AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-07-2011, 05:27   #101
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
MUZÂRA'ANIN CEVAZI

5343 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, meyve ve ekinden çıkacak olan bütün mahsulün yarısı karşılığında Hayber'i (yahudilere) verdi. Her sene zevcelerine, yüz vask veriyordu. Seksen vask kuru hurma, yirmi vask arpa. Hz. Ömer radıyallahu anh başa geçince, Hayber'i taksim etti ve Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevcelerini kendilerine arazi ve suyu ikta etmek veya her yıl almakta oldukları vaskları tazmin etme arasında muhayyer bıraktı. Onlar bu teklifi benimsemede farklı kararlara vardılar. Birkısmı arazi ve suyu tercîh etti, birkısmı da vaskları tercih etti. Hz. Aişe ve Hz. Hafsa radıyallahu anhüma arazi ve suyu tercih edenlerdendi."

Buhârî, Müzâra'a 8, 9, 11, İcâre 22, Şirket 11, Şurüt 5, Megâzî 40; Müslim, Musâkât 2, (1551); Ebu Dâvud, Büyü' 35; Tirmizî, Ahkâm 41, (1383); Nesâî, Müzâra'a 46, (7, 53).

5344 - Müslim'in bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber hurmalarını ve arazisini kendi emvalleri gibi işleyip meyvesinin yarısını Resülullah'a vermeleri şartıyla Hayberlilere geri verdi."

Müslim, Müsâkât 5, (1551).

5345 - Yine Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber'i fethettiği zaman, yahudiler, Resûlullah'a müracaat ederek, çalışıp elde edecekleri ekin ve meyve hasılatının yarısını vermek şartıyla, kendilerini arazilerinde bırakmasını talep ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm onlara: "Biz sizi, dilediğimiz zamana kadar orada bırakabiliriz" dedi ve kalmalarına müsaade etti. Hayber'in meyve hasılatının yarısı iki hisseye taksim ediliyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu gelirin humusunu (beşte birini) alıyordu."

Müslim, Müsâkat 4, (1551).

5346 - İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Ekim arazileri, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam zamanında, -tarlaya su alınan dere kenarın- daki ekin, tarla sahibinin olması ve ne kadar olduğunu bilmediğim bir miktar da saman verilmesi karşılığında kiralanırdı."

Nesâî, Müzâra'a 46, (7, 53).

5347 - İmam Mâlik anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, Abdurrahmân İbnu Avf radıyallahu anh bir tarlayı kiraladı. Ölünceye kadar da bu arazi elinde kaldı. Oğlu dedi ki: "Ben, bu araziyi uzun müddet babamın elinde kaldığı için bizim malımız sanıyordum. Babam öleceği sırada tarlanın bize ait olmadığını söyledi ve tarlanın kirasından ödenmesi gereken bir miktar borcun altın veya gümüş olarak ödenmesini emretti."

Muvatta, Kirâu'l-Arz 4, (2, 712).

5348 - Kays İbnu Müslim, Ebu Cafer'den naklen diyor ki: "Medine'de muhacir aileden hiçbiri yoktu ki, üçte veya dörtte bir pay ile ziraatçilik yapmasın. Hz. Ali, Sa'd İbnu Mâlik, İbnu Mes'ud radıyallahu anhüm de bu çeşitten muzara'a akdi yapmışlardı. el-Kâsım (İbnu Muhammed) ve Urve'den de benzer rivayet mevcuttur. Rivayette şu ziyade de var: "Ebu Bekr ailesi, Hz. Ömer ailesi, Hz. Osman'ın ailesi, Ali ailesi ve İbnu Sîrîn âilesi de."

Buharî, Müzâra'a 8 (bab başlığı olarak kaydedilmiştir.)

MUZARA'ANIN YASAKLIĞI HAKKINDA

5349 - Râfi' İbnu Hadîc radıyallahu anh anlatıyor: "Yanıma Züheyr geldi ve bana: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize faydalı olan bir şeyi yasakladı" dedi. Ben:

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm her ne söyledi ise, mutlaka haktır!" dedim.

"Muhâkala'yı (tarla kiralamasını) nasıl yaptığımızı sordu. Ben de:

"Biz onu, dörtte bir ve kuru hurma ve arpadan vasklarla ücretlendiriyoruz" dedim, bunun üzerine (Aleyhissalâtu vesselâm):

"Öyle yapmayın! Araziyi ya kendiniz ekin veya ektirin veya (kimseye vermeyip) sahip olun!" buyurdular."

Rafi der ki: "Ben de: "(Başüstüne!) dinlemek ve itaat etmek (borcumuzdur!)" dedim."

Buhârî, Muzâra'a 18, 19; Müslim, Büyü' 114, (1548); Ebu Dâvud, Büyü' 32, (3394); Nesâî, Müzâra'a 45, (7, 44, 49).

5350 - Yine Râfi radıyallahu anh anlatıyor: "Biz ensardan tarlası en çok olan kimseydik ve biz, şu tarla bize, şu tarla onlara (ekenlere) olmak üzere kiraya verirdik. Bazan şu tarla mahsul verirdi, şu tarla vermezdi. Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm bizi bundan yasakladı. Fakat gümüş (mukabili kiralamay)a gelince onu yasaklamadı."

Buhârî, Müzâra'a 6, 12, 18, Şurût 7; Müslim, Büyü' 106, (1547); Muvatta, Kirâu'l-Arz 1, (2, 713); Tirmizî, Ahkâm 42, (1384); Ebu Dâvud, Büyü' 31, 32, (3392, 3393, 3395, 3397, 3398, 3399, 4000, 3401, 3402); Nesâi, Müzâra'a 45, 7, (33-50).

5351 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bizden bazı kimselerin ihtiyaçlarından fazla arazileri vardı. Onlar: "Biz aramizi üçte bire veya dörtte bire veya yarıya kiraya verelim" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Kimin arazisi varsa bizzat eksin veya bir kardeşine bağışlasın; ne ücret mukabili versin ne de kiraya versin!" buyurdular."

Buhârî, Müzâra'a 18, Hibe 35; Müslim, Büyü' 92, (1536); Nesâî, Müzâra'a 45, (7, 36-38).

5352 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) bir tarlaya uğramıştı, tarlada ekin üğrünüyordu.

"Burası kime ait?" buyurdular. Yanındakiler:

"Falan kimse kiraya verdi" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Eğer burayı bağışlasaydı, kendisi için bunun üzerinden muayyen bir ücret almasından daha hayırlı olurdu" buyurdular."

Buhârî, Müzâra'a 9, 18, Hibe 35; Müslim, Büyü' 120, (1550); Nesâî, Müzâra'a 45, (7, 36).

5353 - Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm muhâbereyi yasakladı. Muhâbere, tarlayı yarı, üçte bir veya dörtte bir karşılığında almaktır."

Ebu Dâvud, Büyü' 34, (3407).

5354 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Muhâbereyi terketmeyen, Allah ve Resülü ile savaş ilan etsin."

Ebu Dâvud, Büyü' 34, (3406).

İŞÇİNİN ÜCRETİ

6712 - Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İşçiye ücretini, teri kurumadan önce veriniz."

KARIN TOKLUĞUNA ÜCRET

6713 - Utbe İbnu'n-Nüder anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idik. Ta-sin-mim suresini okudu. Hz. Musa aleyhisselâm'ın kıssasına gelince: "Hz. Musa, fercinin iffeti (Hz. Şuayb'ın kızıyla evlenme) ve karnının doyurulması mukabilinde sekiz veya onyıl işçi olarak çalışmayı kabullendi" buyurdu."

6714 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yetim olarak büyüdüm, fakir olarak hicret ettim. Karnımı doyurma ve (yolculuk) sırasında bazan binerek ayağımı dinlendirme nöbeti karşılığında İbnetu Gazvân'a işçi oldum. Konakladıkları vakit onlara odun topluyordum. Bindikleri zaman da develerini yürütmek için ezgi söylerdim. İslâm dinini bir nizam, Ebu Hureyre'yi de imam (idareci) kılan Allah'a hamdolsun."

BİR KOVA SU BİR HURMAYA

6715 - İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a (bir ara) maddi darlık isabet etti. Bu duruma Ali muttali oldu. Hemen çıkıp, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ihtiyacını görecek bir gelir temini için iş aradı. Derken bir yahudiye ait bir bahçeye uğradı. Adama her kovası bir kuru hurmaya onyedi kova su çıkarıverdi. Yahudi de hurmasından onun için onyedi tane acve (denilen iyi hurma) seçip verdi. Ali radıyallahu anh bunları Resûlullah'a getirdi."

6716 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Ben bir hurma mukabilinde bir kova su çıkarırdım ve hurmanın iyi, kuru olmasını şart koşardım."

6717 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ensardan bir zat gelip: "Ey Allah'ın Resûlü! (Bugün) renginizi niye değişmiş görüyorum?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Açlıktan" buyurdular. Ensari hemen evine döndü. Ama evinde (ikram edecek) birşey bulamadı. Yiyecek aramaya çıktı. Derken hurmalık sulayan bir yahudiye rastladı: Yahudiye: "Hurmalığını ben sulayayım ne dersin?" dedi. O da: "Pekala!" dedi. Ensari: "Her kovaya bir hurma!" dedi ve hurmanın içi kararmış, sertleşmiş ve adileşmiş olmamasını şart koştu, iyi hurmadan alacağını söyledi. Sonra iki sa' hurma yapacak miktarda su çıkardı ve aldığı hurmayı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a getirdi."

ÜÇTE BİRE, DÖRTTE BİRE MUZÂRA'A

6718 - Tâvus'un anlattığına göre: "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekr, Hz.Ömer ve Hz. Osman zamanlarında araziyi, (mahsulünü) üçte bir, dörtte bir karşılığında kiraya vermiştir. Bu kiralama işi, (o zamandan) şu günümüze kadar tatbik edilegelmiştir."

HURMA VE ÜZÜM ORTAKLIĞI

6719 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber arazisini, hurmalıklarıyla, tarlalarıyla mahsulün yarısı mukabilinde eski ahalisine (yahudilere müzâraa usulüyle) verdi."

6720 - Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber'i fethedince orayı yarıya ortağa verdi."

MÜSLÜMANLAR ÜÇ ŞEYDE ORTAK

6721 - Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otta, ateşte. Bunlardan alınacak bedel de haramdır."

Ebu Said dedi ki: "Sudan maksad) akarsudur.."

6722 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Üç şey vardırki (istenince) vermemezlik edilmez: Su, ot ve ateş."

6723 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü!" dedim, verilmemesi caiz olmayan şey nedir?"

"Su, tuz ve ateş!" buyurdular. Ben tekrar: "Ey Allah'ın Resulü dedim. Evet suyu anladık öyledir, ama tuz ve ateş niye öyledir?" dedim. Şu cevabı verdi:

"Ey Humeyrâ! Kim (isteyene) ateş verirse, bu ateşin pişirdiği her şeyi tasadduk etmiş gibi sevap kazanır! Kim de tuz verirse, o dabu tuzuntatlandırdığı her şeyi tasadduk etmiş gibi olur. Kim su bulunan yerde bir müslümana bir içimlik su içirirse sanki bir köle azad etmiş gibi olur, suyun bulunmadığı yerde içirirse, onu ihya etmiş gibi olur."

OTA MANİ OLMAK İÇİN SUYA MANİ OLUNMAZ

6724 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Suyun fazlası esirgenmez. Kuyunun (ihtiyaçtan) artan kısmı da esirgenmez."

AKAR SUYUN KULLANIMINDA SIRA

6725 - Sâlebe İbnu Ebi Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mehzur (isimli derenin) suyu (ile arazilerin sulanması sırası) hususunda şu hükmü verdi:

"(Arazisi) yukarıda olan kimse (arazisi) aşağıda olan kimsenin üstündedir (yani önce o sular). Yukarıdaki kimse (arazisini), su, ayak topuklarına varıncaya kadar sular, sonra suyu kendisinden aşağıda olana salıverir."

6726 - Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hurmalıkların akar su ile sulanmaları hususunda şöyle hükmetti: "Suyun başından itibaren önce üsttekiler aşağıdakilerden önce sular. Su ökçeye (çıkacak kadar akmaya) bırakılır. Sonra su bitişikteki aşağıya bırakılır. Bahçeler bitinceye veya su tükeninceye kadar böyle yapılır."

SUYUN TAKSİMİ

6727 - Kesir İbnu Abdillah İbni Avf el-Müzeni'nin dedesi (Amr İbnu Avf) radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sulama gününde önce atlardan başlanmalıdır."

KUYUNUN HARİMİ

6728 - Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim (sahipsiz bir arazide) bir kuyu kazarsa, kendi hayvanlarına yatak olmak üzere kırk zirâlık mesafe onun olur."

AĞACIN HARİMİ

6729 - Ubade İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hurma bahçesinde, bir adama ait bir, iki, üç hurma ağacı hususunda hüküm verdi. Bahçe sahibi ile bu birkaç ağacın sahipleri, bahçedeki hakları hususunda ihtilaf etmişlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm, bu münferid ağaçlardan her biri için, dipten itibaren dalının uzandığı yere kadar ağacın harimi sayılacağına hükmetti."

6730 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hurma ağacının harimi onun dallarının uzunluğu kadardır."

AKARINI SATAN, PARASINI MİSLİNE YATIRSIN

6731 - Sa'id İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir ev veya akâr satıp elde ettiği parayı aynı cins (bir mülk)'e yatırmazsa, bu kimse, aldığı bedelin hakkında mübarek kılınmamasına müstehak olur."

6732 - Huzeyfe İbnu'l-Yemân radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bir ev satar da aldığı parayı emsaline yatırmazsa, o para, kendisine mübarek kılınmaz."
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:27   #102
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
NASİHAT VE MEŞVERET

5718 - Temîmu'd-Dâri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!" demişti. Biz sorduk: "Ey Allah'ın Resûlü! Kimin için hayırhah olmaktır?"

"Allah için, Allah'ın kitabı için, Resûlü için ve müslümanların imamları ve hepsi için!" buyurdular."

Müslim, İman 95, (55); Ebu Davud, Edeb 67, (4944); Nesâî, Bey'at 31, (7, 156).

5719 - Kime ilme müstenid olmayan bir fetva verilmişse, bunun günahı ona fetva verene aittir. Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bile bile, farklı bir irşadda bulunursa ona ihanet etmiş olur."

Ebu Dâvud, İlm 8, (3657).

5720 - Ümmü Seleme ve Ebu Hureyre radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Müsteşar mü'temendir."

Tirmizi, Edeb 57, (2823, 2824), Zühd 39, (2370); Ebu Davud, Edeb 123, (5128); İbnu Mace, Edeb 37, (3745).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:27   #103
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
NEFSİN AFETLERİ

5836 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular:

"Üç kişi vardır ki, Allah Kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:

- Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan yolcuya vermeyen kimse. Kıyamet günü Allah onun karşısına çıkıp: "Bugün ben de senden fzlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi" der.

- İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müşterisine Allah Teâlâ'nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.

- Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir."

Buhari, Şirb 2, Hiyel 12; Müslim, İman 173, (108); Ebu Dâvud, Büyü' 62, (3474, 3475); Nesâi, Büyû', 6, (7, 247).

5837 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Üç kişi vardır, Kıyamet gününde Allah onlara ne konuşur, ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azab vardır!" buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse onlar büyük zarara ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?" dedim. Şöyle saydılar:

"(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler!"

Müslim, İman 171, (106); Ebu Dâvud, Libas 28, (4087, 4088); Tirmizî, Büyû' 5, (1211); Nesâî, Büyû' 5, (7, 245).

5838 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç kişi vardır, Kıyamet günü Allah Teâla hazretleri onlara konuşmaz, nazar etmez, günahlardan da arındırmaz, onlara elim bir azab vardır:

- Zina eden yaşlı,

- Yalan söyleyen devlet reisi,

- Büyüklenen fakir."

Müslim, İman 172, (107); Nesâî, Zekât 77, (5, 86).

5839 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç kişi vardır, Kıyamet günü Allah onlara nazar etmez: Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erkekleşen kadın ve deyyûs kimse."

Nesâî, Zekat 69, (5, 81).

5840 - Yine Nesâî'nin bir rivayetinde Resûlullah şöyle buyurmuştur:

"Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riayet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse."

Nesâî, Zekat 69, (5, 81).

5841 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Üç kişi vardır, Kıyamet günü ben onların hasmıyım: "Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse."

Buhari, Büyü' 106).

5842 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm."

Buhari, Rikâk 23, Hudud 19; Tirmizi, Zühd 61, (2410).

5843 - Ebu berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizin hakkınızda en ziyade korktuğum şey, zenginlik hırsı ile karınlarınızın ve ferçlerinizin şehvetleri bir de fitnelerin şaşırtmalarıdır."

Rezin tahric etmiştir. (Hadis Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelmiştir: 4, 420, 423.

5844 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mü'min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü'min olarak hırsızlık yapmaz, içkici, içki içtiği sırada mü'min olduğu halde içki içmez; insanların, onun yüzünden, gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü'min olarak yağmalamaz."

Buhari, Mezalim 30, Eşribe 1, Hudud 1, 20; Müslim, İman 100, (57); Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4689); Tirmizi, iman 11, (2627); Nesâî, Sârık 1, (8, 64).

5845 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi muallak durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner."

Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4690); Tirmizi, İman 11, (2627).

Tirmizi şu ziyadede bulunmuştur: "Ebu Câfer el-Bâkır Muhammed İbnu Ali'nin: "Bunda imandan çıkıp İslâm'a geçiş vardır" dediği rivayet edilmiştir."

5846 - Hz. Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim (başkalarının kusurlarını teşhir edip herkese) duyurursa, Allah da (onun kusurlarını) duyurur. Kim de riya yaparsa Allah da onun riyasını ortaya çıkarır."

Buhari, Rikak 36; Müslim, Zühd 48, (2987).

5847 - Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlara merhametli olmayana Allah Teâla merhamet etmez."

Tirmizi, Birr 16, (1923).

5848 - Câbir İbnu Abdillah el-Ensâri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Zulümden kaçının. Zira zulüm, Kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal addetmeye sevketmiştir."

Müslim, Birr 56, (2578).

5849 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanda bulunan en şerli şey aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur."

Ebu Davud, 22 (2511).

5850 - Ebu Bekr es-Sıddik radıyallahhu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'mine zarar veren veya hile yapan mel'ûndur."

Tirmizi, Birr 27, (1942).

5851 - Ebu Sırma radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim mü'mine zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim de mü'mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir."

Ti

rmizi, Birr 27, (1941).

5852 - Ebu Temime radıyallahu anh anlatıyor: "Arkadaşları kendisine: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm size çok şeyler söyledi, öyleyse bize de bir tavsiyede bulunun!" demişlerdi.

"İnsanda ilk (çürüyüp) kokacak olan yeri karnıdır. Öyleyse, kim, karnına temiz olandan başka bir şey girdirmeyebilirse mutlaka bunu yapsın!" tavsiyesinde bulundu."

Buhari, Ahkam 9.

5853 - Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah zulüm ve sıla-ı rahmin koparılmasıdır, bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya kefaret değildir."

Ebu Davud, Edeb 51, (4902); Tirmizi, Kıyamet 58, (2513).

5854 - İyaz İbnu Hımâr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri, bana: "Mütevâzi olun, öyle ki, kimse kimseye zulmetmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin" diye vahyetti."

Ebu Dâvud, Edeb 48, (4895).

5855 - Hz. Ebu Bekr es-Sıddik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennem, bozguncu, cimri ve başa kakıcı her insana yakındır."

Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: "Cennete ne bozguncu, ne cimri ne de başa kakıcı giremez."

Tirmizi, Birr 41, (1964).

5856 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız."

Nesâi, Zekat 66, (5, 79). Hadisi Buhari, bab başlığında kaydetmiştir (Libas 1).

5857 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dendi, herbirimiz içinde, (bazan, öylesine çirkin) bir şeyn ârız olduğunu görür ki, bunu söylemektense o şeyin bir korparçası olup (kendisini yakması) ona daha sevimli gelmektedir!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu söze şöyle mukabelede bulundu:

"Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber!) Şeytan'ın hilesini vesveseye çeviren Allah'a hamd olsun!"

Ebu Dâvud, Edeb 118. (5112).

5858 - Ebu Zümeyl rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya (bir gün): "İçimde duyduğum bu (fena) şeyler de ne?" diye sormuştum. Bana:

"Ne hissediyorsun ki?" dedi. Ben:

"Vallahi (onlar çok fena!) dilime alamam!" dedim.

"Şekk nev'inden bir şey mi ?" dedi ve güldü. Sonra açıkladı:

"Bu (çeşit vesveseler)den hiç kimse kurtulamaz. Nitekim Allah Teâla hazretleri (Resûlüne) şu ayeti inzal buyurmuştur. (Mealen): "Eğer sana indirdiğimiz (kitapta anlatılan bu kıssalar) hakkında bir şüphen varsa, senden evvel indirilmiş olanları okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak (olan kitap) gelmiştir, sakın şüphe edenlerden olma!" (Yunus 94).)

İbnu Abbas bana dedi ki: "Eğer içinde herhangi bir vesvese bulursan şöyle de: "O (Allah), hem evveldir, hem ahirdir, hem zâhirdir, hem bâtındır. O herşeyi bilendir" (Hadid 3).

Ebu Dâvud, Edeb 118, (5110).

5859 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim, görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (Kıyamet günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları halde, bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse Kıyamet günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir sureti tasvir ederse (Kıyamet günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir, ama üfleyemez"

Buhâri, Ta'bir 45; Ebu Dâvud, Edeb 96, (5024); Tirmizi, Rü'ya 8, (2284).

5860 - Vâsile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki, en büyük yalanlardan biri, kişinin kendisini babasından başka birisine nisbet etmesi veya görmediği bir şeyi gözlerinin gördüğünü iddia etmesi, yahut da Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın söylemediği bir şeyi O'na söyletmesidir"

Buhâri, Menakıb 5

5861 - Ebu Kılâbe merhum anlatıyor: "Sabit İbnu Dahhâk radıyallahu anh anlatmıştı: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Kim, bile bile, yalan yere İslâm'dan başka bir din ile yemin ederse, bu kimse dediği gibidir. Kim kendisini bir şeyle öldürüp (intihar ederse) Kıyamet günü o şeyle azab verilir. Kişnin gücü dışında olan bir şey üzerine yaptığı nezir muteber değildir. Mü'mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü'mine küfür nisbet etmek onu öldürmek gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse Kıyamet günü onunla kesilir. Kim malını çok göstermek için yalan bir iddiada buiunursa, Allah onun azlığını artırır."

Buhâri, Eyman 7, Cenaiz 84, Edeb 44, 73; Müslim, İman 176, (110); Tirmizi, İman 16, (2638); Ebu Davud, İman 9, (3257); Nesâi, Eyman 7, (7, 5, 6).

5862 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kavimde gulûl (denen devlet malından hırsızlık) zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar. Bir kavim içinde zina yayılırsa orada ölümler artar. Bir kavim, ölçü ve tartılarda (hile yaparak) miktarı azaltırsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde) haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır. Bir kavm ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder."

Muvatta, Cihâd 26, (2, 460).

5863 - Yine İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlar arasında Allah'ın en çok buğzettiği üç kişi vardır:

Harem'de sapıtıp haktan ayrılan,

İslâm'a girdiği halde cahiliye sünnetini arayan,

Haksız yere, kanını dökmek için bir adamdan kan talep eden."

uhâri, Diyât 9.

5864 - Muğire İbnu şu'be radıyallahu anh'ın anlattığına göre "Hz. Muaviye radıyallahu anh kendisine: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'dan işittiğin bir şeyi bana yaz" diye mektup yazmıştır. O da Hz. Muâviye'ye şunu yazmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Allah Teâla hazretleri, sizin için üç şeyi mekruh addetti.

Dedikodu,

Malın ziyâı.

Çok sual!.."

Buhâri, Zekât 53, Edeb 6; Müslim, Akdiye 35, (539).

5865 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Siz birkısım ameller işliyorsunuz ki, onlar sizin nazarınızda kıldan daha ince (daha ehemmiyetsiz)dir. Halbuki biz onları, Resülullah zamanında helake atıcılardan addederdik."

Buhâri, Rikâk 32.

5866 - Vâsıle İbnu'l-Eskâ' radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Kardeşine karşı şamata yapma. Allah ona afıyet sana da belayı verir."

Tirmizi, Kıyamet 55, (2508).

5867 - Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir şeye karşı sevgin seni kör ve sağır eder (de onun eksiklerini görmez, kusurlarını işitmez olursun)"

Ebu Dâvud, Edeb 125, (5130).

5868 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şeytan insanoğlunda, kanın cereyanı gibi cereyan eder."

Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4719).

5869 - İmam Mâlik rahimehullah'a ulaştığına göre, "Ümmü Seleme radıyallahu anhâ, Efendimiz'den sormuştur:

"Ey Allah'ın Resûlü! Aramızda salihler mevcut iken bizler helak mi olacağız?" Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet, buyurmuşlardır, pislik (zina) artarsa!"

Muvatta, Kelam 22, (2, 991).

5870 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hanımını kocasına karşı, köleyi efendisine karşı ayartan bizden değildir!"

Ebu Dâvud, Talâk 1, (2175), Edeb 135, (5170).

5871 - Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Size şerlilerinizi haber vereyim mi? Onlar, tek başlarına yiyenler, kölelerini dövenler, yardımı esirgeyenlerdir."

Rezin tahriç etmiştir.

İMAN

5961 - Cündüb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Biz erginlik çağına yaklaşmış bir grup genç Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Kur'ân'ı öğrenmezden önce imanı öğrendik. Sonra da Kur'ân'ı öğrendik. Kur'ân sayesinde imanımız daha da arttı."

5962 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bu ümmette iki sınıf vardır, onların İslâm'dan hiçbir nasipleri yoktur: Mürcie ve Kaderiyye."

5963 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "İman, kalben bil(ip tasdik et)me, dil ile söyle(yip ikrar et)me, beden uzuvlarıyla da amel etmektir."

5964 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim, Allah'a herhangi bir şerik koşmadan tam bir ihlâs yani Allah'ın birliğine iman, O'na hâlisane kulluk, namaz ve zekat vazifelerini yapma hali üzere dünyayı terkederse, Allah kendisinden razı olmuş halde ölmüş olur."

Hz. Enes radıyallahu anh devamla der ki: "İşte bu hal, peygamberlerin hepsi tarafından getirilmiş olan (ve Allah indinde makbul olduğu Kur'an'da belirtilen (Âl-i İmrân 19)) gerçek dindir. Bu dini, peygamberler, Rablerinden alıp beşeri hevâya dayanan (felsefi nazariye ve) iddialar ortalığı kaplamazdan önce, insanlara tebliğ etmişlerdi.

Bu hakikatı tasdik eden Kur'ânî nasslar mevcuttur. Bilhassa en son inen (suredeki) şu ayet onlardandır: "Eğer (o müşrikler) tevbe eder, -Enes der ki: "Tevbeden murad putları ve onlara tapmayı bırakmaktır- namazlarını dosdoğru kılar ve zekâtlarını verirlerse siz de onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir" (Tevbe 5).

Bir diğer ayette şöyle buyrulmuştur: "Eğer tevbe eder, namazlarını dosdoğru kılar ve zekâtlarını verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir" (Tevbe 11).

5965 - Hz. Ebu Hureyre ve İbnu Abbâs radıyallahu anhüm demişlerdir ki: "İman artar ve eksilir."

KADER-KADERİYE

5966 - Ebu Müleyke'den oğlu Abdullah'ın rivayet ettiğine öre, "O, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın yanına girip, ona kaderle ilgili bir şeyler söylemiş o da kendisine şöyle cevapta bulunmuştur:

"Kim kader konusunda herhangi bir meseleyi konuşacak olsa, ahiret günü kaderden hesaba çekilir. Kim de bu mevzuda bir şey konuşmazsa, ahirette kaderden hesaba çekilmez."

5967 - Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bir grup ashabının yanına aniden çıkageldi. Onlar kader üzerine tartışıyorlardı. Münakaşanın mahiyetini öğrenince öylesine öfkelendi ki sanki yüzünde bir nar tanesi patlamıştı, kıpkırmızı oldu. şunları söyledi:

"(Kader üzerine bu çeşit) münakaşa yapmakla mı emrolundunuz -veya bunun için mi yaratıldınız-? Kur'ân'ın birkısım ayetlerini diğer birkısım ayetleriyle karşılaştırıp duruyorsunuz! İşte sizden önceki ümmetler bu çeşit davranışları sebebiyle helak oldular."

(Ravi Muhammed İbnu) Abdullah İbnu Amr devamla dedi ki: "Babam Abdullah dedi ki: "Ben Resûlullah'ın bazı meclislerinde hazır bulunmamış olmama sevinirdim ama, (babam Amr'ın anlattığı) bu mecliste bulunmadığıma daha çok sevindim."

5968 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm: "Ne sirayet, ne uğursuzluk ne de (öldürülen kimsenin başından çıkıp intikam! intikam! diye bağıran ve hâme denen) bir kuş vardır!" buyurmuşlardı. Cemaatte bulunan bedevi bir adam doğrulup:

"Ey Allah'ın Resûlü! Pekala, kendisinde uyuz olan bir devenin bütün deve sürüsünü uyuzlamasına ne dersiniz?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"İşte bu kaderdir. Söyle bakalım! O ilk deveyi kim uyuzladı?" buyurdular."

5969 - Adiyy İbnu Hâtim radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına vardığım zaman bana: "Ey Hatim'in oğlu Adiyy, müslüman ol ki selâmete eresin!" buyurdular. Ben de:

"İslâm nedir?" diye sordum.

"Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de O'nun Resülü olduğuma şehadet etmen ve hayır, şer, tatlı ve acı her şeyiyle kadere iman etmendir!" buyurdular."

5970 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Ensardan bir zat Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam'a gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Benim bir cariyem var, onunla azil yapabilir miyim?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm ona: "Cariye için takdir edilen şey (çocuk) kendine gelecektir!" cevabında bulundu. Bundan bir müddet sonra aynı zat Aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek:

"O cariyem hamile oldu!" dedi. Bunun üzerine Resülullah: "Bir nefse takdir edilmiş olan şey mutlaka olur!" buyurdular."

5971 - Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ömrü ancak birr (her çeşit hayırlar, iyilikler, ihsanlar) uzatır; kaderi de ancak dua geri çevirir. Kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum kalır!"

NEFİSLE İLGİLİ EDEBE GİREN HADİSLER

5800 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm'ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:

"Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve âhirette) korusun! Allah'ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O'nu karşında (dünya ve âhiretin fenalıklarına karşı hâmi) bulasın -veya önünde demişti: Bollukta Allah'ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve âhiretle ilgili) bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakînî bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde, sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahi) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."

Rezin bu elfazla tahric etmiştir. Tirmizi'de muhtasar olarak kaydedilmiştir. Sıfatu'l-Kıyâmet 60, (3518).

5801 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm ashâbına: "Şu kelimeleri kim benden) alıp onlarla amel edecek ve onlarla amel edecek olana öğretecek?" buyurdular. Ben hemen atılıp:

"Ben! Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm elimden tuttu ve beş şey saydı:

- Haramlardan sakın, AIlah'ın en âbid kulu ol!

- Allah'ın sana ayırdığına razı ol, insanların en zengini ol!

- Komşuna ihsanda bulun, mü'min ol.

- Kendin için istediğini başkaları için de iste, müslüman ol!

- Fazla gülme. Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür."

Tirmizi, Zühd 2, (2306); İbnu Mace, Zühd 24, (4217).

5802 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Rabbım bana dokuz şey emretti:

- Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkma(mı),

- Öfke ve rıza halinde de adâletli söz (söylememi),

- Fakirlikte de zenginlikte de iktisad (yapmamı),

- Benden kopana da sıla-ı rahm yapmamı,

- Beni mahrum edene de vermemi,

- Bana zulmedeni affetmemi,

- Susma halimin tefekkür olmasını,

- Konuşma halimin zikir olmasını,

- Bakışımın da ibret olmasını,

- Ma'rufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi."

Rezin tahric etmiştir.

5803 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'ın kılıncının kabzasında şu ibareyi bulduk.

"Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap! Aleyhine de olsa hakkı söyle!"

Rezin tahric etmiştir.

5804 - Zeydu'I-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Allah'ın rızasını arzu eden kimselere ve Allah'ın rızasını arzu etmeyen kimselere Allah'ın koyduğu alâmet nedir, bana haber verin!" Cevaben:

"Ey Zeyd sen nasıl sabahladın?" diye sordu.

"Hayrı ve hayır ehlini seviyorum: Eğer hayır yapmaya muktedirsem yapmaya koşuyorum. Eğer yapamaz, kaçırırsam bu sebeple üzülüyorum ve onu yapmaya, şevkim daha da artıyor!" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"İşte bu söylediklerin Allah'ın rızasını arayanlara Allah'ın koyduğu alâmettir. Eğer Allah senin başka bir şey olmanı isteseydi, seni ona hazırlardı" buyurdular."

Hadisi Rezin tahriç etmiştir.

5805 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:

"İtidal (orta yol üzere olmak), teenni(li davranmak), hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmidört cüzünden bir cüzdür."

Muvatta, Şi'r 17 (2, 954, 955); Ebu Dâvud, Edeb 2, (4776).

5806 - Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:

"Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma."

Tirmizi, Nikâh 1, (1080).

5807 - Abdulmüheymin İbnu Abbas İbni Sa'd es-Sâidi, babası tarikiyle dedesinden naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Teenni Allah Teâlâ'dandır, acele de şeytandan."

Tirmizi, Birr 66, (2013).

5808 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm Eşeccü Abdi'l-Kays 'a dedi ki:

"Muhakkak ki sende, Allah ve Resülünün sevdiği iki haslet var; hilm ve teenni."

Tirmizi, Birr 66, (2012); Müslim, İman 25, (17).

5809 - Ebu Dâvud merhum, Abdu'l-Kays heyetinde dahil olan Zâri'den naklettiği ve uzunca bir kıssanın da bulunduğu rivayetinde şu ziyadeye yer verir: "Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm kendisine bunları söyleyince o (Eşecc):

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu iki hasletle ben (şahsi gayretimle) mi ahlâklandım yoksa Allah mı cibilliyetime (yaratılışıma, tabiatıma) koydu?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Allah Teâla Hazretleri seni o iki haslet üzere yarattı!" buyurdular. Bu cevap üzerine Eşecc:

"Allah ve Resûlünün sevdiği iki haslet üzere beni yaratan Allah'a hamd olsun!" dedi."

Ebu Dâvud, Edeb 161, (5225).

5810 - Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki: "Teennî, âhiretle ilgili olanlar dışında, her amelde güzeldir."

Ebu Dâvud, Edeb 11, (4810).

5811 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resulullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:

"Kim Allah adına sığınma talebinde bulunursa ona sığınma, verin, kim Allah adına isterse ona verin, kim sizi davet ederse ona icabet edin; kim size bir iyilik yaparsa karşılıkta bulunun, şayet verecek bir şey bulamazsanız kendinizi, ona karşılığını vermiş görünceye kadar dua edin."

Nesai, Zekât 72, (5, 82); Ebu Dâvud, Zekât 38, (1672).

5812 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sakın sizden kimse Allah hakkında hüsnüzânda bulunmadan son nefesini vermesin."

Müslim, Cennet 81, (2877); Ebu Dâvud, Cenâiz 17, (3113).

5813 - Sahiheyn ve Tirmizi de Ebu Hureyre'den gelen diğer bir hadiste Resûlullah şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâla Hazretleri şöyle buyurdu: "Ben, kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir."

Müslim ve Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "O bana dua edince ben onunlayım."

Buhâri, Tevhid 35; Müslim, Zikr 1, (2675); Tirmişi, Zühd 51, (2389).

5814 - Ebu Davud ve Tirmizi'de Ebu Hureyre'den gelen bir rivayette Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediği kaydedilmiştir:

"Allah Teâlâ hakkında hüsnüzan, güzel ibadettendir."

Tirmizi, Da'avât 146, (3604); Ebu Dâvud, Edeb 89, (4993).

5815 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her nerede olursan ol Allah'tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et."

Tirmizi, Birr 55, (1988).

5816 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan ateşe insanları en çok atan şeyin ne olduğu soruldu.

"Ağız ve ferc!" buyurdular. En ziyade neyin insanları cennete soktuğundan sordular:

"Allah'a takva ve güzel ahlak!" buyurdular."

Tirmizi, Birr 62, (2005).

5817 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a soruldu: "Mü'minlerden hangisi efdal (enfaziletli)dir?"

"Ahlakça en güzelleridir!" cevabını verdi. Tekrar soruldu:

"Pekiyi, mü'minlerden hangisi en akıllıdır?"

"Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır."

Rezin tahric etmiştir. İbnu Mâce, Zühd 31, (4259).

5818 - Hz. Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Haseb maldır, kerem takvadır."

Tirmizi, Tefsir, Hucurât, (3268).

5819 - Hz. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Hangi insan daha hayırlıdır?" diye sorulmuştu:

"Ömrü uzun, ameli de güzel olandır" buyurdular."

"Öyleyse insanların kötüsü kimdir?" diye soruldu:

"Ömrü uzun, ameli kötü olandır!" buyurdular."

Tirmizi, Zühd 22, (2331).

5820 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Size en hayırlınızın ve en şerlinizin kim olduğunu haber vermiyeyim mi?" buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Cemaat: "Evet, haber veriniz!" dedi.

"En hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve şerri dokunmayacağı hususunda emin olunandır; en şerliniz de kendisinden hayır ümit edilmeyen ve şerrinden de emin olunmayan kimsedir."

Tirmizi, Fiten 76, (2264).

5821 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İki haslet vardır, bunlar kimde bulunursa Allah onu şükredici ve sabrediciler arasına kaydeder:

- Diyanette kendinden üstün olana bakıp, ona uymak.

- Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp, Allah'ın kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek.

İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve sabredici olarak yazar.

Kim de diyanette kendinden aşağı olana bakar, dünyalıkta da kendinden üstün olana bakar ve elde edemediğine üzülürse Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz."

Tirmizi, Kıyamet 59, (2514).

5822 - Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün): "Ey Allah'ın Resûlü! Kurtuluşumuz nasıl olacak?" diye sormuştum, şöyle cevap verdiler: "Dilini tut, evini genişlet, günahlarına da ağla!"

Tirmizi, Zühd 61, (2408).

5823 - İmam Malik anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, Lokman Hekîm'e: "Sende gördüğümüz bu (meziyetin mahiyeti) nedir? diye sormuşlardı. (Bununla onun faziletlerini kastetmişlerdi). Şu cevabı verdi:

"Doğru sözlülük, emaneti yerine getirmek, beni ilgilendirmeyen şeyi terketmek."

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Vaadime vefakârlık etmek."

Muvatta, Kelam 17, (2, 990).

5824 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kendisi ateşe haram edilen ve kendisine de ateşin haram kılındığı kimseyi size haber vermeyeyim mi? Ateş, (halka) her yakın olana, yumuşak huylu ve insanlara kolaylık gösterene haram kılınmıştır."

Tirmizi, Kıyamet 46, (2490).

5825 - Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim şu üç şeyden beri olarak ölürse cennete girer: - Kibir, - Gulûl, - Borç."

Tirmizi, Siyer 21, (1572, 1573).

5826 - Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Halîm olan zelle sahibidir, hakîm olan tecrübe sahibidir."

Tirmizi, Birr 86, (2034).

5827 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sakın sizden kimse kararsız olup da: "Ben insanlarla beraberim, eğer insanlar iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım, kötülük yaparsa ben de kötülük yaparım" demesin. Aksine, nefsinizi sâbit tutun, halk iyilik yaptımı siz de iyilik yapın, kötülük yaparsa zulme yer vermeyin."

Tirmizi, Birr 63, (2008).

5828 - Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir mü'minin nefsini alçaltıp zelil kılması muvafık değildir."

Orada bulunanlar: "Kişi nefsini nasıl zelil kılare?" dediler.

"Tâkat getiremeyeceği belaya karşı kendini ileri sürer!" buyurdular."

Tirmizi, Fiten 67, (2255).

5829 - Hz. Muâviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'ya: "Bana bir mektupla vasiyetini yaz, fakat çok şey yazma!" diye bir mektup yolladı. Hz. Aişe de cevaben şöyle yazdı:

"Selam üzerine olsun! Emmâ ba'd: Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Kim halkın öfkesini dinlemeden Allah'ın rızasını ararsa insanların sıkıntısına karşı Allah kifayet eder. Kim de Allah'ın öfkesini dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder" dediğini işittim; selâm üzerine olsun!"

Tirmizi, Zühd 65, (2416).

5830 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'min saftır, kerimdir. Fâcir, hilekârdır, leimdir (alçaktır)."

Ebu Dâvud, Edeb 6, (4790); Tirmizi, Birr 41, (1965).

5831 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'min, bir (yılanın) deliğinden iki defa sokulmaz."

Buhari, Edeb 83; Müslim, Zühd 63, (2998); Ebu Dâvud, Edeb 34, (4862)

5832 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salât okumayan kimsenin de burnu sürtülsün!"

Tirmizi, Da'avât 110, (3539).

5833 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü babam nerededir?" diye sormuştu.

"Cehennemde!" buyurdular. Adam (gitmek üzere) geri dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm adamı çağırdı ve:

"Muhakkak ki, benim babam da senin baban da ateşteler!" buyurdu."

Müslim, İman 347, (203); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4718).

5834 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İsa aleyhisselam hırsızlık yapan bir adam görmüştü:

"Hırsızlık mı yaptın?" dedi. Adam:

"Asla! Kendisinden başka ilah olmayan Zat'a yemin olsun" diye cevap verince Hz. İsa:

"Allah'a inandım, gözlerimi tekzib ettim!" dedi."

Buhari, Enbiya 48; Müslim, Fezail 149, (2368); Nesâî, Kudât 36, (8, 249).

5835 - İmam Malik anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, bir adam İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'ya şöyle yazdı: "Haberiniz olsun: Takva ehlinin birkısım alâmetleri vardır ki, bunlar sayesinde kendileri bilinebilir, onlar da bunları bilirler: Şöyle ki müttakî:

- (İhtilaf halinde) verilen hükme razı olur,

- Nimetlere şükreder,

- Belâya sabreder,

- Dilinden doğru çıkar,

- Kur'ân'ın ahkâmını kendine yol yapar.

İmam, çarşılardan bir çarşı (gibi)dir, hak ehlinden ise, ehl-i hak, hak (yükünü) ona yıkar; bâtıl ehlinden ise, batıl ehli de batıl (yükünü) ona yıkar."

Rezin tahric etmiştir.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:34   #104
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
NAMAZIN FAZİLETİ

2293 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim:

"Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?"

"Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!" Aleyhissalâtu vesselâm:

"İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler" buyurdu."

Buhâri, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282, (666); Tirmizî, Emsâl 5, (2872); Nesâî, Salât 7, (1, 231); Muvatta, Sefer 91, (1,174).

2294 - Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri öbür kardeşinden kırk gün kadar önce vefat etti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)ın yanında bunlardan birincinin faziletleri zikredildi. Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm):

"Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu.

"Evet, müslümandı ve fena da değildi!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Öldükten sonra, namazının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? Namazın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu (nehrin) onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Öyleyse, siz ona namazının neler ulaştırdığını bilemezsiniz."

Muvatta, Kasru's-Salât 91, (1,174).

2295 - Ebü Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber mescidde idik. O esnada bir adam geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü, ben bir hadd işledim, bana cezasını ver!" dedi, Resülullah adama cevap vermedi. Adam talebini tekrar etti. Aleyhissalâtu vesselâm yine sükut buyurdu. Derken (namaz vakti girdi ve) namaz kılındı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıkınca adam yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona ne cevap vereceğini işitmek istiyordum. Efendimiz adama:

"Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de güzel yapmış mıydın?" buyurdu. O:

"Evet ey Allah'ın Resülü!" dedi. Efendimiz:

"Sonra da bizimle namaz kıldın mı?" diye sordu. Adam:

"Evet ey Allah'ın Resülü!" deyince, Efendimiz:

"Öyleyse Allah Teâlâ hazretleri haddini -veya günahını demişti- affetti" buyurdu."

Buhârî, Hudüd 27, Müslim, Tevbe 44, 45, (2764, 2765); Ebü Davud, Hudüd 9, (4381).

2296 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü, dedi, ben bir hadd (suçu) işledim, cezasını tatbik et!"

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama (birşey) sormadı. Derken namaz vakti girdi. Resülullah'la birlikte o da namaz kıldı. Aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca, adam yanına geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben hadd (çeşidine giren bir suç) işledim. Bana Allah'ın Kitabını tatbik et!"

Efendimiz:

"Sen bizimle birlikte namazını eda etmedin mi?" diye sordu. Adam:

"Evet!" dedi. Efendimiz:

"Öyleyse git. Zîra Allah, senin günahını affetti" veya -hadd'ini affetti" dedi."

Buhârî, Hudud 17; Müslim, Tevbe 44, 45, (2764, 2765), Hudüd 24, (1696).

2297 - Âsım İbnu Süfyan es-Sakafi (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre, bunlar Selâsil gazvesine gitmişler. Fakat fiilen gazveye iştirak edememişlerdi. Bunun üzerine kendilerini Allah yoluna verdiler. Sonra Hz. Muâviye (radıyallâhu anh)'nin yanına döndüler. Hz. Muâviye'nin yanında Ebü Eyyüb el-Ensârî ve Ukbe İbnu Âmir vardı. Âsım:

"Ey Ebü Eyyüb! dedi. Bu sene gazveyi kaçırdık. Bize, (bunun telafisi için bir çare) haber verildi. Buna göre, kim dört mescitte namaz kılarsa, günahları affedilirmiş."

Ebü Eyyüb:

"Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben sana bundan daha kolayını haber vereyim. Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şu sözünü işittim: "kim emredildiği şekilde (mükemmel olarak) abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur. " Ey Ukbe! (Resülullah'ın tebşiri) böyleydi değil mi?"

Ukbe: "Evet!" dedi."

Nesâî, Tahâret 108, (1, 90-91).

2298 - Ukbe İbnu Amir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim: "Rabbin, koyun güden bir çobanın, bir dağın zirvesine çıkıp namaz için ezan okuyup sonra da namaz kılmasından hoşlanır ve AIIah Teâlâ hazretleri şöyle der:

"Benim şu kuluma bakın! Ezan okuyor, namaz kılıyor, yani benden korkuyor. Kasem olsun, kulumu affettim ve onu cennetime dahil ettim."

Ebü Dâvud, Salât 272, (1203); Nesâî, Ezân 26, (2, 20).

2299 - İmam Mâlik (radıyallâhu anh)'e ulaştığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. (Zâhirî ue bâtînî temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mü'min riayet eder."

Muvatta, Tahâret 36, (1, 34); İbnu Mâce, Tahâret 4, (277).

2300 - Hz. Huzeyfe (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı."

Ebü Dâvud, Salât 312, (1319); Nesâî, Mevâkît 46, (1, 289).

2301 - Abdullah İbnu Selmân, Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın ashabından birisinden naklediyor: "Hayberin fethedildiğii gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kâr ettim ki böyle bir kârı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır" dedi. Efendimiz:

"Bak hele! Neler de kazandın?" diye sordu. Adam:

"Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kâr ettim dedi. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

"Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu. Adam:

"O nedir, ey Allah'ın Resülü?" dedi. Efendimiz açıkladı:

"(Farz) namazdan sonra, kılacağın iki rekattir."

Ebü Dâvud, Cihâd 180, (2785).

2302 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru namazda kılındı."

Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, (7, 61).

2303 - Rebî'a İbnu Ka'b el-Eslemî anlatıyor: "Ben Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ile beraber gecelemiştim, kendisine abdest suyunu ve başkaca ihtiyaçlarını getirdim. Bana:

"Dile benden (ne dilersen)!" buyurdu. Ben:

"Senden cennette seninle beraberlik diliyorum!" dedim. Bana:

"Veya bundan başka birşey?" dedi. Ben:

"Hayır, sadece bunu istiyorum!" dedim.

"Öyleyse kendin için çok secde ederek bana yardımcı ol!" buyurdu."

Müslim, Salât 226, (489); Ebü Dâvud, Salât 312, (1320).

2304 - Ma'dan İbnu Ebî Talha el-Ya'merî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın azadlısı Sevbân (radıyallâhu anh)'a rastladım. Kendisine:

"Bana bir amel söyle de onu yapayım. Allah da onun sayesinde beni cennetine koysun" dedim. -Veya şöyle demişti: "Dedim ki: "..Allah nezdinde en hayırlı ameli bana bildir."- Sevbân sükut etti. Sonra ben tekrar aynı şeyi sordum. O yine sükut etti. Ben üçüncü sefer sordum. Sonunda dedi ki:

"Aynı şeyleri ben de Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)a sormuştum. Bana şu cevabı vermişti:

Çokça secde yapman gerekir. Zîra sen secde ettikçe, her secden sebebiyle Allah dereceni artırır, onun sebebiyle günahını döker." Ma'dan der ki: "Sonra Ebu'd-Derdâ'ya geldim. Aynı şeyi ona da sordum. O da Sevbân'ın bana söylediğinin aynısını söyledi."

Müslim, Salât 225, 226, (488, 489). Nesâî, Tatbik 81; Tirmizî, Salât 169, (388); İbnu Mâce, İkâmet 201, (1422-1424).

NAMAZIN EDA VE KAZASININ VÜCÛBU HAKKINDA

2305 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Allah, kullarına kaç vakit namazı farz kıldı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"AIIah, kullarIna beş vakit namazı farz kıldı" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:

"Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?"

"AIIah kullarına beş vakti -farz kıldı. " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu."

Müslim, İman,10, (12); Tirmizî, Zekât 2, (619); Nesâi, Salât 4, (1, 228, 229) Bu metin Nesâî'dekidir.

Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizî, Kitâbu'I-İman'da mezkur, uzun bir hadis zımnında tahric ederler.

2306 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Mi'râc'a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:

"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır."

Buhârî, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu'l-Ensâr 42; Müslim, İman 259, (162); Tirmizî, Salât 159, (213); Nesâî, Salât 1, (1, 217-223).

2307 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek'at olarak farz kılmıştır."

Müslim, Salât 5, (687); Ebü Dâvud, Salât 287, (1247); Nesâî, Taksir 1, (3,118,119).

2308 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman iki rek'at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu."

Buhârî, Salât 1, Taksîru's-Salât 5, Menâkıbu'l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu'-Müsâfarî.n 2, (685); Muvatta, Kasru's-Salât 8, (1,146; Ebü Dâvud, Salât 270, (1198); Nesâî, Salât 3, (1, 225).

2309 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Kurban bayramında kılınan namaz iki rek'attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek'attir, sefer namazı iki rek'attir, cum'a namazı da iki rek'attir. Bunlar Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın lisanı üzere, tamamdır, kısaltma yoktur."

Nesâî, Cum'a 37, (3,111), Taksir 1, (3,118), İdeyn 11, (3,183).

2310 - Abdullah İbnu Fudâle, babası (Fudâle'den) naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bana öğrettikleri arasında: "Beş vakit namaza devam edin!" emri de vardı. Ben: "Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana (bunların yerine geçecek) cami (kapsamlı) bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit namaz borcunun yerine geçsin!" dedim. Bunun üzerine: "Öyleyse Asreyn'e devam et!" buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: "Asreyn nedir?" diye sordum. "Güneş doğmazdan önceki namazla güneş batmazdan önceki namaz" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 9, (428).

2311 - Sebretü' bnu Ma'bed (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yedi yaşına geldi mi çocuğa namazı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün."

Ebü Dâvud, Salât 26, (494); Tirmizî, Salât 299, (407).

Tirmizî'nin rivayetinde "Çocuğa namazı yedi yaşında öğretin, kılmadığı takdirde on yaşında dövün" şeklindedir.

2312 - Amr İbnu'l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın."

Ebü Dâvud, Salat 25, (495, 496).

2313 - Onun bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Resülullah'a bundan (namazın çocuğa ne zaman emredileceğinden) sorulmuştu:

"Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin" buyurdu."

Ebü Davud, Salât 26, (497).

2314 - İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Uhud savaşı sırasında teftiş etti. O zaman ondört yaşında idim, savaşa katılmama izin vermedi. Hendek savaşı sırasında da beni gördü, o zaman ben onbeş yaşında idim, bu sefer bana (cihad) izni verdi."

Nâfi' der ki: "Ben Ömer İbnu Abdilaziz'e uğradım, o zaman halife idi. Kendisine bu vak'ayı anlattım. Bana:

"Bu (onbeş yaş) çocukla büyüğü ayıran hududdur" buyurdu. Valilerine yazarak, onbeş yaşına basanları mükellef addetmelerini, daha küçükleri âile efradından saymalarını emretti."

Buhârî, Şehâdât 18, Megazî 29, Müslim, İmâret 91, (1868); Tirmizî, Cihâd 31, (1711); Ebü Dâvud, Hudud 17, (4406, 4407); Nesâî, Talâk 20, (6,155).

2315 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir namaz unutacak olursa hatırlayınca derhal kılsın. Unutulan namazın bundan başka kefareti yoktur."

Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294).

2316 - Buharî ve Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Sizden biriniz namaz sırasında yatmış idiyse veya namaza karşı gaflet etmiş (ve unutmuş) ise, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zîra Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Beni anmak için namaz kıl!" (Tâ-hâ 14).

Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294).

2317 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları:

"Ey Allah'ın Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz:

"Namaz vaktine uyuya kalmanızdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: "Ben sizi uyandırırım!" dedi. Böylece Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilâl de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı.

Güneşin doğmasıyla Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyandı ve:

"Ey BiIâI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"AIIah Teâlâ Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey BiIâI! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2318 - Bu hadis Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet) namazını kıldılar, sonra da sabah namazını (kazaen) kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: "Namazımızda ihmalkârlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Uyurken (vâki olan namaz kaçması) ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mütad vaktinde kılınır" buyurdu."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294- 298), İmâmet 47, (2,106).

2319 - Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Namaz(ın kaçmış olmasın)dan korkarak kalktık, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!" buyurdu. Güneş yükselince de:

"Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini (mütad olarak) kılıyor idiyse yine kılsın" dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini kıldı. Sonra Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz için kâmet emretti. Kâmet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize namaz kıldırdı. Namaz bitince:

"Haberiniz olsun, AIIah'a hamdediyoruz ki, bizi namazımızdan, dünyevî işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız AIlahu Teâlâ'nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah namazına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah namazıyla birlikte bir mislini de kaza etsin!" dedi."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2320 - Ebü Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şunu bilin ki, uykuda ihmal sözkonusu değildir. İhmal lyani taksir), diğer bir namazın vakti girinceye kadar namazını kılmayan için mevzubahistir."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2321 - Müslim'in Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "...Güneş doğuncaya kadar uyanmadı. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm):

"Herkes bineğinin başından tutsun (ve burayı terketsin). Zîra burası bize şeytanın musallat olduğu bir yerdir!" dedi. Biz de emri yerine getirdik."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294- 298), İmâmet 47, (2,106).

2322 - Ebü Dâvud'un Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam):

"Size gaflet gelen bu yeri değiştirin!" buyurdu.

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435 - 441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2323 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) gecenin evvelinde yürüdü, sonuna doğru uyku molası verdi. Ancak güneş doğuncaya -veya bir kısmı ufuktan çıkıncaya- kadar uyanamadı. (Uyanınca) namazı hemen kılmadı. Güneş yükselince namazı kıldı. İşte bu orta namazdır (Salâtu'l-Vustâ)."

Nesâî, Mevâkît 55, (1, 299).

2324 - İmam Mâlik, Zeyd İbnu Eslem'den naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Muhakkak ki, Allah, ruhlarımızı kabzetmektedir. Dilerse onu, bize bundan başka bir vakitte iade eder."

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle söyledikten sonra Hz. Ebü Bekri's-Sıddîk (radıyallâhu anh)'a yönelerek:

"Şeytan (bu gece) namaz kılmakta iken Bilâl'e geldi ve onu yatırdı. Uyuması için bir çocuk nasıl sallanarak avutulursa öylece onu da sallayarak uyuttu" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sonra Bilâl'i çağırdı. Gelince Bilâl, Resülullah'a onun Hz. Ebü Bekr'e anlattığının tıpkısını haber verdi. Hz. Ebü Bekr bu işittikleri karşısında: "Şehadet ederim ki, sen Allah'ın Resülüsün!" demekten kendini alamadı."

Muvatta, vukütu's-Salât 26, ( 1.14-15).

2325 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer, Hendek savaşı sırasında bir keresinde güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kafirlerine küfretmeye başladı ve bu meyanda: "Ey Allah'ın Resülü dedi, güneş batmak üzereyken ikindi namazını (güç bela) kılabildim." Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Vallâhi ikindiyi ben kılamadım!" dedi. Beraberce kalkıp Butha'ya gittik. Orada Efendimiz abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı, sonra da akşamı kıldı."

Buharî, Mevâkît 36, 38, Ezân 26, Salâtu'l-Havf 4, Megâzî 29; Müslim, Mesâcid 209, (631); Tirmizî, Salât 132, (180); Nesâî, Sehv 105, (3, 84, 85).

2326 - İbnu Mes'üd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Müşrikler Hendek günü Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı fazlaca meşgul ederek dört vakit namazı kazaya bıraktırdılar, geceden Allah'ın dilediği bir müddet geçinceye kadar onları kılamadı. Sonra Bilâl (radıyallâhu anh)'e emretti, o da ezan okudu. Sonra kâmet getirdi. Resülullah öğleyi (kazâen) kıldı. (Bilâl tekrar) ikâmet getirdi, Resülullah ikindiyi kıldı. Sonra (Bilâl tekrar) ikâmet getirdi. Resülullah akşamı kıldı. Sonra (Bilâl yatsı için) kâmet getirdi ve Resülullah yatsıyı kıldı."

Tirmizi, Salât 132, (179); Nesâî, Mevâkît 55, (1, 297, 298).

2327 - Nâfi' anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'e baygınlık gelmiş ve aklı gitmişti. (Bu esnada kılamadığı) namazı kaza etmedi."

Muvatta, Vukût 24, (1,13).

İmam Mâlik der ki: "Doğruyu Allah bilir ya, bana göre bu şundan ileri gelir: "Vakit çıkmıştır. Ama vakit içinde ayılan, o vaktin namazını kılar.."

2328 - Yine Nâfi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) dedi ki: "Kim bir namazı unutur ve bunu imamın arkasında namaz kılarken hatırlarsa, imam selamı verince unutmuş olduğu namazı hemen kılsın, sonra da öbür namazı (kıldığını yeniden) kılsın."

Muvatta, Kasru's-Salât 77, (1,168).

2329 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır."

Müslim, İman 134, (82); Ebü Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî, İman 9, (2622). Metin Müslim'in metnidir.

Tirmizinin metni şöyledir: "Küfürle îman arasında namazın terki vardır."

2330 - Tirmizî ve Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında namazın terki vardır."

Tirmizî, İman 9, (2622); Ebü Dâvud, Sünnet 15, (4678); İbnu Mâce, Salât 77, (1078).

2331 - Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer."

Tirmizî, İman 9, (2623); Nesâî, Salât 8, (1, 231, 232); İbnu Mâce, Salât 77, (1079).

2332 - Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürledi."

Tirmizî, İman 9, (2624).

2333 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İkindi namazını kaçıran bir insanın (uğradığı zarar yönünden durumu), malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir."

Buhârî, Mevâkît 14; Müslim, Mesâcid 200, (626); Muvatta, Vukütu's-Salât 21, (1,11,12); Ebü Dâvud, Salât 5, (414, 415); Tirmizî, Salât 128, (175); Nesâî, Salât 17, (1, 238).

2334 - Ebü'l-Melih (rahimehümullah) anlatıyor: "Biz bulutlu bir günde Büreyde (radıyallâhu anh) ile bir gazvede beraberdik. Dedi ki: "İkindi namazını erken kılın, zîra Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gider" buyurdu."

Buhârî, Mevâkit 15, 34; Nesâî, Salât 15, (1, 236).

NAMAZ VAKİTLERİ

2335 - Hz. Ebü Müsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a bir zat gelerek namaz vakitlerini sordu. Efendimiz ona hiçbir cevap vermedi."

(Sabah vaktinde) şafak sökünce, henüz kimse kimseyi tanıyamayacak kadar ortalık karanlık iken Bilâl'e emretti, sabah ezanını okudu.

Sonra, güneş tam tepe noktasından batıya dönme (zeval) anında yine Bilâl'e emretti, öğle ezanını okudu. Bu vakit için, -öbürlerinden daha iyi bilen- birisi: "Bu, gün ortası (nısfu'n-Nehar)" demişti. Sonra, güneş henüz yüksekte olduğu zaman emretti, Bilâl akşam narnazı için ezan okudu. Sonra ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca yatsı için emretti, Bilâ! yatsı ezanını okudu. Sonra ertesi gün, sabah namazını tehir etti. O kadar geciktirdi ki, kişinin, "sabah vakti çıktı veya çıkmak üzere" demesi ânında namazı tamamladı. Sonra öğleyi tehir etti, öyle ki, öğle namazını dün ikindiyi kıldığımız âna yakın bir vakitte kıldı. Sonra ikindiyi tehir etti. Bir kimsenin, "Güneş (ikindi) kızıllığına büründü" diyebileceği bir vakitte namazdan çıktı. Sonra akşamı, nerdeyse ufuktan aydınlığın (şafak) kaybolduğu âna kadar tehir etti."

2336 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir: Akşamı, ikinci günde, ufuktaki aydınlığın kaybolmasından önce kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin ilk üçte birine kadar tehir etti. Sonra sabah oldu ve soru sahibini çağırdı: "İşte namazın vakti bu iki hudud arasındadır" buyurdu.

Müslim, Mesâcid 178, (614); Ebü Dâvud, Salât 2, (395); Nesâî, Muvâkît 15, (1, 260, 261). Metin Müslim'e aittir.

2337 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Sabah namazını kişi arkadaşının yüzünü tanıyamayacak -veya kişi yanındakini tanımayacak- kadar (ortalığın karanlık olduğu) bir anda kıldı. Sonra ikindiyi öylesine tehir etti ki, namazdan çıktığı zaman güneş sararmıştı..."

Rivayetin sonunda Ebü Dâvud der ki: Bu hadisi rivayet edenlerden bazısı şöyle dedi: "sonra yatsıyı gece yarısına kadar tehir ederek kıldı."

Ebü Dâvud, Salât 2, (396).

2338 - Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a namazların vaktinden sormuştu. Ona:

"Şu (önümüzdeki) iki günde namazları bizimle kıl!"buyurdu. (O gün) güneş tam tepe noktasından (batıyor) kayınca ezan için Bilâl'e emretti. O da öğle ezanını okudu. Sonra öğle için kâmet okumasını emretti. Sonra güneş yüksekte, beyaz parlak iken emretti ve ikindi için kâmet okudu. Sonra güneş batınca emretti, akşam için kâmet okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca emretti, yatsı için kâmet okudu. Sonra şafak sökünce

emretti sabah için kâmet okudu. İkinci gün olunca, Bilâl'e ortalığın serinlemesini beklemeyi emretti. O da öğleyi, ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirdi. İkindiyi, güneş yüksekten, dünkü vakitten biraz sonra kıldı. Akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmazdan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı ortalık iyice ağarınca kıldı. Sonra:

"Namaz vakitlerinden soran kimse nerede?" diye sordu. Soru sahibi:

"Benim ey Allah'ın Resülü!" dedi.

"Namazlarınızın vakti dedi, gördüğünüz (iki vakit) arasındadır."

Müslim, Mesâcid 176, 177, (613); Tirmizî, Salât 115, (152); Nesâî, Mevâkît 12, (1, 258).

2339 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselâm) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.

Sonra Cibrîl (aleyhisselam) bana yönelip:

"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselâm) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "

Tirmizî, Salât 1, (149); Ebü Dâvud, Salât 2, (393).

2340 - Nesaî'nin Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir: "Sonra O'na (Cibrîl), Fecr uzayıp sabah olunca daha yıldızlar parlak ve cıvıl cıvıl iken geldi. Dünkü yaptığını aynen yaptı, sabah namazını kıldı. Sonra da: "Namaz vakti, işte gördüğünüz bu iki namaz arasıdır" dedi."

Nesâi, Mevâkît 10, (1, 256).

2341 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "...Öğleyi, güneş (tepeden batıya) meyledince kıldı. (Bu sırada) gölge ayakkabı bağı kadardı. Sonra ikindiyi, gölge ayakkabı bağının misli ve adam boyu olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık kaybolunca kıldı. Sonra, sabahı, şafak sökünce kıldı. Sonra ertesi günün öğlesini, gölge, adam boyu olunca kıldı. Sonra ikindiyi, kişinin gölgesi iki

misli olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte birine veya yarısına doğru kıldı. Sonra sabahı kıldı ve ortalık ağardı."

Nesâî, Mevâkît I5, 7,10,17, (1, 251, 255, 261, 263).

2342 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Bilesiniz, namazın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil (zeval ânıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. İkindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın (şafak) kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığı) doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır."

Tirmizî, Salât 114, (151); Müslim, Mevâkît 6, (1, 249, 250).

2343 - Muvatta'da Abdullah İbnu Râfi' Mevla Ümmü Seleme'den kaydedilen bir rivayette şöyle denmiştir: "Abdullah İbnu Râfi', Ebü Hüreyre'ye namazların vaktini sormuştu. Ebü Hüreyre kendisine şu açıklamayı yaptı: "Ben sana haber vereyim: Gölgen kendi mislin kadarken öğleyi kıl. İkindiyi gölgen iki mislin olunca kıl. Akşamı güneş batınca kıl. Yatsıyı seninle arana gecenin üçte biri girince kıl. Sabahı da alaca karanılıkta kıl."

Muvatta, Vukütu's-Salât 9, (1, 8). 6

2344 - İmam Mâlik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dînini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."

Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti: "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız."

Muvatta, Mevâkit 6, (1, 6-7).

2345 - Muvatta'nın diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh), Ebü Müsa el-Eş'arî hazretlerine yazdığı bir mektupta aynı şeyi hatırlattı ve (ilaveten) şunu yazdı: "Onda -yani sabah namazında- mufassal sürelerden iki uzun süre oku."

Muvatta, Mevâkît 7, (1, 7).

2346 - Yine benzer bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: Hz. Ömer, Ebü Müsa (radıyallâhu anhümâ)'ya şöyle yazdı: ". . .Yatsıyı seninle (akşam namazıyla) arana gecenin üçte biri girince kıl. Geciktirirsen gecenin yarısına kadar olsun. Sakın gafillerden olma."

Muvatta, 8, (1, 7).

2347 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı namazının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar."

Müslim, Mesâcid,173, (612); Ebü Dâvud, Salât 2, (396); Nesâî, Mevakît 15, (1, 260).

2348 - Ebü'l-Minhâl Seyyâr İbnu Selâme (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve babam birlikte Ebü Berze el-Eslemî (radıyallâhu anh)'nin yanına girdik. Babam ona: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) farz namazları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi:

"Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle namazını güneş (tepe noktasından) batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medîne'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hâlâ canlılığını korurdu.

Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu (müstehap addederdi). Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.

Kişi (yanında beraber oturduğu) arkadaşını tanıyınca sabah namazından ayrılırdı. Namazda altmış-yüz âyet miktarınca Kur'ân okurdu."

Buhârî, Mevâkît 11, 13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 237, (647); Ebü Dâvud, Salât 3, (398); Nesâî, Mevâkît 2, (1, 246), 20, (1, 265).

2349 - Muhammed ibnu Amr İbni'l-Hasen İbni Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Haccâc, Medîne'ye geldiğinde namazı mütad vaktinden tehir ediyordu. Bunun üzerine Câbir İbnu Abdillah (radıyallâhu anh)'a (namazların vakti hakkında) sorduk. Bize şu açıklamayı yaptı:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğleyi hararetin şiddetli olduğu zamanda (hâcire vaktinde) kılardı. İkindiyi de güneş parlakken kılardı. Akşamı, güneş batınca; yatsıyı bazan geciktirir, bazen de öne alırdı.

Halkın toplandığını görünce tacil eder, onları ağır görünce de tehir ederdi. Sabahı da alaca karanlıkta kılardı.

Buhârî, Mevâkît 18, 21; Müsıim, Mesâcid 234, (646); Ebü Dâvud, Salât 3, (397); Nesâî, Mevâkît 18, (1, 264).

2350 - Nesâî'nin Enes (radıyallâhu anh)'ten yaptığı rivayette şöyle denmiştir: "Sabahı, göz(ün görme ufku) genişleyinceye kadar kılardı."

Nesâî 29, (1, 278).

2351 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazı kıldığı zaman (gölgenin) miktarı, yazda üç ayaktan beş ayağa kadar idi. Kışta da beş ayaktan yedi ayağa kadardı."

Ebü Dâvud, Salât 4, (400); Nesâî, Mevâkît 6, (1, 251).

2352 - Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Mü'min kadınlar Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'la birlikte sabah namazlarını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, namazlarını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı."

Buhârî, Mevâkît 13, 27, Ezân 162,165; Müslim, Mesâcid 231, (645); Muvatta, Vuküt 4, (1, 5); Ebü Dâvud, Salât 8, (423); Tirmizî, Salât 116, (153); Nesâî, Mevâkît 25, (1, 271).

2353 - Yine Hz. Aişe anlatıyor: "Ben öğle namazını, ne Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadar, ne de Ebü Bekr ve Ömer kadar tacil edip geciktirmeyen bir başka însan tanımıyorum."

Tirmizî, Salât, 118.

2354 - Yine Tirmizî'de Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)'den kaydedilen bir hadiste denmiştir ki: "Öğleyi tacilde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sizden daha titizdi. Siz de ikindiyi tacilde ondan daha titizsiniz."

2355 - Habbâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a (secde edilen) yerin sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi.

Züheyr, Ebü İshak'a: "Şikayetiniz öğle vaktinden miydi?" diye sordu. Öbürü:

"Evet!" dedi. Ben:

"Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?" diye sordum. O yine:

"Evet!" dedi."

Müslim, Mesâcid 189, (619); Nesâî, Mevâkit 2, (1, 247).

2356 - Hz. Enes (radıyallâhu anh): "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terketmezdi" demişti. Bir adam sordu:

"Yani gün ortasında olsa da mı?"

"Evet, dedi, Enes, gün ortasında olsa da!"

Ebü Dâvud, Salât 273, (1205); Nesâi, Mevâkît 3, (1, 248).

2357 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) güneş odama vurduğu sırada ikindiyi kılardı."

Ebü Dâvud'un rivayetinde şu ziyade var: "... (güneş) odamdan yükselmezden önce..."

Buhari, Mevâkît 13, Humus 4; Müslim, Mesâcid 169, (611); Ebü Dâvud, Salât 5, (407); Tirmizî, Salât 120, (159); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252).

2358 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) güneş yüksekte ve canlı iken ikindiyi kılardı. Bu esnada kişi avâli'ye (dış semtlere) gider, oraya varırdı ve hâlâ güneş yüksekliğini muhafaza ederdi. Gidilen bu avâli'den bazıları Medîne'ye dört mil uzaklıkta idi."

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).

2359 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Es'ad İbnu Sehl İbnu Huneyf der ki: "Biz Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehullah) ile öğleyi kıldık. Sonra çıkıp Hz. Enes İbnu Mâlik (radıyallâhu anh)'in yanına gittik. Varınca onu ikindiyi kılıyor bulduk. Ben kendisine:-

"Ey amcacığım! Kıldığın bu namaz da ne?" diye sordum. Bana:

"Bu, ikindi namazıdır. Ve bu Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'Ia beraber kıldığımız namazdır" dedi.

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).

2360 - Bir diğer rivayette de şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) bize ikindiyi kıldırdı. Namazdan çıkınca Efendimizin yanına Benî Seleme'den birisi geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü! dedi. Biz, bir deve kesmek istiyor ve sizin de kesimde hazır bulunmanızı arzu ediyoruz."

Efendimiz "Pekala!" deyip gitti. Biz de onunla gittik. Varınca, devenin henüz kesilmediğini gördük. Kestiler, parçaladırlar. Bir miktarını pişirdiler. Güneş batmadan o eti yedik."

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).

2361 - Seleme İbnu'l-Ekvâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) akşamı, güneş batıp perdeye bürününce kılıyordu."

Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcid 216, (636); Ebü Dâvud, Salât 6, (417); Tirmizî, Salât 122, (164).

Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) akşamı, güneşin battığı vakitte, güneş (kursunun son) izi de ufukta kaybolunca kılıyordu."

2362 - Râfi İbnu Hadîc (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz akşamı, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte kılınca, cemaatten ayrılıp (ok atışı yapanımız olurdu da) attığı okun düştüğü yerleri rahat görebilirdi."

Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcîd 217, (637).

2363 - Nesâi nin bu hususta Eslem kabîlesine mensup ashabtan bir kimseden kaydettiği beyan şöyledir: "Onlar Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte akşamı kılarlar, sonra da Medîne'nin (Mescid'e) en uzak yerinde olan ailelerine dönüp ok atışı yaparlar ve de oklarının düştüğü yerleri görürlerdi."

Nesâî, Mevâkît 13, (1, 259).

2364 - Mersed İbnu Abdillah el-Müzenî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ebü Eyyüb, gâzi (mücahid) olarak yanımıza geldi. Bu sırada Ukbe İbnu Amir de Mısır'da vali idi. Ukbe, akşam namazını tehir etti. Ebü Eyyüb ona yönelerek:

"Ey Ukbe! dedi. Bu kıldırdığın namaz ne namazıdır?"

Ukbe, hatasını anlayarak:

"Meşguliyetimiz vardı" diye özür beyan etti. Ebü Eyyüb:

"Sen Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın şu sözünü işitmedin mi? Buyurmuştu ki:

"Ümmetim, akşam namazını, yıldızlar cıvıldayana kadar geciktirmedikçe hayır üzere -veya fıtrat üzere demişti- olmaktan geri kalmaz. "

2365 - Hz. Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana şu tembihte bulundu:

"Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme:

Vakti girince namaz, (hemen kıl!)

Hazır olunca cenaze, (hemen defnet!)

Kendisine denk birini bulduğun bekar kadın, (hemen evlendir!)"

Tirmizî, Salât 127, (171).

2366 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sabah namazından bir rek'ati güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından bir rek'ati güneş batmadan önce kılabiIirse ikindi namazına yetişmiş demektir."

2367 - Buhârî ve Nesâî'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Sizden kim, ikindi namazının bir secdesini güneş batmazdan önce kılabilirse, namazını tamamlasın, sabah namazının da bir secdesini güneş doğmazdan önce kılabilen, namazını tamamlasın."

Ancak Nesâî (bir rivayetinde de) şöyle der: ". . iIk rekatinde kılarsa. . . "

Buhâri, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 163, (608); Muvatta, Vuküt 5, (1, 6); Tirmizî,

Salât 137, (186); Ebü Dâvud, Salât 5, (412); Nesâî, Mevâkît 11, (1, 257, 258), 28, (1, 273).

2368 - Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.

Buhârî, Mevâkît 9, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vüküt 28, (1,16); Ebü Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizî, Salât 7, (157); İbnu Mâce Salât 4, (677); Nesâî, Mevâkit 5 (1, 248-249).

2369 - İmam Mâlik in bir rivayetinde (Resülullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir): "Cehennem, Rabbine (ey Rabbim! bir kısmım, diğer bir kısmımı yiyor diye) şikayet etti. Bunun üzerine Rab Teâlâ ona yılda iki kere teneffüs etmesine izin verdi: Kışta bir nefes, yazda bir nefes.

(İşte, hararetten en şiddetli hissedilen ve soğuktan en şiddetli hissedilen şey bu soluklardır)."

Buhârî, Mevâkît 8; Muvatta, Vuküt 27, (1,15).

2370 - Ebü Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz bir sefer sırasında Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberdik. Müezzinimiz öğle namazı için ezan okumak istedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:

"Serinlemeyi bekle!" dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa:

"Serinlemeyi bekle!" dedi. (Bekledik), hatta tümseklerin (doğu cihetindeki) gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalâtu vesselâm:

"Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle namazını (vakit) serinleyince kılın" dedi.

Buhârî, Mevâkît 9,10, Ezân 18; Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184, (616); Ebü Dâvud, Salât 4, (401); Tirmizî, Salât 119, (1, 58).

2371 - Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor: "Ben, Ashâb'ı öğle namazını aşiyy'de kılar gördüm."

Muvatta, Vuküt 13, (1, 9).

2372 - Enes İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta'cil (edip ilk vaktinde) kılıyordu."

Nesâî, Mevâkît 4, (1, 248).

2373 - Ali İbnu Şeybân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına geldik. İkindi namazını, güneş gökte beyaz ve (sarılıktan arı ve) parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu."

Ebü Dâvud, Salât 5, (408).

2374 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin."

Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizî, Salât 262, (353); Nesâî, İmâmet 57, (2,111).

2375 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Namaz başlar ve akşam yemeği de hazır olursa akşam yemeğiyle başlayın."

Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 65. (558).

2376 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Birinizin akşam yemeği konur, (bu sırada) namaz da başlarsa, siz akşam yemeği ile başlayın. Ondan boşalıncaya kadar acele de etmeyin."

"İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) için yemek konunca namazın başladığı olurdu. O, yemekten boşalmadıkça namaza gelmezdi. Ancak o, imamın kıraatını dinlerdi."

2377 - Ebü Dâuud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır: "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'in yanında babamla birlikte bulunuyordum. Abbâd İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu:

"Biz işittik ki, akşam yemeğine namazdan önce başlanırmış, (doğru mu?)"

AbduIIah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) şu cevabı verdi:

"Bak hele! Onların akşam yemekleri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?"

Buhârî, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 66, (559); Muvatta İsti'zân 19, (2, 971); Ebü Dâvud, Et'ime 10, (3757, 3759); Tirmizî, Salât 262, (353, 354).

2378 - Hz. Cabir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin."

Ebü Davud, Et'ime 10, (3758).

2379 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) yatsıyı tehir etmişti. Ömer (radıyallâhu anh) çıkıp:

"Ey Allah'ın Resülü, namazı kılalım. Kadınlar ve çocuklar yattılar" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm başı su damlıyor olduğu halde çıkıp:

"Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim!" buyurdu."

Buhârî, Mevâkît 24; Müslim, Mesâcid 225, (642); Nesâî, Mevâkît 20, (1, 265).

2380 - Hz. Enes (radıyallâhu anh)'den rivayet edilir ki, kendisine: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yüzük kullandı mı?" diye sorulmuştur da şu cevabı vermiştir:

"Bir gece, yatsıyı gece yarısına kadar (şatru'l-leyl) tehir etti. Sonra yüzü bize dönmüş olarak yanımıza geldi -sanki şu anda yüzüğünün parıltısını görüyor gibiyim- ve şöyle dedi: "İnsanlar namazlarını kıldılar ve yattılar. Siz ise, namazı beklediğiniz müddetçe namaz kılma (sevabını almaktasınız.

Buharî, Mevâkît 25, 40, Ezân 36, 156, Libâs 48; Müslim, Mesâcid 223, (640); Nesâî, Mevâkît 21, (1, 268).

2381 - Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Yatsı namazı için ikâmet okunmuştu ki bir adam: "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) (farzı kıldırmazdan önce) kalktı, adamla hususî şekilde konuşmaya başladı. İnsanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. Namazı sonra kıldılar."

Buharî, Ezân 27, 28, İstizân 48; Müslim, Hayz 126, (376); Ebü Dâvud, Salât 46, (542); Tirmizî, Salât 373, (517, 518); Nesâî, İmâmet 13, (2, 81).

2382 - Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Bir gece) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı yatsı namazı için uzun müddet bekledik, ama gecikti. O kadar ki, bazıları (hane-i saadetinden) çıkmayacağı zannına düştü. İçimizden: "Namazını (evinde) kılmıştır" diyen bile oldu.

İşte biz bu hâl üzere iken Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıktı ve kendisine önceden tahminen söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine:

"Geceye bu namazla girin. (Bilin ki) siz bu namaz sayesinde diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bunu sizden önceki ümmetlerden hiçbiri kılmadı" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 7, (421).

2383 - Ebü Müsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün yatsı namazını geciktirdi. Hatta gecenin çoğu gitti. Sonra çıktı ve cemaate namazlarını kıldırdı. Namazı bitirince Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) orada hazır bulunan cemaate:

"(Buradan ayrılmakta) acele etmeyin, size bir husus haber vereyim de sevinin: Bilesiniz, üzerinizdeki AIIah'ın nimetlerinden biri de şudur: Şu saatte namaz kılan sizden başka hiç kimse yok -veya sizden başka kimse şu saatte namaz kılmamıştır.-" Bu iki sözden hangisini söylemişti bilemiyoruz."

Ebü Müsa ilaveten dedi ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'tan işittiklerimize sevinerek evlerimize döndük.

Buhârî, Mevâkît 22; Müslim, Mesâcid 224, (641).

2384 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Namazdan bir rekate yetişen namazın tamamına yetişmiş sayılır."

Buhârî, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 161, (607); Muvatta, Vuküt 16, (1,10); Ebü Dâvud, Salât 241, (1121); Tirmizî, Salât 377, (524); Nesâî, Mevâkît 30, (1, 274); İbnu Mâce, İkâmet 91, (1122).

2385 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazlardan herhangi bir namazın bir rekatine yetişen, o namaza yetişmiş demektir. Ancak, kaçırdığını kaza eder."

Nesâî, Mevâkît 30, (1, 275).

2386 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) ölünceye kadar, hiçbir namazı son vaktinde iki kere kılmış değildir."

Tirmizî, salât 127, (174).

2387 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazın ilk vaktinde Allah'ın rızası vardır. Son vaktinde de affı vardır."

Tirmizî Salât 127, (172).

2388 - Râfi' İbnu Hadic (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sabah namazını aydınlıkta kılın."

Tirmizi, Salat 117, (154); Ebü Dâvud, Salât 8, (424); Nesâî, Mevâkît 27, (1, 272).

2389 - Yahya İbnu Saîd (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Musallî, (farz) namazı vakti çıkmış olan namazları da kılar. Onun vaktinde kılamayıp kaçırdığı, ehlinden de malından da daha mühim (bir kayıp)dır."

Muvatta, Vuküt 23, (1,12).

2390 - Ümmü Ferve (radıyallâhu anhâ) -ki Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a biat edenlerden biri idi- anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a, "Hangi amel efdaldir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"İlk vaktinde kılınan namaz!"

Ebü Dâvud, Salât 9, (426); Tirmizî, Salât 127, (170); Müslim, İman 137, (85) Buhârî, Mevâkît 5.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:35   #105
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
MEKRUH VAKİTLER

2391 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Üç vakit vardır ki, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) bizi o vakitlerde namaz kılmaktan veya ölülerimizi mezara gömmekten nehyetti:

- Güneş doğmaya başladığı andan yükselinceye kadar.

- Öğleyin güneş tepe noktasına gelince, meyledinceye kadar.

- Güneş batmaya meyledip batıncaya kadar."

Müslim, Müsâfirîn 293, (831); Ebü Davud, Cenâiz 55, (3192); Tirmizi, Cenaiz 41, (1030); Nesâi, Mevakît, 31, (1, 275, 26).

2392 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında namaz kılmaya kalkmasın."

Buhârî, Mevâkît 31, 30, Hacc 73; Müslim, Müsâfırîn 289, (838); Muvatta, Kur'ân 47, (1, 220); Nesâî, Mevâkît 33, (1, 277).

2393 - Abdullah es-Sunâbihî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Güneş, beraberinde şeytanın boynuzu olduğu halde doğar, yükselince ondan ayrılır. Bilahare istiva edince (tepe noktasına gelince) ona tekrar mukarenet (yakınlık) peydah eder. Zevâlden sonra (tepe noktasından ayrılıp batıya meyletimi) ondan yine ayrılır. Batmaya yakın tekrar ona yakınlık peydah eder, batınca ondan ayrılır."

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) işte bu vakitlerde namaz kılmaktan men etti."

Muvatta, Kur'ân 44, (1, 219); Nesâî, Mevâkît 31, (1, 275).

2394 - Amr İbnu Abese es-Sülemî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a:

"Ey Allah'ın Resülü! dedim, Allah'a biri diğerinden daha yakın olan bir saat var mıdır -veya- Allah'ın zikri taleb edilen daha yakın bir saat var mıdır?"

"Evet, dedi, vardır. Allah'ın kula en yakın olduğu zaman gecenin son kısmıdır. Eğer bu saatte Aziz ve Celil olan Allah zikredenlerden olabilirsen ol. Zîra o saatte kılınan namaz, güneş doğuncaya kadar (meleklerin) beraberlik ve şehadetine mazhardır. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar ve bu doğma ânı kafirlerin ibadet vakitleridir. O esnada, güneş bir mızrak boyunu buluncaya ve (sarı, zayıf) ışıkları kayboluncaya kadar namazı bırak.

Bundan sonra namaz -güneş gün ortasında mızrağın tepesine gelinceye kadar- yine (meleklerin) beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; namazı (eşyaların gölgesi) doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin.

Bundan sonra namaz -güneş batıncaya kadar- meleklerin beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneş, batarken de bu beraberlik ve şehadet kalmaz, çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında kaybolur. O sırada yapılacak ibadet kâfirlerin ibadetidir."

Ebü Dâvud, Salât 299, (1277); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 279, 280); Müslim, Müsâfırîn 294, (832).

2395 - Ebü Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sabah namazını kıldıktan sonra güneş yükselinceye kadar artık namaz yoktur. İkindiyi kıldıktan sonra da güneş batıncaya kadar namaz yoktur."

Buhârî, Mevâkît 31; Müslim, Müsâfirîn 288, (827); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 277, 278).

2396 - Kütüb-i Sittenin beş kitabı tarafından İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'dan kaydedilen bir rivayette şöyle buyurulmuştur: "Nazarımda pek değerli birçok kimse -ki bence onların en değerlisi Hz. Ömer'di- şu hususta şâhidlik ettiler: "ResüIuIIah (aleyhissalâtu vesselâm), sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da batıncaya kadar namaz kılmayı yasakladı."

Buhârî, Mevâkit 330; Müslim, Müsâfirîn 286, (826); Ebü Dâvud, Salât 299, (1276); Tirmizî, Salât 134, (183); Nesâî, Mevâkît 32, (1, 276, 277).

2397 - Nadr İbnu Abdirrahman, ceddi Muaz (radıyallâhu anh)'dan anlattığına göre, der ki: "Muaz İbnu Afrâ ile birlikte tavafta bulundum (tavaftan sonra kılınan iki rekatlik tavaf namazını) kılmadı. Kendisine:

"Namaz kılmıyor musun?" diye sordum. Şu cevabı verdi:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İkindi (namazı)ndan sonra güneş batıncaya kadar namaz yoktur. Sabah (namazın)dan sonra da güneş doğuncaya kadar namaz yoktur."

Nesâî, Mevâkît 11, (1, 258).

2398 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) dedi ki: "Ömer vehme düştü (yanıldı). Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Namaz kılmak için güneşin batma ve doğma zamanını taharri etmeyin (araştırıp seçmeyin). Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında doğar" diye yasakladı."

Müslim, Müsâfirîn 295, (833); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 279).

Müslim, şu ziyadede bulundu: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikindiden sonraki iki rekati hiç bırakmadı."

2399 - Cündüb İbnu's-Seken el-Gıfârî'nin -ki bu zât Ebü Zerr (radıyallâhu anh)'dır- anlattığına göre, Kâbe'nin basamağına çıkıp şöyle demiştir.

"Beni bilen bilir, bilmeyen de bilsin ki, ben Cündüb'üm. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ı, şöyle söyler işittim: "Sabah (namazın)dan sonra güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar; Mekke'de hariç, Mekke'de hariç, Mekke'de hariç."

Rezîn ilavesidir. Bu hadis, Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inden tahric edilmiştir (5,165).

2400 - Hz. Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ikindi (namazı)ndan sonra, güneşin yüksekte olma halini istisna ederek, namaz kılmayı yasakladı."

Ebü Dâvud, Salât 299, (1274); Nesâî, Mevâkît 36, (1, 280).

Nesâi nin rivayetinde (ibare, ifade bakımından biraz farkla) şöyle gelmiştir: "...güneşin beyaz ve parlak halde olmasını istisna ederek..."

2401 - Ebü Basra el-Gıfârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) el-Muhammas'ta ikindi namazı kıldırdı. Ve dedi ki:

"Bu namaz, sizden öncekilere de arz olundu, ama onlar bunu zayi ettiler. Kim buna devam ederse ecri iki kere verilecek. Şahid doğuncaya kadar; ondan sonra namaz mevcut değildir."

Müslim, Müsâfırîn 292, (830); Nesâî, Mevâkît 14, (1, 259, 260).

2402 - es-Sâib İbnu Yezîd (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, "ikindiden sonra namaz kıldığı için el-Münkedir'i Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in dövdüğünü görmüştür."

Muvatta, Kur'ân 50, (1, 221).

2403 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü hariç, gün ortasında (nısfu'n-nehâr) namaz kılmayı mekruh addederdi ve derdi ki: "Cehennem, cuma dışında (her gün o vakitte) coşturulur."

Ebü Dâvud, Salât 223, (1083).

2404 - Alâ İbnu Abdirrahman'ın anlattığına göre, öğle namazından çıkınca, Basra'daki evinde Enes İbnu Mâlik'e uğramıştı. Zaten evi de mescidin bitişiğindeydi. Der ki: "Huzuruna çıktığım zaman bana: "İkindiyi kıIdınız mı?" diye sordu. Ben: "Hayır, şu anda öğle namazından çıktık" dedim:

"İkindiyi kılın!" dedi. Kalkıp kıldık. Namazdan çıkınca:

"Ben, dedi, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim: "Bu, münafıkların namazıdır, oturur, oturur şeytanın iki boynuzu arasına girinceye kadar güneşi bekler, sonra kalkıp dört rek'at gagalar. Namazda Allah'ı pek az zikreder."

Müslim, Mesâcid 195, (622); Muvatta, Kur'ân 46, (1, 220); Ebü Dâvud, Salât 5, (413); Tirmizî, Salât 120, (160); Nesâî, Mevâkît 9, (1, 254).

2405 - İbnu Mes'üd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı vakti dışında sadece iki namazı kılarken gördüm: (Veda Haccı sırasında) Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı. O gün, sabah namazını da (mütad) vaktinden önce kıldı."

Buhârî, Hacc 97, 99; Müslim, Hacc 292, (1289).

2406 - Buhârî'nin Abdurrahman İbnu Yezîd'den kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir: "İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) haccetmişti. Yatsı ezanı sırasında veya buna yakın bir zamanda Müzdelife'ye geldik. Yanındaki bir adama söyledi, ezan ve arkasından ikamet okudu. Sonra akşam namazını kıldı. Arkasından iki rekat (sünnetini) kıldı. Sonra akşam yemeğini istedi ve yedi. Arkadan bir adama emretti, ezan ve ikamet okudu, iki rekat olarak yatsıyı kıldı.

Şafak söktüğü zaman: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu saatte bugün ve bu yer dışında şu namazı hiç kimse kılmamıştır" dedi.

Abdullah (radıyallâhu anh) dedi ki: "İşte şu ikisi, vakti değiştirilmiş olan yegane iki namazdır. Biri akşam namazı- bu, halk Müzdelife'ye geldikten sonra kılınır; diğeri sabah namazı, bu da şafak söker sökmez kılınır."

İbnu Mes'ud sözlerine devamla: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bunu yaptığını, sonra ortalık ağarıncaya kadar kaldığını gördüm" dedi. Sonra sözlerini şöyle tamamladı:

"Eğer, Emîrü'l Mü'minîn -yani Hz. Osman (radıyallâhu anh)- şu anda ifaza'da bulunsa (Mina'ya müteveccihen hareket etse) sünnete uygun hareket etmiş olur."

(Hadisin râvisi Abdurrahman İbnu Yezîd der ki): "Bilemiyorum, İbnu Mes'ud'un bu sözü mü önce telaffuz edildi, Hz. Osman'ın (Mina'ya) hareket emri mi. . . Derhal telbiye çekmeye başladı ve bu hal, yevm-i nahirde Büyük Şeytan'a taş atılıncaya kadar devam etti."

Buhârî, Hacc 99).

EZANIN FAZILETİ

2407 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanlar, eğer ezan okumak ile namazın ilk safında yer almada ne (gibi bir hayır ve bereket) olduğunu bilseler, sonra da bunu elde etmek için kur'a çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kur'aya başvururlardı."

Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129, (437); Tirmizî, Salât 166, (225); Nesâî, Mevâkît 22, (1, 269), Ezân 31, (2, 23); Muvatta, Nidâ 3, (1, 68); Cemâat 6, (1,131).

2408 - Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve şunu hatırla, bunun düşün diye aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekat kıldığını bilemeyecek hale gelir."

Buhârî, Ezân 4, Amel fı's-Salât 18, Sehv 6, Bed'ü'I-Halk 11; Müslim, Salât 19, (389), Mesâcid 83, (389); Ebü Dâvud, Salât 31, (516); Muvatta, Nidâ 6, (1, 69); Nesâi, Ezân 30, (2, 21).

2409 - Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Şeytan namaz için okunan ezanı işitti mi kaçar. Müezzinin sesini işitmemek için sesli sesli yellenir. (Ezan bitip müezzin) susunca geri döner ve vesvese verir. İkameti işittiği zaman, müezzini duymamak için gider, susunca geri döner ve vesvese verir."

Müslim, Salât 16, (389); Buhârî, Ezân 4.

2410 - Hz. Cabir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim: "Şeytan namaz için okunan ezanı işitince Ravhâ nâm yere kadar gider."

Müslim, Salât 15, (388).

2411 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberdik. Bilâl (radıyallâhu anh) kalkıp ezan okudu. (Ezanı bitirip) susunca, Aleyhissalâtu Vesselâm: "Kim bunun mislini kesin bir inançla söylerse cennete girer" buyurdu."

Nesâî, Ezân 34, (2, 24).

2412 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Amr Âs (radıyallâhu anh)'ın anlattığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işitmiştir:

"Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen (kelime kelime) tekrar edin. Sonra bana salât-u selâm okuyun. Zîra kim bana salât-u selâm okursa Allah da ona on misliyle rahmet eder. Sonra benim için el-vesîle'yi taleb edin. Zîra o, cennete bir makamdır ki, mutlaka AlIah'ın kullarından birinin olacaktır. Ona sahip olacak kimsenin ben olmamı ümid ediyorum. Kim benim için Allah'tan el-Vesîle'yi taleb ederse, şefaat kendisine vâcib olur."

Müslim, Salât 11, (384); Ebü Dâvud, Salât 36, (522); Nesâî, Ezan 33, (2, 23); Tirmizî, Salât 154, (208); İbnu Mâce, Ezân 4, (720). Hadisin ilk cümlesi Buhârî'de de rivayet edilmiştir (Ezân 7).

2413 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ezanı işittiği zaman kim: "Allâhümme Rabbe hâzihi'd-da'veti't-tâmme ve's-salâti'I-kâime âti Muhammedeni'I-Vesîlete ve'I-fadîlete veb'ashu makâmen mahmüdeni'Ilezî va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e‚ Vesîle'yi ve fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmüd üzere ba's et (dirilt)" derse, ona Kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur."

Buhârî, Ezân 8; Ebü Dâvud, Salât 28, (529); Tirmizî, Salât 157, (211); Nesâi, Ezân 38, (2, 26); İbnu Mâce, Ezârı 4, (722).

2414 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzin, "Allahu ekber Allahu ekber" deyince sizden kim samimiyetle, "Allahu ekber Allahu ekber" derse, sonra müezzin: "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" deyince, "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" derse; sonra müezzin: "Eşhedü enne Muhammeden ResüIuIIah" deyince, "Eşhedü enne Muhammeden ResüIuIIah" derse; sonra müezzin: "Hayye aIa's-salât" deyince "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derse; sonra müezzin: "hayye aIa'I-felâh" deyince, "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" derse; sonra müezzin: "AIIahu ekber Allahu ekber" deyince, "AIIahu ekber AIIahu ekber" derse; sonra müezzin: "Lailâhe iIlaIIah" deyince "Lâilahe iIlallah" derse cennete girer."

Müslim, Salât 12, (385); Ebü Dâvud, Salât 36, (527).

2415 - Sà'd İbnu Ebî Vakkâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzini işittiği zaman, kim: "Ben şehadet ederim ki, bir olan AIIah'tan başka ilah yoktur, 0'naşerik de yoktur, Muhammed O'nun kulu ve Resülüdür. Rabb olarak Allah'tan Resül olarak Muhammed'den -bir rivayette "...nebî = peygamber olarak Muhammed'den din olan İslàm'dan- razıyım" derse günahı affedilir."

Müslim, Salât 13, (386); Ebü Dâvud, Salât 36, (525); Tirmizî, Salât 156, (210); İbnu Mâce, Ezân 4, (721); Nesâî, Ezân 38, (2, 26).

2416 - Ebü Ümame Es'ad İbnu Sehl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Mu'âviye İbnu Ebî Süfyan (radıyallâhu anh)'ı minberde oturmuş (hutbe vermek üzere bekliyorken) dinliyordum. (Ezan başladı.) Müezzin: "Allahu ekber Allahu ekber" deyince, Mu'âviye de: "Allahu ekber Allahu ekber" dedi; Müezzin: "Eşhedu en Iâ ilâhe illâllah!" dedi. Mu'âviye: "Ben de!" dedi; Müezzin: "Eşhedu en lâ ilâhe illallah!" dedi. Mu'âviye: "Ben de!" dedi. Müezzin: "Eşhedü enne Muhammeden Resülullah!" dedi. Mu'âviye: "Ben de!" dedi. Müezzin: "Eşhedü enne Muhammeden Resülullah!" dedi. Mu'âviye: "Ben de!" dedi. Ezan okuma işi bitince dedi ki: "Ey insanlar! Ben Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ı minberde iken işittim, O da, müezzin ezan okurken tıpkı sizin benden işittiğinizi söylüyordu (bizzat işittim)."

Buhârî, Cuma 23.

2417 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), müezzinin ezan okurken şehadet getirdiğini işitince:

"Ben de! Ben de!" derdi."

Ebü Dâvud, Salât 36, (527).

2418 - Ebü Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğinin mislini tekrar edin!"

Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10, (383); Ebü Dâvud, Salât 36, (522); Nesâî, Ezân 33, (2, 23); Tirmizî, Salât 154, (208); İbnu Mâce, Ezân 4, (720).

2419 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, yedi yıl sevabına inanarak ezan okursa, Allah bunu, onun ateşten kurtulmasına bir senet yapar."

Tirmizî, Salât 152, (206).

2420 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzin, sesinin gittiği yer boyunca mağfiret olunur. Yaş ve kuru herşey onun lehinde şehadet eder, namaza katılan kimseye yirmibeş kat namaz yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir."

Ebü Dâvud, Salât 31, (515); Nesâî, Ezân 14, (2, 13); İbnu Mâce, Ezân 5, (724).

2421 - Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah ve melekleri namazda birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaştığı yere kadar mağfiret görür. Yaş ve kuru her ne, sesini işitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde namaz kılanların ecrinin bir misli verilir."

Nesâî, Ezân 14, (42,13).

2422 - İbnu Amr İbni'l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resülü! Müezzinler (sevapca) bizden üstün oluyorlar. (Onlara yetişmemiz için ne tavsiye edersiniz?) diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onların söylediklerini sen de tekrar et. Bitirip sona erince dilediğini iste, sana da (aynı sevap) verilecektir" cevabını verdi. "

Ebü Dâvud, 36, (524).

2423 - Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebî Sa'sa'a anlatıyor: "Ebü Saîd (radıyallâhu anh) bana dedi ki:

"Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla birlikte veya kırda olunca namaz ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zîra, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile Kıyâmet günü onun lehinde şehadet eder."

Ebü Saîd sözlerini şöyle tamamladı: "Ben bunu Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim"

Buhârî, Ezân 5, Bed'ü'l-Halk 112, (Menâkîb 25; Nesâî, Ezân 14, (2,13); Muvatta, Nidâ 5, (1, 69).

2424 - Hz. Muaviye (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ı: "Müezzinler Kıyâmet günü, boyun itibariyle insanların en uzunu olacaklardır" derken işittim."

Müslim, Salât 14, (387).

2425 - Âsım İbnu Behdele der ki: "Zirri'bnu Hubeyş ezan okurken yanına bir adam uğradı ve:

"Ey Ebü Meryem, ezan mı okuyorsun? Ben ezan yüzünden senden nefret ediyorum" dedi. Zirr ona şöyle cevap verdi:

"Fazîlet sebebiyle benden nefret mi ediyorsun? Vallahi seninle konuşmuyorum."

Rezîn ilavesidir. (Kaynağı bulunamamıştır).

EZANIN BAŞLANGICI

2426 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Müslümanlar Medîne'ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları:

"Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin" dedi. Bazıları da:

"Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh):

''Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "Ey BiIâI! Kalk! namazı ilan et!" dedi."

Buhârî, Ezân 1; Müslim, Salât 1, (377); Tirmizî, Salât 139, (190); Nesâî, Ezân 1, (2, 2-3).

2427 - Ebü Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) halkı namaza nasıl toplayacağı meselesine eğildi. Kendisine:

"Namaz vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm'ın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine O'na, boynuz hatırlatıldı. Bu, yahudilerin borazanı idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta:

"Bu yahudi işidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatırlatıldı. Efendimiz:

"Bu hristiyanların işidir" dedi. Bu (konuşmalar)dan snnra Abdullah İbnu Zeyd el-Ensârî, Resülullah'ın üzüntüsüne üzülerek ayrıldı. Bunun üzerine rüyasında ezan öğretildi."

Ebü Dâvud, Salât 27, (498).

2428 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ensardan bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit (rüyamdan) bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kâmeti's-salât (namaz başlamıştır) cümlesini ilave etti. Eğer halkın (bana yalancı diyeceğinden korkum) olmasaydı ben "uykuda değildim, uyanıktım" diyecektim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Allah sana hayır göstermiş. Bilâl'e söyle (bu kelimeleri söyleyerek) ezan okusun!" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de atılarak:

"Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım (anlatamadım)" dedi.

"Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi: "(Mescidin üzerine çıkan adam) kıbleye yöneldi ve dedi ki: "Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resülullah eşhedü enne Muhammeden Resülullah, hayye ala's-salât -iki defa-, hayye ala'l-felâh -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lâilâhe illallah."

Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala'l-felâh'tan sonra kad kâmeti's-salât kad kâmeti's-salât dedi. Râvi ilave etti: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm):

"Bunu Bilâl'e öğret!" buyurdu. (Adam emri yerine getirdi) Bilâl de onları söyleyerek ezan okudu."

Ebü Dâvud, Salât 28, (505-507).

2429 - Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:

"Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam:

"Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben:

"Bununla insanları namaza çağıracağım" dedim. Bana:

"Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de

ona: "Elbette!" dedim.

"Öyleyse şunu söyle!" diyerek bana öğretti:

"Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber.

Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, eşhedü enne Muhammeden Resülullah.

Hayye ala's-salât, Hayye ala's-salât.

Hayye ala'l-felâh, Hayye ala'l-felâh.

Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah."

Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) devamlı dedi ki: "(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp:

"Sonra namazı kılacağın zaman şunu söylersin" dedi ve öğretti:

"Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, Hayye ala's-salât, Hayye ala'l-felâh, Kad kâmeti's-salât, kad kameti's-salât, Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah."

Sabah olunca Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim. Bana:

"İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilâl'e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zîra o, sesce senden daha gür!" buyurdu. Ben de Bilâl'le birlikte kalktım. Ona teker teker arzediyordum. 0 da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.

Bunu evinde olan Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) işitmişti. Hemen evden çıkıp ridâsını çekerek geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü! diyordu, seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!"

Bunu işiten Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!" dedi."

Ebü Dâvud, Salât 28, (499); Tirmizî, Salât 139, (189).

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Bilâl ezanı okuyup sıra ikâmete gelince) Abdullah: "Onu ben gördüm, ben okumak isterim!" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:

"Öyleyse sen de ikâmet getir!" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 30, (512).

Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Abdullah İbnu Zeyd ezanla ilgili kıssayı anlatırken elfazı ikişer ikişer zikretti, ikâmeti ise birer kere zikretti."

Tirmizî, Salât 139, (189).

Yine Tirmizî'nin bir rivayetinde denmiştir ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ezanı(nda elfaz) çift çift idi, ezanda da ikâmette de."

Tirmizî, Salât 142, (194).

2430 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. (Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi).

Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalatu vesselam) Bilâl'e emrederek ikişer kere söyleyerek de ikâmet okumasını emretti."

Buhârî, Ezân 2, 3, Enbiya 50; Müslim, Salât 3, (378); Ebü Dâvud, Salât 29, (508); Tirmizî, Salât 141, (193); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).

2431 - Ebü Mahzüra (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, bana ezanın usülünü öğret" dedim. Bunun üzerine başımın ön kısmını meshederek:

"Allahu ekber, Allahu -ekber, Allahu ekber, Allahu ekber dersin ve bunları derken sesini yükseltirsin. Sonra: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedu enne Muhammeden Resülullah dersin ve bunları söylerken sesini alçaltırsın, sonra sesini şehadette tekrar yükseltirsin: Eşhedü en lâ ilâhe illallah eşhedü en lâ ilâhe illallah.

Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, eşhedü enne Muhammeden Resülullah. Hayye ala's-salâti hayye ala's-salât. Hayye ala'l-felâhi hayye ala'l-felâh.

Eğer okuduğun ezan sabah ezanı ise şunu da söylersen:

"es-Salâtu hayrun mine'n-nevm, es-salâtu hayrun mine'n nevm (Namaz uykudan hayırlıdır). Allahu ekber Allahu ekber, Lâilâhe illallah."

Müslim, Salât 6, (379); Ebü Dâvud, Salât 28, (500-505); Tirmizî, Salât 140, (191); Nesâî, Ezân 3, 4, 5, 6, (2, 4-8).

2432 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Ebü Mahzüra dedi ki): "Bana Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikâmeti ikişer ikişer öğretti:

"Allahu ekber, Allahu ekber,

Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedu en lâ ilâhe illallah.

Eşhedu enne Muhammeden Resülullah, Eşhedu enne Muhammeden Resülullah.

Hayye ala's-salât, Hayye ala's-salât.

Hayye ala'l-felâh, Hayye ala'l-felâh.

Allahu ekber, Allahu ekber.

Lâilâhe illallah.

Ebü Dâvud der ki: "Abdurrezzak rivayetinde de iki: "(Resûlullah devamla): "İkâmet getirince iki sefer de şunu söyle: Kad kâmeti's-salât, kad kâmeti's-salât!" (Aleyhissalâtu vesselâm ayrıca sordu):

"Duydun mu?" (Ebü Mahzüra):

"Evet!" dedi. (Hadisi rivayet eden râvi Sâib) der ki: "Ebü Mahzüra alnındaki saçı ne kestirir ne de ayırırdı. çünkü oraya Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın elleri değmiş idi."

Ebü Dâvud, Salât 28, (501).

2433 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Ezan Resülullah devrinde ikişer ikişer idi. İkâmet de birer birer. Ancak (müezzin), ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kâmeti'-salât, kad kâmeti's-salât da derdi."

İbnu Ömer devam eder: "Biz, ikâmeti işittik mi abdest alır, namaza giderdik."

Ebü Dâvud, Salât 29, (510); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).

2434 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre: "Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:

"Essalâtu hayrun mine'n-nevm (namaz uykudan hayırlıdır)" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder."

Muvatta, Salât 8, (1, 72).

2435 - Mücahid (rahimehullah) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le bir mescide girdim. Ezan çoktan okunmuştu. Biz namaz kılmak istiyorduk. Müezzin tesvîbte bulundu (ikâmet okudu). Abdullah mescidi terketti ve:

"Haydi bizi bu bid'atçinin yanından çıkar!" dedi ve orada namaz kılmadı."

Ebu Dâvud, Salât 45, (538); Tirmizî, Salât 145, (198).

Tirmizi der ki: "İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre, sabah ezanında es-salâtu hayrun mine'n nevm derdi."

2436 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar, zîra şu (yapılan tesvîb) bid'attir" dedi."

Ebü Dâvud, Salât 45, (538).

2437 - Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sabah hariç, sakın hiçbir namazda tesvîbte bulunma!" tembihini yaptı."

Tirmizî, Salât 145, (198).

2438 - Yine Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) der ki: "Ezanın sonu şöyledir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâilâhe illallah."

Nesâî, Ezân 16, (2,14).

EZAN VE İKÂMETLE İLGİLİ HÜKÜMLER

2439 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in bir müezzini geceleyin ezan okumuştu. Ezanı iade etmisini emretti."

Ebü Dâvud, Salât 41, (532, 533); Tirmizî, Salât 149, (203).

2440 - Tirmizi'nin yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'dan kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir: "Hz. Bilâl güneş doğmazdan önce ezan okumuştu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Haberiniz olsun kul uyudu" diye nidâ etmesini emretti."

Tirmizî, Salât 149, (203).

2441 - Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sabah vakti iyice belirinceye kadar ezan okuma!" dedi ve ellerini yanlara doğru açarak: "Şöyle!" diye gösterdi."

Ebü Dâvud, Salât 41 (534).

2442 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir kimse, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sabah namazının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilâl'e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikâmet okumasını emretti ve namazı kıldı. Sonra da adama:

"İşte bu, (sabah) namazının vaktidir" dedi."

Nesâî, Ezân 12, (2, 11, 12).

2443 - Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Sabah ezanının ilk vakti girince, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana emretti, ben de ezan okudum ve:

"İkâmet de getireyim mi ey Allah'ın Resülü?" diye sordum. (Soruma hemen cevap vermeyip) doğu tarafına, fecre bakmaya başladı ve:

"Hayır!" dedi. Ne zaman ki şafak söktü Hz. Peygamber (bineğinden) indi, abdest bozdu. Sonra bana doğru geldi. (Bu ara Ashâbı da toplandı. Abdestini aldı. Bilâl ikâmet okumak istedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sudâ'nın kardeşi ezan okudu, ezanı okuyan ikâmeti getirsin!" dedi. Ben de ikâmet getirdim."

Ebü Dâvud, Salât 30, (514); Tirmizî, Salât 146, (199).

2444 - Simak İbnu Harb anlatıyor: "Bilâl, güneş (öğlede, batı cihetine) kayınca ezan okurdu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) odasından çıkıncaya kadar ikâmet getirmezdi. Odasından çıkınca, O'nu görür görmez ikâmet getirirdi."

Müslim, Mesâcid 160- (606); Tirmizî, Salât 148, (202); Ebü Dâvud,Salât 44, (537).

2445 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın iki müezzini vardı: Biri Bilâl diğeri İbnu Ummi Mektüm el-A'mâ."

Müslim, Salat 7, (380); Ebü Dâvud, Salât 42, (535).

2446 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilâl (radıyallâhu anh)'e:

"Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. İkâmet getirdiğin zaman da peş peşe serî oku. Ezanla ikâmetin arasına, yemek yiyenin yemeğinden, içenini içmesinden, üzerine sıkışarak helaya girmiş olanın heladan fâriğ olacağı bir zaman fasılası koy" diye talimat verdi. Şunu da ilave etti: "Beni görünceye kadar da (ikâmet için) kalkmayın."

Tirmizî; Salât 143, (195).

2447 - Benî Neccâr'dan bir kadın demiştir ki: "Benim evim, Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki en uzun ev idi. Bilâl (radıyallâhu anh), sabah ezanını evimin damında okurdu. Seher'den gelip, dama oturur vaktin girmesini gözetlerdi. Vaktin girdiğini görünce gerinir, sonra da:

"Allah'ım sana hamdediyor, dînini (müslümanların) ikâme etmeleri için, Kureyş'e karşı yardımını diliyorum" der, arkadan ezan okurdu."

Kadın devamla der ki: "Vallâhi, onun bu duayı terkettiği tek gece bilmiyorum!"

Ebü Dâvud, Salât 33, (519).

2448 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Namaz için ezanı ancak abdestli olan okusun."

Tirmizî, Salât 147, (201).

2449 - Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ezanı ancak abdestli olan okusun." Tirmizî der ki: "Önceki rivayet daha sahihtir."

Tirmizî, Salât 147, (200).

2450 - Osman İbnu Ebî'l-As (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana en son vasiyetlerinden biri de, ezanına mukabil ücret almayan bir müezzin tutmamdı."

Ebü Dâvud, Salât 40, (531); Tirmizî, Salât 155, (209); Nesâî; Ezân 32, (2, 23).

2451 - Ebü Bekr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte sabah namazı için beraber çıktık. Uğradığı her adama namaz için sesleniyor veya ayağı ile dürtüyordu."

Ebu Davud, Salât 293, (1264).

2452 - Ebü Ümâme (radıyallâhu anh) veya Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâbından bir diğeri tarafından rivayet edildiğine göre, (bir seferinde) Bilâl (radıyallâhu anh) ikâmete başlamıştır. Kad kâmeti's-salât deyince Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Allah onu (namazı) ikâme etsin ve dâim kılsın!" buyurdu. İkâmetin geri kısmında, ezanın faziletleri bahsinden mezkür olan Hz. Ömer hadisinde olduğu gibi (müezzinin söylediklerini tekrar şeklinde) hareket ediyordu."

Ebü Dâvud, Salât 39, (528).

2453 - Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anh) sefer sırasında ikâmete sadece sabah namazından hem ezan, hem de ikâmet her ikisini okurdu. Derdi ki: "(Seferde ezana hacet yok, çünkü) ezan, kendisine cemaat gelecek olan imama mahsustur."

Muvatta, Salât 11, (1, 73).

2454 - Ebü Cuhayfe (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre, Hz. Bilâl (radıyallâhu anh)'i ezan okurken görmüştür. Der ki: "Ben, ezan okurken, onun ağzını şu tarafa, bu tarafa (sağa sola) dönerken takibe koyuldum."

Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "İki parmağı kulaklarını üzerinde olduğu halde...

Buhârî, Ezân 18,19, Vudü 40, Salat 17, Sütre 90, 93, 94, Menâkıb 23, Libas 3, 42; Müslim,Salât 249, (503); Ebü Dâvud, Salât 34, (520); Tirmizî, Salât 144, (197); Nesâî, Ezân 13, (2,12).

2455 - Ebü Dâvud'da şu ifadeye yer verilmiştir: "(Bilâl), hayye ala's-salât, hayye ala'l-felâh cümlesine gelince boynunu sağa ve sola çevirdi, bizzat kendi dönmedi."

Ebü Dâvud, Salât 34, (520).

İSTİKBÂLU'L-KIBLE

2456 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Doğu iIe batı arasında tek bir kıble vardır."

Tirmizi, Salât 256, (342, 343, 344).

2457 - Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) dedi ki: "Kişi Beytullah istikâmetine yöneldi mi doğu ile batı arasında tek bir kıble vardır."

Muvatta, Kıble 8, (1,196).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:35   #106
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
NAMAZIN MAHİYETİ VE RÜKÜNLERİ

2458 - İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktığı zaman, ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırır sonra tekbir getirirdi. Rükü yapmak isteyince de (ellerini iki omuzu hizasına kaldırmak suretiyle) aynı şeyi yapardı. Rüküdan başını kaldırınca da aynı şeyi yapardı. Ancak bunu, secdeden

başını kaldırırken yapmazdı."

Bir başka rivayette: "Bunu, secde ederken yapmazdı" denmiştir.

2459 - Bir diğer rivayette: "Başını rüküdan kaldırınca, ellerini aynı şekilde kaldırır ve: "Semi allâhu li-men hamideh, Rabbenâ ve leke'l-hamd. (Allah kendine hamdedeni işitir. Rabbimiz, hamd sanadır)" derdi" şeklinde gelmiştir. Bu ibarenin elfazı Sahiheyn'e aittir.

2460 - Buhâri'nin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) namaza girince tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı."

2461 - Muvatta ve Ebu Dâvud'da gelen bir rivayette de şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) namaz için iftitah tekbiri getirince (namaza başlayınca), ellerini iki omuzu hizasına kadar kaldırırdı, rüküdan kalkınca daha aşağı kaldırırdı."

2462 - Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "(İbnu Ömer) eğilip doğruldukça her seferinde tekbir getirirdi."

İbnu Cüreyc der ki: "Nâfi'e (Yani İbnu Ömer ellerini) ilk kaldırmada öbürlerinden daha mı yukarı kaldırıyordu?" diye sordum. Bana:

"Hayır! eşitti" dedi. Ben tekrar:

"Öyleyse bana işaret et (göster)" talebinde bulundum. Göğsüne hatta daha aşağıya işaret etti."

2463 - Ebü Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktığı zaman ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırırdı. Sonra eller o halde iken tekbir getirirdi, rüküa giderdi. Sonra belini doğrultmak isteyince ellerini tekrar iki omuz hizasına kadar kaldırır ve, "Semi'allâhu li-men hamideh" derdi.

Secdede ellerini kaldırmazdı. Rüküdan önce getirdiği her bir tekbirde ellerini kaldırırdı ve bu hal namazın bitimine kadar devam ederdi."

Yine Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Rüküdan doğrulunca, secdeye eğilince (kaldırır), iki secde arasında kaldırmazdı" denmiştir.

2464 - Nesâî'nin rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülulah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı. Rüküya gitmek istediği zaman, başını rüküdan kaldırdığı ve iki rek'at arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzunun hizasına kaldırırdı."

Buhârî, Ezân 83, 84, 85, 86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16, (1, 75, 76, 77); Ebü Dâvud, Salât 117, (721, 722, 741, 743); Tirmizî, Salât 190, (255); Nesâî, İftitah 1, 2,3, (2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet 15, (858 - 868).

2465 - Alkame (rahimehullah) anlatıyor: "Size Resülullah (aleyhissalatu vesselam)'ın namazıyla namaz kıldırayım mı?" dedi ve namaz kıldı. Bu namazda ellerini bir kere iftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı."

2466 - Bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) her eğilip doğrulmalarda, kıyâm ve oturmalarda tekbir getirirdi. Hz. Ebü Bekir ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ) de aynı şekilde tekbir getirirlerdi."

Ebü Dâvud, Salât 119, (748); Tirmizî, Salât 191, (257), 188, (253); Nesâî, İftitah 110, (2,195),124, (1, 204), Sehv 70, (3, 62).

2467 - Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı iftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı."

Ebü Dâvud, Salât 119, (752).

2468 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'den yapılan rivayete göre, halka namaz kıldırdığı zaman, her eğilip doğrulmada tekbir getirirdi. Kendisine:

"Bu tekbirler de ne?" dendiği vakit:

"Bu, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın namazıdır!" diye cevap verirdi."

Bu hadis, Sahiheyn'in rivayetine lafzen uygundur. Ebü Dâvud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde: "(Ebü Hüreyre) tekbir getirince parmaklarını açardı" denmiştir.

Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde "O eğilirken tekbir getirirdi" denmiştir.

2469 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Şayet Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ön cihetinde olsaydım koltuk altlarını görürdüm (kollarını öylesine yüksek kaldırırdı)."

2470 - Nesâi'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) Beni Züreyk Mescidi'ne geldi ve dedi ki: "Üç şey var ki, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları yapıyordu, halk ise terketmiş durumda... Namazda ellerini uzatarak kaldırırdı, (Fatihayı okuyunca kırâate geçmezden önce) bir miktar süküt buyurdu, secdeye varınca (ve secdeden kalkınca) tekbir getirirdi."

Buharî, Ezân 115; Müslim, Salât 27-32, (392); Muvatta, Salât 19, (1, 76); Ebü Dâvud, Salât 118,119, (746, 753); Tirmizî, Salât 177,198, (239, 254); Nesâî, İftitah 6, (2,124), 84, (2,181-182),184, (2, 235).

2471 - Vail İbnu Hucr (radıyallâhu anh)'un anlattığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı, namaza girdiği sırada ellerini kaldırıp tekbir getirirken görmüştür.

Râvilerden Hemmâm Resülullah'ın ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdığını gösterdi.Sonra elbisesine gömüldü, sonra sağ elini sol elinin üstüne koydu. Rüküya gitmek isteyince, ellerini elbiseden çıkardı. Sonra onları kaldırdı, sonra tekbir getirdi ve rüküya gitti, semi'allâhu li-men hamideh dediği zaman ellerini kaldırdı, secdeye gittiğinde ellerinin arasına secde etti."

Müslim, Salât 54, (401); Ebü Dâvud, Salât 117, (723-729, 736, 737); Nesâî, İftitah 107, (2, 194), 139, (2, 211),187, (2, 236), Sehv 29, (3, 34-35).

2472 - Ebü Dâvud'da gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "...Sonra Medîne'ye geldim, gördüm ki (halk, namazı) üzerlerinde bürnuz ve kisalar olduğu halde kılıyor ve namaza başlarken ellerini göğüslerine kadar kaldırıyor."

Müslim, Salât 54, (401); Ebü Dâvud, Salât 117, (723-729, 736, 737); Nesâî, İftitah 107, (2, 194), 139, (2, 211),187, (2, 236), Sehv 29, (3, 34-35).

2473 - Bir diğer rivayette der ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'Ia birlikte namaz kıldım. Tekbir getirdiği zaman ellerini kaldırıyor, sonra (elbisesine) gömülüyordu. Sonra sol elini sağ eliyle tutuyor, ellerini elbisesine sokuyordu, rükü yapmak istediği zaman ellerini çıkarıp sonra kaldırıyordu. Rüküdan başını kaldırmak isteyince de ellerini kaldırıyor, sonra secde ediyordu. (Secdede) yüzünü elleri arasına koyuyor idi. Keza başını secdeden kaldırınca da ellerini kaldırıyordu. Namaz bitinceye kadar (her rek'atte böyle yapıyordu)."

Müslim, Salât 54, (401); Ebü Dâvud, Salât 117, (723-729, 736, 737); Nesâî, İftitah 107, (2, 194), 139, (2, 211),187, (2, 236), Sehv 29, (3, 34-35).

2474 - Bir diğer rivayette şöyle der: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini, omuzları hizasına kadar kaldırdı. Baş parmaklarını da kulaklarıyla, hizaladı, sonra tekbir getirdi."

Müslim, Salât 54, (401); Ebü Dâvud, Salât 117, (723-729, 736, 737); Nesâî, İftitah 107, (2, 194), 139, (2, 211),187, (2, 236), Sehv 29, (3, 34-35).

2475 - Bir diğer rivayette: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı iftitah tekbiriyle birlikte ellerini kaldırırken görmüştür."

Müslim, Salât 54, (401); Ebü Dâvud, Salât 117, (723-729, 736, 737); Nesâî, İftitah 107, (2, 194), 139, (2, 211),187, (2, 236), Sehv 29, (3, 34-35).

2476 - Saîd İbnu Haris el-Muallâ (rahimehullah) anlatıyor: "Ebü Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) bize namaz kıldırdı. Secdelerden başını kaldırırken, secdeye giderken, iki(nci) rek'atten kalkarken, tekbirlerini cehrî (sesli) olarak getirdi ve sonunda:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı böyle yapar gördüm!" diye açıklamada bulundu."

Buhârî, Ezân 144.

2477 - Mutarrif İbnu Abdillah (rahimehullah) anlatıyor: "Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh)'in arkasında ben ve İmrân İbnu Husayn beraber namaz kıldık. Ali (radıyallâhu anh) secde edince tekbir getiriyor, başını kaldırınca tekbir getiriyor, iki(nci) rek'atten kalkınca yine tekbir getiriyordu."

Buhârî Ezan 144, 115,116; Müslim, Salât 33, (393); Ebü Dâvud, Salât 140, (835); Nesâî, Sehv 1, (3, 2).

Nesâî'nin rivayetinde şöyle denmiştir: "Her eğilme ve her kalkmada tekbir getirir, rüküyu tamamlardı."

2478 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) farz namaza kalkınca tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Kıraatini tamamlayıp rüküya gitmek isteyince aynı şeyi yapardı. Rüküdan kalkınca da aynı şeyi yapardı. Oturur vaziyette iken ellerini hiçbir surette kaldırmazdı. İki(nci) secdeden de kalkınca ellerini aynı şekilde kaldırır ve tekbir getirirdi."

Ebü Dâvud, Salât 118, (744).

2479 - Ebü Kılâbe anlatıyor: "İbnu Hüveyris (radıyallâhu anh), Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın (namaza başlarken) tekbir getirdiği, rüküya gittiği, rüküdan başını kaldırdığı zaman, kulağının üst kısmına ulaşıncaya kadar ellerini kaldırdığını görmüştür."

Buhârî, Ezân 84; Müslim, Salat 24-26 (391); Ebü Dâvud, Salât 118, (745); Nesâî 85, (2, 182); İbnu Mace, İkâmetu's-Salât; 15, (859).

Nesâî, bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "...secde ettiği ve secdeden başını kaldırdığı (zaman da ellerini kaldırırdı)."

2480 - Nadr İbnu Kesîr es-Sa'dî anlatıyor: "Abdullah İbnu Tâvus, Mescidü'l-Hayf'da yanıbaşımda namaz kıldı. İlk secdeyi yapıp secdeden başını kaldırdığı zaman ellerini yüzünün hizasına kadar kaldırmıştı. Ben bunu hoş bulmadım ve Vüheyb İbnu Hâlid'e söyledim. Vüheyb ona:

"Sen hiç kimsede görmediğin birşey mi yapıyorsun?" dedi. Ancak Tâvus cevaben:

"Babamın onu yaptığını gördüm. Üstelik babam şunu da söylemişti:

"İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) böyle yaptığını gördüm. Üstelik onun:

"Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) bunu yapıyordu" demiş olmasından başka bir şey de bilmiyorum."

Ebü Dâvud, Salât 117, (740); Nesâî, İftitah 177, (2, 232).

2481 - Meymün eI-Mekkî, AbduIIah İbnu Zübeyr (radıyallâhu anh)'i gördüğünü ve kendilerine namaz kıldırdığını anlatmıştır. Devamla der ki: "Abdullah namazda kıyâm, rükü, secde ve secdeden kıyâma kalkma esnalarında elleriyle işaret yapıyordu (ellerini kaldırıyordu). İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'a gittim. Ve:

"İbnu Zübeyr'i hiç kimsede görmediğim bir tarzda namaz kılıyor gördüm" deyip onun namazda yaptığı işareti anlattım. Bana:

"Eğer Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın namazını görmekten hoşlanırsan, Abdullah İbnu Zübeyr'in namazına uy!" dedi."

Ebü Dâvud, Salât 117, (739).

2482 - İmrân İbnu'l-Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bende basur vardı. Namazı nasıl kılacağım diye Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sordum.

"Ayakta kıl, muktedir olmazsan oturarak kıl, buna da muktedir olmazsan yan üzeri (yatarak) kıl" buyurdu."

2483 - Diğer bir rivayette geldiğine göre, İmrân Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a kişinin oturarak kılacağı namaz hususunda sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ayakta kılarsa bu efdaldir. Kim de oturarak kılarsa, ona ayakta kılanın ecrinin yarısı verilir. Kim de yatarak kılarsa ona da oturarak kılanın ecrinin yarısı verilir" buyurdu."

Buhârî, Taksîru's-Salât 18, 17, 19; Ebü Dâvud, Salât 179, (951, 952); Tirmizî, Salât 274, (372); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 21, (3, 223-224).

2484 - Abdullah İbnu Şakîk anlatıyor: "Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'ye:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) oturarak namaz kılar mıydı?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

"Evet! Halk -veya yaş demişti- O'nun dermanını kesince (yani insanların meseleleriyle ömrünü tüketince, dermandan kesilince demektir)."

2485 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) oturarak namaz kılar, oturduğu halde kırâat buyurur, kırâatinden takriben otuz-kırk âyet kalınca kalkar, kırâatına ayakta devam eder, sonra rüküya ve secdeye giderdi. İkinci rek'atte aynen bunun gibi yapardı. Namazı bitince, ben uyanıksam benimle konuşurdu, uyuyor isem yatardı."

2486 - Nesâî'de gelen bir rivayette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm'ı (oturarak namaz kılarken) bağdaş kurma şeklinde oturmuş gördüm."

Nesâî der ki: "Bu hadisin hatalı olduğu kanaatindeyim."

Buhârî, Taksîru's-Salât 20, Teheccüd 16; Müslim, Salatu'l-Müsâfırîn 112,115, (731, 732); Muvatta, Cum'a 20, (1, 137, 138); Ebü Dâvud, Salât 179, (953-956); Tirmizî, Salât 257, (374, 375); Nesâî, Kıyâmu'I Leyl,18, 22, (3, 219-224).

2487 - Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ölümüne yakın, farzlar dışındaki namazlarının çoğu oturarak idi. Ona göre, amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanı idi."

Nesâî, Kıyâmul-Leyl 19, (3, 222).

2488 - Hz. Hafsa (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın, nafıle namazlarını kılarken, ölümüne bir yıl kalıncaya kadar hiç oturduğunu görmedim. Bundan sonra hep oturarak kıldı. Namazda süreyi hep tertîl üzere okurdu. Bundan dolayı o süre, aslında ondan daha uzun olan süreden daha uzun görünürdü."

Müslim, müsâfırîn 118, (733); Muvatta, Cum'a 20, (1,137); Tirmizî, Salât 275, (373); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 19, (3. 223).

2489 - İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bana Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Kişinin oturarak kıldığı (nafile) namaz, normal şekilde kıldığı namazın (sevapca) yarısına denktir" buyurduğu söylenmişti. (Kendisinden sormak üzere) derhal yanına gittim. Varınca, Efendimizi oturarak namaz kılıyor buldum. Elimi başının üzerine koydum. Bana:

"Ey Abdullah İbnu Amr! Meselen nedir?" dedi. Ben:

"Ey Allah'ın Resülü, bana "Kişinin oturarak kıldığı namaz, normal namazın yarısına denktir" buyurduğunuz söylendi. Halbuki siz de oturarak kılıyorsunuz?" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet öyledir. Ancak ben sizlerden biri gibi değilim" cevabını verdi."

Müslim, Müsâfırîn 120, (735); Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 20, (1, 136, 137); Ebu Dâvud, Salât 179, (950); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 20, (3, 223).

2490 - Muhârib İbnu Disâr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallâhu anh), namaz kılmakta olan ve bu sırada belini tam doğrultamayan bir adam görmüştü. Namazdan çıkınca:

"Sırtında bir rahatsızlığın mı var?" diye adama sordu.

"Hayır!" cevabını alınca:

"Şayet, bu halin üzere ölecek olsan Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine muhalefet üzere ölürsün" dedi."

Rezin ilavesidir. Derim ki: "Bu rivayet Buhârî'de şu şekilde gelmiştir: "Huzeyfe, (namazda) rükü ve secdesini tamamlayan bir adam görmüştü. Namazını kılıp bitirince Huzeyfe (radıyallâhu anh) ona:

"Sen namaz kılmadın. Eğer ölecek olsan, Allah'ın Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'ı, yarattığı fıtrattan başka bir fıtrat üzere ölürsün" dedi. Gerçeği Allah, bilir."

Buhârî, Ezân 119, 132.

2491 - Ebü Hâzım (rahimehullah) anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anhümâ) demişti ki: "İnsanlara, namazda sağ elini sol kolu üzerine koysun" diye emredilmişti. " Ebü Hâzım devamla der ki: "Ben onun (Sehl'in), bu, hadisi Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a nisbet ettiğini biliyorum."

Buhârî Ezân 89; Muvatta, Kasru's-Salât 47, (1, 859).

2492 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un anlattığına göre, namaz kılarken sol elini sağ eline koymuştur. Bunu gören Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bizzat elleriyle tutarak) sağ elini sol elinin üzerine koymuştur."

Ebü Dâvud, Salât 120, (755); Nesâî, İftitah 10, (2, 126).

2493 - Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı namazda kıyâmda iken, sağ eliyle sol elinin üstünden tutmuş gördüm."

Nesâî, İftitah 9, (2, 125, 126).

2494 - İsmâil İbnu Ümeyye anlatıyor: "Nâfi merhuma namazda ellerinin parmaklarını kenetleyen kimse hakkında sormuştum. Bana:

"Bu hususta Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anh)'i işittim: "Bu, Allah'ın gadabına uğrayanların namazıdır" demişti diye cevap verdi."

Ebü Dâvud, Salât 187, (993).

Rezîn'in ilave ettiği bir rivayette de şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallâhu anh), namazda kuûd halinde (otururken) sol elini kabası üzerine dayanan bir adam görmüştü, hemen müdahale ederek:

"Böyle oturma, zîra azaba uğrayanlar bu şekilde otururlar!" dedi.

Ebü Dâvud, Salât 187, (994).

2495 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Namazın) sünnetlerinden biri namazda (sağ) avucu (sol) avuç üzerine koyup, her ikisini birlikte göbeğin altına yerleştirmektir."

Rezîn ilavesidir. Ebü Dâvud, Salât 120, (756).

2496 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda ihtisârı (elleri böğre koymayı) yasakladı."

Buhârî, Amel fı's-Salât 17; Müslim, Mesâcid 46, (545); Ebü Dâvud, Salât 176, (947); Tirmizî, Salat 281, (383); Nesâî, İftitah 12, (2,127).

2497 - Buhâri de Hz. Âişe'den yapılan bir diğer rivayette geldiğine göre: "Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ), kişinin ellerini (ihtisâr yaparak) böğrüne koymasını mekruh addeder ve "Bunu yahudiler yapar" derdi."

Buhâri, Enbiyâ 50.

2498 - Rezin'in rivayet ettiği diğer bir hadiste: "Resülullah ihtisârı (eli böğre koymayı) namazda ve namaz dışında yasakladı" demiştir."

2499 - Ziyâd İbnu Sübeyh eI-Hanefi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anh)'in yanı başında namaz kıldım. Ellerimi de böğürlerime koydum. Namazı bitirince: "Bu, namazda haç(a benzemek)dir, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu yasaklamıştı" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 160, (903); Nesâî, İftitah 12 (2,127).

2500 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan nakledildiğine göre, ayaklarının arasını bitiştirerek namaz kılan bir adam görmüştü. Şöyle söylendi:

"(Bu adam) sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirse daha iyidir."

Nesâî, İftitah 13, (2,128).

2501 - Ümmü Kays Bintu Mihsan (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) yaşlanıp biraz şişmanlayınca, namaz kıldığı yerde bir sütun bulundurdu namazda ona dayandı."

Ebu Dâvud, Salât 177 (948).

KIRÂAT

2502 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) kırâatını bismillâhirrahmânirrahîm ile başlatıyordu."

Tirmizî, Salât 181, (245).

2503 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), Hz. Ebü Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillâhirrahmanirrahım'i okuduklarını işitmedim."

Buhârî, Ezân 89; Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1, 81); Ebü Dâvud, Salât 124, (782); Tirmizî, Salât 182, (246); Nesâî, İftitah 21, 22, (2, 133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813- 815).

2504 - İbnu Abdillah İbnu Muğaffel (rahimehullah) anlatıyor: "Ben (namazda) bismillâhirrahmânirrahîm'i okumuştum. Babam işitti. Bana: "Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid'attir. Bid'atten sakın!" dedi. Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashâbından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid'atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti:

"Ben Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'Ia, Hz. Ebu Bekr'le, Hz. Ömer'le, Hz. Osmanla (radıyallâhu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece "Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn" de."

Tirmizî, Salât 180, (244); Nesâî, İftitah 22, (2,135).

2505 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikinci rek'atten kalktığı zaman kırâati Elhamdü lillâhi Rabil alemîn ile başlatıyor ve süküt etmiyordu."

Müslim, Mesâcid 148, (599).

2506 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Fâtihâ-i şerîfe süresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nâkıstır -bu sözü üç kere tekrarladı- ek******."

Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'ye:

"Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"Yine de içinden oku. Zîra ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:

"AIIah Teâlâ hazretleri (bir hadîs-i kudsîde) buyurdu ki: "Ben kırâati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul: "EI-hamdülillâhi Rabbi'I-âlemîn. (Hamd alemlerin Rabbine aittir)" deyince, Azîz ve Celîl olan AIIah: "Kulum bana hamdetti!" der. "er-Rahmânirrahîm" deyince, AIIah: "Kulum bana senâda bulundu" der. "Mâlikî yevmiddîn (âhiretin sahibi)" deyince,

AIIah: "Kulum beni tebcîl ve ta'zîz etti (büyükledi)" der. "İyyakena'budü ve iyyakenestain (yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz)" deyince, AIIah: "Bu benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim" der. "İhdina s-sırâta'I-müstakîm sırâtallezîne en amte aleyhim gayr'il-mağdübi aleyhim ve Ia'ddallîn. (Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalâlete düşenlerin değil)" dediği zaman, Allah: "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir" buyurur."

2507 - Ebü Dâvud'da gelen bir rivâyette şöyle denmiştir: "...Bana Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Haydi git ve Medîne'de ilan et ki: "Sadece Fatiha süresi de olsa, Kur'ân'dan bir parça okumadıka kıldığınız namaz namaz değildir" dedi ve başka bir şey ilave etmedi."

2508 - Rezin'in zikrettiği bir rivâyette şöyle gelmiştir: "...Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kırâatsiz namaz sahih değildir." Bilesiniz, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize her ne duyurdu ise biz de size duyurduk. Bize gizli tuttuğunu biz de size gizli tuttuk."

Bu açıklama üzerine bir zât ona:

"Ey Ebü Hüreyre, Fatiha'ya herhangi bir ilavede bulunmazsam (yeterli midir) ne dersin?" diye sordu. Ebu Hüreyre dedi ki:

"Bu suâl Aleyhissalâtu vesselâm'a da sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"Bununla iktifâ edersen sana yeter, ilavede bulunursan senin için daha hayırlı ve efdal olıır."

Müslim, Salât 38, (395); Muvatta; Salât 39, (1, 84-85); Ebü Dâvud, Salât 136, (819, 820, 821); Tirmizî, Tefsîr, Fâtiha, (2954, 2955); Nesai, İftitah 23, (2,135, 236).

2509 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Namazda) Fatiha süresi ile kolaya gelen bir miktar (Kur'ân âyetin)i okumakla emrolunduk."

Ebü Dâvud, Salât 136, (818).

2510 - Hz. Cabir (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Kim Fatiha'yı okumadan bir rek'at namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde, namaz kılmış sayılmaz."

Muvatta, Salât 38, (1, 84); Tirmizî, Salât 283, (313).

2511 - Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın gayri'l-mağdübi aleyhim ve lâ'd-dâllîn'i okuyunca âmîn dediğini ve bunu söylerken sesini uzattığını işittim."

Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir. ". . .Bunu söylerken sesini yükselttiğini işittim."

Ebü Dâvud, Salât 172, (932, 933); Tirmizî, Salât 184, (248).

2512 - Hz. Bilal (radıyallâhu anh)'in söylediğine göre, Aleyhissalâtu vesselâm'a: "Ey Allah'ın Resülü! âmîn'de beni geride bırakma!" demiştir."

Ebü Dâvud, Salât 172, (937).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:36   #107
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
AMİN DEMENİN FAZİLETİ

2513 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İmam âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zira kimin âmîn'i meleklerin âmîn'ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir."

İbnu Şihâb der ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) âmîn derdi."

Buhârî Ezân 112; Müslim, Salât 72, (410); Muvatta, Salât 44, (1, 87); Ebü Dâvud, Salât 172, (936); Tirmizî, Salât 185 (250); Nesâî, İftitah 34, 35, (2,144); İbnu Mâce İkâmet 14, (851).

2514 - Buhârî'de diğer bir rivâyette şöyle gelmiştir: "Kârî (okuyucu) âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra melekler "âmîn" der. Kimin amîn'i meleklerin âmîn'ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir.

Buhârî, Da'avât 63.

NAMAZDA OKUNAN SÛRE

2515 - Ebü Bürde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) sabah namazında altmış-yüz arasında âyet okurdu."

Nesâî, İftitah 112, (2,157); Buhârî, Mevâkît 11,13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 2, (1, 246),16, (1, 262).

2516 - Amr İbnu Hureys (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın sabah namazında İza'ş-şemsu küvviret süresini okuduğunu işittim."

Müslim, Salât 164, (456); Ebü Dâvud, Salat 135, (817); Nesâî, İftitah 44, (2,157).

2517 - Abdullah İbnu Sâib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize Mekke'de sabah namazı kıldırdı. Mü'minün süresini kırâat buyurarak namaza başladı. Hz. Musa ve Harun'un zikrine gelince -veya Hz. İsâ'nın zikrine, râvi burada tereddüt etti. Resüllullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir öksürük tuttu, hemen rüküya gitti."

Buhârî, Ezân 106; Müslim, Salât 163, (455); Ebü Dâvud, Salât 89, (648, 649); Nesâî, İftitah 76, (2,176). Hadis Buhârî'de muallak olmuştur.

2518 - Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazında Kâf ve'l-Kurâni'l-Mecîd ve benzeri bir süre okurdu. Aleyhissalâtu vesselâm diğer namazları hafif kıldırırdı."

Müslim, Salât 168, (458).

2519 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzîl es-Secde, ve Hel etâ alâ'l-insânî hînun mine'd-dehr sürelerini okurdu. Yine Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikün surelerini okurdu."

Müslim, Cuma 64, (879); Ebü Dâvud, Salât 218, (1074); Tirmizî, Salât 375, (520); Nesâî, Cuma 38, (3,111), İftitah 47, (2,159).

2520 - Urve (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ebü Bekr es-Sıddîk (radıyallâhu anh) sabah namazını kıldırdı. Namazın her iki rek'atinde Bakara süresini okudu."

Muvatta, Salât 33.

2521 - Fürâfisa İbnu Umeyr el-Hanefi der ki: "Ben Yüsuf süresini Osman İbnu Affân (radıyallâhu anh)'ın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu süreyi çok sık okurdu."

Muvatta, Salât 35, (1, 82).

2522 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan anlatıldığına göre, sabah namazının birinci rekatinde Enfâl'den kırk âyet kadar, ikinci rek'atinde ise mufassal sürelerden birini okumuştur."

Rezîn ilavesidir. Buhârî muallak (senetsiz) olarak tahric etmiştir. Ezan 106.

2523 - Amir İbnu Rebî (radıyallâhu anh) demiş ki: "Hz. Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh)'ın arkasında sabahı kıldık. Namazda Yusuf ve Hacc surelerini ağır bir kırâatle okudu.

Bunun üzerine Âmir'e: "Öyleyse fecir doğarken namaza başlamış olmalıdır" dendi. O da: "Evet!" diye cevap verdi."

Muvatta, Salât 34, (1, 82).

2524 - Muâz İbnu Abdillah el-Cühenî anlatıyor: "Cüheyne kabilesine mensup bir zât bana: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sabah namazının her iki rek'atinde de İzâ zülzilet süresini okuduğunu işittim, bilmiyorum unutarak mı böyle yaptı, bilerek mi okudu" dedi."

Ebü Dâvud Salât 134, (816).

ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARI

2525 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğlede ilk iki rek'atte Fatiha ile iki süre okurdu. Son iki rek'atte de Fatiha'yı okur, bazan da âyeti bize işittirirdi. Birinci rek'atte (kıraatı) uzun tutar ikinci de o kadar uzatmazdı. İkindi ve sabah namazlarında da böyle yapardı."

Buhârî, Ezân 107, 97, 109, 110; Müslim, Salât 154, (451); Ebü Dâvud, Salât 129, (798, 799, 800); Nesâî, İftitah 56-60, (2, 164, 166).

Ebü Dâvud, bir rivâyette şu ziyadeye şâmildir: "O'nun (aleyhissalâtu vesselâm), halk birinci rek'ata yetişebilsin diye böyle yaptığını zannederdik."

2526 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki: "Resülullah'ın öğle ve ikindi namazlarında kırâatte bulunup bulunmadığını bilmiyorum."

Ebü Dâvud, Salât 131, (808).

2527 - Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğlede velleyli izâ yağşâ süresini okur, ikindide dahi aynısını yapar, sabah namazında bundan daha uzun bir kırâatte bulunurdu."

Buhâri, Ezân 103, 95, 96; Müslim, Salât 159, (453); Ebü Dâvud, Salât 130, (804); Nesâî, İftitah 74, (2,174).

2528 - el-Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın arkasında öğleyi kılmıştık. Kendisinden Lokmân ve Zâriyat sürelerinin âyetlerini peş peşe işitiyorduk."

Nesâî, İftitah 55, (2, 163).

2529 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir namazda secde edip sonra kıyâma kalktı ve rükü yaptı. Cemaat onun, Elif Lâm-Mim Tenzile's-Secdetü'yü okuduğunu gördü."

Ebü Dâvud, Salât 131, (807).

AKŞAM NAMAZI

2530 - Mervan İbnu'l-Hakem anlatıyor: "Bana Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) dedi ki: "Sen niye akşam namazında (kısâru'l-mufassal denilen) kısa surelerden okuyorsun? Ben Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın Tûlâ't-Tûleyeyn'i okuduğunu işittim."

Buhari, Ezan 98; Ebu Davud, Salat 132, (812); Nesai, İftitah 67, (2, 169, 170).

Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: "...Dedim ki: Tula't-Tüleyeyn nedir? Bana "el-A'raf", öbürü de "el-En'âm" diye cevap verdi."

2531 - Ümmü'l-Fadl (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın akşam namazında ve'l-mürselati urfen suresini okuduğunu işittim. Bundan sonra artık bize, ruhu kabzedilinceye kadar hiç namaz kıldırmadı."

Buhari, Ezan 98, Megazi 83; Müslim, Salat 173, (462); Muvatta, Salat 24, (1, 78); Ebu Davud, Salat 132, (810); Tirmizi, Salat 230, (308); Nesai, İftitah 64, (2, 168).

2532 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm, A'raf suresiyle akşamı kıldırdı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek'atte bir parçasını okudu."

Nesai, İftitah 67, (2, 170).

2533 - Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ı akşam namazında et-Tûr suresini okurken işittim."

Buhari, Ezan 99, Cihad 172, Megazi 11, Tefsir, Tur 1; Müslim, Salat 174, (463); Muvatta, Salat 23, (1, 78); Ebu Davud, Salat 132, (811); Nesai İftitah 65, (2, 169).

2534 - Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'ın arkasında akşam namazı kılmıştım. Namazda Kulhüvallahü ahad'i okudu."

Ebu Davud, Salat 133, (825).

2535 - Abdullah İbnu Utbe İbni Mes'ud anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm akşam namazında Hâ-mim-ed-Duhan suresini okudu."

Nesai, İftitah 66, (2, 169).

2536 - Ebu Abdillah es-Sunâbihi anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın hilafeti sırasında Medine'ye geldim, arkasında akşam namazını kıldım. İlk iki rek'atinde Fatiha ile (kısaru'l-mufassal denen) kısa surelerden birer sure okudu. Sonra üçüncü rek'ate kalktı. ben (ne okuyacağını işitmek için) hemen kendisine -elbisem elbisesine değecek kadar- yaklaştım. Fatiha ve beraberinde "Rabbenâ lâ tuziğ kulûbena ba'de iz hedeytena veheb lena min ledünke rahmeten inneke ente'l-Vehhab. (Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma. Katından bize bir rahmet lutfet, sen çok lutfedenlerdensin)" ayetini okuduğunu işittim."

Muvatta, Salat 25, (1, 79).

YATSI NAMAZI

2537 - Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yatsı namazında Veşşemsi ve duhâhâ ve benzeri sureleri okurdu."

Tirmizi, Salat 231, (309); Nesai, İftitah 71, (2, 173).

2538 - eI-Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir yolculuk sırasında yatsıyı kılmıştı. İki rek'atin birinde Vettîni ve'z-Zeytüni'yi okudu."

Buhârî, Ezâin 100, 102, Tefsîr, Vettîn 1, Tevhîd 52; Müslim, Salât 175, (464); Muvatta, Salât 27, (1, 79-80), Ebü Dâvud, Salât 275, (1221); Tirmizî, Salât 231, (310); Nesâî, İftitah 72, (2, 173).

Sahiheyn'de şu ziyade yer alır: "Sesce ve kırâatçe O'ndan daha güze kimseye rastlamadım."

2539 - Nâfi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) tek başına namaz kılınca dört rek'atin her birinde Fatiha'yı ve Kur'ân'dan bir süreyi okurdu. Bazan da farz namazın bir rek'atinde iki ve üç süre birden okurdu. Akam namazının iki rek'atinde aynı ekilde Fatiha ve birer süre okurdu."

Muvatta, Salât 26, (1, 79).

2540 - Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddih anlatıyor: "Mufassal sürelerden -uzunu olsun, kısası olsun- hiçbiri yoktur ki, ben onu Resülullah'ın namaz kıldırırken okuduğunu işitmemiş olayım."

Ebü Dâvud, Salât 133. (814). Bu rivâyet Muvatta'da mevcut değildir.)

2541 - Hz. Âşe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm askerî bir birliğin başına bir adamı komutan yapmıştı, Bu zât arkadaşlarına namaz kıldırırken, her seferinde kırâatını kulhüvallahu ahad ile tamamlıyordu. Döndükleri zaman durumu Hz. Peygamber'e söylediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Sorun ona niçin öyle yapıyormuş?" buyurdu. Dediği gibi kendisine sorulmuştu.

"Çünkü O, Rahmân'ın sıfatıdır, ben onu okumayı seviyorum!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Ona bildirin, Allah onu seviyor!" müjdesini verdi."

Buhari, Ezan 106, Tevhid 1; Müslim, Salat 263, (813); Nesai, İftitah, 69, (2, 171).

2542 - Şakîk İbnu Seleme (rahimehullah) anlatıyor: "Bir adam İbnu Mes'ud'a gelerek:

"Ben bir rek'atte mufassal sürelerin tamamını okudum" dedi. İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) da:

"Şiir mırıldar gibi mırıldar, meyve döküştürür gibi döküştürür müsün? Olmaz öyle şey! Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) tek rek'atte birbirine denk iki süre okurdu. Bir rek'atte, İkterebet ve el-Hâkka sürelerini, bir rek'atte Vettür ve Vezzâriyât sürelerini; bir rek'atte Ve izâ vaka'at ve Nün sürelerini; bir rek'atta Seele sâîlun ve ve'n-Nâzi'ât sürelerini; bir rek'atte Veylün li'l-Mutafifin ve Abese sürelerini, bir rek'atte el-Müddessir ve, el-Müzzemmil sürelerini; bir rek'atte Hel Etâ ve Lâ Uksimu biyevmi'l-Kıyâme sürelerini, bir rek'atte Amme yetesâelün ve Ve'I-Mürselât sürelerini; bir rek'atte de ed-Duhân ve İzâ'ş-Şemsü Küvvirat sürelerini okurdu."

Buhârî Ezân 106, Fedâilu'l-Kur'ân 6, 28; Müslim, Müsâfırîn 275, (822); Ebü Dâvud, Salât 326, (7.396); Nesâî, İftitah 75, (2,175,176); Tirmizî, Salât 422, (602).

Bu rivâyet, metin olarak Ebü Dâvud'un rivâyetidir. Ebü Dâvud: "Bu İbnu Mes'ud'un telifidir" demiştir. Bunu Alkame ve Esved'den kaydeder. Diğerleri, süreleri zikretmezler.

2543 - Ebü Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm gece namazına kalktı ve sabah vakti girinceye kadar namaza devam etti. Namazda tek âyet okudu. O da şu (meâldeki) âyettir:

"Onlara azab edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakîm olan şüphesiz ancak sensin" (Mâide 118).

Nesâî, İftitah 79, (2, 177).

2544 - Ebü Seleme anlatıyor: "Hz. Omer (radıyallâhu anh), halka akşam namazı kıldırmıştı. Namazda kırâatte bulunmadı. Namazdan çıkınca kendisine:

"Kur'ân okumadın!" dendi.

"Rükü ve secdeler nasıl oldu?" diye sordu.

"İyi oldu!" dediler.

"Öyleyse, tamamdır!" dedi."

Rezîn tahric etmiştir. Bu hadise Beyhakî Sünen'inde yer vermiştir (2, 381).

CEHRİ OKUMA

2545 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) demiştir ki: (Kur'ân) her bir namazda okunur. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz."

Ebü Dâvud, Salât 129, (797); Nesâî, İftitah 58, (2, 163); Buhârî, Ezân 104; Müslim, Salât 43, (396).

2546 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir gece (evinden) çıkmıştı. Hz. Ebü Bekr (radıyallâhu anh)'e uğradı. Alçak sesle namaz kılıyordu. Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'e uğradı, o da yüksek sesle namaz kılıyordu."

Râvi der ki: "Resülullah'ın yanında toplanınca Aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ey Ebü Bekr sana uğradım sen sessizce namaz kılıyordun." Ebü Bekr:

"Ben konuştuğum Zât-ı Zülcelâl'e sesimi işittirdim ey Allah'ın Resülü!" cevabını verdi.

Hz. Ömer'e de:

"Sana da uğradım. Sen yüksek sesle namaz kılıyordun!" dedi. O da şu cevabı verdi:

"Ey Allah'ın Resülü! Uyuklayanı uyandırıyor, şeytanı da uzaklaştırıyordum."

Ebü Dâvud, Salât 315, (1329); Tirmizî, Salât 330, (447); Hadisin metni Ebü Davud'a ait.

Hasan Basrî rivâyetinde der ki: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm Hz. Ebü Bekr'e: "Ey Ebü Bekr sen sesini biraz yükselt!" dedi. Hz. Ömer'e de: "Sesini sen de biraz alçalt!" buyurdu."

2547 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'den yapılan rivayette, bu kıssa aynen zikredilir, ancak Hz. Ebü Bekr'e: "Sesini biraz yükselt", Hz. Ömer'e de: "Sesini biraz alçalt" dedi" cümleleri zikredilmez."

Fakat şu ziyadede bulunur: "Ey BiIâI seni, şu süreden ve şu süreden okurken işittim" dedi. (Bilâl) cevaben: "(Kur'ân) tatlı bir kelam, Allah onu kısım kısım yapıp bir araya getirdi" dedi. Sonunda Resülullah aleyhissaIatu vesselâm: "Hepiniz isâbet ettiniz!" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 310, (1330).

2548 - el-Beyâzî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselm) namaz kılmakta olan insanların yanına geldi. Kırâatte sesleri yüksekti. Hemen: "Namaz kılan kimse Rabbine münâcaatta (hususi konuşmada) bulunuyor demektir. Öyleyse ne şekilde münâcaatta bulunduğuna dikkat etsin. Kur'an'ı birbirinize cehren okumasın!" dedi."

Muvatta, Salât 29, (1, 80); Ebü Dâvud, Salât 310, (1332).

2549 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geceleyin kırâatı bazan yüksek sesle, bazan da alçak sesle olurdu."

Ebü Dâvud, Salât 310, (1328).

2550 - Abdullah İbnu Şeddad anlatıyor: "Ben Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in: "Ben üzüntü ve hüznümü yalnız Allah'a açarım..." meâlindeki âyeti (Yüsuf 86) okurken (boğuk boğuk çıkan) sesini en arka safta olduğum halde işittim..."

Buhârî, Ezân 70, (Bâb başlığında senetsiz olarak zikreder.)

2551 - Semüre İbnu Cündüb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Namazda iki sekte hatırımda kaldı. Biri, imam "Allahu ekber" dedikten kırâata başladığı âna kadar geçen sektedir. Diğeri de Fatiha ve zamm-ı süreyi okuyup bitirince rüküya gitme sırasındaki sektedir."

(Hadisi rivâyet eden Hasan Basrî) der ki: "Bunun üzerine İmrân İbnu Husayn ona karşı çıktı (ve tek sekte olduğunu söyledi). Sonunda Medîne'ye Ubeyy (İbnu Ka'b)'e yazıp sordular. (Übeyy verdiği cevapta) Semüre'yi tasdik etti."

Ebü Dâvud, Salât 123, (777, 778, 779); Tirmizî, Salât 186, (251); İbnu Mâce, İkâmet 12, (844, 845).

Bir diğer rivâyette, "..Kırâatten çıkınca bir sekte" denmiştir. Bir diğer rivâyette: "...İftitah tekbiri alınca ve kırâatten çıkınca" denmiştir.

TA'DİL-İ ERKÂN

2552 - Ebü Mes'üd el-Bedrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri, rükü ve secdelerde belini (tam olarak) doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz."

Ebü Dâvud, Salât 148, (855); Tirmizî, Salât 196, (265); Nesâî, İftitah 88, (2,183); İbnu Mâce, İkâmet 21, 22, (891-898).

2553 - Nu'man İbnu Mürre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "İçki içen, zina yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu.

"Allah ve Resülü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselam:

"Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır" buyurdu. Bunun üzerine:

"Ya Resülullah, kişi namazını nasıl çalar?" diye sordular. Şu cevabı verdi:

"Rüküsunu ve secdelerini tamamlamaz."

Muvatta, Kasru's-Salât 72, (1,167).

2554 - Sâlim el-Berrâd anlatıyor: "Ebü Mes'ud'a gelerek: "Bize Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın namazından anlat!" dedik. Hemen önümüzde kalktı, tekbir getirdi. Rüküya varınca ellerinin ayalarını dizlerinin üzerine koydu. Parmaklarını dizinin alt kısmına getirdi. Dirseklerini yan taraflarına uzattı. Bu halde her uzvu hareketsiz; sâbıit durdu. Sonra semi'allâhu li-men hamideh dedi ve her uzvu düz oluncaya kadar doğruldu."

Ebü Dâvud, Salât 148, (863); Nesâî, İftitah 93, (2,186).

2555 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Secdede ta'dîle riayet edin, kimse kollarını köpeklerin yayışı gibi yaymasın."

Buhâri, Ezân 141; Müslim, Salât 233, (493); Ebu Dâvud, Salât 158, (897); Tirmizî, Salât 205, (276); Nesâî, İftitah 140, (2, 211, 212).

2556 - Yine Hz. Enes anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Rükü ve secdeleri yerine getirin. AIIah'a yemin oIsun siz secde rükü ettikçe ben arkamda olanları da görüyorum." -Belki "sırtımın gerisini" demişti-"

Buhârî, Eymân 3, Ezân 88; Müslim, Salât 110; Nesâî, İftitah 106. (2, 193-194).

2557 - Malik İbnu'I-Huveyris (radıyallâhu anh)'ten rivâyete göre, arkadaşlarına: "Size Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın namazını haber vereyim mi?" diye sormuştur. Ebü Kilâbe der ki: "(Böyle söyledikten sonra), bize şeyhimiz Ebü Yezîd'in namazı (gibi) namaz kıldırdı. Ebü Yezîd, başını birinci ve üçüncü rek'atin ikinci secdesinden kaldırınca otururcasına doğrulur sonra kalkardı."

Buhârî, Ezân 127, 140, 143, 45; Ebü Dâvud, Salât,142, (342); Nesâî, İftitah 182, (2, 234).

RÜKÛ VE SECDELERİN MİKTARI

2558 - Saîd İbnu Cübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Enes İbnu Malik (radıyallâhu anh)'i dinledim şöyle diyordu: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'dan sonra, namazı Resülullah 'ın namazına bu derece benzeyen, şu gençten yani Ömer İbnu Abdilaziz'den başka birinin ardında namaz kılmadım."

Enes (devamla) dedi ki: "Rüküsunda on tesbihât, secdelerinde de o kadar tesbihat tahmin ettik."

Ebu Dâvud, Salât 154, (88); Nesâî, İftitah 166, (2, 224-225).

2559 - es-Sa'dî babasından veya amcasından naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a namazını kılarken dikkatle baktım, rüku ve secdelerinde üçer kere subhânallâhi ve bi-hamdihi diyecek kadar duruyordu."

Ebü Dâvud, Salât 154, (885).

2560 - Gunder'in bir rivayetinde denir ki: "İbnu'l-Eş'as zamanında Küfe'ye Mataru'bnu Naciye (adında biri) galebe çaldı. (İbnu Abbas'ın oğlu) Ebu Ubeyde İbnu Abdillah'a halk'ın önüne geçip namaz kıldırmasını emretti. Ebu Ubeyde, (namaz kıldırırken) başını rükudan kaldırdığı zaman ben: "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamdü mil'e's-semavat ve mil'e'l-ardı ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senai ve'l-mecdi, La mani'a li-ma a'tayte ve la mu'tiye li-ma mena'te. Ve la yenfe'u za'l-ceddi minke'l-ceddü" duasını okuyuncaya kadar kıyamda dururdu."

el-Hakem der ki: "Bunu ben Abdurrahman İbnu Ebi Leyla'ya zikrettim. Dedi ki: "Bera İbnul-Azib (radıyallahu anh)'i işittim: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın kıldığı namazın rükusu, secdesi, rüku ve secdeden başını kaldırdığı zamanki ve iki secde arasındaki (fasılaları) birbirine yakın uzunlukta idi" demişti."

Şu'be der ki: "Ben bunu Amr İbnu Mürre'ye söyledim. O da: "Ben, İbnu Ebi Leyla'yı gördüm, onun namazı böyle değildi" dedi."

2561 - Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın rükü ve secdesi ve iki secde arasındaki (fâsıla ile), rüküdan başını kaldırdığı zamanki (fâsıla) -kıyam ve ku'üd (oturma) hariç- birbirine yakın miktardaydı."

Buharî, Ezân 120, 127, 140; Müslim, Salât 194, (471); Ebü Dâvud, Salât 147, (852); Tirmizî, Salât 207, (279); Nesâî, lftitah 114, (2, 197-198).

2562 - Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallâhu anh) bir adamın namaz kılarken hîle yaptığını görmüştü.

"Sen bu namazı ne zamandan beri kılıyorsun?" diye sordu. Adamcağız:

"Kırk yıldan beri!" dedi. Huzeyfe? "Öyleyse kırk yıldan beri namaz kılmadın (bütün kıldıkların boşa gitmiş). Şâyet bu şekilde namaz kılarak ölecek olursan Muhammed'in fıtratından başka bir fıtrat üzere öleceksin.!" dedi ve ilave etti:

"Kişi namazı hafıf kılar (ama buna rağmen) tam kılar, güzel kılar!"

Buharî, Ezân 119,132; Nesâî, Sehv 66, (3, 58-59).

2563 - Abdurrahman İbnu Şibl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) karga gagalamasından, vahşi hayvanlar gibi kolları yaymaktan, kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti"

Ebü Dâvud, Salât 148, (862); Nesâî, İftitah 145, (2, 214).

RÜKÛ VE SÜCÛDUN ŞEKLİ

2564 - İbnu Mes'üd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize namazı şöyle öğretti: "Önce tekbir getirdi iki elini kaldırdı. Rüküya gittiği zaman ellerini dizlerinin arasında kavuşturdu.

Râvi der ki: "Sa'd'a bu haber ulaşınca:

"Kardeşim doğru söyledi. Biz böyle yapardık, sonra şununla emredildik dedi ve bununla diz kapaklarını kavrayıp avuçlamayı kastetti."

Ebü Dâvud, Salât 150, (868); Nesâî, İftitah 90, (2,184,185).

2565 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Diz kapağı(nı tutmak) sizin için sünnet kılınmıştır. Öyle ise rüküda diz kapaklarını kavrayın."

Tirmizî, Salât 192, (258); Nesâî, İftitah 92, (2,185).

2566 - Ebü İshak anlatıyor: "Berâ İbnu Âzib (radıyallâhu anh) bize secdeyi şöyle vasfeyledi: Ellerini (yere) koydu, dizleri üzerine dayandı, kalçasını (havaya) kaldırdı ve: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle secde yaparlardı" buyurdu."

Bir diğer rivayette: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılınca kollarını kanat gibi yanlarına açardı" denmiştir."

Ebü Dâvud, Salât 158, (896); Nesâî, İftitah 141, (2, 212).

2567 - Bera (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Secde ettiğin zaman ellerini yere koy, dirseklerini (havaya) kaldır."

Müslim, Salât 234, (494); Tirmizî, Salât 202, (271).

2568 - Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Berâ'ya: "Resülullah aleyhissalatu vesselam secde edince yüzünü nereye koyardı?" diye sordum.

"Ellerinin arasına" diye cevap verdi."

Müslim, Salât 234, (494); Tirmizî, Salât 202, (271).

2569 - Abdullah İbnu Malik İbni Buhayne (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda secdeye gidince ellerinin arasını, koltuk altı beyazlıkları görününceye kadar açardı."

Buhârî, Ezân 130, Müslîm, Salât 235, (495); Nesâî, İftitah 52, (2, 212).

2570 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz secde edince kollarını, köpeğin yayması gibi yere yaymasın."

Tirmizî, Salât 205, (275); Ebü Dâvud, Salât 158, (901).

2571 - Âmir İbnu Sa'd babasından (Sa'd'dan) (radıyallâhu anh) naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (secdede) ellerin yere konulmasını, ayakların da dikilmesini emretti."

Tirmizî, Salât 206, (277, 278).

2572 - Ebü Humeyd es-Saidî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükü yapınca itidali muhafaza eder, başını (yukarı) dikmez, (aşağı da) eğmezdi. Ellerini dizkapaklarının üzerine koyardı. Secde için yere eğilince adalelerini koltuk kısmından yana açardı. Ayaklarının parmaklarını da aralardı."

Nesaî, İftitah 96, (2, 137); 138, (2, 211).

2573 - Yine Ebü Humeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah aleyhissalâtu vesselâm secde ettiği zaman, burnunu ve alnını yere koyardı. Ellerini yanlarından aralardı, avuçlarını omuzları hizasına koyardı."

Tirmizî, Salât 201, (270).

2574 - Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) secde edince, yere, dizkapaklarını ellerinden önce koyardı. Kalkınca da ellerini dizkapaklarından önce kaldırırdı."

Ebü Dâvud, Salât 141, (838); Tirmizî, Salât 199, (268); Nesâî, İftitah 128, (2, 206).

2575 - Ebü Dâvud'un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) secdeye gidince alnını ellerinin arasına koydu, kalkınca da dizkapaklarının üzerine kalktı ve dizlerine dayandı."

Ebu Dâvud, Salât 141, (839).

2576 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz secde edince, devenin çöküşü şeklinde yere çökmesin, yani ellerini dizlerinden önce yere koymasın."

Ebü Dâvud, Salât 141, (840, 841); Tirmizi, Salât 200, (269); Nesâî, İftitah 128, (2, 206-207).

2577 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) bana şunu söyledi: "Ey Ali! Ben, kendim için sevdiğimi senin için de seviyorum, kendim için hoşlanmadığımı senin için de hoşlanmıyorum, öyleyse iki secde arasında ik'âda bulunma."

Tirmizî, Salât 209, (282).

2578 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) (namazda) kişinin, elleriyle yere dayanarak oturmasını yasakladı."

Ebü Dâvud, Salât 187, (992).

2579 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda ayaklarının sırtı üzerinde kalkardı."

Bu hadis, Ebü Dâvud'da mevcut değildir, ancak Tirmizî'de yer almaktadır, (Salât 214, (288).

2580 - Mâlik İbnu'l-Huveyris (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı namaz kılarken görmüştür. Efendimiz, tek rekatte iken, tam bir oturuş vaziyeti almadan kalkmamıştır."

Buhârî, Ezân 142, Ebu Dâvud, Salât 142, (844); Tirmizî, Salât 213, (287); Nesâî, İftitah 181, (2, 233-234).

2581 - Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) secde ettiği zaman ellerini, yüzünü koyduğu şeyin üzerine ko;yardı. Ben O'nu çok soğuk bir günde gördüm, ellerini (giymekte olduğu) bürnusunun altında çıkarmış çakılların üzerine koymuştur."

Muvatta, Kasru's-Salât 59, (1,163).

2582 - Mecze‚ İbnu Zâhir, Ashâbu Şecere'den Uhban İbnu Evs'ten naklettiğine göre, Uhbân "Diz kapaklarından rahatsızdı, secde ettiği zaman dizkapağının altına minder koyardı."

Buhârî, Meeâzi 35.

2583 - Nafi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle derdi: "Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz."

Muvatta, Kasru's-Salât 74, (1, 168).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:36   #108
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
SECDE ÂZÂLARI

2584 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bize yedi âzâ üzerine secde etmemizi, saçımızı ve elbisemizi toplamamamızı emretti. Bu âzâlar Şunlardır: "Alın, eller, diz kapakları, ayaklar."

2585 - Bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız."

Buhârî, Ezan 133, 134, 137; Müslim, Salât 227-231 (490); Ebü Dâvud, Salât 155, (889, 890); Tirmizî, Salat 203, (273); Nesâî, İftitah 130, (2, 208); İbnu Mâce, İkâmet 19, (883-885). İkinci rivayet Sahiheyn rivayetidir.

2586 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a nisbet ederek buyurdu ki: "Eller de secde eder, tıpkı alnın secde etmesi gibi. Öyleyse, biriniz alnını secdeye koyunca ellerini de koysun. Alnı secdeden kaldırdımı onları da kaldırsın."

Ebü Dâvud, Salât 155, (892); Nesâî, İftitah 129, (2, 207).

KUNÛT

2587 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvân adında iki kabîle Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.

Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."

Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zât Enes (radıyallâhu anh)'e Kunüt'dan sorarak:

"Bu, rüküdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:

"Hayır, kıraatin bitiminde" diye cevap verdi."

Bir başka rivayette (Enes) şöyle dedi: "(Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu) rükudan sonra (kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti.)"

2588 - Bir başka rivayette: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazından sonra bir ay boyu kunüt yaptı" denmiştir."

2589 - Müslim'in bir rivayetinde: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir ay boyu sabah namazında rüküdan sonra kunüt yaparak Useyye (kabîlesi)ne bedduâ etti" denir."

Buhâri nin bir rivayetinde: "Kunüt, akşam ve sabah namazındaydı" denir."

Ebü Dâvud ve Nesâi'nin bir rivayetinde: "Bir ay kunüt yaptı sonra terketti" denir."

Buhârî, Vitr 7, Cenâiz 41, Cizye 8, Megâzi 38, Da'avât 59; Müslim, Mesâcid 297-308, (677-679); Ebü Dâvud, Salât 345, (1444-1445); Nesâî, İftitah 116, (2, 200).

2590 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında Kunüt yaptı. Şöyle ki: Son rek'at'te semi'allahu li-men hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri'l, Zekvân, Useyye kabîlelerine bedduâ ediyor, namazda kendine uyanlar da âmîn diyorlardı."

Ebü Dâvud, Salât 345, (1443).

2591 - Hufâf İbnu İmâ el-Gıfârî (radıyallâhu anh)ş anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) rükü'ya gitti, sonra başını kaldırdı ve "Gıfâr kabîlesini Allah mağfiret etsin, Eslem kabîlesine Allah selâmet versin, Useyye Allah'a ve Resulüne isyan etmiştir. Allahım, Benî Lihyan'a lanet et. Ri'l ve Zekvân'a da lânet et" deyip secdeye gitti."

Müslim, Mesâcid 308, (679).

2592 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sabah namazının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi'allâhu limen-hamideh Rabbenâ ve leke'l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: "Allahım falancaya falancaya lânet et." Allah Teâlâ Hazretleri bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi: "(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim (kimse)ler oldukları için, azablandırır" (Al-i İmrân 128).

Buharî, Tefsîr, Âl-i İmrân 9, Megâzi 21, İ'tisâm 17; Tirmizî, Tefsîr Âl-i İmrân (3007);

Nesâî, İftitah 121, (2, 203).

2593 - Hasan Basri (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattab (radıyallâhu anh), halkı, Übeyy İbnu Ka'b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece namaz kıldırdı. Bu esnada (vitirlerde) sadece son yarıda kunüt yaptı, daha önce hiç kunüt yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk: "Übeyy (cemaatten) kaçtı" dedi."

Ebü Dâvud, Salât 340, (1428,1429).

2594 - Hasan İbnu Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana vitirde okuduğum bir dua öğretti. Şöyle ki: "Allahım! Beni hidayet verdiklerinden kıl, âfiyet verdiklerinden eyle, beni, işlerini üzerine aldıkların arasına koy. (Ömür, mal, ilim, v.s.'den) verdiklerini hakkımda mübârek kıl. Vuküuna hükmettiğin şerlerden beni koru. Sen dilediğin hükmü verirsin, kimse seni mahkum edemez. Sen kimin işini üzerine aldıysan o zelîl olmaz. Rabbimiz! Sen münezzehsin, muallâsın."

Ebü Dâvud, Salât 340, (1425,1426); Tirmizî, Salat 341, (464); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl, 51, (3, 248).

2595 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) vitrinin sonunda şunu okurdu: "Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (layık olduğun) senayı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini sena ettiğin gibisin."

Ebü Dâvud, Salât 340, (1427); Tirmizî, Da'avât 123, (3561); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 51, (3, 248-249).

2596 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) demiştir ki: "En efdal namaz, kunütu uzun olandır."

Müslim, Musâfirîn 164, (756); Tirmizî, Salât 285, (387).

TEŞEHHÜD

2597 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur'ân'dan süre öğretir gibi teşehhüd'ü öğretti." "Tahiyyât, tayyibât ve salavat Allah içindir. Ey Nebi, selam, AIlah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah'ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed AIIah'ın Resüludür."

Bir rivayette "Allah'ın sâlih kulları" ibaresinden sonra şöyle denmişftir: "Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selam vermiş olursunuz."

2598 - Bir diğer rivayette: "(Teşehhüdden) sonra dilediği senayı yapmakta muhayyerdir" denmiştir.

2599 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" (dersiniz). Sonra her biriniz hoşuna giden duâyı seçip onunla duâ etsin."

2600 - Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "...bize onları öğretirdi veya şu duâları bize teşehhüdü öğrettiği gibi öğretirdi:

"Allah'ım! Kalplerimizi birleştir, aramızdaki geçimsizliği düzelt. Bizi selâmet yollarına sevket, zulümâttan nüra kavuştur. Bizi, çirkinliklerin açık ve gizli olanlarından uzak tut. Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, zevcelerimizi ve çocuklarımızı hakkımızda mübârek ve hayırlı kıl. Tevbelerimizi kabul et, sen rahimsin, tevbeleri kabul edersin. Bizleri verdiğin nimetlere şâkir, onlarla senâ edici, onları kabul edici kıl, onları (ağirette de nasib ederek) hakkımızda tamamla."

2601 - Yine Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir" cümlesinden sonra şöyle denir: "Bunu söyledin veya şehadeti ifa ettin mi, namazını ifa ettin demektir. Kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur."

2602 - Nesâi nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam)'la namaz kılınca: "Selam Allah'ın üzerine, selam Cibrîl ve Mikâil üzerine olsun" derdik. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Selam Allah'ın üzerine olsun demeyin. Zîra Allah selam'ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: "Tahiyyât. . . Allah içindir. . . "

Buhârî, Ezân 148,150, el-Amel fi's-Salât 4, İstizân 3, 28, Da'avât 17, Tevhid 5; Müslim, Salât 55-61, (402-403); Ebü Dâvud, Salât 182, (968-969); Tirmizî, Salât 215, (289); Nesâî, İftitah 189, (2, 237).

2603 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize, Kur'ân'dan süre öğrettiği gibi teşehhüdü öğretirdi. Şöyle derdi: "Tahiyyât, mübârekât, salavât, tayyibât AIIah içindir. Ey Nebi selam, AIIah'ın rahmet ve bereketi sana olsun. Selam bize, Allah'ın sâlih kullarına olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed AIIah'ın Resülüdür."

2604 - Tirmizî'de şöyle gelmiştir: "...Selam sana olsun, selam bize olsun." Yani her iki "selam" kelimesi de elif lamsızdır."

Müslim, Salât 60, (403); Ebü Dâvud, Salât 182, (974); Tirmizî, Salât 216, (290); Nesâî, İftitah 193, (2, 242-243).

2605 - Ebü Müsa (radıyallâhu anh)'dan Nesâî'nin yaptığı bir rivayette şöyle gelmiştir: "..Şehadet ederim ki AIIah'tan başka ilah yoktur, tektir, şeriki yoktur. Muhammed'de O'nun kulu ve Resûlüdür."

Nesai, İftitah 192, (2, 242).

2606 - Yine Nesâî'de Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den gelen bir rivayette şöyle denmiştir: "Teşehhüdü, Kur'an'dan bir sureyi öğrendiğimiz gibi öğrendik. Şöyle ki: "Bismillah ve billah ettahiyyâtu.. "

Bu rivayette, abduhu ve resülühü ibaresinden sonra şu ziyade mevcuttur: "Es-eIu'I-Iâhe'I-cennete ve e'üzü bihi mine'n-nâri. (AIIah'tan cenneti istiyor, ateşten O'na sığınıyorum."

Nesâî, İftitah 194, (2, 243).

2607 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan teşehhüd olarak şunu rivayet etmiştir: "et-Tahiyyâtu IiIIâhi vessalavâtu ve't-tayyibatu. es-Selamu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi."

İbnu Ömer der ki: "Ben buna şunu ilave ettim: "Ve berekâtuhu es-Selâmu aleyna ve aIâ ibâdillâhis-SaIihin. Eşhedü en Lâ-ilâhe illallah..."

İbnu Ömer der ki: "Ben buna şunu ilave ettim: "Vahdehu Ia-şerîke Iehu ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resülühu."

Ebü Dâvud, Salât 182, (971).

2608 - Muvatta'da Şöyle gelmiştir: "(Nâfi der ki "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) şöyle teşehhüd okurdu: "BismiIlâhi, et-tahiyyâtu lil-lahi, ve'ssalavâtu lillâhi, ez-Zâkiyâtu lillâhi, es-Selâmu aIe'n-Nebiyyi ve Rahmetullahi ve berekâtuhu, es-Selâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-Sâlihîn, Şehidtü en Iâ-ilâhe illallâhu ve şehidtü enne Muhammeden ResüIullâhi."

Bunu ilk iki rek'at(in ka'desin)de okur ve teşehhüdünü tamamlayınca duâ ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüdde bulunur ve teşehhüd'ü öne alırdı. Sonra dilediği duâyı okuyarak duâ ederdi. Teşehhüdünü tamamlayıp selamı vermek isteyince şöyle derdi:

"Es-selâmu ale'n, Nebiyyi ve rahmetullâhi ve berekâtuhu es-selâmu aleynâ ve aIâ ibadillâhi's-salihîn."

Sonra sağına, es-selâmu aleyküm derdi. Sonra mukâbeleten imama selam verirdi. Solundan biri kendisine selam verirse mukâbeleten ona da selam verirdi."

Rezîn şunu ilave etti: "Ve dedi ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapmayı emretti."

Muvatta, Salât 54, (1, 91); Ebu Dâvud, Salşt 182, (971).

2609 - İmam Malik'in, Kâsım, İbnu Muhammed'den yaptığı diğer bir riyayette şöyle gelmiştir:

"Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) teşehhüdde iken şunu okurdu: "Et-Tahiyyatu et-tayyibatu es-Salavâtü, ez-zakiyâtu lillâhi, eşhedu en la ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke lehu ve enne Muhammeden abduhü ve Resülühü. Esselâmu aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullâhi ve berekâtuhu, esselamu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn, esellâmu aleyküm."

Muvatta, Salat 55, (1, 91-92).

2610 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan yapılan rivayete göre şunu demiştir: "Teşehhüd'ün sessiz okunması sünnettir."

Ebü Dâvud, Salât 185, (986); Tirmizî, Salât 217, (291).

KA'DE (OTURMA)

2611 - AIi İbnu Abdirrahmân el-Mu'âvî (rahimehullah) anlatıyor: "Ben namazda çakıl taşlarını kurcalarken İbnu Ömer (radıyallâhu anh) beni gördü. Namazdan çıkınca beni bundan nehyetti ve:

"Sen de Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yaptığı gibi yap!" dedi. Ben:

"Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ne yapmıştı?" diye sordum. Ben:

"Namazda oturduğu zaman, efendimiz sağ avucunu sağ dizinin üzerine koyarak, bütün parmaklarını yumar, başparmağını takip eden parmağıyla da işarette bulunurdu. Sol avucunu da sol uyluğunun üstüne koyardı."

2612 - Nâfi'nin İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'den yaptığı bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "...Sol eli de sol dizinin üstüne açmış olarak: koydu."

2613 - Yine İbnu Ömer'den bir başka rivayet şöyledir: "Sağ elini sağ; dizi üzerine koydu. Elliüç akdi yapıp şehadet parmağıyla işarette bulundu."

2614 - Nesâî'nin Ali İbnu Abdirrahmân'dan kaydettiği bir rivayette der ki: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'nın yanında namaz kıldım ve namazda çakılları alt üst ettim. Bana:

"Çakılları alt üst etme. Zîra çakılların çevrilmesi şeytan işidir. Sen de Resülullah'ın yaptığı gibi yap. Ben O'nun ne yaptığını gördüm" dedi. Ben:

"Resülullah'ın ne yaptığını gördün?" diye sordum.

"Şöyle' dedi ve sağ ayağını dikti, solunu yatırdı. Sağ elini sağ uyluğu üzerine, sol elini de sol uyluğu üzerine koydu. Şehadet parmağıyla da işaret etti."

Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Baş parmağı takip eden parmağı ile kıbleye işaret etti, nazarlarını da ona dikti."

Müslim, Mesâcid 114-116, (580); Muvatta, Salât 48, (1, 88); Ebü Dâvud, Salât 186, (987); Tirmizî, Salât 220, (294); Nesâî, İftitah 189, (2, 237), Sehv 32-35, (3, 36-38).

2615 - İbnuz-Zübeyr (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda oturunca, sol ayağını (sağ) uyluğunun ve bacağının altına koyar, sağ ayağını da yere döşerdi."

2616 - Yine İbnu'z-Zübeyr (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (namazda oturur vaziyette iken), duâ edince, hareket ettirmeksizin parmağıyla işaret yapar, bu vaziyette duâ (teşehhüd) okurdu. Sol eliyle de sol uyluğunun üzerine dayanırdı."

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Gözü de işaretinden ayrılmazdı."

Ebü Dâvud, Salât 186, (988, 989, 990); Nesâî, İftitah 189, (2, 237); Sehv 35, 39, (3, 37, 39).

2617 - Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sol ayağını yere yaydı, elini sol uyluğunun üzerine koydu, sağ ayağını da dikti."

Nesâî'nin bir rivayetinde: "Kollarını, uyluklarının üzerine koydu. Şehadet parmağıyla işaret ederek duâ ediyordu (teşehhüdü okuyordu)."

Tirmizî, Salât 218, (292); Nesâî, Sehv 30, (3, 35).

2618 - Ebü Ya'für (radıyallâhu anh) diyor ki: "Mus'ab İbnu Sa'd İbnu Ebî Vakkâs'ın şöyle söylediğini işittim: "Babamın yanında namaz kılmış, namazda avuçlarımı iç içe kavuşturup uyluklarımın arasına koymuştum. Babam bu tarzdan beni men' etti ve:

"Biz de bir ara böyle yapmıştık. Ondan nehyedildik ve ellerimizi dizlerimizin üzerine koymakla emrolunduk" dedi."

Buhârî, Ezân 118; Müslim, Mesâcid 29, (535); Ebü Dâvud, Salât 150, (867); Nesâî, İftitah 91, (2,185).

2619 - Âsım İbnu Küleyb el-şermî an ebihi an ceddihî -ki ismi de Şihâb İbnu'l-Mecnün'dur- der ki: "Resülullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın huzuruna girdim, namaz kılıyordu. Sol elini sol uyluğunun üzerine koymuş, sağ elini de sağ uyluğunun üzerine koymuş idi. (Sağ elin) parmakları hep yumuk, sadece işaret parmağı açıktı. Şöyle duâ ediyordu:

"Ey kalbleri döndüren Allah'ım, kaIbimi dînin üzerine sabit kıl."

Tirmizi, Da'avât 135, (3581).

2620 - Ebü Humeyd es-Sâidî'den yine Tirmizî'nin bir rivayetinde şöyle denir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) teşehhüd için oturdu, sol ayağını yayıp sağ göğsünü kıbleye çevirdi..."

Tirmizî, Salât 219, (293). 6

2621 - Nesâi deki rivayette şu ziyade var: "Namazın sona erdiği rek'atte sol ayağını geride bırakmış ve uyluk kemiğine dayanarak oturmuş, sonra da selam vermişti."

Yine Nesâi'nin bir diğer rivayetinde şu ziyade var: "Şehadet parmağını kaldırmış ve onu hafif eğmiş (vaziyette teşehhüdü okuyordu)."

Nesâî, Sehv 29, 38, (3, 34, 39).

2622 - Abdullah İbnu Abdillah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "İbnu Ömer namazda oturunca bağdaş kurardı. Aynı şeyi ben de yaptım. O sırada yaşım gençti. Beni bundan nehyetti. Ve dedi ki:

"Namazın sünneti sağ ayağını dikmen, solu da bükmendir." Ben kendisine:

"Ama sen bunu yapıyorsun!" dedim. Bunun üzerine:

"Ayaklarım beni taşımıyor" diye açıklamada bulundu."

2623 - Nesai'nin rivayetinde şöyle denmiştir: ". . (Namazın sünneti) sağ ayağını dikmen, parmaklarını kıbleye yöneltmen ve sol (ayak) üzerine de oturmandır.

Buhârî, Ezân 145; Muvatta, Salât 51, (89, 90); Nesâî, İftitah 189, 190, (2, 235, 236). Metin Buhârî'ye aittir.

2624 - Tavus (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'a (namaz'da) iki ayak üzerine ik'â hakkında sordum.

"Bu sünnettir" dedi. Kendisine

"Biz bunu erkeğe eziyet görüyoruz!" dedik. O tekrar:

"Bilakis, o, Peygamberiniz (aleyhissalâtu vesselâm)'in sünnetidir!"

dedi."

Müslim, Mesâcid 32, (536); Ebü Dâvud, Salât 143, (845); Tirmizî, Salât 210, (283). Metin Müslim'e aittir.

Ebü Dâvud'da, "iki ayak üzerine" tabirinden sonra "secdede" ziyadesi mevcuttur.

2625 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilk iki rek'atte oturunca, (çabuk) kalkmak için sanki kızgın taş üzerine oturmuş gibiydi."

Ebü Dâvud, Salât 188, (995); Tirmizî, Salât 270, (366); Nesâî, İftitah 195, (2, 243).

SELAM

2626 - Amir İbnu Sa'd, babasından (radıyallâhu anh) naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (namazını tamamlayınca) sağına ve soluna selam verirdi, öyle ki ben (geride olduğum halde) yanağının beyazlığını görürdüm."

Müslim, Mesâcid 119, (582); Nesâî, Sehiv 68, (3, 61).

2627 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (namazı bitince) sağına ve soluna selam verir, şöyle derdi: "Esselâmu aleyküm ve rahmetullah, es-selâmu aleyküm ve rahmetullah."

Ebü Dâvud, Salât 189, (996); Tirınizî, Salât 221, (295); Nesâî, Sehiv 71, (3, 63).

Ebü Davud'da "soluna" tabirinden sonra şu ziyade yer alır: "...Öyle ki yanağının beyazını gördük."

Nesâi de ise şu ziyade vardır: "...Öyle ki, şu taraftan yanağının beyazlığını görürdük."

2628 - Ebü Dâvud'un Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh)'dan yaptığı bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sağına, "esselâmu aleyküm ve rahmetullah ve berekâtuhu" diyerek, soluna da "es-selamu aleyküm ve rahmetullah" diyerek selam verirdi."

Yine Ebü Dâvud'da Semüre İbnu Cündeb'ten gelen bir rivayette:

"...sonra imamınıza ve kendinize selam verin" buyurulmuştur."

Ebü Dâvud, Salât 189, (997), 182, (875).

2629 - Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber namaz kılınca, ellerimizle (işaret ederek): "Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi" demiştik -ve eliyle de iki tarafına işaret etti. -Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine:

"Ellerinizle neye işaret ediyorsunuz? Niye ellerinizi hırçın atların kuyruğu gibi (kıpırdak) görüyorum? Namazda sakin olun. Herbirinizin ellerini dizlerine koyup, sonra sağındaki ve solundaki kardeşine selam vermesi yeterlidir"

Müslim, Salât 119, (430); Ebü Dâvud, Salât 189, (998, 999, 1000); Nesaî, Sehiv 5, (3, 4, 5).

2630 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) selam verince: "Allahümme ente's-selâm ve minke's-selâm. Tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm" diyecek kadar otururdu."

Bu cümlenin mânası: "Ey Allah'ım! Sen selamsın (her çeşit ayıp, kusur ve âfetlerden uzaksın). İnsanların mazhar olduğu selâmet sendendir. Ey Celâl ve ikram sahibi Rabbimiz! Senin şânın yücedir" demektir."

Müslim, Mesâcid 136, (592); Tirmizî, Salât 224, (298).

2631 - Semüre İbnu Cündeb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) imamın selamına selamla mukâbele etmemizi, birbirimizi sevmemizi, birbirimize selam vermemizi emretti."

Ebü Davud, Salât 190, (1001).

NAMAZIN EVSAFINI BİLDİREN BAZI HADİSLER

2632 - Ebü Humeyd es-Saidî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Kendisi, Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın Ashâbından on kişilik bir grupla oturuyor idi. Resülullah'ın namazını zikrettiler. Bunun üzerine:

"Ben içinizde Aleyhissalâtu vesselâm'ın namazını en iyi bilen kimseyim!" "Nasıl olur. Allah'a yemin olsun, sen O'na bizden daha çok tâbi olmuş bizden önce onun sohbetine katılmış değilsin!" dediler. O:

"Herşeye rağmen!" deyip (ısrar edince):

"Peki (Efendimizin nasıl namaz kıldığını) arzet görelim" dediler. 0 da anlattı:

"Aleyhissalâtu vesselâm, namaza kalkınca kollarını omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Bütün kemikleri mütedil şekilde yerlerinde istikrarını bulunca tekbir getirir, sonra kırâatte bulunur, sonra tekrar tekbir getirir, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır, sonra rüküya gider ve el ayalarını dizlerinin üzerine koyar, sonra o durumda mütedil bir vaziyet alır, başını ne aşağı kırar ne de yukarı kaldırır, sonra başını kaldırıp:

"Semi'allâhu li-men hamideh (Allah kendisine hamdedeni işitir)!" der, sonra ellerini tekrar omuzlarının hizasına kadar mutedil şekilde kaldırır, sonra: "Allahu ekber!" deyip yere eğilir, ellerini yanlarına açar, sonra başını kaldırır, sol ayağını büker, üzerine oturur, secde edince ayaklarının parmaklarını açar, sonra secde eder, sonra: "Allahu ekber!" der, başını kaldırır, sol ayağını büker, her kemik yerine gelinceye kadar sol ayağının üzerine oturur. Sonra aynı şeyleri diğer (rek'at)de yapardı.

Sonra iki rek'ati (tamamlayıp) kalkınca, iftitah tekbirinde olduğu gibi tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırır. Sonra aynı şeyleri namazın geri kalan kısmında da yapardı.

Selam vereceği son rek'atin secdesi olunca sol ayağını (mak'adının altından sağ tarafına) çıkarır ve sol tarafı üzerine yere çökerek otururdu."

(Onun bu açıklamasını dinleyince yanındakiler "Doğru söyledin,) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle namaz kılardı!" dediler."

Ebü Davud, Salât 117, (730-735); Tirmizî, Salât 227, (304, 305). Hadis Buhârî'de muhtasar olarak gelmiştir. Ezân 145).

2633 - Rifâa İbnu Râfi' (radıyallâhu anh) anlatıyor:"Biz mescidde iken bedevî kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (yani rükunleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a selam verdi: Efendimiz:

"Üzerine olsun. Ancak git namaz kıl, sen namaz kılmadın!" buyurdu. Adam döndü (tekrar) namaz kılıp geldi, Resülullah'a selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm selamına mukabele etti ve:

"Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!" dedi. Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde Aleyhissalâtu vesselâm:

"Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!" dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi.

Adam sonuncu sefer:

"Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!" dedi. Aleyhissalatu vesselâm:

"Tamam. Namaza kalkınca önce AIIah'ın sana emrettiği şekilde abdest aI. Sonra (ezan okuyarak) şehadet getir. İkâmet getir (namaza dur). Ezberinde Kur'an varsa oku, yoksa AIIah'a hamdet, tekbir getir, tehlîl getir, sonra rükuya git. Rükü halinde itmi'nâna er (âzâların rüküda mütedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde halinde itidale er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk.

İşte bu söylenenleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun). (Bundan bir şey) eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir."

Râvi der ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu sonuncu sözü Ashâb'a önceki: (Dön, namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı) oldu. Zîra (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı hebâ olmuyordu."

Tirmizî, Salat 226, (302); Ebü Dâvud, Salât 148, (857-861); Nesâî, İftitah 105, (2,193),167, (2, 225).

2634 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazın anahtarı temizliktir. (Namaz dışı şeylerle meşguliyeti) haram kılan şey iftitah tekbiridir, (namaz dışı meşguliyeti) helal kılan şey (de sondaki) selamdır."

Ebü Dâvud, Tahâret 31, (61); Tirmizî, Tahâret 3, (3).

NAMAZIN UZUNLUĞU VE KISALIĞI HAKKINDA

2635 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın öğle ve ikindi namazındaki kıyamlarını(n uzunluğunu tahmin ve) takdir ederdik. Öğledeki ilk iki rek'atin uzunluğunu Elif lâm-mîm Tenzîlü's-Secde süresi(ni okuyacak) kadar tahmin ettik. Sonra iki rek'atin uzunluğunu da bunun yarısı kadar takdir ettik.

İkindinin ilk iki rek'atinin kıyamının uzunluğunu, öğlenin son iki rek'atinin uzunluğu kadar takdir ettik. İkindinin son iki rek'atinin uzunluğunu da bunun yarısı kadar."

Müslim, Salât 156, (452); Ebü Dâvud, Salât 130, (804); Nesâî, Salât 16, (1, 237).

2636 - Yine Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Öğle namazı başlardı, bu anda bir kimse Baki'ye gider, ihtiyacını görür, sonra abdest alır, gelir ve uzunluğu sebebiyle Resulullah'ın birinci rek'atine yetişirdi."

Müslim, Salat 161, (454); Nesai, İftitah 56, (2, 164).

2637 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gece Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kıldım. Öylesine namazı uzattı ki, içimden çirkin bir şey yapmak geçti.

"Ne yapmak istemiştin?" diye sordular. Dedi ki:

"Oturup O (aleyhissalâtu vesselâm)'nu terketmeyi düşündüm."

Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204, (773).

2638 - Fadl İbnu'l-Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek'atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşü duyulur (tazarrüda bulunulur), temeskün (tezellül) izhâr edilir. Ellerini kaldırırsın." Şöyle de dedi: "Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır; isteklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin:

"Ya Rabbi! ya Rabbi! ya Rabbi!.." Kim bunu yapmazsa namazı ek******."

Tirmizî, Salât 283, (385).

2639 - Ammâr İbnu Yâsir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi vardır, namazını kılar bitirir de, kendisine namazın sevabının onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri yarısı yazılır."

Ebü Dâvud, Salât 128, (796).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:37   #109
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
HADESTEN TAHARET

2640 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "AIIah temizlik olmayan namazı kabul etmez, hıyânetle kazanılan paradan verilen sadakayı da kabul etmez."

Müslim, Tahâret 1, (224); Tirmizî, Tahâret 1, (1).

2641 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "AIIah, sizlerin namazını hades vâki olunca yeniden abdest almadıkça kabul etmez."

Ebü Dâvud, Taharet 31, (60); Tirmizî, Tahâret 56, (76).

2642 - Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Abdesti olmayanın namazı da yoktur. Üzerine besmele çekmeyenin abdesti yoktur."

Ebü Dâvud, Tahâret 48, (101,102); İbnu Mâce, Tahâret 41, (399); Tirmizî, Tahâret 20, 25.

2643 - Hz. Enes (radıyallâhu anh), Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın her namaz için abdest aldığını söylemişti, kendisine:

"Siz nasıl yapıyordunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Aldığımız abdest bozuluncaya kadar bize yetiyordu."

Buhârä, vudü 54; Ebu Dâvud, Taharet 66, (171); Tirmizi, Taharet 44, (58, 60); Nesai, Taharet 101, (1, 85).

2644 - Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) Fetih günü bütün namazları tek abdestle kıldı. Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) kendisine:

"Ey Allah'ın Resülü, bugün Şimdiye kadar hiç yapmadığın şeyi yapmış olmalısın?" demişti, şu cevapta bulundu:

"Ey Ömer, bunu bilerek yaptım."

Müslim, Tahâret 86, (277); Ebu Dâvud, Tahâret 66, (172); Tirmizî, Tahâret 45, (61); Nesâî, Tahâret 101, (1, 86).

2645 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Namaz kılarken kimin abdesti kozulacak olursa hemen namazdan çıksın. Eğer cemaatle kılınan bir namazda ise burnunu tutarak ayrılsın."

Ebü Dâvud, Salât 236, (1114).

Burnunu tutmasını emretmesi, cemaate burnu kanamış zannını vermek içindir. Bu davranış, avretin örtülmesi ve kabîhin gizlenmesi hususunda bir nevî edebe riayettir.

2646 - İmam Mâlik merhuma ulaştığına göre, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) namazda iken burnu kanardı, o da çıkar burnunun kanını yıkar, geri döner ve önceki kıldığı namazını (kaldığı yerden) tamamlardı."

Yine Muvafta'nın İbnu'l-Müseyyeb'den kaydettiği bunun aynısı olan bir başka rivayet daha vardır."

Muvatta, Tahâret 74, (1, 38).

2647 - İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir kimse son rek'atte oturmuşken daha selam vermeden hades vâki olsa namazı caizdir."

Tirmizî, Salât 300, (408).

ELBİSE TEMİZLİĞİ

2648 - Hz. Mu'âviye (radıyallâhu anh)'nin dediğine göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevce-i pâkleri Ümmü Habîbe'ye -ki kızkardeşidir- sormuştur:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), içerisinde kendisiyle temasta bulunduğu elbise sırtında olduğu halde namaz kılar mıydı?" Ümmü Habîbe (radıyallâhu anhâ) şu cevabı vermiştir:

"Evet, yeter ki elbisede bir ezâ (meni bulaşığı) görmemiş olsun!"

Ebü Dâvud, Tahâret 133, (366); Nesâî, Tahâret 186, (1, 155); Buhârî, Salât 2, Buhârî, bâb başlığı (tercüme) olarak kaydeder.

2649 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), bizim (kadınların) çamaşırları içerisinde namaz kılmazdı."

Ebu Dâvud, Tahâret 134, (368); Tirmizî, Salat 420, (600); Nesâî, Zänet 116, (8, 217).

2650 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'in anlattığına göre, cünübken içinde terlediği elbise sırtında olduğu halde namaz kılardı."

Muvatta, Tahâret 87, (1, 52).

2651 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashâbiyle namaz kılarken âniden nalınlarını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunu gören cemaat de derhal nalınlarını attılar. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazı tamamlayınca:

"NaIınIarınızı niye attınız?" diye sordu.

"Seni nalınlarını atarken gördük, biz de kendi nalınlarımızı attık!" cevabını verdiler.

"Cebrâil (aleyhisselâm) bana gelip pislik olduğunu haber verdi (onun için attım). Öyleyse sizler mescide gelirken dikkat edin, nalınlarınızda bir pislik (kazurat) -veya eza demişti- görürseniz onu silin; o, ayağınızda olduğu halde namazınızı kılın."

Ebü Dâvud, Salât 89, (650).

SETRÜ'L-AVRET

2652 - Behz İbnu Hakîm (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Bir gün Hz. Peygamber'e sorarak) dedim ki:

"Ey Allah'ın Resülü! Hangi avretimizi açıp, hangi avretimizi örtelim?"

"Zevcen ve sağ elinin sahip oldukIarı dışında herkese karşı avretini koru!" cevabını verdi. Ben tekrar:

"Ey Allah'ın Resülü, erkekle olursa?" dedim,

"Gücün yeterse avretini kimseye gösterme!" dedi.

"Kişi tek başına olursa?" dedim.

"Kendisine karşı haya edilmeye Allah daha lâyıktır" dedi."

Ebü Dâvud, Hamâm 3, (4017); Tirmizî, Edeb 22, ,(2770), 39, (2795); İbnu Mâce, Nikâh 28, (1920).

2653 - Ebü Saîd el'Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir erkek başka bir erkeğin avretine bakmasın, kadın da kadının avretine. Bir erkek aynı örtünün içinde bir başka erkeğe sokulmasın. Kadın da aynı örtünün içinde bir başka kadına sokulmasın."

Müslim, Hayz 74, (338); Ebü Dâvud, Hamâm 3, (4018); Tirmizî, Edeb 39, (2794).

2654 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çıplaklıktan sakının! Zîra sizin yanınızda sadece helâya girdiğiniz zaman ve erkek hanımına sokulunca ayrılan melekler var. Onlardan utanın ve onlara karşı saygılı olun."

Tirmizî, Edeb 42, (2801).

2655 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri cariyesini veya kölesini veya ücretlisini evlendirdi mi, artık onun avretine bakmasın."

Ebü Dâvud, Libâs 37, (4113, 4114).

2656 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissulatu vesselâm) bana: "Ey Ali, dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine de bakma" buyurdu."

Ebü Dâvud, Cenâiz 32, (3140).

2657 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyluğu avret addetti."

Tirmizî, Edeb 40, (2798).

2658 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Omuzunuzu da örtmeyen -veya şöyle demişti bir parçası iki omuzunuzu da örtmeyen- tek parçadan müteşekkil kumaş içerisinde kimse namaz kılmasın."

Buhârî, Salât 5; Müslim, Salât 277, (516); Ebü Dâvud, Salât 78, (626); Nesâî, Kıble 18, (2, 71).

2659 - Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim tek parçalı kumaş içerisinde namaz kılarsa onu iki omuzu arasında çaprazlasın."

Buhâri, Salât 5; Ebu Dâvud, Salât 78, (627).

Ebü Dâvud'un metninde: "(Kumaşın) iki ucuyla omuzunda çapraz yapsın" denmiştir.

2660 - Yine Ebü Hüreyre'nin rivayeti de şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a tek bir kumaş içinde kılınacak namazdan sorulmuştu şu cevabı verdi:

"Hepinizin iki parçası var mı?"

Buhârî, Salât 4, 9; Müslim, Salât 275, (515); Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 30, (1,140); Ebü Dâvud, Salât 78, (625); Nesâî, Kıble 14, (2, 69-70).

2661 - Ömer İbnu Ebî Seleme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) tek parça kumaşa sarınmış olarak namaz kıldı. İki ucu omuzlardan çaprazlama geçmişti."

Buhârî, Salât 4; Müslim, Salât 279, (517); Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 29, (1, 140); Ebü Dâvud, Salât 78, (628); Tirmizî, Salât 254, (339); Nesâî, Kıble 14, (2, 70).

2662 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah hayız görenin (kadının) namazını başörtüsüz kabul etmez."

Ebü Dâvud, Salat 85, (641); Tirmizî, Salât 277, (377).

2663 - Ubeydullah İbnu'I-Esved el-Havlânî -ki Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın zevce-i pâkleri Meymüne (radıyallahu anhâ)'nin terbiyesinde idi anlatıyor: "Meymüne (radıyallâhu anhâ) üzerinde izar olmaksızın tek entari (dır') ile başörtüsü giyinmiş olduğu halde namaz kılardı."

Muvatta, Salâtu'l-Cema'a 37, (1,142).

2664 - Muhammed İbnu Zeyd, İbnu Kunfuz'un annesinden yaptığı nakle göre, annesi Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ)'ye "Kadın, hangi giysiler içerisinde namaz kılmalı?" diye sormuştur. 0 da;

"Başörtüsü ve ayağın üzerini örtecek kadar uzun entari içerisinde!" diye Cevap vermiştir."

Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 36, (1,142); Ebü Dâvud, Salât 84, (639, 640).

2665 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), üzerinde çizgiler olan hamîsa kumaşı üzerinde namaz kılmıştı. (Namazdan sonra) çizgilere bir göz attı ve:

"Bu hamisa'yı Ebü Cehm İbnu Huzeyfe'ye götürün, onun enbicâniye'sini getirin. Zîra bu beni az önce namazda meşgul etti" buyurdu."

Buhârî Salât 14, Ezân 93, Libâs 19; Müslim, Mesâcid 61, (556); Muvatta, Salât 67, (1,

97, 98); Ebü Dâvud, Salât 167, (914), Libâs 11; Nesâî, Kıble 20, (2, 72).

2666 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ipekten mamul bir kaftan hediye edildi. Kaftanı giyip içinde namaz kıldı. Sonra namazdan ayrılıp hemen kaftanı şiddetle çıkarıp attı, sanki kaftandan gayr-ı memnundu:

"Bu, muttakîlere muvafık düşmüyor!" dedi."

Nesâî, Kıble 19, (2, 72); Buhâri, bu ma'nâda bir rivayette bulunmuştur. Salât,16, Libâs 12; Müslim, Libâs 23, (2075).

2667 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) demiştir ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) bir ucu beni örtmekte olan bir kumaşın diğer ucuyla örtünerek, içinde namaz kıldı."

Ebu Dâvud, Salât 80, (631).

NAMAZ KILINAN YERLER

2668 - Hz. Enes (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, büyükannesi Müleyke (radıyallâhu anhâ) hazırladığı bir yemeğe Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı davet etti. (Efendimiz şeref vererek) yemekten yediler. Sonra:

"Kalkın size namaz kıldırayım!" buyurdular. Enes (radıyallâhu anh) der ki:

"Ben uzun müddettir kullanılmaktan kararmış olan hasırımızı getirdim, üzerine su çiledim. Aleyhissalâtu vesselâm üzerinde namaza durdu. Ben ve yetim, arkasında saf yaptık, yaşlı (annem) de bizim arkamızda durdu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize iki rek'at (nafile namaz) kıdırıp, sonra ayrıldı."

Buhârî, Salât 20, Ezân 78, 161, 164, Teheccüd 25; Müslim, Mesâcid 266-268, (658-660); Muvatta, Kasru's-Salât 31, (1, 153); Ebü Dâvud, Salât 71, (612, 658); Tirmizi, Salât 173, (234); Nesâî, Mesâcid 43, (2, 56, 57); İmâmet 19, (2, 85-86).

2669 - Hz. Meymüne (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ben hayızlı halde tam hizasında dururken, namaz kılardı. Secde ettiği vakit bazan elbisesi bana değerdi. Humra üzerinde namaz kılardı."

Buhârî, Salât 21, 19, 107, Hayz 29; Müslim, Mesacid, 273, (513); Ebü Dâvud, Salât 91, (656); Nesâî Mesâcid 44, (2, 57).

2670 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz çok sıcak günlerde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte namaz kılardık. Biriniz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi.

Buhârî, Amel fis-Salât 9, Salat 23, Mevat 11; Müslim, Mesâcid 191, (620); Ebü Dâvud, Salât 93, (660); Tirmizî, Salât 411, (584); Nesai, İftitah 144, (2, 216); İbnu Mâce, İkâmetu's-Salât 64, (1033).

2671 - Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Koyun ağıllarında namaz kılın. Zîra koyunlar mübarek (hayvanlar)dır. Deve damlarında namaz kılmayın, zîra onlar şeytanlardandır."

Ebü Dâvud, Salât 25, (493).

2672 - İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) yedi yerde namaz kılmayı yasakladı: "Mezbele (çöplük), meczere (hayvan kesilen yer), makbere (mezarlık), yol geçeği, hammâm, deve damı, Beytullâhi'l-Haram'ın damının üstü."

Tirmizî, Salât 255, (346).

2673 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) şöyle dediler:

"Allah yahudilere ve hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler."

Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, (530); Ebu Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106, (4, 95, 96).

Ebü Dâvud'un dışındaki bir rivayette Hz. Âişe'den şu ziyadeye yer verilmiştir: "Eğer bu (endişe) olmasaydı, (Resülullah'ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu."

2674 - Atâ İbnu Yesâr (rahimehullah) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle duâ buyurdular: "Allahım, kabrimi ibâdet edilen bir put kılma" (ve devamla dedi ki): "Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah'ın öfkesi artmıştır."

Muvatta, Kasru's-Salât 85, (1, 172).

2675 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), beni mezarlıkta namaz kılmaktan menetti. Beni Bâbil toprağında da namaz kılmaktan menetti (ve şöyle dedi "Zîra orası mel'undur."

Ebü Dâvud, Salât 24, (490).

Hattabî der ki: "Bu hadisin senedinde zayıflık olduğu söylenmiştir. Ben âlimlerden kimseyi bilmem ki Bâbil toprağında namaz kılmayı yasaklamış olsun. Hadis(in Resülullah'a nisbeti) sahih ise, bu yasak sadece, Hz. Ali'nin şahsıyla ilgilidir; böylece, onu Küfe'de maruz kaldığı mihnete (sıkıntılı hadislere) karşı uyarmak istemiştir. (Malum olduğu üzere) Küfe, Bâbil diyarındadır."

2676 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resüllullah (aleyhissalatu vesselâm) bineğinin üzerinde iken yönü hangi istikâmette olursa olsun tesbih ediyor, (nafile namaz kılıyor, rükü ve secde içinde) başıyla imada bulunuyordu. İbnu Ömer de böyle yapıyordu."

Buhârî, Taksirus-Salât 7, 8, 11, 12, Vitr 5, 6; Müslim, Müsâfırîn 39, (700); Muvatta, Kasru's-Salât 22, (1,150,151); Ebü Dâvud, Salât 277, (1224,1225); Tirmizî, Salât 345, (472); Tefsir, Bakara (2961); Nesâî, Kıble 23, (243, 244). Kıyâmu'l-Leyl 23, (3, 232).

2677 - Ebü Dâvud bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Aleyhissalâtu vesselâm nafile namaz kılmak isteyince, devesini kıbleye çevirir, sonra iftitah tekbiri getir(erek) namaza başlar, sonra bineği nereye yöneltirse yöneltsin, namazını kılardı."

2678 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılstn."

Nesâî, Mesâcid 42, (2, 56).

2679 - İbrahim İbnu Yezîd et-Teymî (rahimehullah) anlatıyor: "Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde âyeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine:

"Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum... Dedi ki: "Ben Ebü Zerr (radıyallahu anh)'in şöyle söylediğini işittim: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: "Mescid-i Haram" olduğunu söyledi. Ben: "Sonra hangisi?" dedim, "Mescid-i Aksa!" diye cevap verdi. Ben: "İkisi arasında kaç yıl fark var?" dedim. "Kırk yıl!" dedi ve ilave etti: "Arz sana (baştan ayağa) bir mesciddir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını (orada) kıl, çünkü fazîlet ondadır (namaz vaktinin girdiği ilk andadır)"

Buhârî, Enbiyâ 8, 40; Müslim, Mesâcid 2, (520); Nesâî, Mesâcid 3, (2, 32); İbnu Mâce, İkâmet, Mesâcid 7, (753).

2680 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!"

Buhârî, Salât 52, Teheccüd 38; Müslim, Musâfirîn 208, (777); Ebü Dâvud, Salât 346, (1448); Tirmizî, Salât 331, (451); Nesâî, Salâtu'l-Leyl 1, (3,197).

2681 - Müslim'in Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den kaydettiği bir rivayette Aleyhissalatu vesselâm şöyle emretmiştir:

"Sizden kim namazını mescidde kılarsa namazından bir pay da evi için ayırsın. Zîra Allah, evinde kılacağı namaz için dahi bir hayır takdir etmiştir.

Müslim, Müsâfirîn 210, (778).

2682 - Mu'âz İbnu Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bağ ve bahçelerde namaz kılmayı da müstehab (sevimli ve hoş) addederdi."

Tirmizî, Salat 249, (334).

NAMAZDA KONUŞMAMAK

2683 - Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, namaz kılarken konuşurduk. Öyle ki herkes kendi yanındakine birşeyler söyleyebilirdi. Derken şu ayet nazil oldu: "Allah'ın divanına tam huşü ve tâatle durun" (Bakara 238). Böylece süküt etmekle emrolunduk ve konuşmaktan menedildik."

Buhârî, Amel fi's-Salât 2, Tefsir, Bakara 43; Müslim, Mesâcid 35, (539); Ebü Dâvud,178, (949); Tirmizî, Salât 297 (405); Nesâî, Sehv 20.

2684 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a selam verirdik, O da bize mukâbele ederdi. Necâşi'nin yanından döndüğümüz zaman O'na yine (namazda) selam vermiştik, bize mukabeleten selam vermedi.

"Ey Alah'ın Resülü, dedik, biz sana vaktiyle namazda selam verirdik, sen de selamımızı alırdın (şimdi niye almıyorsun)?" dedik. Bizi şöyle cevapladı:

"Namazda meşguliyet var!"

Buhârî, Amel fis's-Salât 2, 15, Fadilu'l-Ashâb 37, Müslim, Mesâcid 34, (538); Ebü Dâvud,170, (923, 924); Nesâî, Sehv 20, (3, 19).

2685 - Mu'âviyeİbnu'l-Hakem es-Sülemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissâltu vesselâm) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir Şahıs hapşırdı. Ben:

" Yerhamükallah '' dedim. Cemaattekiler bana bed bed baktılar. Bunu üzerine (kızıp) :

" Vay başıma gelen, niye bana böyle bakıyorsunuz? '' dedim. Bu sefer ellerini dizlerine vurarak beni susturmak istediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazı bitirince (bana iyi davrandı), annem babam O'na fedâ olsun, ben O 'ndan, ne önce ne de sonra, ondan daha iyi öğreten bir muallim görmedim. Allah'a yemin olsun O beni ne azarladı ne dövdü, ne de betimi yıktı; sadece:

"Namazda insan kelamından (dünyevi) bir söz münasib degildir, ona uygun olan söz, tesbîh, tekbîr ve Kur'an kiraatıdır!" dedi. Ben:

"Ey Allah 'ın Resulû, dedim, ben cahiliyeden daha yeni çıkmış birisiyim. Allah bize İslâm'ı lütfetti ama bizde öyleleri var ki, hâlâ kâhinlere geliyorlar, (bu hususta ne tavsiye edersiniz?) '' dedim.

" Sen onlara gitme!'' buyurdu. Ben tekrar:

"Bizde (kuşun uçuşuna vs 'ye bakarak) uğursuzluk çıkaranlar da var?'' dedim. Cevaben :

"Bu (uğursuzluk zannı) kalplerinde mevcut olan bir (kuruntu)dur. Sakın onları (gayelerine gitmekten) alıkoymasın!'' dedi. Ben:

"Bizde, kuma hatlar cizerek fala bakanlar da var? '' dedim. Şu açıklamayı yaptı:

"Peygamberlerden biri de (kuma) çizgi çizerdi. Kim çizgisini onun çizgisine uygun düşürürse isabet eder!'' buyurdu. Ben:

"Benim bir câriyem vardı, Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyun otlatırdı. Bir gün öğrendim ki bir kurt peyda olmuş ve sürüden bir koyun götürmüş. Ben bir insanoğluyum, herkes gibi ben de öfkelenirim. (Bu hâdise yüzünden kızıp) câriyeye bir tokat askettim. (Râvi der ki: Bu sözümü işitince) Resûlullah tokadımı fazla buldu, (yakıştıramadı).

"O halde onu âzad etmiyeyim mi?" dedim.

"Bana bir getir hele!'' dedi. Ben de câriyeyi ona getirdim. Ona :

"Allah nerde?" diye sordu. Cariye:

"Semâda!" diy cevap verdi. Bu sefer:

"Ben kimim?" diye sordu. O da:

"Sen Resûlullah'sın!'' diye cevap verdi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam:

"Onu âzad et, çünkü mü'mine'dir" buyurdu."

Müslim, Mesâcid 33, (537); Ebu Dâvud, Salât 171, (930, 931 ); Nesâî Sehv 20, (3, 14-1 8).

2686 - Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktı. Şunu okuduğunu işttik: "Senden Allah'a sığınırım. '' Sonra da üç kere: ''Seni Allah'ın lânetiyle lânetliyorum'' dedi ve sanki bir şey yakalıyormuşcasına elini uzattı. Namazı bitirince:

"Ey Allah 'ın Resûlü! dedik, senden bugün daha önce hiç söylemediğin bir şey işittik. Ayrıca ellerini de açtığını gördük? şu cevabı verdi:

"Allah'ın düşmanı olan iblis, yüzüme koymak için ateşten bir alev getirdi. Ben de ona, üç kere : " Eûzu billahi '' dedim. Sonra da: " Seni Allah'ın eksiksiz lanetiyle lânetliyorum'' dedim, geri çekilmedi, üç kere tekrarladım. Sonunda onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşim Süleymân'ın duası olmasa idi, bağlı olarak sabaha erecek ve Medine'nin çocukları onunla oynayacaklardı.''

Müslim, Mesâcid 40, (542); Nesâ, Sehv 19, (3,13).

BAŞKA MEŞGULİYETLERİ TERK

2687 - Mu'aykîb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a, musalli 'nin secde edeceği yerdeki toprağın düzlenmesinden sual edildi... "

2688 - Tirmiz î'nin bir rivayetinde hadis şöyledir : "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a namazda çakıllara dokunup (düzlemekten) sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"Mutlaka yapmak zorunda isen bâri bir kere yap!"

Buharî, Amel fi's Salât 8; Müslim, Mesâcid 46, (545); Ebu Dâvud, Salât 175, (946); Tirmizî, Salât 279, (3 80) ; Nesâî, Sehv 8, (3, 7).

2689 - Ebu 'Zerr (radıyallahu anh) 'den Dört İmam'ìn kaydettiği bir rivayette şöyle‚ buyrulmuştur: "Sizden kim namaza durursa, sakın çakıllara değmesin. Zira rahmet, ona karşıdan gelir."

Muvatta, Kasru's-Salât 43, (1,157); Ebu Dâvud, Salât 175, (945) ; Tirmizî, Salât 279, (379); Nesâî, Sehv 7, (3,6).

2690 - Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "Allah, kula namazda sağa sola iltifat etmedikçe rahmetiyle yaklaşmaya devam eder. İltifat etti mi ondan yüz çevirir. "

Ebu Dâvud, Salât 165, (909) ; Nesâî, Sehv 10, (3,7).

2691 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah'a namazda sağa sola bakmak (iltifat) hususundan sordum. Şu cevabı verdi:

''Bu bir kapıp kaçırmadır. Şeytan kulun namazından kapar kaçırır.''

Buhârî, Ezân 93, Bed'ü'l-Halk 11; Ebu Dâvud, Salât l65, (910); Nesâî Sehv 10, (3,8). Bu rivâyet Müslim'de bulunamamıştır.

2692 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İnsanlara ne oluyor da namaz kılarken gözlerini semaya kaldırıyorlar? '' dedi ve bu hususta sert sözler söyledi. Sonra konuşmasını şöyle tamamladı: "Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri çıkarılır."

Buhârî, Ezân 91; Ebu Dâvud, Salât l 67, (913) ; Nesâî, Sehv 9, (3, 7).

2693 - Yine Hz. Enes anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu. vesselâm) bana şöyle nasihat etti: "Ey oğulcuğum, namazda sağa sola bakmaktan sakın. Zira o helak olmaktır. Eğer mutlaka yapacaksan bâri nafilelerde olsun, farzlarda değil.''

Tirmizî, Salât 413 (5 89).

2694 - Sehl İbnu 'l-Hanzaliyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabah namazı için ikâmet okundu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza başladı. Namazda Şîb istikametine bakıyordu. Geceden, Şîb'a koruması için bir atlı göndermişti."

(Ebu Dâvud, Salât 168, (916).

2695 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mescid-i Kuba 'ya namaz kılmaya gitti. Ensar (radıyallahu anhüm) gelip, namaz kılarken kendisine selam.verdiler. Ben Bilâl'e sordum:

"Namaz kılarken onların selamına nasıl mukabele ettiğini gördün?'' Bana bizzat göstererek:

"Şöyle!'' dedi ve avucunu açıp iç kısmını aşağıya, sırtını yukarıya getirdi.''

Ebu Dâvud, Salât 170, (927); Tirmizî, Salât 271, (368); Nesâî, Sehv 6, (3, 5-6).

2696 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Tesbîh erkeklere, el çırpma kadınlara mahsustur."

Buhârî, Amel fi's-Salât 5; Müslim, Salât 106, (422); Ebu Dâvud, Salât 173, (939) ; Tirmizî, Salât 272, (369) ; Nesâî, Sehv l 6, (3, 11-12).

2697 - Abdullah İbnu' ş-Şhhîr (radıyallalu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kıldım. Namazda onun öksürerek boğazını temizleyip (yere attığını ve) sol ayağıyla sürttüğünü gördüm. "

Buharî Mesâcid 58, (554); Ebu Dâvud, Salât 22, (482); Nesâî, Mesâcid 34, (2, 52).

2698 - Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle gelmiştir: "... Sol ayağının altına tükürdü, ayakkabısıyla sürttü.''

Ebu Dâvud. Salât 22, (482).

2699 - Ebu Dâvud'un Ebu Nadra 'dan kaydettiği bir rivayette : "Elbisesine tükürdü, kıvrımları arasında ovaladı" denmiştir.

Ebu Dâvud, Tahâret 143,(389, 390).

2700 - Hz. Aişe, (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir gün dışardan geldim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) odada namaz kılıyordu, kapı da üzerine kapalı'idi. Açmasını istedim, ilerleyip bana açtı. Sonra gerisin geriye namazgâhına döndü.''

Hz. Aişe kapının kıble cihetinde olduğunu belirtti."

Ebu Dâvud, Salât 169, (922) ; Tirmizî, Salât 421, (601); Nesâî, Sehv 14, (3, 11).

2701 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullalh (aleyhissalâtu vesselâm): "Namazda iki siyahı yani yılan ve akrebi öldürün'' buyududu."

Ebu Dâvud, Salât 169, (921); Tirmizî, Salât 287, (390); Nesâî, Sehv 12, (3, 10).

2702 - Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizim Eflah adındaki kölemizi, secde sırasında (ağzıyla) üfürdüğünü görmştü"Ey Eflâh, yüzünü toprakla!" dedi."

Tirmizî, Salât 280, (381).

2703 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda sedl 'i, (sarınmayı) ve erkeğin ağzını örtmesini yasakladı."

Ebu Dâvud, Salât 86, (643); Tirmizî, Salât 278, (378).

KIBLE

2704 - Hz. Aişe, (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (alehissalâtu vesselam), geceleyin ben önünde, kıbleyle arasında bir cenaze gibi uzanmış yatarken, namaz kılardı. Vitir kılacağı zaman bana da haber verirdi, ben de vitir kılardım.''

2705 - Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nın yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıtı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe (radıyallahu anhâ):

"Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim (yatağın) ayak tarafından sıyrılp çıkardım.''

Buharî, Salât 22, 99, 102, 103,104,105,108, Amel fi s-Salât 10, Vitr 3, İsti'zân 37; Müslim, Salât 267, (512) ; Muvatta, Salatu'l-Leyl 2, (1,117) ; Ebu Dâvud, Salât 112, (711,712, 713, 714); Nesâî, Tahâret 120, (1, 101, 102), Kıble 10, (2, 67).

2706 - Ebu Dâvud'da İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) 'dan gelen diğer bir rivayette şöyle denmiştir : "Ben ve Abdulmuttaliboğullarından biroğlan (veya köle) bir eşeğin üzerinde beraber geldik. Resulullah (aleyhissalâtu ve vsselâm) bu sırada namaz kılıyordu. Oğlan eşekten indi, ben de indim. Eşeği safın ön kısmında bıraktık. Eşeğe aldırma(yıp namaza devam et)ti. Derken yine Abdulmuttaliboğullarıdan iki kız çocuğu gelip safın arasına dahil oldu, buna da aldırmadı. ''

2707 - Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazı bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecûsi, kadın... Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifâyet eder."

Buharî, Salât 90, İlm 18, Ezân 161, Cezâu ' s-Sayd 25;Müslim, Salât 254, (504); Muvatta, Kasru's-Salât 38, (1, 155); Ebu Dâvud, Salât 110,113 (703, 704, 715, 716, 717) ; Tirmizî, Salât 252, (337), Nesâî, Kıble 7, (2, 64, 65).



"Bir diğer rivâyette şöyle denmişti: "Namazı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar. "

2708 - el-Fadl İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim iki küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikndi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı."

Ebu Dâvud, Salât 114 ,(718) ; Nesâî, Kıble 7, (2, 65).

2709 - Kesîr İbnu Kesîr İbn-i Ebî Vedâ'a, an bazı ehlihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatmıştır ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı Benî Sehm kapısını takip eden yerde, önünden halk gelip geçerken namaz kılar görmüştür. Bu sırada Resulullah 'la Ka'be arasında bir sütre de mevcut değildir.''

Ebu Dâvud, Menâsik 89, (2016) ; Nesâî, Kıble 9, (2, 67) İbnu Mâce, Menâsik 33, (2958).

2710 - Ebu Sa 'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazı hiç bir (haricî) şey bozamaz. İmkanınız nisbetinde defetmeye çalışın. Çünkü (bozmak isteyen) şeytandır.''

2711 - Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Kim, kıblesi ile kendi arasına bir bşkasının girmemesine muktedir olursa, bunu sağlasın."

2712 - Buharî ' nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir : "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri, halka karşı sütre olacak bir şeyin gerisinde namaz kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mani olsun, (beriki haddini bilmeyip) ısrar ederse onunla mücâdele etsin. Zira o, (bu haliyle) şeytandır."

Buharî, Salât 100, Bed'ül-Halk 11; Müslim, Salât 259, (505);Muvatta, Kasru's-Salât 33, (1,154) ; Ebu Dâvud, Salât 108, (697, 698, 699,700) ; N esaî, Kıble 8, (2, 66) ; Kasâme 45, (8, 6162).

2713 - Bişr İbnu Sa'îd(radıyallahu anh)'in anlattığına göre, kendisini Zeyd İbnu Hâlid Ebu Cüheym' in yanına göderip: "Musallînin önünden geçen hakkında Resulullah (aeyhissalâtu vesselâm) 'dan ne işittiğini sordurmuştur. Ebu Cüheym (radıyallhu anh) demiştir ki:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Eğer musallinin önünden geçen kimse, bu geçişi sebebiyle kendisine gelen günahı bilseydi orada kırk. . . kalması onun için, musallînin önünden geçmesinden daha hayırlı olurdu."

Ebu 'n-Nadr der ki:

"Bilemiyorum ! Efendimiz "kırk gün mü'' dedi, kırk ay mı dedi, kırk sene mi dedi?"

Buhârî, Salât,101; Müslim, Salât26l, (507); Muvatta, Kasru's-Salât 34, (1,154,155); Ebu Dâvud, Salât 109, (701); Tirmizî, Salât 251, (336); Nesâî, Kıble 8, (2, 66).

2714 - Yezîd İbnu Nimrân (rahimehullah) anlatıyor: "Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah'ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) yol alamadım."

Bir rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resulullah aleyhissalâtu vessalâm şöyle dedi "0 bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin."

Ebu Dâvud, Salât 110, (705, 706).

2715 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Uyuyanın gerisinde namaz kılmayın,konuşanın gerisinde de!, buyurdular.''

Ebu Dâvud, Salât 106, (694).

2716 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biriniz namaz kılınca,yüzünün karşısına bir şey koysun. Bulamazsa bir değnek koysun. Beraberinde bir değnek de yoksa bir çizgi çizsin. Böyle yaparsa önünden geçen kendisine zarar vermez."

Ebu Dâvud der ki: "Alimlerden bazısı, çizginin uzunlamasına olacağını, bazısı da hilal gibi enlemesine olacağını söylemiştir.''

Ebu Dvud, Salât 103, (689).

2717 - Tallha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz namaz kılarken, önüne semerin arka kaşı boyunda bir şey koydu mu, namazını rahat kılsın, bunun gerisinden geçene aldırmasın.''

Müslim, Salât 241, (499) ; Ebu Dâvud, Salât 102,Tirmizî, Salât, 250, (335).

2718 - Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar. . . ''

Ebu Zerr 'e dendi ki :

"Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir? '' Şu cevabı verdi:

"Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz:

" Siyah köpek şeytandır'' buyurmuştu. ''

Müslim, Salât 265, (510) ; Ebu Dâvud, Salât 110, (702) ; Tirmizî, Salât 253, (338) ; Nesâî, Kıble 7, (2,63) ;İbnu Mâce, İkâmetu's-Salt 38, (952).

2719 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm), bayram günü (namaz) için çıkınca bir harbe alınmasını emrederdi. Harbe, (namaz sırasında) aleyhissalâtu vesselâm 'ın önüne konur, O da halk arkasında olduğu halde harbeye doğru namaz kılardı. Efendimiz sefer sırasında da böyle yapardı. Bu sünnete ittibâen ümerâ da harbe kullanır oldu."

Buharî, Sa1ât 92, 90; Müslim, Salât 245 (501); Ebu Dâvud, Salât 102, (687) ; Nesâî, Kıble 4, (2, 62); İbnu Mâce, İkametu's-Salât 164, (1304, 1305).

2720 - Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (bazan) bineğini (sütre olarak) öne koyar, ona doğru namaz kılardı."

Bir diğer rivâyette: "Aleyhissalâtu vesselâm devesine doğru namaz kılardı'' denmiştir.

Buharî, Salât 98, 50; Müslim, Salât 247, (502); Muvatta, Kasru's-Salât 41, ( 1, 157) ; Ebu Dâvud, Salât 104, (692) ; Tirmizî, Salât 261, (352).

2721 - Mikdâd İbnu'l-Esved (radıyallahu anh) diyor ki : "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ı çubuğa, direğe ve ağaca karşı namaz kılar vaziyette ne zaman görmüşsem, her seferind‚ onları sağ kaşının veya sol kaşının karşısına almış görmüşümdür. Hiç bir zaman sütresin tam karşısına almadı. "

Ebu Dâvud, Salât 105, (693).

2722 - Sehl İbnu Ebî Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki :

"Biriniz sütreye karşı namaz kılınca, ona yakın olsun, ta ki şeytan namazını bozmasın."

Ebu Dâvud, Salât 107, (695).

ÇOCUK TAŞIMAK

2723 - Ebû Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kızı Zeyneb 'in kerimesi olan torunu Ümâme 'yi omuzunda taşıdığı halde halka namaz kıldırırdı. Secdeye varınca çocuğu (yana) bırakır, kıyâm için doğrulunca tekrar omuzuna alırdı.''

Buharî, Slât 106, Edeb 18; Müslim, Mesâcid 41, (5, 43); Muvatta, Kasru's-Salât 81, (1,170); Ebu Dâvud, Salât 169,(917, 918, 919, 920); Nesâî; Mesâcid 19, (2, 45), Sehv 13, (3, 10).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-07-2011, 05:38   #110
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart
NAMAZDA UYUKLAMAK

2724 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Sizden biri namaz kılarken uyuklayacak olursa, uykusu gidinceye kadar hemen yatsın. Zira, uyuklayarak namaz kılanınız, istiğfar ederken kendi nefsine sebbetmeye kalkar da farkında olmaz."

Buharî, Vudü 53, Müslim, Müsafirîn 222, (786); Muvatta, Salatu'l-Leyl 3, (1,118); Ebu Dâvud, Salât 308, (1310); Tirmizî, Salât 263, (355); Nesâî, Tahâret 117, (1, 99-100).

SAÇIN ÖRÜLÜP BAĞLANMASI

2725 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, Abdullah İbnu'l-Haris'i, -saçını arkadan topuz yapmış olduğu halde- namaz kılarken görmüş, arkasında durup, topuzu çözmeye başlamış, öbürü de kımıldamayıp, onaimkan tanımıştır. İbnu'l-Hâris namazını bitirince, İbnu Abbâs 'a gelip: "Benim saçımla niye ilgilendin?" diye sormuş, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) şu cevabı vermiştir: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'dan işittim, demişti ki:

"Böylesinin misâli, kolları arkasından bağlı olduğu halde namazını kılan kimsenin misalidir. ''

Müslim, Salât 232, (492) ; Ebu Dâvud, Salât 88, (647); Nesâî, İftitâh 147, (2, 2l5-216).

2726 - Ebu Sa'îd el-Makberî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın azadlısı Ebu Râfî', Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhümâ) 'ye uğradı. Hasan, örgülerini ensesinde topuz yapmış olduğu halde kalkmış namaz kılıyordu. Ebu Râfi ' topuzunu çözdü. Hasan (radıyallahu anh) öfkeyle ona baktı.Ebu Râfi ' (radıyallahu anh): "Ökelenme, namazına devam et, çünkü ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Bu, şeytan'ın minderi, yani oturma yeridir'' dediğini işitmiştim (de onun için çözdüm) '' dedi. ''

BÜYÜK VE KÜÇÜK ABDEST (İKİ HABİSİN) SIKIŞMASI

2727 - Abdullah İbnu Muhammed İbni Ebî Bekr (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)' nin yanında idik. Yemeği getirildi. Derken Kâsım İbnu Muhammed namaza kalktı, Hz. Aişe: "Resulullah (alehissalâtu vesselâm) 'ın şöyle söylediğini işittim '' dedi:

"Yemeğin yanında namaz kılınmaz, iki habîsin (yani büyük ve küçük abdestin) sıkışmasında da kılınmaz. ''

Müslim Mesâcid 67, (560) ; Ebu Dâvud, Tahâret 43, (89).

2728 - Abdullah İbnu'l-Erkân (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre: "... Halka imamlık yapıyordu. (Bir seferinde) ikamet getirilmişti. Bir adamın elinden tutup öne sürdü ve: "Resulullah (aeyhissalâtu vesselâm) 'ın:

"Namaz başlarken birinizin hela ihtiyacı gelirse, önce helâya gitsin! ''dediğini işittim dedi,''

Muvatta, Kasru's-Salât 49; (1,159); Eb Dâvud, Taharet 43, (88); Tirmizì, Tahâret 108, (142), Nesâî, İmâet 51, (2, 110, 111);İbnu Mâce, İkâmetu s-Salât 114, (616).

SEHİV VE TİLAVET SECDELERİ

2729 - Abdullah İbnu Mâlik İbnu Büheyne (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazının ilk iki rekatini tamamlamıştı (oturması gerektiği halde oturmadan) kalktı. Namazı bitirince iki (ziyade) secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi. ''

Buharî, Sehv 1, 5 ; Ezân 145,147, Eymân 15 ; Müslim, Mesacid 85, (570) ; Muvatta, Salât 65, ( 1, 96) ; Ebu Dâvud, Salât 200, (1034,1035); Tirmizî, Salât 288, (391); Nesâî, Sehv 21, (3,19, 20), 28, (3, 34), İftitâh 196, (2, 244) ; İbnu Mâce, İkâmet 131, ( 1206).

2730 - İbnu Mes'üd (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Namaz kılarken üç mü kıldım dört mü kıldım diye şüpheye düşersen,eğer zann-ı gâlibin dört ise hemen teşehhüd yap, sonra sen daha otururken ve selam vermemişken iki secde daha yap; sonra aynı şekilde teşehhüd oku, sonra selam ver."

Ebu Dâvud, Salât 198, (1028).



Ebu Dâvud der ki: "Bu, İbnu Mes'ud'dan rivayet edilmiştir. Alimlerden kimse bunu Resulullah 'a nisbet etmedi. ''

2731 - Ebu Sa'îdi 'l-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz namazında, iki mi kıldım, üç'mü kıldım diye şekke düşerse, şekki atsın, yakîn kesbettiği hususu esas alsın,sonra da selam vermezden önce iki secdede bulunsun. Eğer (bu kıldığı ile) beş rekat kılmışsa namazını onunla (sehiv secdesiyle) çift yapmış olur. Dördü tam kılmış idiyse, o iki secdesi, şeytanın burnunu sürtme olur."

Müslim,Mesâcid 88, (571);Muvatta, Salât 62,(1, 95); Ebu Dâvud, Salât 197, (1024,1026, l027, l029); Tirmizî, Salât 291., (396); Nesâî, Sehv 24, (3, 27); İbnu Mâce, İkâmet 132, (1210); 133, (1212).

2732 - Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz namazıda yanılır da bir mi iki mi kıldığını bilemezse, namazını bir üzerine bina etsin; iki mi üç mü kıldığını bilmezse iki üzerine bina etsin; üç mü dört mü kıldığını bilmezse üç üzerine bina etsin, sonra da selam vermezden önce iki (ziyâde) secde yapsın..''

Tirmizî, Salât 291, (398).

2733 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazın ikinci rekatında selam verip bitirdi. Zülyedeyn (radıyallahu anh) kendisine:

"Ey Allah'ın Resûlü, namaz kısaldımı yoksa unuttunuz mu? '' diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Zülyedeyn doğru mu söylüyor? '' diye sordu. Herkes:

"Evet!'' diye cevap verdi. Resul-i Ekrem (aleyhissaltu vesselâm) de iki rek 'at daha kıldı, sonra selam verdi, sonra tekbir getrip iki secde daha yaptı Bu iki secde diğer secdelerinin uzunluğunda idi veya biraz daha uzundu. Sonra namazdan kalkatı. "

Buharî, Sehv, 3,4,5, Mesâcid 88, Cemâ'at 69, Edeb 45, Haberu'l-Vâhid 1; Müslim, Mesâcid 97, (573); Muvatta, Salât 58, (1, 93); Ebu Dâvud,Salât 195, (1008, 1009, 1010, 1011, 1012); Tirmizî, Salât 289, (394), 292, (399); Nesâî, Sehv 22-23, . (3, 20, 26).

2734 - Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle ve ikindi namazlarından birini iki rek'at kılmıştı. -Muhammed İbnu Sîrîn der ki: "Zann-ı gâlibime göre bu, ikindi namazı idi. Sonra selam verdi.Sonra mescidin ön kısmındaki kütüğe gitti. Elini üzerine koydu, (yüzünde öfke okunuyordu). Cemaatte Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer de vardı. Bunlar, (namazda yapılan eksiklikten) Efendimize söz etmekten (hicab edip) korktular. Cemaatin çabuk çıkanları:

"(Ey Allah'ın Resûlü!) namaz kısaldımı?'' diye sordular. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın Zülyedeyn dediği bir zât da:

"Ey Allah 'ın Resûlü! Namazmı kısaldı, siz mi unuttunuz? '' dedi.

"Ne ben unuttum, ne de namaz kısaldı" cevabını verdi. Ama Zülyedeyn tekrar:

"Hayır (farkında değilsiniz), unuttunuz!'' (dedi). Bunun üzerine aleyhissalâtu vesselâm kalktı iki rek'at daha kıldı, sonra selam verdi. Sonra tekbir getirdi, tıpkı diğer secdeleri gibi -veya biraz daha uzun olmak üzere- (sehiv için) secde yaptı, sonra başını kaldırdı tekbir getirdi, sonra başını koydu tekbir getirdi, peşinden önceki secdesi gibi veya daha uzun- (sehiv için ikinci defa) secde etti, sonra başını kaldırdı ve tekbir getirdi, (oturup teşehhüd okudu ve selam vererek namazı tamamladı). ''

Ebu Dâvud, Salât 195, (1008).

2735 - İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılmıştı. Namazda (unutarak) ziyade veya noksanda bulundu. Kendisine:

" Ey Allah 'ın Resûlü! Namazda (yeni bir durum mu) hâsıl oldu) ? '' diye soruldu.

"Bunu niye sordunuz? '' diye O da merak etti.

"Şöyle şöyle kıldınız '' dediler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hemen dizlerni bükerek kıbleye yöneldi ve iki adet sehiv secdesinde bulundu, sonra selam verdi ve yüzünü bize çevirerek:

"Şayet namazda yeni bir şey hasıl olsaydı ben size haber verirdim. Ancak ben bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Öyleyse bir şey unutursam bana haber verin. Biriniz namazında şekke düşecek olursa doğruyu araştırsın ve onun üzerine, kalanı bina etsin, sonra da iki (sehiv) secdesi yapsın '' dedi. ''

Buhari, Sehiv 2, Salât 31, 32, Eymân 15, Haberu'l-Vâhid 1; Müslim, Mesâcid 89, (572); Ebu Dâvud, Salât 196, (1019,1020,1021 1022); Nesâî, Sehv 26, (3, 31-36); Tirmizî, Salât 289, (392, 393).

2736 - Muğîre İbnu Şu 'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "İmam, (yanılarak ikinci rek'atte oturacağı yerde müteakip) rek'ate kalkmaya teşebbüs eder ve tam doğrulmadan hatırlarsa, hemen otursun. Tam kalkıp doğrulmuşsa artık (geri dönüp) oturmasın, namazın sonunda sehiv secdesi yapsın:"

Ebu Dâvud, Salât 2Ol, (1036);Tirmizî, Salât 269, (365).

2737 - İmam Mâlik (rahimehullah)'a ulaştığına göre, Resulullalh (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben de unuturum veya sünnet koymak için unutturulurum" buyurmuştur. ''

Muvatta, Sehv 2, (1, 100).

TİLAVET SECDESİ

2738 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm),

içerisinde secde âyeti olan sureyi okur, (ayetler geldikçe) secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri

bulamadığımız olurdu."

Buharî. Sücûdu'l-Kur'ân 9, 8, I2; Müslim, Mesacid 103, (575); Ebu Dâvud, Salât 333, (1411, 1412, 1413).

2739 - Rebî'a İbnu Abdillah (rahimehullah) 'ın anlattığına göre: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) cuma günü, minber üzerinde (hutbe verirken) Nahl suresini okumuş, secde âyetine gelince, minberden inip secde yapmış, halk da onunla birlikte secdeye kapanmıştır. Müteakip cum'ada da (aynı şekilde) aynı sureyi okumuş, secde ayetine gelince:

"Ey insanlar, biz secde âyetlerine uymuyoruz. (Bunlar okununca) kim secde ederse isabet eder, kim de secde etmezse üzerine günah yoktur'' der ve Hz.Ömer (radıyallahu anh) secde etmez. "

Buharî, Sücûdu'l-Kur'an 10, Muvatta, Kur 'an 16, ( 1, 206).

Buharî 'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Allah, secdeyi dilemezsek farz etmemiştir. ''

2740 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlu secde âyeti okur ve secde ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve:

"Yazık bana, insanoğlu secdeyle emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için de ateş var '' der. ''

Müslim, İmân 133, ( 81 ).

2741 - Ebu Temîmeti 'l-Hüceymî anlatıyor: "Ben sabah namazından sonra vaa 'z u nasîhat

ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde) ediyordum. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) beni yasakladı. Ama ben O'nu dinlemedim. O çü sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp:

"Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın arkasında namaz kıldım. Hz.Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile de namaz kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı '' dedi. ''

Ebu Dâvud, Salât 335, (1415).

TİLAVET SECDESİNİN FAZİLETİ

2742 - Amr İbnu'l-Âs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana Kur'an dan onbeş secde âyeti okuttu. Bunlardan üçü Mufassal surelerdedir. Hacc sûresinde de iki secde âyeti var."

Ebu Dâvud, Salât 328, ( 1401):İbnu Mâce, İkâmet 71, (1057).

2743 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "Sâd sûresi azâimi sücûd'dan değildir. Nitekim ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ı o sûrede secde edip:

"Davud (aleyhisselâm) bu secdeyi tevbe secdesi olarak yaptı, biz ise şükür olarak yapıyoruz!" dediğini işittim."

Buharî. Sücûdu'l-Kur'an 3, Enbiya 39; Ebu Dâvud, Salât 332, 1409); Tirmizî, Salât 405.

(577):Nesâî. 48.(2, 159).

2744 - İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Vennecmi suresini okudu ve secde-i tilavette bulundu, beraberindekiler de secde ettiler. Ancak, aralarında bulunan Kureyşli bir ihtiyar yerden bir avuç toprak alarak alnına götürdü ve:"Bu bana yeter'' dedi.

İbnu Mes 'ud der ki: "Ben sonra bu herifin kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm. Bu Ümeyye İbnu Halef'di. ''

Buhari, Sücûdu'l-Kur'an 4, 1, Menâkıbu'l-Ensâr 29, Meğâzî 7, Tefsir, Necm; Müslim, Mesâcid 105, (576); Ebu Dâvud Salât 330, (1406); Nesâî, İftitah 49, (2, 160). Metin, Buharî'deki metindir.

2745 - Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a Vennecmi suresini okudum, bunda secde etmedi. ''

Buharî, Sücudu'l-Kur'ân 6; Müslim, Mesâcid 106, (577); Ebu Dâvud, Salât 329, (1404); Tirmizî, Salât 404, (576) ; Nesâî, İftitâh 50, (2, 160).

2746 - Ebu Seleme, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) 'den naklettiğine göre, Ebu Hüreyre İzâ 's-Semâun-şakkat suresini okudu ve secde etti. Ben kendisine:

"Ey Ebu Hüreyre seni secde eder görmüyor muyum! '' dedim. Bana:

"Resulullah 'ı secde eder görmemiş olsaydım ben de secde etmezdim ! '' cevabını verdi. "

Buharî, Sücudu'l-Kur'an 7, 6, Ezan 100,102; Müslim, Mesacid 107; Muvatta, Kur'ân 12, (1, 205); Ebu Dâvud, Salât 331, (1407); Nesâî, İftitâh 51, (2, 161).

2747 - Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu veâm) 'la İzâ's-Semâun-şakkat suresinde ve İkra ' bismi Rabbikellezi halaka suresinde secde ettik.''

Müslim, Mesacid 108, (578); Ebu Dâvud, Salât 331, (1407); Tirmizî, Salât 402, (573, 574) ; Nesâî, İftitâh 51, 52, (2, 161-162).

2748 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine 'ye

(hicretle) geldiği günden beri mufassal surelerden hiç birinde secde etmemiştir" dedi.

Ebu Dâvud, Salât 329, (1403).

2749 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissâltu vesselâm), geceleyin yaptığı tilavet secdelerinde şöyle derdi: "Yüzüm, kendisini yaratan (maddi ve manevi çeşitli cihazlarla teçhiz, tezyin ve) tasvir eden, ilahi güç ve kudretiyle onda işitme ve görme duyguları açan Zat'a secde etti."

Ebu Dâvud; Salât 334, (1414); Tirmizî, Salât 407, (508); Nesâî, İftitah 71, (2, 222).

2750 - Tirmizî'nin.İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) 'dan yaptığı bir rivayette şu ziyade gelmiştir: İbnu Abbâs der ki: "Bir adam gelerek dedi ki, "Ey Allah 'ın Resûlü! gece uyurken rüyamda kendimi gördüm. Sanki ben bir ağacın arkasında secde yapıyorum. Ben secde yaptım, secdem üzerine ağaç da secde yaptı. Onun şöyle söylediğini işittim: " Allah 'ım, secdem sebebiyle bana sevab yaz, onun hürmetine günahımı dök, onu senin nezdinde bana azık yap. Kulun Dâvud'dan kabul ettiğin gibi, onu benden kabul et. "

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) der ki: "Bundan sonra, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın secde âyeti okuduğunu, (tilavet secdesi sırasında) o adamın kendisine, ağacın sözü olarak haber verdiği duanın aynısyla dua ettiğini işittim."

Tirmizî, Da'avât 33, (3420).

ŞÜKÜR SECDESİ

2751 - Hz. Ebu Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sürûlu bir hâdiseyle veya sürûr veren bir hâdiseyle karşılaşınca Allah'a şükretmek üzere secde ederdi."

Ebu Dâvud, Cihâd 174, (2774); Tirmizî, Siyer 25, (1578); İbnu Mâce, İkâmet 192, (1394).

2752 - Sa'd İbnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Mekke 'den çıktık, Medîne 'ye gitmeyi arzu ediyorduk. Yolun bir yerine (Azvera 'ya) ulaşınca, aleyhissalatu vesselâm ellerini kaldırıp Allah 'a dua etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet (öyle kaldı). Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki: " Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şafaat ettim.Rabbim, ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar (mağrifet için) talepte bulundum, bana ümmetimin üçte birini daha verdi, ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi, ben de Rabbime şükür secdesine kapandım."

Ebu Dâvud, Cihad 174, (2775).

CEMAAT NAMAZININ FAZİLETİ

2753 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmibeş kat fazladır. Şöyle ki, âbdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gâyesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgâhında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler:

"Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur."

"Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir."

Buharî, Ezan 30, Cum'a 2; Müslim, Salât 272 (649); Ebu Dâvud, Salât 49, (559); Tirmizî, Salât 245, (330); İbnu Mâce, Mesacid 16, (788).

2754 - Sahîheyn 'in İbnu Ömer (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cemâatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmiyedi derece üstündür."

Buharî, Ezân 30, Müslim, Salât 272.

2755 - Ebû Musâ (radıyallahu anh) anlatıyor: " Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazda en çok sevap alan kimse, en uzak olanlarıdır, yürüme yönüyle en uzaktan gelenler, imamla kılıncaya kadar namazı bekleyen kimse, hemen kılıp sonra da uyuyandan daha çok sevaba mazhardır."

Rezin ilavesidir. Derim ki bu rivayet Buharî'nin Sahih'inde mevcuttur. (Buharî, Ezan 31).

2756 - Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim şöyle diyordu:

"Kim yatsıyı bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibi olur, kim de sabah namazını bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin tamamını namazla geçirmiş gibi olur."

Müslim, Mesâcid 260, (656); Muvatta, Salâtu'1-Cemâ'a 7, (1, 132); Ebu Dvud, Salât 48, (555); Tirmizî, Salât 165, (221).

2757 - Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam vardı. Mescide ondan daha uzakta oturan birini bilmiyordum. Namazları da hiç kaçırmıyordu. Kendisine:

"Bir eşek alsan da karanlık veya sıcak zamanlar'da binsen! '' denilmişti, şu cevapta bulundu:

"Evimin mescide yakın olması beni memnun etmez. Ben mescide kadar yürümelerimin, sonra da aileme dönüşlerimin sevab olarak yazılmasını diliyoum. ''

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (adamın bu sözünü işitince): "Allah Teâla hazretleri bu isteklerinin hepsini yerine getirdi '' buyurdu.''

Müslim, Mesâcid 278, (663) ; Ebu Dâvud, Salât 49, (586).

CEMAATİN VÜCUBU VE CEMAATE DEVAM

2758 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a âmâ bir zât gelerek:

"Ey Allah 'ın Resulü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok!'' diyerek Aleyhissalatu vesselam 'dan namazı evinde kılmak için) ruhsat istedi. (O da izin verdi.)

Adam geri dönünce, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu çağırtarak:

" Ezanı işitiyor musun? '' diye sordu. Adam: "Evet! '' deyince:

"Öyleyse icabet et '' dedi (ve evde kılmaya izin vermedi). ''

Müslim, Mesâcid 255, (653); Nesâî, İmâmet 50, (2, 109) ; Ebu Dâvud, Salât 47, (552).

2759 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı halde cemaate katılmazsa, kıldığı namaz (kâmil bir sevapla) kabul edilmez."

"(Ey Allah 'ın Resulü!) denildi, meşru özür nedir? "

" Korku veya hastalıktır! '' buyurdu. . ''

Ebu Dâvud, Salât 47 (551).

2760 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı namazıyla sabah namazıdır. Eğer bu iki namazdaki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi. Nefsimi kudret eliyle tutan Zât'a kasem olsun! Ezan okutup namaza başlamayı, sonra halkın namazaını kıldıması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yıkmayı düşündüm."

Buharî, Ezân 29, Husûmât 5, Ahkâm 52 ; Müslim, Mesâcid 252, (651 ) ; Muvatta, Salâtu'l-Cemâ' a 3, (1, 129-130) ; Ebu Dâvud, Salât 47, (548, 549); Tirmizî, Salât 162, (217); Nesâî, İmâmet 49, (2, 107).

2761 - İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben (cemaatimizi tedkik edince) gördüm ki, namaz(ı beraber kılmak)tan, sadece herkesçe malum münafıklarla hastalar geri kalmaktaydı. Öyle ki iki kişinin arasında yürüyebilecek durumda olan hastalar bile namaz için (mescide) geliyordu. ''

İbnu Mes 'ud devamla dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize süneni Hüdâ'yı göstermişti. Sünen-i Hüdâ 'dan biri de içerisinde ezan okunan mescidde namaz kılmaktı.''

2762 - Ebu Dvud 'daki rivayette şu ziyade var: "...Sizden her birinizin evinde mutlaka bir mescid var. Eğer namazı evlerinizde kılıp mescidlerinizi terkederseniz Peygamberiniz (aleyhissalatu vesselam)'ın sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkedince de küfran-ı nimete. düşmüş olursunuz."

Müslim, Mesâcid 256, (654); Ebu Dâvud, 47, (550); Nesâî, İmâmet 50, (2, 108, 109).

2763 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'dan gündüz oruç tutan, gece de namaz kılan ve fakat cemaate ve cumaya gelmeyen bir kimse hakkında sorulmuştu : "Bu ateş ehlindendir!" diye cevap verdi."

Tirmizî, Salât 162, (218).

2764 - Ümmü 'd-Derda (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ebu 'd-Derda (radıyallahu anhümâ) ökeli halde yanıma geldi. Kendisine:

"Niye öfkelendin?'' diye sordum. Şu cevabı verdi :

"Vallahi, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) 'in işinden bir şey anlamıyoum. Bildiğim tek şey cemaat halinde namaz kılmalarıdır. ''

Buhârî, Ezan 31.

ÖZÜR SEBEBİYLE CEMAATİN TERKİ

2765 - Itbân İbnu Mâlik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah 'ın Resûlü dedim, seller benimle kabilemin mescidi arasına engel çıkarıyor. İstiyorum ki evime kadar şeref verip bir yerde namaz. kılsanız da orayı mescit yapsam!''

"(İnşaallah bir ara) geleyim!'' buyurdular. Beraberinde Hz. Ebu Bekr olduğu halde huzuruyla evimizi şereflendirip (izin isteyerek içeri girdiği) zaman ilk iş olarak, "Nerede namaz kılmamı istersin? '' diye sordu. Evin bir köşesini işaret ederek (yer gösterdim. Orada) namaza durdu. Biz de arkasından safyaptık. Bize iki rek'at (nâfile) namaz kıldırdı."

Buharî, Ezan 40, 50, 15 3, 15 4,Salât 45, 46, Teheccüt 36, Megâzî 11, Et' ime 15, Rikâk 6, İstitâbe 9 ; Müslim, İman 54, (33); Muvatta, Kasru's-Salât 86, (1,172); Nesâî, İmâmet 10, (2, 80).

2766 - İbnu Ömer (radıyallalhu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine (ezan sırasında) şöyle söylemesini de emrederdi: "Dikkat! namazlarınızı yerlerinizde kılacaksınız!"

Buhârî Ezân 18, 40; Müslim, Misâfirîn 22, (697); Muvatta, Salât 10,(1,73); Ebu Dâvud, Salât 214, (1060-1064); Nesâî, Ezan 17,(2,15).

İMAMIN VASFI

2767 - Itbân İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Cemaate, Kitabullah'ı en iyi okuyan kimse imam olur. Eğer kıraatte (okumada) herkes eşitse, sünneti en iyi bilen; sünneti bilmede eşitseler, hicret etmede evvel olan; hicrette de eşitseler, yaşca büyük olan imam otur. Kişi misafir olduğu evin sahibine veya (emri altında çalıştığı) sultanı na imamlık yapmasın, ev sahibinin baş köşesine izni olmadan da oturmasın."

Müslim, Mesâcid 290, (673); Tirmîzî, Salât 174 (235); Edeb 24 (2773); Ebu Dâvud, Salât 61, (582, 583, 584) ; Nesâî, İmâmet 3, 6, (2, 76-77).

2768 - Ebu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

" (Namaz kılacaklar) üç kişi iseler içlerinden biri imam olsun. İmamlığa ehak olan akra' (Kur'an-ı Kerim'i daha iyi okur) olandır. . ''

Müslim, Mesacid 289, (672) ; Nesâî, İmâmet 5, (2, 77).

2769 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizin için hayırlınız ezan okusun, kurrâ olanınız da imam olsun. ''

Ebu Dâvud, Salât 61, (590).

2770 - Amr İbnu Selime (radıyallahu anh) anlatıyor "Ben altı veya yedi yaşımda iken kendi kavmime imamlık yaptım. O zaman ben, aralarında Kur 'an 'ı en çok bilen kimseydim. "

Buharî, Megâzi 52; Ebu Dâvud, Salât 61, (585-587); Nesâî, Ezan 8, (2, 9-10) ; Kıble 16, (2, 70), İmâmet 11, (2. 80).

2771 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "İlk muhacirler geldlği zaman, Resulullah (aleyhlssalâtu vesselâm) gelmezden önce, Kuba 'da (Usbe adında) bir menzile indiler. Onlara Ebu Huzeyfe 'nin âzadlısı Sâlim imamlık yapıyor idi. O, Kur'an'ı ezbere bilmede herkesten ileriydi."

Buharî, Ezân 54, Ahkâm 25; Ebu Dâvud, Salât 61, (588).

2772 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre: "Kendisine kölesi Zekvân, Mushaf'ın yüzünden okuyarak imamlık yapıyordu. ''

Buharî, Ezan 54, (Bab başlığında (senetsiz) kaydetmiştir.

2773 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), İbnu Ümmi Mektum 'u âmâ olduğu halde, halka imamlık etmesi için (sefere çıkarken) yerine halef tâyin etti."

Ebu Dâvud, Salât 65, (595).

2774 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Muaz (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile yatsıyı kılar, sonra kavmine döner, bu namazı onlara kıldırırdı. "

Buharî, Ezân 60, 63, 66, Edeb 74; Müslim, Salât 180, (465); Ebu Dâvud, Salât 68, (599, 600); Tirmizî, Salât 410, (583).

2775 - İbnu Amr İbnu'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez:

1) Kendisini sevmeyen kimselere imam olan;

2) Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen;

3) Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan."

Ebu Dâvud, Salât 63, (593).

2776 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Üç kişi vardır ki, onların namazları kulaklarını öte geçmez:

1) Dönünceye kadar, kaçan köle.

2) Geceyi, kocası kendisine dargın olarak geçiren kadın.

3) Kavminin nefret ettiği imam. ''

Tirmizî, Salât 266, (360).

2777 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'la birlikte namaz kılar, sonra gelir, kavmine imamlık yapardı. Bir gece Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'la birlikte yatsıyı kıldı. Sonra kavmine geldi ve onlara imamlık yaptı ve Bakara suresiyle kıraate başladı. Bir adam cemaatten ayrılarak selam verdi. Namazını tek başına kılarak çekip gitti. Adama:

"Ey falan, nifak mı çıkarıyorsun? '' dediler. Adam:

"Vallahi hayır, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a gidip (Mu 'âz 'ın yaptığını) haber vereceğim '' dedi. Yanına varıp:

"Ey Allah 'ın Resûlü, biz sulama devesi besleyen insanlarız. Gündüz çalışırız. Muâz sizinle yatsıyı kıldı. Sonra bize gelip Bakara sûresi ile namaz kıldırmaya başladı '' dedi.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mu'âz'a yönelerek:

"Ey Mu'âz, sen fitneci misin? Veşşemsi ve duhâhâ'yı, Vedduhâ'yı, Velleyli izâ yağşa'yı, Sebbeha's-me Rabbeke'l-a'lâ'yı oku" buyurdu. "

Buharî, Ezân 60, 63, 66, 74 ; Müslim, Salât 178, (465) ; Ebu Dâvud, Salât 127, (790,791, 793) ; Nesâî, İmâmet 39, 41 (2, 97-98) ; İftitâh 63, 70, (2, 168, 172).

2778 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazı(kısa) tutsun. Zira cemaatte zayıf, sakat, hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği kadar uzatsın."

Buharî, Ezan 62 ; Müslim, Salât 186, (467) ; Muvatta, Cemâ' at 13, ( 1,134) ; Ebu Dâvud, Salât 127, (794, 795) ; Nesâî, İmâmet 35, (2, 94) ; Tirmizî, Salât 175, (236).

2779 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ben, uzun tutmak arzusuyla namaza başlarım. (Namazı kıldırırken) bir çocuk ağlaması kulağıma gelir, çocuğun ağlamasından annesinin duyacağı elemi bildiğim için namazı uzatmaktan vazgeçerim."

Buharî, Ezan 65; Müslim, Salât 189, (469, 470), 196, (473); Tirmizî,Salât 175, (237), 276, (376); Nesâî, İmâmet 35, (2,94-95).

2780 - İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğlenin birinci rek'atinin kıyamını, kulağına ayak sesi gelmeyinceye kadar uzatırdı."

Ebu Dâvud, Salât I29, (802).

2781 - Yine Ebu Dâvud 'un Sâlim İbnu Ebî 'n-Nadr'dan bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Mescidde namaz için ikâmet okununca, (Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cemaati az görürse oturur, (bekler)di. Kalabalık görürse kıldırırdı."

Ebu Dâvud, Salât 46, (545).

2782 - Muğîre İbnu Şu 'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İmam, farz-kıldığı yeri değiştirmeden aynı yerde nafile namaz kılmamalıdır.''

Ebu Dâvud, Salât 73, (616).

2783 - Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) selam verince yerinde bir miktar kalırdı. Allah bilir ya, bizim görüşümüze göre O nun kalışı, kadınların erkeklerden önce çıkmalarını sağlamak içindi. "

Buharî, Ezan 157,152, l62, 164; Nesâî Sehv 77, (3, 67) ;Ebu Dâvud, Salât 203,(1040).

2784 - Sevbân (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Üç şey vardır, onları yapmak kimseye helal olmaz: "Kişi bir kavme imamlık yapar, sonra da sadece kendisi için dua eder, cemaatini dua dışı bırakır; bunu yapan onlara ihânet eder. Kişi, izin almazdan önce bir evin içine bakamaz, bunu yapan ev halkına ihanet eder. Kişi küçük abdestine sıkışmış iken hafifleyinceye kadar namaz kılamaz."

Ebu Dâvud, Tahâret 43, (90) ; Tirmizî, Salât 265, (357).

İMAMA UYAN (ME'MÛM)LA İLGİLİ HÜKÜMLER, SAFLARIN TERTİBİ İKTİDANIN ŞARTLARI VE ME'MÛMUN ÂDABI HAKKINDA

2785 - Ebu Mes 'ûd el-Bedrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda omuzlarımıza eliyle dokunur ve:

"Düzgün olun, karışık durmayın, sonra kalblerinize de karışıklık ve ihtilaf girer. Hemen arkama, sizden akıl ve dirayet sahibi olanlar dursun. Sonra tedricen bunları takibedenler, sonra da onları takibedenler dursun" derdi. ''

Ebu Mes 'ud ilave eder: "Bugün sizler ihtilafta çok ilerisiniz.''

Müslim, Salât 122, (432) ; N esâî, İmâmet 26, (2, . 90) ; Ebu Dâvud, Salât 96, (674).

2786 - İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Benim hemen arkama sizden akıl ve dirayet sahipleri dursun. Sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenler dursun. Çarşıların karışıklığından sakının. ''

Müslim, Salât 123, (432) ; Ebu Dâvud, Salât 96, (675); Tirmizî, Salât 168, (228).

2787 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleylhissalâtu vesselâm) ile birlikte (birgece) namaz kıldım. Soluna duruvermiştim, perçemimden tutarak sağına koydu."

Buharî, Ezan 57, 58, 59, 77, 79, İlm 41, Vudû 5, 36, Ezân 161, Vitr 1, Amel fi 's-Salât 1, Tefsir, Al-i İmrân 17.,18, I 9, 20, Libâs 71, Edeb 118, Da'avât 10, Tevhîd 27 ; Müslim, Salâtu'1-Müsafirîn 181, (763) ; Muvatta, Salâtu'l-Leyl 11, ( 1,12122) ; Ebu Dâvud, Salât 70, (610, 611 ) ; Tirmizî, Salât 171, (232) ; Nesâî, İmâmet 45, (2, 104) ; İbnu Mâce, İkâmetu's-Salât 44, (973).

2788 - Alkame ve el-Esved dediler ki: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) 'un yanına girmek için kendisinden müsaade istedik. Bize izin verdi. Sonra kalkıp ikimizin arasında namaz kıldı. Sonra da: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın böyle yaptığını gördüm '' dedi. ''

Müslim, Mesâcid 26, (534) ; Ebu Dâvud, Salât 71, (613) ; Nesâî, Mesâcid 27, (2, 49-50) ; İftitah 90, (2, 183 ).

2789 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü de en son saftır. Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en kötüsü de en öndekidir."

Müslîm, Salât 132, (440); Ebu Dâvud, Salât 98, (678); Tirmizî, Salât 166, (224); Nesâî, İmâmet 32, (2, 93).

2790 - Nu 'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah kalplerinize muhalefet atar -veya yüzlerinize. . ." -demişi.''

Buharî, Ezân 71, Müslim, Salât 127, (436); Ebu Dvud, Salât 94, (662, 663); Tirmizî, Salât 167, (227) ; Nesâî, İmâmet 25, (2, 89).

2791 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Saflarınızı düzgün kılın, zira safların düzeltilmesi namazın kemalini(i sağlayan şartlar)dandır.''

Buharî, Ezân 132, 72, 74, 76 ;Müslim, Salât 124, (433, 434); Ebu Dâvud, Salât 94, (667-671); Nesâî, İmâmet 27, 28, 30, (2, 91).

2792 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Safları düz kılın, omuzları bir hizaya getirin, aradaki boşlukları kapatın, kardeşlerinizin (sizi düzeltmeye çalışan) ellerine karşı nezâketli olun. Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah ona kavuşur. Kim de saftan koparsa Allah da ondan kopar.''

Ebu Dâvud, Salât 94, (666); Nesâî, İmâmet 31, (2, 93).

2793 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız, namazda omuzları en yumşak olandır. ''

Ebu Dâvud, Salât 94, (672).

2794 - Vâbisa İbnu Ma 'bed (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adam gördü, safın gerisinde tek başına namaz kılıyordu. Ona namazını yeniden kılmayı emretti."

Ebu Dâvud, Salât 100, (682); Tirmizî, Salât 170, (230).

2795 - Ebu Sa 'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ashabında bir gerileme görmüştü:

"İlerleyin bana uyun. Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir kavim gerilemeye devam eder eder de Allah da onları geriletiverir '' buyurdu. ''

Müslim, Salât 130, (438); Ebu Dâvud, Salât 98, (680); Nesâî, İmâmet 17, (2, 83).

2796 - Câbir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

" Meleklerin Rabbleri indinde saf tutmaları gibi siz de saf tutmaz mısınız?" Biz:

"Melekler nasıl saf tutarlar? '' dedik.

"Onlar dedi, ön safları tamamlarlar ve safda muntazam dururlar."

Müslim, Salât 119, (430) ; Ebu Dâvud, Salât 94, (661 ) ; Nesâî, İmâmet 2 8, (2, 92).

2797 - Ebu Hüreyre (radıyallhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Eğer birinci safta ne olduğunu bilseydiniz, mutlaka kur'a çekilirdi."

Müslim, Salât 131, (439).

2798 - Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "İmam, kendisine uyulmak için meşru kılınmıştır. Öyleyse o tekbir getirdi mi siz de tekbir getirin. Rükûya gidince siz de rükûya gidin. "Semi'allahu li-men hamideh" (Allah kendisine hamdedeni işitir) deyince "Allahümme Rabbenâ leke'l-hamd'' (Ey rabbimiz hamdler sanadır) deyin. O ayakta namaz kılarsa siz de ayakta kılın, oturarak kılarsa siz de hepiniz oturarak namaz kılın.''

Buharî, Ezan 74, 82 ; Müslim, Salât 86-89, (414-417); Ebu Dâvud, Salât 69, (603, 604) ; Nesâî, İftitâh 30, (2, 141-142).

2799 - Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Sizden biri, rüku ve secdede başını imamdan önce kaldırdığı zaman Cenâb-ı Hakk'ın, (Kıyamet günü) başını eşek başına veya sûretini eşek sûretine çevire(rek dirilte)ceğinden korkmaz mı? ''

Buharî, Ezân 53; Müslim, Salât 114, (427); Ebu Dâvud, Salât 76, (623); Tirmizî, Salât 409, (582); Nesâî, İmâmet 38, (2, 96).

2800 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şunu söylemiştir: "Başını imamdan önce kaldırıp indiren kimsenin alnı şeytanın elindedir. ''

Muvatta, Salât 57,(1, 92).

2801 - Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kılarken, o "semi'allahu li-men hamideh" deyince, bizden kimse, Resulullh (aleyhissalâtu vesselâm) alnını yere koyuncaya kadar, sırtını eğmezdi. "

Buhârî, Ezân 52, 91, 133; Müslim, Salât 198, (474);Ebu Dâvud, Salât 75, (620, 621, 622); Tirmizî, Salât 208, (281); Nesâî, İmâmet 38, (2, 96).

2802 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir kimse, namazdan tek rek'ati imamla kılabilmişse, namazın tamamını beraber kılmış gibi olur. ''

2803 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Siz namaza gelince biz secdede isek hemen secdeye katılın, fakat onu (rek'at veya başka) bir şey saymayın, tek rek'ate kavuşan namaza kavuşmuş sayılır. ''

2804 - Muvatta'nın rivayetinde şöyledir: "Rek'ate kavuşan secdeye kavuşur. Kim Fâtiha'ya yetişemezse, pek çok hayrı kaçırmış demektir.

Buhari, Mevâkîtu's-Salât 29; Müslim, Mesâcid 162, (607) ; Muvatta, Vukûtu's-Salât 18, (1, 11); Ebu Dâvud, Salât 156, (893).

2805 - Hz. Ali ve Hz. Mu'âz (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Siz mescide geldiğinizde (cemaatle namaza başlanmış ise), imam (kıyâm, rükû, secde, kuûd) hangi hâl üzere olursa olsun hemen uyun ve yapmakta olduğunu yapın.''

Tirmizî, Salât 414, (591); Ebu Dâvud, Salât 28, (506).

2806 - Hemmâm İbnu'l-Hâris anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh) Medâin şehrinde yüksekçe bir yerde durarak cemaate imam olmuştu. Ebu Mes 'ud kamîsinden tutarak onu çekti. Namazdan çıkınca, Ebu Mes'ud:

"İnsanların bundan men edildiklerini bilmiyor musun?" dedi. Öbürü:

"Evet, ancak siz beni (gömleğimden tutup) çekince hatırladım!'' dedi.''

Ebu Dâvud, Salât 67, (597).

2807 - Ebu Hâzım İbnu Dînar (rahimehullah) anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd'a bir grup insan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) 'in minberinin hangi ağaçtan yapıldığı hususunda münakaşa etmek üzere geldiler. Sehl:

"Ben onun hangi ağaçtan yapıldığını, kimin yaptığını, Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm'ın hangi gün üzerine oturduğunu biliyorum!'' dedi ve açıkladı:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ensârdan falanca kadına bir adam gönderdi: "Marangoz kölene söyle, bana ahşaptan münasib bir şey yapsın da üzerine çıkıp halka hitabette bulunayım'' dedi. Köle de O'na şu üç basamaklı şeyi imal ediverdi. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunun şu yere konmasını emretti. Mezkur minber, el-Gâbe'nin ılgın ağacından yapılmıştı.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) minberin üzerine çıkıp namaza durdu ve tekbir getirdi, cemaat de O 'nunla birlikte arkasından tekbir getirdi. Sonra nükûya gitti, sonra geri geri gelerek minberden indi ve minberin dibinde secde yaptı, sonra namazdan çıktı, sonra halka yöneldi ve:

"Ben bunu, bana uymanız ve namazımı bilmeniz için yaptım" buyurdu.

Buharî, Salât 64,18, Cum'a 36, İ'tikaf 32, Hibe 3; Müslim, Mesâcid 44, (544) ; Ebu Dâvud, Salât 221, (1080); Nesâî, Mesâcid 45, (2, 57-59).

2808 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) geceleyin duvarları alçak olan hücresinde namaz kılardı. Halk bu sebeple aleyhissalatu vesselam'ın karaltısını (sülüetini) görürdü. Böylece onlar da kalkıp geceleyin, O 'na uyarak O'nunki gibi namaz kıldılar. Sabah olunca bu durumu konuştular.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikinci gece de kalktı, halk da aynı şekilde yaptı. Üçüncügece de aynı şey tekerrür etti. Bundan sonra Resulullah oturdu ve çıkmadı.

Sabah olunca durumu medar-ı bahs ettiler, sebebini sordular. Efendimiz şu cevabı verdi:

"Gece namazının sizlere farz olmasından korktum.''

Buharî, Ezân 80 Libâs 43 ; Ebu Dâvud, Salât 243, ( 1126).

2809 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İkâmetin okunduğunu duydunuz mu namaza yürüyün. Sakin ve vakûr olmayı unutmayın. Sakın koşuşmayın. Yetiştiğiniz yerden kılın, kaçırdığınız kısmı tamamlayın."

Buharî, Ezân 23,Cum'a 18; Müslim, Mesâcid 151, (602); Muvatta, Salât 4, (1, 68-69); Ebu Dâvud, Salât 55, (572-573) ; Tirmizî, .Salât 244, (327) ; Nesâî, İmâmet 57, (2,114-115).

2810 - Esmâ Bintu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, kadınlara diyordu ki:

"Sizden kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını kaldırıncaya kadar başını yerden kaldırmasın, böylece erkeklerin avretlerini görmekten korunmuş olur.''

Ebu Dâvud, Salât l46, (851 ).

2811 - Ubâdetu 'bnu 's-Sâmit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize, içinde Kur'an ın cehren okunduğu bir namaz kıldırdı. Namazda kıraatta bir iltibasta bulundu. Namazdan çıkınca yüzünü bize çevirdi ve:

" Kıraatı cehren okuduğum zaman siz de okuyor musunuz? '' diye sordu. Bazılarımız:

"Evet bunu yapıyoruz !'' dediler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sakın ha! Ben kendi kendime: "Kim, ben okurken okuyarak benden okumayı kapmaya çalışıyor?" diyordum. Kur'an'ı cehren okuduğum zaman, Kur'an'dan Fatiha hariç hiçbir şeyi okumayın!" buyurdular. "

Ebu Dâvud, Salât 136, (823, 824); Tirmizî, Salât 232, (311); Nesâî, İftitâh 29, (2, 141.

2812 - İmrân İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazına durdu. Bir adam da arkasında Sebbihisme Rabbike'l A'lâ sûresini okumaya başladı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıkınca:

"Kimdi okuyan?" diye sordu. Adam:

"Bendim! '' dedi. Bunun üzerine:

"Hakikaten anladım ki biriniz bunu benden cezbedip aldı.''

Müslim, Salât 47, (398); Ebu Dâvud, Salât 138, (828); Nesâî, İftitah 27, 28, (2,140-141).

2813 - Müsevver İbnu Yezîd el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehrî olarak) kıraatte bulunuyordu. Birkısmı okumayı terketti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam:

" Allah 'ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terkettiniz!'' dedi. Resulullah:

" Niye bana hatırlatmadın? '' buyurdular.''

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "(Adam). . . ben onların neshedildiğini zannetmiştim. ''

Ebu Dâvud, Salât 163, (907).

2814 - Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ey Ali, namazda (takılırsa) imamı açma!"

Ebu Dâvud. Salât 164, (903).

2815 - Bişr İbnu Mahcan babasından anlattığına göre, babası (Mahcan) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mahcan hâla yerindeydi.

"Herkesle beraber namaz kılmana mâni olan şey nedir, sen müslüman değil misin?" diye sordu. Mahcan:

"Elbette müslümanım, ancak ben âilemle namazımı kılmıştım! '' dedi. Efendimiz:

"Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılımış bile olsan cemaatle birlikte sen de kıl!" buyurdu."

Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 8, (1,132); Nesâî, İmâmet 53, (2, 112).

2816 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in anlattığın göre, bir adam kendisine sordu:

"Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunula da namaz kılayım mı?,''

"Evet! '' deyince adam tekrar. sordu:

"Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım ? ''

"Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah'a kalmışıtır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar!"

Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 9, (1, 133).

2817 - Süleyman Mevlâ Meymûne 'nin İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) 'den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın."

Ebu Dâvud, Salât 58, (579); Nesâî, İmâmet 56,(2, 114).

2818 - Nâfî (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyordu ki: "Kim akşamla sabahı kılar sonra da bu namazlarda imama yetişirse, onlara dönmesin. ''

Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 12, (1, 133).

2819 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Namaz için ikâmet okununca farzdan başka namaz yoktur (kılınmaz). ''

Müslim, Müsafirîn 63, (710) ; Ebu Dâvud, Salât 294, (1266); Tirmizî, Salât 312, (421); Nesâî, İmâmet 60, (2, 126).

2820 - Rebî'a İbnu Ebî Abdirrahmân (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), mescide geldiği vakit, cemaat namazı kılmış ise hemen farza başlardı, ondan önce başka namaz kılmazdı."

Muvatta, Kasru's-Salât 75, (1, 168).

2821 - Abdullah İbnu Amr İbni 'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İmam namazı kılıp teşehhüdü tamamladıktan sonra, selam vermezden önce hades vaki olsa (yani abdesti bozulsa), namazı tamamlanmıştır, namazını tamamlayan cemâatteki diğer kimselerin namazı da tamamlanmıştır.''

Ebu Dâvud, Salât 74, (617); Tirmizî, Salât 300 (408).

2822 - Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: ''Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(İmamlar) sizin için kılarlar. Doğru kılarlarsa (sevabı) sizedir. Hatalı kılarlarsa (sizin namazınızın sevabı) sizedir, hata onların aleyhlerinedir."

Buharî, Ezân 55.

CUMA NAMAZININ FAZİLETİ, VÜZÛBU, AHKÂMI

2823 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim cum'a günü cenabet guslü ile gusül yapar, sonra cum'aya giderse sanki bir deve kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim ikinci saatte giderse bir sığır kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur.Kim üçüncü saat giderse boynuzlu bir davar kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim dördüncü saat giderse bir tavuk kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim beşinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi (sevaba nâil) olur. İmam (hutbeye) çıkınca melekler hazır olur, zikri dinlerler."

(Buharî, Cum'a4,19; Müslim, Cum'a 10, (850); Muvatta, Cum'a 1, (1,101); Ebu Dâvud, Tahâret 129, (351); Tirmizî, Salât 358, (499); Nesâî, Cum'a 14, (3, 99); İbnu Mâce, İkâmet 82, (1092).

2824 - Bir rivayette şöyle denmiştir: "Cuma günü olunca, mescidin her bir kapısında melekler vardır. İlk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (minbere) oturunca defterleri kapatıp, zikri dinlemeye giderler."

Müslim, Cum'a 24, (850).

2825 - Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Kim (cuma günü) yıkar ve yıkanırsa, kim erkenden (mescide) gider ve hutbenin başına yetişirse, yürür ve binmezse, imama yakın durur, dinler, mâlâyanî söz etmezse ona her bir adım için bir yıllık amelin oruçları ve namazlarıyla sevabı yazılır.''

Ebu Dâvud, Tahâret 129 (345, 346); Tirmizî, Salât 356, (496); Nesâî, Cum'a 12, (3, 97); İbnu Mâce, İkâmet 80, (1027); Buharî, Cum'a 6.

Ebu Dâvud der ki: "Mekhûl'e "gassele" ve "igtesele" den sorulmuştu şu cevabı verdi: "Bundan maksad başını ve bedenini yıkamaktır.'' Sa'îd İbnu Abdilaziz de aynı şeyi söyledi. "Hanımıyla cinsi münasebette bulunarak onu da yıkanmaya muhtaç kıldı demektir. Böyle yapmak, namaza çıkınca, gözlerin korunmasında en elverişli vasıtadır."

"İgtisele" ise cimadan sonraki yıkanmadır.

"Bekkere" ilk vaktinde namaza gitmektir.

"İbtekere" hutbenin başına yetişmektir.

2826 - Abdullah İbnu Amr İbni'l Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cum'a namazına üç (grup) insan katılır:

1) Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır.

2) Kişi var namaza gelir dua eder. Bu kimse Allah'a duada bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez.

3) Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükût eder, mü'minlerin arasından yararak geçmez, kimseye ezâ vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cum'a'ya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenâb-ı Hakk'ın şu sözüne binâendir: "Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'am 160).

Ebu Dâvud, Salât 235, (1113).

2827 - Hz. Ali (radıyallalhu anh) Kûfe 'de hutbe verirken minberden şöyle seslenmiştir: "Cum 'a günü olunca şeytan çarşı ve pazara erkenden bayraklarıyla gider, insanlara binbir engel çıkararak mâni olmaya, onları cuma'dan (hiç olmasa) geciktirmeye çalışır. Melekler de erkenden gidip mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri birinci saatte gelenler, ikinci saatte gelenler diye yazarlar. Bu hâl imam (hutbeye) çıkıncaya kadar devam eder. Kişi mescidde, imamı görüp, dinleyebileceği biryere oturup, can kulağıyla dinledi ve konuşmadı mı, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemiyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir hisse sevap alır. Eğer, imamı görüp dinleyebileceği bir yere oturur fakat boş konuşma yapar, sessiz kalmazsa, ona iki hisse vebal yazılır. Eğer, dinleme ve görme imkan nı olmayan bir yere oturur ve boş konuşur ve sessiz kalmazsa, ona bir hisse vebal vardır. Kim de yanındaki arkadaşına cum'a günü "sus!'' derse "boş konuşmuş'' olur. Kim de boş konuşur ise, o cumadaki sevaptan nasibsiz kalır. ''

(Hz. Ali) konuşmasının sonunda şunu söyledi:"Ben bunu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'dan işittim.''

Ebu Dâvud, Salât 209, (1051).

2828 - Târık İbnu Şihâb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Cum'a namazı, dört kişi hâriç geri kalan her müslüman üzerine cemaat içinde yapması gereken vâcib bir hakk'dır. Cumadan istisna edilen bu dört kişi şunlardır: Köle, kadın, çocuk ve hasta."

Ebu Dâvud, Salât 215, (1067).

2829 - Abdullah İbnu Amr İbni 'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki : "Ezanı her işitene cuma farzdır."

Ebu Dâvud, Salât 212, (1056).

2830 - Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her ihtilâm olan erkeğe cum ' aya gitmek vacibtir. Cum'aya her gidene de gusül vacibtir."

Ebu Dâvud, Tahâret 129, (342); Nesâî, Cum'a 2, (3, 89).

2831 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cum'a, geceleyin ailesine dönebilen herkese farzdır."

Tirmizî, Salât 360, (502).

2832 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyurdularki: "Cum'a namazından veya başkasından bir rek'ate yetişenin namazı tamam olmuştur."

Nesâî, Mevâkit 30, (1, 274, 275).

2833 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Cum'a namazından bir rek'ate yetişen, cuma namazına yetişmiştir. ''

Nesâî, Cum 'a 41, (3, 112, 113 ).

2834 - Kuba ahâlisinden bir adam-Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'la sohbet etme şerefine ermiş bulunan babasından naklen demiştir ki: ''Resulullah bize Kuba 'dan (gelerek Medîne 'de) cum'a namazına katılmamızı emretti.''

Timizî, Salât 360, (501).

2835 - Ebu'l-Ca'd ed-Damrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki :" Kim önemsemiyerek üç cumayı terkedecek olursa, Allah onun kalbini mühürler."

Ebu Dâvud, Salât 210, (1052); Tirmizî, Salât 359, (500) ; Nesâî, Cum'a 2, (3,88).

2836 - Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Cum'a namazını özürsüz olarak kim terkedecek olursa bir dinâr para tasadduk etsin, (bu kadar) bulamazsa, yarım dinar tasadduk etsin. ''

Ebu Dâvud, Salât 211, ( 1053-1054) ; Nesâî, Keffâret 3, (3, 89) ; İbnu Mâce, İkâmet 93, (112 8).

2837 - Ebu'l-Melih, ismi Umayr İbnu Amir el-Hüzelî (radıyallahu anh) olan babasından naklen anlattığına göre, babası Hudeybiye seferi sırasında bir cuma günü, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte bulunmuştur. O gün, ayakkabılarının altını ıslatmayacak kadar yağmur yağmış, bunun üzerine.Efendimiz, herkesin yerlerinde namaz kılmalarını emir buyurmuştur.''

Ebu Dâvud Salât 213, (1058, 1059); Nesâî, İmâmet 51, (2, 111).

CUMANIN VAKTİ VE EZAN HAKKINDA

2838 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: ''Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), cum'ayı (öğleyin) güneş meyl edince kılardı. ''

Buharî, Cum'a 16, Ebu Dâvud,. Cum'a 224, (1084); Tirmizî, Salât 361, (503).

2839 - Buharî nin bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir : "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) soğuk şiddetlenince namazı erken (ilk vaktinde) kılardı. Sıcak şiddetlenince namazı yani cum'a'yı (öğleyin biraz) serinleyince kılardı.''

Buharî, Cum'a 16.

2840 - Sehl İbnu Sa 'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la cum 'ayı kılar, sonra da kaylûle (öğle uykusu) yapardık.''

Buharî, Cum'a 40, 41, Hars 21, Et'ime 17, İsti'zan 16, 39; Müslim, Cum'a 30, (859); Ebu Dâvud, Cum'a 224, (1086); Tirmizî, Salât 378, (525).

Diğer bir rivayette : "Biz, ancak cum 'a namazından sonra kaylûle yapıyor yemek yiyorduk '' denmiştir.

Tirmizî ve Muvatta dışındaki diğer kitaplarda Seleme İbnu 'l-Ekvâ 'dan gelen bir rivayette: "Sonra cuma 'dan çıktığımızda duvarların diplerinde, gölgelenebileceğimiz bir gölge olmazdı'' denmiştir.

2841 - es-Sâib İbnu Yezîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullalh (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir ve Hz: Ömer (radıyallahu anhümâ) devirleride cuma namazının ilk ezanı, imam minbere oturunca okunurdu. Ancak Hz. Osman zamanı olup cemaat artınca, emri üzerine (Medine çarşısında) Zevrâ nâm yerde üçüncü bir ezan daha okundu. (Cum'a ezanı işi) bu şekilde sâbitleşti.''

Buharî, Cum'a 21, 22, 24, 25 ; E bu Dâvud, Salât 225 ; Tirmizî, Salât 372, (516) ; Nesâî, Cum'a 15, (3, 100, l01).
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
kutubu sitte, kütübü, kütübü sitte, sitte


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi