idi: "Ey Allah'ın Resulü, bunu emir mi buyuruyorsunuz? (Eğer, emirse hayhay. Hemen ayrılma kararımdan döneyim!)" dedi. Resûlullah: "Hayır! Ben sadece onun lehine şefaatte bulunuyorum!" deyince, Berire: "Öyleyse ona ihtiyacım yok!" cevabını verdi."

Buhari, Talak 15, 16; Ebu Davud, Talak 31, (2231, 2232); Tirmizi, Radâ' 7 (1156); Nesai, Kudat 27, (8, 245).

4049 - İmam Malik'e ulaştığına göre: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevce-i pakleri, ümmü'l-mü'minin Hafsa radıyallahu anha, beni Adiyy'e ait bir cariye olan Zebra'ya -ki bir kölenin nikahı altında idi ve efendisi azad etmişti- haber salıp yanına çağırttı ve dedi ki: (Şimdi sen, zevcin sana temas etmedikçe muhayyersin.) Eğer sükût edersen, muhayyerliğin kalmaz."

Böyle bir hakkın varlığını öğrenen kadın derhal: "O boştur, yine boştur, yine boştur" diyerek kocasını üç talakta boşadı."

Muvatta, Talak 27, (2, 563).

MÜTEFERRİK HÜKÜMLER

4050 - Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Talaku's-sünne (sünnete uygun boşama), kadını temizlik döneminde cimada bulunmadan yapılan boşamadır."

Nesai, Talak 2, (6, 140).

4051 - İmam Malik anlatıyor: "İbnu'l-Müseyyeb'i, Humeyd İbnu Abdirrahmen İbni Avf'ı, Ubeydullah İbni Abdillah ibni Utbe'yi, Süleyman İbnu Yesar'ı dinledim, hepsi de Ebu Hüreyre'nin şöyle söylediğini işitmiş olduklarını bildirdiler: "Ben Hz. Ömer radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki: "Bir kadını kocası, bir veya iki talakla boşayıp, kadını (iddeti bitip de başkasına) helal oluncaya kadar bıraksa, kadın da bir başka erkekle evlense, bu ikinci koca ölse veya kadını boşasa, sonra kadın tekrar ilk kocası ile evlense, bu kadın onun yanında, önceden baki kalan talak(lar) üzerine olur."

İmam Malik der ki: "İşte bu, hiç bir ihtilaf olmaksızın kabullendiğimiz sünnettir."

Muvatta, Talak 77, (1, 586).

4052 - Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey talaktır."

Bir diğer rivayette ise şöyle gelmiştir: "Allah'ın en sevmediği helal, talaktır."

Ebu Davud, Talak 3, (2177, 2178).

4053 - Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerek yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine haramdır."

Ebu Davud, Talak 18, (2226); Tirmizi, Talak 11, (1187); İbnu Mace, Talak 21, (2055).

4054 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Erkek hanımını boşamak isteyince hemen boşuyordu. Erkek, yüz ve hatta daha çok kerelerde boşamış olsa, iddeti içerisinde iken, döndüğü takdirde kadın yine de onun hanımı olmaya devam ediyordu. Bu hal şu hadiseye kadar devam etti. Bir adam hanımına: "Vallahi seni ne tam boşayacağım ne de himayeme alacağım, ebedi şekilde böyle tutacağım!" dedi.

Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince:

"Seni boşayacağım, iddetin bitmek üzere iken geri döneceğim. (Bu şekilde tekrar edeceğim) cevabını verdi. Kadın bunun üzerine Aişe radıyallahu anha'ya gidip durumu haber verdi. Aişe, Resûlullah gelinceye kadar cevap vermedi. Durumu O'na anlattı. Aleyhissalatu vesselam da sükût buyurdular. Derken şu ayet indi. (Mealen): "Boşama iki def'adır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır. (Ey kocalar! boşandığınız zaman) onlara (kadınlara verdiğiniz bir şeyi (mehri geri) almanız size helal olmaz..." (Bakara 229). Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Bunun üzerine halk (o günden itibaren) talaka (yeniden yönelip) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı."

Tirmizi, Talak 16, (1192).

4055 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre kendisine, hanımını boşayıp sonra da onunla cima yapan, kadını ne boşadığı ne de rücû ettiği hususunda işhadda (beyanda) bulunmayan bir adam, durumunu sormuş, onun da cevabı şu olmuştur:

"Sen hanımını sünni olmayan talakla boşamışsın, sünni olmayan tarzda geri dönmüşsün. Boşadığına da, döndüğüne de işhadda bulun ve (şahidleme işini) bir daha terketme."

Ebu Davud, Talak 5, (2186); İbnu Mace, Talak 5, (2025).

4056 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak ve kendisi evlenmek için boşanmasını talebetmesi helal değildir. Kendine de (rızık, nafaka nev'inden Allah tarafından) takdir edilen şey vardır."

Buhari, Nikah 53, Kader 4; Müslim, Nikah 38, (1408); Muvatta, Kader 7, (2, 900); Ebu Davud, Talak 2, (2176); Tirmizi, Talak 14, (1190); Nesai, Büyü 19, (7, 258).

4057 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak, ric'at."

Ebu Davud, Talak 9, (2194); Tirmizi, Talak 9, (1184).

4058 - Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh'tan rivayete göre o, "hanımını boşamış, ve onu bir cariye ile nimetlendirmiştir."

Muvatta, talak 45, (2, 573).

5592 - Yine Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki kadın, şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Biriniz bir kadında hoşuna giden bir husus görürse, hemen hanımına gelsin; zira bu, nefsinde uyananı giderir."

Müslim, Nikah 9, (1403); Ebu Davud, Nikah 44, (2151); Tirmizi, Nikah 9, (1158).

KIZ İSTEME, NİKÂH DUASI VE NAZAR

5593 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kişiyi, kardeşi bir kızı isteme sırasında o kıza talip olmaktan nehyetti. "Ne zaman isteyen vazgeçer veya kendine izin verirse o takdirde tâlib olabilir" buyurdu."

Buhari, Nikah 45; Müslim, Nikâh 49-56, (1412-1414); Muvatta, Nikâh 1, (2, 523); Ebu Dâvud, Nikâh 18, (2081); Nesâî, Nikah 19, (6, 71); Tirmizi, Nikâh 38, (1134).

5594 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize hâcet duasını öğretti. Şöyleydi: "Hamd Allah'a mahsustur. O'ndan yardım dileriz, O'ndan af talep ederiz, nefsimizin şerlerinden, amellerimizin kötülerinden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Allah kimi de saptırmışsa, onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna da şehadet ederim. Ey iman edenler, adını zikrederek birbirinize talepte bulunduğunuz Allah'tan ve aranızdaki akrabalık bağın(ı koparmak)tan korkun! Şurası muhakkak ki Allah üzerinizde murâkıbtır" (Nisa 1). "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun. Sakın ha müslümanlar olmaktan başka şekilde ölmeyin" (Âl-i İmrân 102). "Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sağlam bör söz söyleyin. Tâ ki Allah sizin işlerinizi salaha çıkarsın ve günahlarınızı da affetsin. kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab 70-71).

Ebu Davud, Nikah 33, (2118); Tirmizi, Nikah 16, (1105); Nesai, Cum'a 24, (3, 105).

5595 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İçerisinde teşehhüd bulunmayan bir dua, kesilmiş el gibidir."

Tirmizi, Nikâh 16, (1106); Ebu Davud, Edeb 22, (4841).

5596 - Benî Süleym'den bir adam anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan Ümame Bintu Abdilmuttalib radıyallahu anhâ'yı istedim, onu bana teşehhüd okumadan nikâhladı."

Ebu Davud, Nikah 30, (2120).

5597 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Biriniz bir kadının talibi olunca, onun kendini evlenmeye davet eden yerini görmeye muktedirse, onu hemen yapsın."

Ebu Dâvud, Nikah 19, (2082).

5598 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Adamın biri Ensârdan bir kadınla evlenmişti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kadına baktın mı?" diye sordu. Adam: "Hayır" deyince:

"Git, kadına bak. Çünkü ensarın gözlerinde bir şey vardır!" buyurdular."

Müslim, Nikâh 74, (1424); Nesâi, Nikah 23, (6, 77).

AZAD EDİLEN CARİYEDE MUHAYYERLİK

6603 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Berire üç hayız müddetince iddet beklemekle emrolundu."

CARİYENİN İDDETİ

6604 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: "Köle kadının talakı ikidir, iddeti de iki hayız müddetidir."

KÖLENİN BOŞAMASI

6605 - İbnu Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor: "Bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Efendim beni köle kadını ile evlendirmişti. Şimdi de hanımla aramı ayırmak (boşandırmak) istiyor" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam minbere çıkarak şu hitabede bulundu:

"Ey insanlar! Sizden birine ne oluyor ki, kölesini cariyesi ile evlendirip, sonra da aralarını ayırmak ister. Boşama yetkisi, şüphesiz kadının bacağını tutan (kocay)a aittir, (kölenin efendisine ait değildir)."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:06   #132
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TEFSİRDEN SAKINMAYA DAİR

408 - Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kitabullah hakkında şehsî re'yi ile söz ederse, isâbet bile etse hatâdadır.

Ebu Dâvud, İlm, 5 (3652);Tirmizî, Tefsir 1, (2953).

Rezîn şu ilâvede bulunmuştur: "Kim re'yi ile söz eder de hata ederse küfre düşer."

409 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân hakkında ilme dayanmadan söz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Tirmizî, Tefsir 1, (2951).

410 - Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Benim hakkımda da bildiğiniz dışında sözden kaçının. Kim bana bile bile yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın. Kim de Kur'ân hakkında re'yi ile söz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Tirmizi, Tefsir 1, (2952).

KUR'ÂN'IN FAZİLETİNE DAİR

411 - Hâris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malâyanî konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdâr ettim. Bana:

-"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben:

-"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:

-"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum:

-"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki:

-"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvâliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. nevinden) cereyân edecek ahvâlin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helâk eder. Kim O'nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilâvet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelâmı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."

Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 14, 2908.

412 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir grup, Kitâbullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar"

Ebu Dâvud, Salât 349, 1455. H; Tirmizî, Kırâ'at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu Mâce, Mukkaddime 17, 225. H.

413 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sizden kim evine döndüğü zaman üç adet gebe, iri, semiz deve bulmayı istemez?" diye sordu. "Hepimiz isteriz" diye cevap verdik. "Öyle ise, buyurdu, kim namazda üç âyet okusa bu ona, üç iri ve semiz deveden daha hayırlıdır"

Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin, 250 (802).

414 - Ukbetu'bnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Suffa'da iken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (dışarı) çıkarak: "Hanginiz hergün hiç günah işlemeden ve akrabalık bağlarını da bozmadan Buthân'a veya Akik'e gidip oradan (zahmete ve masrafa girmeden) iki adet iri hörgüçlü dişi deve tutup getirmeyi ister?" diye sordu. Biz: "Ey Allah'ın Resûlü bunu hepimiz isteriz" dedik. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "-O halde birinizin mescide gidip orada Allah'ın kitabından iki âyeti öğrenmesi veya okuması, kendisi için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet onun için üç deveden, dört âyet onun için dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayılarınca deveden daha hayırlıdır" buyurdular."

Müslim, Salatû'l-Müsâfirin 251; Ebu Dâvud, Salat 349, 1456 H.

415 - İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i dinledim, şöyle diyordu: "Kur'ân-ı Kerîm'den tek harf okuyana bile bir sevab vardır. Her hasene on misliyle (kayde geçer). Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir."

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 16, 2912. H.

416 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'i (güzel bir sesle açıktan okuyan bir peygambere kulak ver(ip sevabı bol kıl)diği kadar hiçbir şeye kulak ver(ip mükâfaat ihsan et)memiştir."

Buhârî, Tevhid 32, 52, Fedailu'l-Kur'ân 19; Müslim, Müsâfirin 232, 233, 234, Ebu Dâvud, Vitr 20; Tirmizi, Sevâbu'l Kur'ân 17; Nesâî, İftitâh 83; İbnu Mâce, İkâmet 176, (1340).

417 - Buhârî'nin bir rivâyetinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmaktadır: "Kur'ân'ı tegannî etmeyen bizden değildir." (Sahabeden biri, bununla) açıktan okumayı kastediyor demiştir."

Buhârî, Tevhid, 32, 44.

Tegannî: "kıraatın hüzünlü ve dokunaklı kılınmasıdır."

418 - Ebû Umâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim: "Allah, geceleyin Kur'ân okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. Allah'ın rahmeti namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, ondan çıktığı andaki kadar hiçbir zaman Allah'a yaklaşmış olmaz."

Ebu'n Nadr der ki: "Ondan" tâbiriyle "Kur'ân'dan" denmek istenmiştir."

Tirmizî, Sevâbu'l- Kur'ân, 17, 2913 (13).

419 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle diyordu: "Kur'ân'ı cehren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'ân'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 20, 2920; Ebu Dâvud, Salât 315, 1333; Nesâî, Zekât 68.

420 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Yolculuğu bitirince tekrar yola başlıyan" cevabını verdi. "Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?" diye ikinci sefer sorunca: "Kur'ân'ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar" cevabını verdi."

Tirmizî, Kırâat 4, 2949. H.

421 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve celîl olan Allah diyor ki: "Kim, Kur'ân-ı Kerîm'i okuma meşguliyeti sebebiyle benden istemekten geri kalırsa, ben ona, isteyenlere verdiğimden fazlasını veririm."

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 25, 2927.H.

422 - Sehl İbnu Muâz el-Cuhenî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân'ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü babasına bir tâç giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?"

Ebu Dâvud, Salât, 349, 1453.H.

423 - Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır."

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 13, 2907 H.

424 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kur'ân'ı okuyup ona sâhip çıkan kimseye (âhirette): "Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zirâ senin makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir" denir."

Ebu Dâvud, Vitr, 20, 1464; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 18, 2915, H; İbnu Mâce, Edeb 52, 3780 H.

425 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Kur'ân'da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır."

Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14, (1454); Tirmizî, Sevâbu'l-Kurân 13 (2906); İbnu Mâce, Edeb 52, (2779).

426 - Üseyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre: "Geceleyin, (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara suresini okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine sükût ederek okumayı bıraktı. At da sükûnete geldi. Üseyd tekrar okumaya başlayınca at yine şahlandı. Üseyd yine sükût edince at da sükûnete erdi. Az sonra yine okumaya başlayınca at da şahlanmaya başladı. Oğlu Yahya, ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye attan uzaklaştırmak için yanına gitti. Bir ara başını göğe kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var.

Sabah olunca koşup gördüklerini Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattı. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine: "O gördüklerin neydi bilir misin?" diye sordu. "Hayır!" cevabı üzerine açıkladı: "Onlar melâike idi. Senin sesine gelmişlerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti, çünkü halktan gizlenmiyeceklerdi."

Buhârî, Fedailu'l-Kur'ân 15; Müslim, Müsâfirîn 242, (796).

427 - el-Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir zat Kehf suresini okuyordu. Yanında da iki uzun iple bağlı olan atı duruyordu. Derken etrafını bir bulut kapladı. Ve bu bulut ona yaklaşmaya başladı. At da bu durumdan huysuzlanmaya, ürkmeye koyuldu. Sabah olunca adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip vak'ayı anlattı. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona şu açıklamada bulundu: "Bu sekinet idi, Kur'ân için inmişti."

Buhârî, Fedailu'l-Kur'ân 11; Müslim, Müsafirin 240, 241, (795); Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 6, 2887.H.

428 - Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kur'ân okuyan mü'minin misâli portakal gibidir. Kokusu güzel tadı hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misâli hurma gibidir. Tadı hoştur fakat kokusu yoktur. Kur'ân-ı okuyan fâcir misâli reyhan otu gibidir. Kokusu güzeldir, tadı acıdır. Kur'ân okumayan fâcirin misali Ebu Cehil karpuzu gibidir, tadı acıdır, kokusu da yoktur."

Buhârî, Et'ime 30, Fedailu'l-Kur'ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim, Müsafirin 243; Ebu Dâvud, Edeb 19, 4329; Tirmizî, Edeb 79; Nesâî, İman 32; İbnu Mâce, Mukaddime 16, 214 H.

429 - Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir."

Buhârî, Fedailu'l-Kur'ân 21; Tirmizî, Fedailu'l-Kur'ân 15, 2909; Ebu Dâvud, Salat 349, 1452 H.; İbnu Mâce, Mukaddime 16, 211.H.

430 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hâfızasında Kur'ân'dan hiç bir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir."

Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 18, 2914. H. Tirmizi bu hadisin sâhih olduğunu söylemiştir.

431 - Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Buyurdular ki: "Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan bir kimse sonradan (terkeder ve okumayı) unutursa kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur."

Ebu Dâvud, Vitr 21, 1474. H.

432 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi. Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı. Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi. Bunlar arasında, bir kimsenin lütf-i İlâhî olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığından daha büyüğünü görmedim."

Ebu Dâvud, Salât 16, 461. H; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 19, 2917.H.

433 - İmrân İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, İmrân, Kur'ân okuyan, arkasından da buna mukabil halktan dünyalık taleb eden birisine rastlamıştı. "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'un, deyip arkasından şu açıklamayı yaptı: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim: "Kim Kur'ân okursa (isteyeceğini) Allah'tan istesin. Zira bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kur'ân okuyup, okudukları mukabilinde halktan (dünyalık) isteyecekler."

Tirmizî, Sevabu'l-Kur'ân 20, 2918.

434 - Süheyb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kur'ân'ın haram kıldığı şeyleri helâl addeden kimse Kur'ân'a inanmamıştır."

Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 20, 2919. H.

435 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) düşman arazisine Kur'ân-ı Kerîm'le birlikte askeri seferi yasakladı."

Buhârî, Cihâd 129; Müslim, İmâmet 92, 93, 94, (1869); Ebu Dâvud, Cihâd 88, (2610); İbnu

Mâce, Cihâd 45, (2879); Muvatta, Cihad 7, (2, 446).

FATİHA SÛRESİ

436 - Ebu Saîd İbnu'l-Muallâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Mescid-i Nebevî'de namaz kılıyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni çağırdı. Fakat (namazda olduğum için) icabet edemedim. Sonra yanına gelerek: Ey Allah'ın Resûlü namaz kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim diye özür beyan ettim). Bana: "Allahu Teâla Kitab'ında "Ey iman edenler, Allah ve Resûlü sizi çağırdıkları zaman hemen icâbet edin" buyurmuyor mu?" (Enfal, 24) dedi ve arkasından ilave etti: "Sen mescidden çıkmazdan önce , sana Kur'ân-ı Kerîm'in (sevapca) en büyük sûresini öğreteyim mi?" dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben: "Sana en büyük sureyi öğreteceğim" dememiş miydiniz? dedim. Bana: "O sure Elhamdü lillâhi Rabbi'l âlemin dir ki(namazlarda tekrar tekrar okunan) yedi âyet (es-Seb'u'l-Mesânî) ve bana verilen yüce Kur'ân'dır" buyurdu.

Buhârî, Tefsir 1; Nesâî, İftitah 26; Ebû Dâvud, Vitr 15.

437 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'a uğradı. O namaz kılıyordu... devamını yukarıdaki gibi aynen kaydetti. Ancak şu ziyade var: "Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zü'l-Celâl'e yemin ederim ki, Allah, Fâtiha'ının bir mislini ne Tevrat'ta, ne İncil'de ne Zebur'da, ne de Furkân'da indirmemiştir. O (namazlarda) tekrarla okunan yedi âyet ve bana ihsân edilen yüce Kur'ân'dır."

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 1, (2878).

Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Nesâî'nin yine Ebu Hüreyre'den yaptığı bir rivayette: "O (Fatiha süresi) benimle kulum arasında taksim edilmiştir. Kuluma istediği verilmiştir" ziyadesi vardır.

438 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Cibril (aleyhisselam), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanında otururken yukarıda kapı sesine benzer bir ses işitti. Başını göğe doğru kaldırdı. Cibril (aleyhisselâm) dedi ki: "İşte gökten bir kapı açıldı, bugüne kadar böyle bir kapı asla açılmamıştı." Derken oradan bir melek indi. Cibril (aleyhissalâm) tekrar konuştu: "İşte arza bir melek indi, şimdiye kadar bu melek hiç inmemişti." Melek selam verdi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e : "Sana verilen iki nuru müjdeliyorum. Bunlar, senden önce başka hiçbir peygambere verilmemişlerdi: Onların biri Fatihâ Sûresi, diğeri de Bakara Sûresi'nin son kısmı. Onlardan okuduğun her harfe mukabil sana mutlaka büyük sevap verilecektir. dedi.

Müslim, Müsâfirin 254; Nesâî, İiftihah 25.

439 - Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Fatiha'da geçen) el-mağdûb aleyhim (Allah'ın gazabına uğrayanlar) Yahudilerdir, ed-dâllîn (sapıtanlar) da Hıristiyanlar'dır".

Tirmizi, Tefsir 2, (2957).

BAKARA SÛRESİ

440 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, diyordu ki: "Kur'ân-ı Kerîm'i okuyun. Zira Kur'ân, kendini okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâveyn'i yani Bakara ve Âl-i İmrân surelerini okuyun! Çünkü onlar kıyamet günü, iki bulut veya iki gölge veya saf tutmuş iki grup kuş gibi gelecek, okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara suresini okuyun! Zira onu okumak berekettir. Terki ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar."

Müslim, Müsâfirin, 252, (804).

Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: Bir rekatta, secdeden önce, bir kul onu okur, sonra da Allah'tan birşey isterse Allah istediğini mutlaka verir."

441 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalabalık bir askerin katıldığı orduyu sefere çıkardı. Askerlere Kur'ân okumalarını tenbihledi. Ayrıca teker teker görerek herbirine Kur'ân'dan bildikleri yerleri okumalarını tenbihliyordu. Derken sıra yaşça en genç birisine gelmişti. Ona: "Kur'ân'dan sen ne biliyorsun ey falanca? diye sordu. Genç: "Ben , dedi, falan falan sureleri ve bir de Bakara suresini biliyorum." Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm): "Yani sen Bakara'yı biliyor musun?" diye sordu. "Evet!" cevabı üzerine: "Haydi yürü, seni askerlere komutan tayin ettim" dedi. Askerlerin ileri gelenlerinden biri atılıp: "Yemin olsun, Bakara'yı ezberlememe mâni olan şey, hükümleriyle amel edememek korkusundan başka birşey değildir? dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu tenbihte bulundu: "Kur'ân'ı öğrenin ve onu okuyun. Kur'ân-ı Kerîm'in onu öğrenip okuyan ve onunla amel eden kimse için durumunu, içi ağzına kadar misk dolu bir kutuya benzetebiliriz. Bu her tarafa koku neşreder. Kur'ân'ı öğrendiği halde, ezberinde olmasına rağmen okumayıp yatan kimse de ağzı sıkıca bağlanmış, hiç koku neşretmeyen misk kabı gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 2, 2879.H.

442 - Nevvâs İbnu Sem'an anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kıyâmet günü Kur'ân-ı Kerîm ve ona dünyada iken sahip çıkıp onunla amel edenler getirilirler. Bu gelişte, Bakara ve Âl-i İmrân sureleri Kur'ân-ı Kerîm'in önünde yer alırlar." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu iki sure için üç teşbihte bulundu ki, bir daha onları unutmadım. Şöyle demişti: "Onlar sanki iki bulut veya aralarında nur ve aydınlık olan iki siyah gölgelik veya sahiplerini müdafaa vaziyeti almış saflar halinde iki kuş sürüsü gibidirler."

Müslim, Müsafirin 253, (305); Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 5, (2886).

443 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, içerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar."

Müslim, Müsâfirin, 212, (780); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 2, (2780).

444 - Müslim'in bir rivayetinde yukarıdaki hadise şu ziyade yapılmıştır: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Sizden biri mescidde namazı bitirdi mi, namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Cenab-ı Hakk, namazlarından evine de hayır yaratacaktır"

Müslim, Misâfirin 210, (778).

445 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Bakara Suresi'nin sonundaki iki âyeti geceleyin kim okursa o iki âyet ona kâfi gelir."

Buhârî, Megâzi 12, Fedâilu'l-Kur'ân 10, 17, 37; Müslim, Müsâfirin 255, 256, (807-808); Ebu Dâvud, Salât 326, (1397); İbnu Mâce 183, (1369); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 4, (2884).

446 - Nu'mân İbnu Beşîr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah, arz ve semâvatı yaratmazdan iki bin yıl önce bir kitap yazdı. O kitaptan iki âyet indirip onlarla Bakara suresini sona erdirdi. Bu iki âyet bir evde üç gece okundu mu artık şeytan ona yaklaşamaz."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 4, 2885.

447 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail'e: "Kapıdan secde ederek girin ve (dileğimiz günahlarımızın) dökülmesidir deyin, ta ki hatalarınız bağışlansın" (Bakara 58) denildi. Ama onlar (emri değiştirdiler de kapıdan kıçları üzerine sürünerek girdiler ve "kılın içinde bir tâne" dediler."

Müslim, Tefsir 1, (3015); Buhârî, Enbiya 28, Tefsir, Sure 2, 5, 4, 7; Tirmizi, Tefsir Bakara (2959).

448 - Âmir İbnu Rebi'a (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz karanlık bir gecede Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte bir seferde idik. Kıble istikametini bilemedik. Herkes kendi istikametine yönelerek namazını kıldı. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a açtık. Bunun üzerine şu âyet indi. "...Nereye yönelirseniz Allah'ın yönü orasıdır (Bakara, 115)."

Tirmizi, Tefsir, Bakara (2960), Salat 354, (345).

449 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e hitab ederek: "Ey Allah'ın Resûlü (tavaftan sonra kılınan iki rek'atı) Makam'ın gerisinde kılsak (daha iyi olmaz mı?)" diye bir temennide bulunmuştu, hemen şu âyet nâzil oldu: "İbrahim'in makamını namazgâh yapın..." (Bakara, 125).

Buhârî, Tefsir, Bakara 9. Ahzab 8; Müslim, Fezâilu's Sahabe 2, (2339); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2963).

450 - el-Berâ İbnu'l-Âzib (radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdâdının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdîs'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kâbe'ye doğru olmasını arzuluyordu. (Kâbe'ye doğru) kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte ashabtan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehâdet ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'le Kâbe'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kâbe'ye yöneldiler.

Müslümanların Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu. Yüzler Kâbe'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Arkadan hemen şu mealdeki ayet nâzil oldu: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru yola hidâyet eder" (Bakara, 144).

Buhârî, İman 30, Tefsir, Bakara 12, 18, Salat 31; Müslim, Mesâcid 11, (525); Tirmizi, Bakara (2966), Salat 252, 339; Nesai, Kıble 1 (2, 60) Salat 22, (1, 242).

451 - Müslim ve Ebu Dâvud'un Enes' (radıyallahu anh)'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şöyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e doğru yönelmiş halde, sabah namazının rükûunda iken, Benî Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve: "Kıble istikameti Kâbe'ye çevrildi" dedi. Bu sözünü iki kere tekrar ettil. Cemaat rükûda iken Kâbe'ye yöneldiler."

Müslim, Mesâcid 15, (527); Ebu Davud, Salat 206, (1045).

452 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Âyet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kıbleyi Kâbe'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın Resûlü, Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yöneldiğin istikameti, peygambere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah imanlarınızı (ibâdetlerinizi) boşa çıkaracak değildir" (Bakara, 143).

Ebu Davud, Salat 16 (4680); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2968).

453 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Kıyâmet günü) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ümmeti gelir. Cenab-ı Hakk ona:

-"Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):

-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb Teâla bu sefer ümmetine sorar:

-"Nuh (aleyhissalâtu vesselâm) size tebliğ etmiş miydi?"

-"Hayır!" bize peygamber gelmedi" derler. Rabb Teâla Hz. Nuh (aleyhissalâtu vesselâm)'a yönelerek:

-"Söylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?" diye sorar. Nuh (aleyhisselâm):

-" Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) ve ümmeti!" der ve Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in ümmeti:

-"Nuh tebligatta bulundu" diye şehâdette bulunur. Bu duruma şu âyet işâret eder: "Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, tâ ki insanlara karşı şâhidler olasınız" (Bakara, 143).

Buhâri, Tefsir, Bakara 13, Enbiya 3, İ'tisâm 19; Tirmizi, Tefsir Bakara (2965). İbnu Mâce, Zühd 34, (4284).

454 - Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "(...Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi" derler."

Tefsir 2965.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:06   #133
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TEŞEKKÜR

958 - Üsâme İbnu Zeyd (radıyalahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, kendisine yapılan bir iyliğe karşı, bunu yapana: "Cezâkellâhu hayran (Allah sana hayırlı mükâfaat versin!)" derse teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur."

Tirmizî, Birr 86, (2036).

959 - Hz.Câbir (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa, verene senâda bulunsun. Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur" dedi.

Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyâde var: ". . . Kim de kendisine verilmeyenle süslenirse iki yalan elbisesi giyen gibi olur."

Tirmizî, Bir 86, (2035); Ebu Dâvud, Edeb 12, (4813, 4814).

960 - Ebu Saîd (radıyalahu anh)'den gelen bir rivayette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "Halka teşekkürde bulunmayan Allah'a da şükretmez."

Tirmizî, Bir 35, 1955); Ebu Dâvud, Edeb 12, (4811).

961 - Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler:

" Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !"

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şu cevabı verdi: " Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hâsıl olan sevabı alacaklar. "

Tirmizî, Kıyâmet 45, (2489); Ebu Davud, Edeb 12, (4812).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:06   #134
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TEVBE

926 - Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.

Sonra dedi ki: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim."

Buharî, Da'avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500).

927 - Zirrü'bnü Hubeyş anlatıyor: "Saffân İbnu Assâl el-Murâdî (radıyallahu anh) bize, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğ'ini rivayet etti:

"Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği -veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle- kırk veya yetmiş senedir. Allah o kapıyı arz ve semaları yarattığı gün yarattı. İşte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır. "

Tirmizî, Da'avât 102, (3529).

928 - Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder."

Müslim, Zikr 43, (2703).

929 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Son nefesini vermedikçe Allah, kulun tevbesini kabul eder. "

Tirmizî, Da'avât 103, (3531); İbnu Mâce, Zühd 30, (4253).

930 - Ebü Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar.

Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir. Burada "el", Allah'ın ihsan ve fazlından kinayedir.

Müslim, Tevbe 32, (2760).

931 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.

Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilâve etti:

" Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "

Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekâr olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.

Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."

Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı."

Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mâce, Diyât 2, (2621).

932 - Bir diğer rivayette (aynı hikaye ile ilgili olarak) şöyle denmiştir: "Allah Teâla beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın" dedi."

Buharî, aynı bab.

933 - Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır. Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlarıdır."

Tirmizî, Kıyâmet 50, (2501); İbnu Mâce, Zühd 30, (4251).

TEVBE

7270 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Günahlarınız semaya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir."

7271 - Ebu Sa'îd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam yolculuk halindedir. Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur. Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür. İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar. Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür."

7272 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibidir."

7273 - İbnu Makıl anlatıyor: "Babamla birlikte Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın yanına girdim. Bu ziyaret sırasında o: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti. Babam: "Aleyhissalâtu vesselâm'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu. Abdullah: "Evet!" dedi."

7274 - Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh arılatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, kulun tevbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:07   #135
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TEVEKKÜL VE YAKiN

7230 - Halid'in oğulları Habbe ve Sev radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. "Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır" buyurdular."

7231 - Amr İbnu'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şüphesiz, her derede, âdemoğlunun kalbinden bir parça bulunur (yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar). Öyleyse kimin kalbi bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına hiç aldırmaz. Kim de Allah'a tevekkül ederse, kalbinin her şeye (ilgi kurarak dağılmasını önlemek için) Allah ona yeter."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:07   #136
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TEYEMMÜM

3687 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la bir seferde beraber idik. Beydâ nam mevkiye veya Zâtu'l-Ceyş denen yere gelmiştik ki benim bir kolyem kop(up kaybol)du. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu aramak için kaldı, O'nunla birlikte herkes orada kaldı. Bir su başında da değillerdi. Üstelik beraberlerinde su da yoktu.

Halk Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'e uğrayıp:

"Aişe'nin yaptığını gördüm mü! Hem Resulullah'ı, hem de herkesi burada oyaladı. Bir su başında değiller, beraberlerinde su da yok!" demişler. Resulullah başını dizlerimin üzerine koymuş uyurken Ebu Bekr (radıyallahu anh) çıkageldi.

"Sen Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı da halkı da, burada hapsettin. Bir su başında değiller, beraberlerinde su da yok!" diyerek, babam beni azarladı ve Allah'ın dilediğince başka şeyler de söyledi. (Öfkesini daha da yenemeyip) eliyle böğrüme böğrüme dürterek (canımı yaktı). Resulullah'ın başı dizimin üzerinde olduğu için kımıldamamaya çalıştım.

Resulullah aleyhissalatu vesselam sabaha kadar, susuz olarak uyudu. Sabah olunca Allah Teâla Hazretleri, teyemmüm ayeti'ni inzal buyurdu: "...Su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size sorluk yapmak murad etmez, bilakis sizi temizlemek, ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, ola ki şükredersiniz" (Maide 6).

Üseyd İbnu Hüdayr -ki (Akabe biatına katılan) nakiblerden biridir- dedi ki: "Ey Ebu Bekr ailesi! Bu, sizin ilk bereketiniz değildir."

(Hz. Aişe) sözüne devam ederek) dedi ki: "Bindiğim deveyi dürtüp kaldırdım. (Kaybolan) kolye altında çıktı."

3688 - Ebu Dâvud'un rivayetinde Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Üseyd İbnu Hudavr (radıyallahu anh)'la Hz. Enes'i, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin kaybettiği kolyeyi aramaya gönderdi. Bu esnada namaz vakti girdi. Abdestsiz namaz kıldılar. Gelip durumu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a haber verdiler. Bunun üzerine teyemmüm âyeti indirildi.''

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Üseyd, Hz. Aişe'ye: "Allah sana rahmetini bol kılsın, senin başına hoşlanmadığın her ne gelmiş ise onda Allah senin için de müslümanlar için de bir ferec (sıkıntıdan kurtulma) kılmıştır '' dedi.''

Buhari, Teyemmüm 2, FedailûI-Ashab 5, 30, Tefsir, Nisâ 10, Mâide 3, Nikâh 65, 125, Libas 52, Hudud 39; Müslim, Hayz 108, (367); Muvatta, Tahâret 89, (1, 53, 54); Ebu Dâvud, Tahâret 123, (317); Nesâi, Tahâret 194, (1, 163, 164).

3689 - Ammâr İbnu Yasir radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, beraberinde Hz. Aişe'nin de bulunduğu bir seferde Ulat'ul-Ceyş nam mevkide geceleyin istirahat molası vermişti. Bu esnada Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nın Yemen boncuğundan mamul kolyesi koptu. Bunun aranması, askerleri yolundan alıkoydu ve sabah aydınlığı girdi. insanların yanında su yoktu. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) Aişe'ye kızdı ve hatta:

"Herkesi yolundan alıkoydun, yanlarında su da yok!" diye çıkıştı. Derken Allah Teala Hazretleri, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a, temiz toprakla temizlenme ruhsatını indirdi,

Bunun üzerine müslümanlar, Resulullah aleyhissalatu vesselam'la kalkıp ellerini kaldırdılar. Topraktan hiçbir şey almadılar, yüzlerini ve omuzlarına kadar ellerini meshettiler. Ellerinin içlerinden de koltuk altlarına kadar meshettiler."

Ebu Davud şu ziyadede bulunmuştur: "Bir hadiste İbnu Şihab der ki: "Alimler bu hadise itibar etmediler." Ebu Davud der ki: "Hadisi, İbnu İshak da böyle rivayet etti ve rivayette İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan onun "iki vuruş zikrettiğini" kaydetti."

Nesai'nin bir rivayetinde, "Topraktan hiçbir şey çırpmadılar" denmiştir.

3690 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Ashab, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'la birlikte sabah namazı için, toprakla meshlendiler. Bu maksadla avuçlarını toprağa vurup toprakla yüzlerine bir defa meshettiler. Sonra tekrar dönüp avuçlarını toprağa bir kere daha vurup, ellerinin tamamı ile ellerinin içlerinden koltuk altlarına, omuzlarına kadar meshettiler.''

Ebu Dâvud'un bir diğer rivâyetinde, İbnu'l-Leys: "Dirseklerinin yukarısına kadar...'' demiştir.

Ebu Dâvud, Tahâret 123, (318, 319, 320); Nesai, Tahâret 196, 197, 198, (1, 166-168).

3691 - Şakik merhum anlatıyor: "Ben, Abdullah İbnu Mes'ud ile Ebu Müsa (radıyallahu anhüma) arasında idim. Ebu Musa, İbnu Mes'ud'a:

"Ey Ebu Abdirrahman! Bir adam cünüb olsa ve bir ay boyu su bulmasa ne yapar, namazı nasıl kılar, ne dersin?" diye sordu.

"Suyu bir ay bulamasa da teyemmüm etmez!'' dedi. Ebu Musa:

"Pekâla Mâide suresindeki şu ayete ne dersin: " . . Su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin'' (Maide, 6).

Abdullah şu cevabı verdi:

"Bu ayette Ashaba ruhsat verilmiş olsaydı, çok geçmeden su soğuyunca da toprakla teyemmüm etmeye yeltenirlerdi."

Ebu Musa da ona:

"Siz teyemmümü bu sebeple mi hoş bulmuyorsunuz?'' dedi. İbnu Mes'ud

"Evet!" deyince, Ebu Musa, Abdullah'a:

Sen Ammâr'ın Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ) 'e ne dediğini duymadın mı?''

Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) beni bir vazifeyle yola çıkarmıştı: Sefer esnasında cünüb oldum. Su da bulamadım. Bunun üzerine hayvanların bulanması gibi ben de toprağa bulandım. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselâm)'a gelip durumu kendisine arzettim. Bana:

"Sana şöyle yapman kâfi idi!" dedi (ve gösterdi), iki avucuyla yere bir vurdu, sonra avuçlarını çırptı, sonra soluyla (sağ) avucunun sırtını veya sol avucunun sırtını (sağ) avucuyIa meshetti. Sonra da onunla yüzünü de meshetti.''

Buhari, Teyemmüm 7, 4, 5, 8; Müslim, Hayz 110 (368); Ebu Davud, Tahâret 123 (321); Nesai, Tahâret 202, (1, 170).

3692 - Müslim'in rivayetinde (Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) şöyle demiş olmaIı): "Ellerinle şöyle yapman sana yeterdi.'' Sonra (bizzat göstererek) ellerini bir kere yere vurdu. Sonra soluyla sağını, yani avucunun içini ve dışını meshetti.''

Abdullah da: "Görmedin mi, Ömer (radıyallahu anh), Ammâr (radıyallahu anh)'ın sözüne kanaat getiremedi'' dedi.''

Müslim, Tahâret 110, (3 68).

3693 - Bir diğer rivayette şöyle geldi: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Senin şöyle yapman sana yeterdi" buyurdular ve (göstermek için) ellerini yere vurup çırptı, yüzünü ve avuçlarını meshetti.'' Bu Sahiheyn'in ibâresidir.

Buhari, Teyemmüm 6; Müslim, Hayz 111, (368).

3694 - Abdurrahman İbnu Ebzâ anlatıyor: "Bir adam Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek:

"Ben cünüb oldum, su da bulamadım (ne yapayım)?'' diye sordu. Hz. Ömer:

"Namaz kılma!'' diye cevap verdi. (Orada bulunan Ammâr radıyallahu anh söze girip):

"Ey mü'minlerin emiri! Hatırlamıyor musun? Ben ve sen bir seriyyede beraberdik. Cenâbet olduk ve su bulamadık. O zaman sen namaz kılmamış, ben ise toprağa bulanarak kılmıştık. (Sonra bu durumu kendisine açınca), Aleyhissalatu vesselam bana:

"Ellerini yere vurup sonra üfleyip sonra onlarla yüzünü ve ellerini meshetmen sana kâfi idi '' buyurdular" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Ey Ammâr Allah'tan kork!" dedi. Ammâr:

"Dilersen bu hadisi kimseye söylemiyeyim!" deyince, Hz. Ömer:

"(Vallahi asla! Bu meselede) seni altına girdiğin sorumlulukla başbaşa bırakıyorum" diye cevap verdi."

3695 - Ebu Dâvud'da rivayet şöyledir: ".. Sana şöyle yapman yeterli idi" (dedi ve göstermek için) ellerini yere vurdu, sonra anlara üfürüp elleriyle yüzünü ve kollarının yarısına kadar ellerini meshetti.''

Yine Ebu Dâvud'un bir başka rivâyetinde: ". . .sonra ellerini yere vurdu, sonra birbirine vurarak (yapışan toprak parçalarını) çırptı, sonra yüzünü ve kol kemiğinin ortasına kadar kollarını meshetti, dirseğe ulaşmadı (bütün bu mesh ameliyesini yere) bir vuruşta (yaptı)."

Bir diğer rivâyette: ".. dirseğe kadar'' denmiştir.

3696 - Bu hadisten Tirmizi, şu kısmı tahric etmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine (Ammâr'a), yüze ve ellere teyemmüm yapmasını emretti."

(Tirmizi) der ki: "Ammâr'ın şöyle söylediği rivâyet edildi: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte omuzlara ve koltuk altlarına kadar teyemmüm ettik."

Buhari, Teyemmüm 4, 5, 7, 8; Müslim, Hayz 112 (368); Ebu Dâvud, Tahâret 123, (318, 319, 322, 323, 324, 325, 326, 327, 328); Nesâi, Tahâret 196, 199, 200, (1, 165-170).

3697 - İmrân İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kenara çekilmiş halkla birlikte namaz kılmayan bir adam gördü.

"Ey fülan! Halkla birlikte niye namaz kılmıyorsun?'' diye sordu. Adam:

"Ey Allah'ın Resulü, cenâbet oldum, su da yok'' deyince:

"Toprağı kullan, o sana yeterlidir" buyurdular."

Buhari, Teyemmüm 6, 8, Menâkıb 25; Müslim, Mesâcid 317, (682); Nesai, Tahâret 203, (1,171).

3698 - Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "On yıl boyu su bulamasa da, temiz toprak müslümanın abdest suyudur. Suyu bulunca, bedenini onunla meshlesin, zira bu daha hayırlıdır.''

Ebu Dâvud, Tahâret 125, (332, 333); Tirmizi, Tahâret 92, (124); Nesâi, Tahâret 204, (1, 171).

3699 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a teyemmümden sorulmuştu: Dedi ki:

"Allah Teâla Hazretleri, Kitab-ı Mübin'in de, abdesti zikrederken şöyle buyurmuştur:

"Yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın." Teyemmüm hakkında da şöyle buyurdu:

"Yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin.'' (Yine âyet-i kerime'de Cenab-ı Hak) şöyle buyurdular:

"Kadın veya erkek hırsızın elini kesin." Hırsızın elini kesmede sünnet (bilekten itibaren) avuç kısmı kesmektir (bilek- dirsek arası kesilmez), öyleyse, teyemmüm yapılacak kısım yüz ve (bileğe kadar) ellerdir.''

Tirmizi, Tahâret 110, (145).

3700 - Târık anlatıyor: "Bir adam cünüb oldu ve namaz kılmadı. Sonra Resulullah'a gelerek, durumu O 'na arzetti. Aleyhissalâtu vesselam:

"İsâbetli davranmışsın! '' buyurdular. Bir diğer zât da cünüb olmuştu, teyemmüm edip namazını kıldı. Sonra o da Resulullah'a gidip durumunu arzetti. Aleyhissalatu vesselam ona da aynı şeyi söyledi, yani "isabetli davranmışsın!"dedi."

Nesâi, Tahâret 205, (1, 172).

3701 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bir adam yaralanmış, sonra da ihtilam olmuştu. Kendisine yıkanması emredildi. Adam yıkandı ve öldü. Onun haberi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ulaşmıştı. (Öfke ile) şunları söyledi:

"Onu öldürmüşler, Allah da onların canını alsın! Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin şifası sualdir. Ona, teyemmüm yeterliydi. Yarasına bir bez sarılmalı ve üzerinden meshedilmeli, sonra da bedeninin geri kalan kısmı yıkanmalıydı.''

Ebu Dvud, Tahâret 127, (337); İbnu Mace, Tahâret 93, (572).

3702 - Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zâtu's-Selâsil Gazvesi 'nde, soğuk bir gecede, ihtilam oldum. Yıkandığım takdirde helak olacağımdan korktum. Böylece teyemmüm yapıp, arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım.

Bu hadiseyi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattılar. Bana:

"Ey Amr! Sen cünüb olduğun halde arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?" diye sordu. Ben de yıkanmama mâni olan durumu haber verdim ve dedim ki:

"Ben Allah'ın şöyle söylediğini işittim:

"Kendinizi öldürmeyin, Allah sizlere karşı rahimdir'' (Nisa 29).

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldüler ve hiçbir şey söylemediler."

Ebu Davud, Tahâret 126, (334, 335).

3703 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "İki kişi bir sefere çıktılar. Derken namaz vakti girdi. Beraberlerinde su olmadığı için temiz toprakla teyemmüm ettiler ve namazlarını kıldılar. Sonra vakti içinde su buldular. Bunlardan biri, abdesti de namazı da iade etti, diğeri iade etmedi.

Sonra Resulullah Aleyhissalatu vesselam'a gelince durumu anlattılar. Resulullah aleyhissalatu vesselam, iade etmeyene:

"Sünnete isabet ettin, namazın sana yeterlidir!" dedi. Abdesti ve namazı iade eden zata da:

"Sana iki kat ücret var!" ferman buyurdu."

Ebu Davud, Taharet 128, (338, 339); Nesai, Gusl 27, (1, 213).

3704 - İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığına göre, "Curuf nâm mevkideki tarlasından dönüyordu. Mirbedu'n-Ne'am (denen deve ağılından) geçerken namaz vakti girdi. Hemen teyemmüm edip namazını kıldı. Sonra Medine'ye döndüğünde güneş henüz yüksekteydi (ve namazın vakti çıkmamıştı). Ama namazını iade etmedi."

3705 - Bir başka rivayette, (bu hâdiseyi) Nâfi rahimehullah şöyle anlatır: "Ben ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm), Curufnâm mevkiden beraber dönüyorduk. Mirbed'e gelince Abdullah devesinden inip, temiz toprakla teyemmüm yaptı, yüzüne, dirseklerine kadar ellerine meshetti, sonra namaz kıldı.''

TEYEMMÜM

6134 - el-Hakem ve Seleme İbnu Küheyl'in anlattıklarına göre, "Abdullah İbnu Ebi Evfa radıyallahu anh'a teyemmümden sormuşlar, o da kendilerine şu cevabı vermiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ammar'a şöyle yapmasını emretti: Ellerini yere vurdu, sonra ellerine yapışan toz toprağı çırptı ve yüzünü meshetti."

el-Hakem, rivayetinde "Kollarını da (meshetti)" dedi. Seleme İbnu Küheyl, rivayetinde "Dirseklerini de" demiştir."

6135 - İbnu Abbâs radıyallahu anh'â'nın anlattığına göre "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir adam başından yaralanmıştı, bilahare ihtilam sebebiyle cünüb oldu. Kendisine gusletmesi emredildi, o da yıkandı, hastalanıp öldü. Bu haber Aleyhissalâtu vesselâm'a ulaşınca:

"Onu öldürdüler, sebep olanların Allah belalarını versin! Cehaletin ilacı sormak değil mi (niye sormadan fetva verdiler?)" buyurmuştur."

Atâ der ki: "Bize ulaştığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Keşke bedenini yıkayıp başının yaralı yerini bıraksaymış" buyurmuştur."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:07   #137
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
TIP BOLUMU

6979 - Üsâme İbnu Şerik radıyallahu anh anlatıyor: "Bedevileri gördüm. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bize şu işi yapmada bir günah var mı, şöyle davranmada günah var mı?" diye soruyorlardı. Onlara şöyle cevap vermişti:

"Allah'ın kulları! Allah, (sizlerin sorduğu şeyleri işleyen kimseden) günahı kaldırmıştır. Ancak din kardeşinin ırzından (şeref ve haysiyetinden) bir şeyler kırpan kimse bu hükmün dışındadır. İşte haram olan budur."

Bedeviler bu defa: "Ey Allah'ın Resülü! Hastalandığımız zaman tedavi yollarını aramasak, bu günah mıdır?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Tedavi arayın ey Allah'ın kulları! Zira, Allah Teâla hazretleri koyduğu her hastalığa şifa da koymuştur, bundan sadece ihtiyarlık hariçtir, (onun tedavisi yok)" buyurdular.

Bedeviler yine sordular: "Ey Allah 'ın Resülu! Kula verilen (hasletler)in en hayırlısı hangisidir?" Aleyhissalâtu vesselâm: "Güzel huy!" buyurdular."

6980 - Ebu Hizame radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Tedavi için kullandığınız ilaçlar şifa isteğiyle okunan dualar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne dersiniz, bunlar Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirip değiştirir mi ?" diye sormuşlardı. "Bu saydıklarınız da Allah'ın kaderindendir" diye cevap verdi."

6981 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Allah hiçbir hastalık indirmedi ki şifasını da indirmemiş olsun."

6982 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm "geçmiş olsun" ziyareti için uğradığı bir hastaya: "Bir şey yemek arzu ediyor musun?" diye sordu. Adam: "Kek!" dedi. Resülullah: "Hay hay!" dedi ve hastaya kek aradılar."

TEDAVİNİN CEVAZI

3949 - Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç vermiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın."

Ebu Davud, Tıbb 11, 3874.

3950 - Ebu Hüreyre'nin Buhari'de gelen bir rivayetinde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmaktadır: "Şafi-i Kerim Allah Teâla Hazretleri, her ne hastalık indirmişse onun devasını da indirmiştir." Ebu Davud ve Tirmizi'de şu ziyade var: "Tek bir hastalığın ilacı yoktur" dedi. Kendisine: "O hangi hastalıktır?" diye soruldu da: "İhtiyarlık!" cevabını verdi."

Buhari, Tıbb 1, Ebu Davud, Tıbb 1, (3855); Tirmizi, Tıbb 2, (2039); İbnu Mace, Tıbb 1, (3436).

3951 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Her hastalığın bir devası vardır. Hastalığın ilacına rastlanırsa Allah Teâla'nın izniyle hastalıktan şifa bulur."

TEDAVİNİN MEKRUHLUĞU

3952 - Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hastalarınızı yeyip içmeye zorlamayın. Zira Allah Teâla hazretleri onlara yedirir içirir."

Tirmizi, Tıb 4, (2041); İbnu Mace, Tıbb 4, (3444).

3953 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a hastalığı sırasında ağzından ilaç içirdik. Bize içirmememizi işaret etti. Ancak biz (itirazını) hastalarda ilaca karşı görülen nefret (diye) değerlendirmiş (ve içirmiştik). Kendine gelince: "Bana ilaç vermeyin demedim mi?" diye bizi payladı. Biz, davranışınızın sebebini: "(Herhalde) hastaların ilaca gösterdikleri nefret olarak değerlendirdik" diye açıkladık. (Resûlullah, buna rağmen öfke izhar edip, herkesi cezalandırmak üzere): "İlaçtan içmedik kimse kalmayacak!" emretti ve: "Abbas hariç hepinizi göreceğim, zira o (bana zorla ilaç içirirken) yanınızda değildi" buyurdu."

Buhari, Tıbb 21, Megazi 83; Müslim, Selam 83, (2213).

3954 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benim tiryak içmem, temime (muska) katınmam, içimden gelen şiiri okumam aldırmazlık olur."

Ebu Davud, Tıbb 10, (3869).

3955 - Muğire İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim vücudunu dağlatır veya rukye yaptırırsa tevekkülü terketmiş olur."

Tirmizi, Tıbb 14, (2056); İbnu Mace, Tıbb 23, (3489).

RESULULLAH'IN VASFETTİĞİ İLAÇLAR

3956 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek: "Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?)" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Ona bal (şerbeti) içir!" ferman buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip: "Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı" dedi. (Adam bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Aleyhissalatu vesselam: "Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)" buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti."

Buhari, Tıbb 4, 24; Müslim, Selam 91, (2217); Tirmizi, Tıbb 31, (2083).

3957 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın."

Buhari, Tıbb 7; Müslim, Selam 89, (2215); Tirmizi, Tıbb 5, (2042); 22, (2071).

3958 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim her sabah acve hurmasından yedi tane yerse o gün geceye kadar ona ne zehir ne de sihir zarar verir."

Buhari, Tıbb 52, 56, Et'ime 43; Müslim, Eşribe 154, (2047); Ebu Davud, Tıbb 12, (3875, 3876).

3959 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Medine'nin Necd cihetinde yer alan) Aliye acvesinde şifa vardır. O sabahın ilk vaktinde (yenirse) panzehirdir."

Müslim, Eşribe 156, (2048).

3960 - Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mantar kudret helvası cinsindendir. Suyu göze şifalıdır."

Buhari, Tıbb 20, Tefsir, Bakara 3; Müslim, Eşribe 157, (2049); Tirmizi, Tıbb 22, (2068).

3961 - Tirmizi'de Ebu Hüreyre radıyallahu anh'tan gelen bir rivayete göre, Halk: "Mantar toprağın çiçek hastalığıdır" demiştir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle söylediler: "Mantar (Allah'ın Beni İsrail'e in'am ettiği kudret helvası denen) menn'dendir. Suyu göz için şifadır. Acve (denen hurma cinsi) cennettendir ve zehire karşı şifadır." Ebu Hüreyre ilave eder: "Ben üç veya beş veya yedi mantar aldım, onları sıkıp suyunu bir şişeye koydum. Gözü hasta olan bir cariyeme tatbik ettim. İyileşti."

Tirmizi, Tıbb 22, (2068, 2069, 2070).

3962 - Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevcelerinden birine hizmet eden Selma adında bir kadın anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir yara veya bir bere gelecek olsa, bana emrederdi, onun üzerine kına koyardım."

Tirmizi, Tıbb 13, (2055).

3963 - Esma Bintu Ümeys radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: "Ne ile (barsaklarını) yumuşatıyorsun?" diye sordu. Ben: "Şübrüm ile!" dedim.

"Hararet de hararet!" buyurdu. Bunun üzerine ben, sonra sena otunu müshil olarak kullandım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bunu öğrenince):

"Eğer ölüme karşı şifa taşıyan bir şey olsaydı bu, mutlaka sena'da olurdu" buyurdu"

Tirmizi, Tıbb 30, (2082).

3964 - Ümmü Kays Bintu Mihsan radıyallahu anha anlatıyor: "Ben küçük bir oğlumla birlikte Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın huzuruna girdim. (O sırada boğazındaki hastalığı sebebiyle çocuğa (i'lâk denen) tedavi uygulamıştım.

"Çocuklarınızın boğaz hastalığını niye i'lak usulüyle (elle sıkarak) tedavi ediyorsunuz? Size şu ûd-u Hindi'yi (Kust-u Hindi) tavsiye ederim. Zira onda yedi türlü şifa vardır. Zatü'l-cenb'in ilacı ondadır. Boğaz hastalığına karşı burna damlatılır. Zatü'l-cenb'e karşı ağızdan verilir."

Zühri merhum der ki: "(Resulullah) bize (ilacın fayda vereceği) iki şeyi açıkladı, ama beşini açıklamadı."

Buhari, Tıbb 10, 21, 26; Müslim, Selam 139, (1214); Ebu Davud, Tıbb 13, (3877).

3965 - İbun Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İsmid'i kullanmaya devam edin. Zira o, sürmelerinizin en hayırlısıdır. Görmeyi parlatır, saçı bitirir." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sürme çekince önce üç kere sağ gözüne çekerdi, onunla başlar, onunla bitirirdi. Sol gözüne de iki kere çekerdi."

3966 - Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir sürmedanı vardı. Her gece şu gözüne üç, öbür gözüne de üç kere sürme çekerdi."

Tirmizi, Libas 23, (1757); Tıbb 9, (2049); Nesai, Zinet 28, (8, 150); İbnu Mace, Tıbb 25, (3497); Ebu Davud, Libas 16, (4061).

3967 - Rafi İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hararet, cehennemden bir kabarmadır. Hararetinizi (soğuk) su ile soğutunuz."

Buhari, Tıbb 28, Bed'ü'l-halk 10; Müslim, Selam 83, (2212); Tirmizi, Tıbb 25, (2074).

3968 - Tirmizi'nin Sevban radıyallahu anh'tan yaptığı bir rivayet şöyledir: "(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size humma isabet ederse, humma ateşten bir parça olduğu için, derhal su ile söndürsün. (Şöyle ki Akmakta olan bir nehrin içine girsin Akıntıyı karşısına alıp dursun ve sabah namazından sonra ve güneşin doğuşundan önce şu duayı yapsın: "Allah'ın adıyla! Ey Allah'ım, kuluna şifa ver ve Resûlün Hz. Muhammed'in sözünü doğrula!"

Nehre üç gün, üç kere bansın. Üçte şifa bulamazsa, beş, yedi, dokuz (gün)e kadar çıksın. Zira humma Allah'ın izniyle dokuz (gün)ü tecavüz etmez (şifa hasıl olur)."

Tirmizi, Tıbb 33, (2085).

3969 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cibril aleyhisselam bana, bir ilaç öğretti. Bu bütün hastalıklara devadır. Ayrıca dedi ki: "Ben bu ilacı Levh-i Mahvuz'dan istinsah edip yazdım." (İlacı şöyle tarif etti "Dam üzerinden akmayan yağmur suyundan temiz bir kaba alırsın. Üzerine Fatiha suresini yetmiş kere okursun. Bir o kadar da Ayetü'l-Kürsi'yi, bir o kadar kul eûzü bi-Rabbi'n-Nas'ı, Lâ-ilâhe İllallâhu vahdehu lâ şerike leh. Lehül mülkü ve Lehül hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyun lâ yemutu bi-yedikel hayr ve hüve ala külli şey'in kadır'i okur. Sonra yedi gün oruç tutar ve her gün bu su ile orucunu açar."

Rezin ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır. Cami'u'l-Usûl muhakkakki Abdulkâdir el-Arnavud: "Zayıflık veya mevzuluk alameti gözükmektedir" der.

3970 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Telbine (denen sütlü çorba) hastanın kalbini dinlendirir, hüznün bir kısmını götürür."

Buhari, Tıbb 8, Et'ime 24; Müslim, Selam 90, (2216).

3971 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, aile halkından birine humma (rahatsızlığı) gelince hamurdan çorba yapılmasını emrederdi ve çorba yapılırdı. Sonra hastalara emrederdi ve onlar da ondan ağır ağır içerlerdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm der di ki:

"Çorba hüzünlü kimsenin kalbini takviye eder, hastanın kalbinden elemi çıkarır, tıpkı birinizin, su ile yüzünden kiri çıkarması gibi."

Tirmizi, Tıbb 3, (2040).

3972 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ureyne kabilesinden bir grup insan Medine'ye gelmişti. Burası sıhhatlerine iyi gelmedi, hastalandılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da onları sadaka develerinin bulunduğu yere gönderdi ve:

"Sütlerinden ve bevillerinden için!" emir buyurdu. Onlar da içtiler ve iyileştiler."

Tirmizi, Tıbb 6, (2043).

3973 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şifa üç şeydedir:

- Bal şerbeti.

- Kan aldırma.

- Ateşle dağlama.

Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum."

Bir rivayette: "Balda, hacamat olmada şifa vardır." denmiştir."

Buhari, Tıbb 3.

3974 - Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kendisiyle tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı sa'ut (burun damlası), hacamat (kan aldırma), ledûd (ağızdan damlatma) ve meşiyy (müshil içmedir.)"

Tirmizi, Tıbb 9, (2048, 2049).

3975 - Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, zâtülcenb hastalığının tedavisinde zeytinyağı ve vers'i methederdi."

Katâde derdi ki: "Zeytinyağı ağzın, hastalık hissedilen tarafından içirilirdi." Bir rivayette: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize, zâtülcenbten kustu'l-bahri ve zeytinyağı ile tedavi olmamızı emrederdi" denmiştir.

Tirmizi, Tıbb 25, (2079, 2080); İbnu Mace, Tıbb 17, (3467).

3976 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İki şeyde ne çok şifa vardır: Sabır ve süfâ."

Rezin tahric etmiştir.

3977 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat oldu ve hacamatı yapan doktora ücretini ödedi ve ayrıca burun damlası da kullandı."

Buhari, Tıbb 9; Müslim, Selam 76, (1202); Ebu Davud, Tıbb 8, (3867); Tirmizi, Tıbb 9, (2048).

3978 - Ümmü'l-Münzir Bintu Kays radıyallahu anha anlatıyor: "Beraberinde Ali radıyallahu anh olduğu halde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yanıma girdi. Ali bu sırada (geçirdiği bir hastalığın) nekâhet devresinde idi. Evimizde busr (hurma çağlası) salkımları asılı idi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ondan yemeye başladı. Ali de yemek üzere kalktı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ali'ye yönelerek:

"Ağır ol, ağır ol! Sen daha nekâhet dönemindesin!" dedi ve Ali bırakıncaya kadar tekrarladı."

Ümmü'l-Münzir, anlatmaya devam ederek: "Ben arpa ve çöğender otundan yemek pişirip getirdim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Ey Ali, buyurdular, bundan al, bu sana daha faydalı!"

Ebu Davud, Tıbb 2, (3856); Tirmizi, Tıbb 1, (2038).

3979 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Uhud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fatıma radıyallahu anha, mübarek yüzlerinden kanı yıkamaya başladılar. Ali de Fatıma radıyallahu anhüma'ya su döküyordu. Fatıma radıyallahu anha suyun kanı gittikçe artırdığını görünce bir parça hasır aldı. Onu yakıp iyice kül haline gelince yaraya bastı. Böylece kan da durdu."

Buhari, Cihad 80, 85, 163, Vudû 72, Megazi, 24, Nikah 123, Tıbb 27; Müslim, Cihad 101, (1790); Tirmizi, Tıbb 34 (2086); İbnu Mace, Tıbb 15 (3464).

3980 - Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Târık İbnu Süveyd el-Cu'fi radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a hamr (alkollüler) ile tedavi hususunda sordu. Aleyhissalatu vesselam onu bundan men etti ve:

"Hayır! O, deva değil, derttir!" buyurdu."

Müslim, Eşribe 12, (1984); Ebu Davud, Tıbb 11, (3873); Tirmizi, Tıbb 8, (2047).

3981 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zehir ve benzeri her çeşit habis ilaçtan yasakladı."

Ebu Davud, Tıbb 11, (3870); Tirmizi, Tıbb 7, (2046).

3982 - Abdurrahman İbnu Osman et-Teymi radıyallahu anh anlatıyor: "Bir tabib gelerek Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a ilaç yapımında kurbağayı kullanmaktan sordu. Resûlullah adamı kurbağayı öldürmekten nehyetti."

Ebu Davud, Tıbb 11, (3871); Nesai, Sayd 36, (7, 210).

3983 - Ebu Keşbe el-Enmâri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm başından ve iki omuzu arasından hacamat olur ve:

"Kim bu kandan akıtırsa, herhangi bir hastalık için, bir başka ilaçla tedavi olmasa da zarar görmez!" buyururdu."

Ebu Davud, Tıbb 4, (3859); İbnu Mace, Tıbb 21, (3484).

3984 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, boynunun iki tarafındaki damarları ile iki omuzun arasındaki damardan hacamat olurdu."

Ebu Davud, Tıbb 4, (3860); Tirmizi, Tıbb 12, (2052); İbnu Mace, Tıbb 21, (3483).

3985 - Tirmizi şu ziyadede bulunur: "(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) ayın onyedisinde, ondokuzunda ve yirmi birinde hacamat olurdu."

Tirmizi, Tıbb 12, (2052).

3986 - Sahiheyn'de gelen bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat olur, kimseye ücretinde zulmetmezdi."

Buhari, İcare 18; Müslim, Selam 77, (1577).

3987 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Haccm ne iyi kuldur; (fazla) kanı giderir, beli hafifletir, gözü parlatır."

İbnu Abbas der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Miraç gecesinde, meleklerden mürekkeb bir cemaate her uğrayışında: "Hacamat olmaya devam et! Ümmetine de hacamat olmalarını emret!" derlerdi."

Tirmizi, Tıbb 12, (2054).

3988 - Ebu Bekre radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre, bu muhterem sahabi, ailesini salı günü hacamat olmaktan men ederdi. Derdi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Salı günü kan günüdür. O günde bir saat vardır, kan durmaz."

Ebu Davud, Tıbb 5, (3862).

3989 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh kolundaki (can) damarından isabet aldığı zaman Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu elindeki uzunca bir demir çubukla bizzat dağladı. Ancak yarası tekrar şişti. Resûlullah da ikinci sefer dağladı."

Müslim, Selam 75, (2208); Ebu Davud, Tıbb 7, (3866).

3990 - Tirmizi'nin Hz. Enes'ten yaptığı bir rivayette, Enes radıyallahu anh der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Sa'd İbnu Zürare'yi sivilce sebebiyle dağladı."

Tirmizi, Tıbb 11, (2051).

3991 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi dağlama yapmaktan nehyetti. Ancak biz, (ona başvurmaya zorlayan) durumlarla karşılaştık. Birçok defalar dağlama yaptık. (Sünnete muhalefetimiz sebebiyle) rahatsızlığımızdan kurtuluş bulamadık."

Tirmizi, Tıbb 10, (2050); Ebu Davud, Tıbb 7, (3865).

HACAMAT

6996 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mirac sırasında yanlarından geçtiğim her cemaat bana mutlaka "Ey Muhammed! Ümmetine hacamat olmalarını emret!" demiştir."

6997 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Cebrail Resülullah aleyhissalatu vesselam'a, Ahdaayn (boynun iki tarafındaki damar) hizasından ve kâhilden (iki omuzun arası) hacamat olma emrini getirdi."

6998 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam (bir keresinde) atından bir hurma kütüğü üzerine düşmüş ve ayağı çıkmıştı."

Râvi Vekî' der ki: "Yani Resülullah aleyhissalatu vesselâm, bir incinmeden dolayı ayağının üstünden hacamat ettirmiştir."

HANGİ AYDA HACAMAT OLMALI?

6999 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Kim hacamat olmak isterse, ayın 17 veya 19 veya 2l'ini arasın. Sakın, kan fazlalaşmak suretiyle birinize galebe çalıp onu öldürmesin."

7000 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma (azadlısına): "Ey Nâfi bana kan galebe çaldı, benim için bir haccâm getir, getireceğin haccâm genç olsun, yaşlı veya çocuk olmasın" dedi. Devamla İbnu Ömer dedi ki: "Ben Resülullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Aç karnına hacamat olma idealdir, (onda şifa ve bereket vardır) aklı artırır. Hafızayı güçlendirir. Hafız olmak isteyenlerin hıfzetme kabiliyetini artırır. Hacamat olmak isteyen Allah'ın adıyla perşembe günü hacamat olsun. Cuma, cumartesi, pazar günlerinde hacamat olmaktan kaçının. Pazartesi ve Salı günü de hacamat olunuz. Çarşamba günü hacamat olmaktan kaçının: Çünkü o, Eyyub aleyhisselâm'ın belaya düştüğü gündür. Cüzzâm ve alaca hastalığı da sadece çarşamba günü veya çarşamba gecesi zuhür eder" dediğini işittim."

IRKU'N-NESÂ'NIN İLACI

6993 - Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Irku'n-nesânın (oturak hizasından topuğa kadar uzanan bir sinirin) ilacı, arabî bir koyunun kuyruğudur. Bu kuyruk eritilip üç kısma ayrılır, sonra her sabah aç karnına bir parça içilir."

HUMMA

6994 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında hummadan bahsedilmişti. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onun hakkında fena söz sarfetmeyin. Çünkü o, günahları temizler, tıpkı ateşin demirdeki pası, curufu temizlemesi gibi" buyurdular."

6995 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Humma (ateşli hastalık), cehennemin körüklerinden bir körüktür. Siz onu soğuk su ile kendinizden uzaklaştırın."

GÖZ DEĞMESİ

7004 - Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Göz değmesinden) Allah'a sığının. Zira göz değmesi haktır."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:08   #138
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
UĞURSUZLUK VE FAL

4059 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (halkın uğursuzluk çıkardığı) hiç bir şeyden uğursuzluk çıkarmazdı. Bir memur göndereceği zaman ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi ve hatta bunun neşesi yüzünde görülürdü. İsimden hoşlanmazsa bu da yüzünden belli olurdu. Bir köye girecek olsa onun da ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi, hoşlanmazsa, bu, yüzünden okunurdu."

Ebu Davud, Tıbb 24, (3920).

4060 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hoşuna giden bir kelime işitince: ("Âmin!"; "Dediğin çıksın!"; "Allah muradını versin!" manasında olmak üzere): "Senin uğurunu kendi ağzından işittik!" buyururlardı."

Ebu Davud, Tıbb 24, (3917).

4061 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bir ihtiyacı görmek üzere (yola) çıktığı zaman ya raşid (uğurlar olsun)! ya necih (hayırlı muvaffakiyetler) temennilerini işitmekten hoşlanırdı."

Tirmizi, Siyer 47, (1616).

4062 - Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki:

"Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'l-hasenâtı illa ente ve lâ yedfe'u's-Seyyiâti illâ ente velâ havle ve lâ kuvvete illâ bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"

Ebu Davud, Tıbb 24, (3919).

4063 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. (İhtiyarsız kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı nefret duyan) hâriç bizden kimsede bu yoktur. Lakin Allah onu tevekkülle giderir."

Ebu Davud, tıbb 24, (3910); Tirmizi, Siyer 47, (1614).

4064 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ne sirayet (buluşma), ne de uğursuzluk vardır. Benim fe'l hoşuma gider." Yanındakiler sordu: "Fe'l nedir?"

"Güzel bir sözdür!" buyurdu."

Buhari'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Benim, dedi, fe'l-i salih, güzel bir kelime hoşuma gider."

Buhari, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Davud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi, Siyer 47, (1615).

4065 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu."

Buhari, Cihad 47, Nikah 17; Müslim, Selam 119, (2226); Muvatta, İsti'zan 21.

4066 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ne sirâyet, ne safer, ne de gûl vardır."

Müslim, Selam 109, (2222).

4067 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ne sirayet, ne safer ne de hâme vardır!" Bunu işiten bir bedevi atılıp:

"Ey Allah'ın Resulü! Öyle de, kumda geyik gibi olan develer, uyuzlu bir deve aralarına girince hepsine uyuz bulaşması nasıl oluyor?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Peki birinciye kim sirâyet ettirdi?"

Buhari, Tıbb 54; Müslim, Selam 101, (2220); Ebu Davud, Tıbb 24, (3911, 3912, 3913, 3914, 3915).

4068 - Katan İbnu Kubeysa babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "İyafe, tıyere, tark sihirdendir."

Ebu Davud, Tıbb 23, (3907).

4069 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bir evdeydik, oradayken sayımız çok, malımız bol idi. Sonra bir başka eve geçtik. Burada sayımız da azaldı, malımız da."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Burayı zemîm (addederek) terkedin!" buyurdular."

Ebu Davud, Tıbb 24, (3924).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:08   #139
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
UMRÂ VE RUKBA

4189 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir başkasına hayat boyu ev bağışında bulunursa, artık bu ev onun ve varislerinin olur. Bu söz, o maldaki hakkını keser. Ev, kendine ömür boyu bağışlanana ve onun varislerine aittir."

Buhari, Hibe 32, Müslim, Hibat 21, (1625); Muvatta, Akdiye 43, (2, 752); Ebu Davud, Büyü 87, 88, 89, (3550-3558); Tirmizi, Ahkam 15, (1350); Nesai, Umra 2, 3, 4, (6, 272-278).

Sahiheyn'de gelen bir diğer hadiste: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm umra hakkında "kendisine bağışlananın lehinde hükmetti" şeklinde gelmiştir.

Bir başka rivayette: "Umra caizdir" denmiştir.

Müslim'in bir rivayetinde: "Umra onun ehline mirastır" denmiştir.

4190 - Zeyd ibnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir şeyi umra kılarsa o şey artık mu'mer'e (umre kılınan şahsa) aittir, hayatta iken de ölmüş iken de. Malı rukba kılmayın. Kim de rukba kılarsa (bu mal miras) yolundadır."

Ebu Davud, Büyü 89, (3559); Nesai, Rukba 1, (6, 269).

4191 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mallarınızı rukba kılmayın. Kim rukba kılarsa mal artık rukba kılınan kimsenin olur."

4192 - Bir başka rivayette: "Umra, umra kılınan şahıs için caizdir. Rukba da rukba kılınan kimse için caizdir. Hibesinden dönen, kusmuğuna dönen gibidir" buyrulmuştur.

4193 - Yine Nesai'nin bir diğer rivayetinde İbnu Abbas der ki: "Ne rukba ne de umra helal değildir. Kime bir şey umra kılınmışsa bu onundur, kime de bir şey rukba kılınmışsa o şey onundur."

Nesai, Rukba 1-2, (6, 269).

4194 - Nafi' rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüm'e, kız kardeşi Hafsa radıyallahu anhâ'dan bir ev tevarüs etti. Hafsa radıyallahuf anha, bu eve hayatı boyunca olmak kaydıyla Zeyd İbnu'l Hattab'ın kızını oturtmuştu. Zeyd'in kızı ölünce İbnu Ömer radıyallahu anhüma meskeni kabzetti. O bu evin kendine ait olduğu re'yinde idi."

Muvatta, Akdiye 45, (2, 756).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-29-2009, 11:08   #140
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
UYUMA VE UYANMA ADABI

5721 - Abbad İbnu Temîm'in amcasından naklettiğine göre, "Amcası, Resülullah aleyhissalâtu vesselâmı mescidde, ayaklarından birini diğerinin üzerine koymuş vaziyette sırtüstü yatarken görmüştür."

Buhârî, Salât 85, İsti'zân 44; Müslim, Libâs 75, (2100); Muvatta, Kasru's-salât 87, (1, 173); Ebu Dâvud, Edeb 36, (4866); Tirmizî, Edeb 19, (2766); Nesâî, Mesacid 28, (2, 50).

İmam Malik şu ziyadeyi kaydetmiştir: "İbnu'I Müseyyeb'ten bana ulaştığına göre Hz. Ömer ve Osman radıyallahu anhümâ da böyle yaparlardı."

5722 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Biriniz sırtüstü uzanıp, sonra da ayak ayak üstüne atmasın."

Müslim, Libâs 74, (2099); Ebü Dâvud, Edeb 36, (4865); Tirmizî, Edeb 20, (2767, 2768).

5723 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm karnı üzerine yatmış bir adam görmüştü; hemen müdahale edip: "Bu Allah Teâla Hazretlerinin sevmediği bir yatıştır!" buyurdular."

Tirmizî, Edeb 21, (2769).

5724 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, kişinin korkuluğu olmayan damda uyumasını nehyetti."

Tirmizî, Edeb 82, (2858).

5725 - Ümmü Seleme ailesinden biri rivayet etmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yatağı, insanın kabrine konduğu şekildeydi, mescid de baş tarafındaydı."

Ebu Davud, Edeb 106, (5044).

5726 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm geceleyin kalktı, kazayı hacette bulundu. Yani bevletti. Arkadan ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra, tekrar uyudu."

Ebu Dâvud, Edeb 105, (5043).

5727 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı Ka'be'nin avlusunda gördüm, elleriyle şöyle ihtiba edip oturmuştu" dedi ve ihtiba oturuşunu (göstererek) tarif etti. Bu kurfusâ idi."

Buhârî, İsti'zân 34.

5728 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, "Kişinin (namazda) elini boş böğrüne koymasını mekruh addederdi ve: "Bunu yahudiler yapar"derdi."

Rezin tahric etmiştir. Ancak Buhârî bunu bir bab başlığında muallak olarak kaydetmiştir. Buhârî, Enbiyâ 50.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta