12-30-2008, 00:53 | #1 |
"Lâ "Nazan Bekiroğlu'ndan yeni bir roman
Gerçeği bulabileceği en uzak yere kadar ulaşmak niyetinde olan Nazan Bekiroğlu, 'Nun Masalları'nda Osmanlı'ya, 'Yusuf ile Züleyha'da 'kıssaların en güzeli'ne, 'Cam Irmağı Taş Gemi'de antik dünyaya götürmüştü okurunu. Bu kez gerçeği, Hazreti Âdem'e kadar giderek arıyor ve okuru mesnevi ile roman arasında biçimlenen Lâ (Sonsuzluk Hecesi) adlı yeni romanına davet ediyor. Bu hafta Timaş Yayınları'ndan çıkacak kitapta Bekiroğlu, Hazreti Âdem'in insan olarak hikâyesini anlatıyor. (Kitabımız okuyucuyla buuştu artık ) Yazar, insanlığın Hazreti Âdem'de toplanan mânâsını hikâyenin diline yaslıyor. Metninin aynasını dolduran onca anlatının 'birer temsil, mecaz' olmaktan öte anlam taşımadığını peşinen belirten Bekiroğlu, içeriğe dair pek çok ipucunu da 'Lâ Sahifesi' adını verdiği Giriş'te anlatıyor. İyilik ve kötülük, kötülüğün varlık nedeni romanın ana meseleleri. Nazan Bekiroğlu, iyi ile kötünün zannedildiği kadar birbirinden uzak olmadığını, romana yerleştirdiği Şeytan ve Kabil figürlerinde hissettiriyor. Ve şefkatini bu figürlerden de esirgemiyor, yani onları anlamaya çalışıyor. Bekiroğlu'nun, alışageldiğimiz imajlarla örülü şiirsel dili Lâ'da da karşımıza çıkıyor. Ve roman, Bekiroğlu'nun bir ömür boyu aradığını bildiğimiz hece harfinin Arapça'daki olumsuzluk edatı 'Lâ' olduğunu hissettirmekle yazarının eserleri arasında özel bir yer ediniyor: ÖLÜMÜYLE YÜZLEŞENİN HALLERİ Bulutlar üzerine eğilince, Habil bu dünyadan geçmiş. Fazlasını istiyor. Kalbe ancak sığan duru aklın, emniyetli gönül görüşünün keskinliğinde, görüyor ki: Her bir yan gölge üstüne gölge. Gölge gölgeyle didişip duruyor. Her şey oluyor ama hiçbir şey de olmuyor. Tufan kopuyor ama Habil'in ayakları bile ıslanmıyor. Yangının ortasında, ateş yakmıyor, saçının tek teli tutuşmuyor. Can acısa bir türlü, acımasa bir türlü. Perdeyi göremeyen bütün gölgeleri gerçek sanıyor. Ve oyunu buna göre kuruyor, buna göre oynuyor. Habil'se gölgelerin üzerinden geçip gidiyor. İndirmiş kılıçlarını. Gölgelerle savaşmaya kalkışmıyor. Göklerin vâhid makamına doğru yer'den geçiyor. Çünkü acı can evine değince her şey yerine döner. Her şey gölgeye döner. Kabil diye biri yok aslında. Bir Allah var, bir de Habil. Kabil, Habil'in ne kadar dayanacağı sınanırken sadece içi boş bir gölge. Çünkü masumlar da gölgeden ateşler çıkararak sınanır. Kabil bir bahane. Ve. Habil diye biri de yok aslında. Bir Allah var bir de Kabil. Kabil sınanırken de Habil bir gölge. Çünkü zalimler de sınanır. Habil bir bahane. Habil Kabil'e gölge. Kabil Habil'e gölge. Hatta: Bir Allah var. İkilik yok arada. Kabil Kabil'e gölge. Habil Habil'e gölge. Allah'a göre: Habil gölge. Kabil gölge. Gölge üstüne gölge. Öyleyse: Gölgenin derdiyle dertlenmek niye? BANA BİR İSİM VER, VARLIĞIM OLSUN Öyle bir çığlıkla attı ki kendini Âdem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. Ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. Ve başına bir şey gelmiş gibiydi. O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Âdem onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi. Bildiğini bir kez daha bilmek, kelimesini bir de ondan duymak istedi. Ben kadınım, dedi Havva, ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum. Sonra döndü Âdem'e, aklına bir şey gelmişti. Sesi, bengisular gibiydi. Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun. Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun. Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın. ...
Konu Fasl-ı Gül tarafından (12-30-2008 Saat 01:01 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-01-2009, 23:54 | #2 |
Kitaptan sadırlarımıza şifa için..
"Bela aşktan büyüktür. Allah (c.c) hepsinden…" "Nefsinin altında bıraktıkların kadar eksik, üzerine koyabildiklerin kadar fazlasındır ancak. " "Aşk diyorsun, ölçüsü olmaz ya, varsa neler yapabildiğin değil, neler yapabilmediğindir" "Ve insan ancak dili kadar edeplidir. Bilmediği kelimeler kadar edepli bildiği kelimeler kadar da edepsizdir" "Sakın öldür nefsini deme. Öldüremem. Çünkü nefsim ateştendir benim, ateş-mizacım ben. Özümdeki ateşi değiştiremem. Ateşin vasfı yakmak. Ona yakma diyemem. İçimdeki ateş beni bile yakarken, bu yangının ben bile istesem söndüremem. İstesem de vazgeçemem." "Kabil. Ateşe düşmüş içi yanıyor. Bir ateş lisanın ezber ediyor. Ama hala ham duruyor. Oysa bir kez iliklerine kadar yansa, yok olsa, kendisin çıkarsa aradan, hiç olsa. Yeniden doğabilir. Bulmanın en sağlam yolu kaybetmek aslında. " "Öyle bir yağmur yağdır ki üzerlerine, birinin ateşini diğerinin elemini söndürsün. Güle döndürsün" ... |
|
01-02-2009, 17:36 | #3 |
"Kabil. Ateşe düşmüş içi yanıyor. Bir ateş lisanın ezber ediyor. Ama hala ham duruyor. Oysa bir kez iliklerine kadar yansa, yok olsa, kendisin çıkarsa aradan, hiç olsa. Yeniden doğabilir. Bulmanın en sağlam yolu kaybetmek aslında. "
ahh bunlar nasıl cümleler böyle... |
|
01-02-2009, 18:19 | #4 |
Bir kitap önce gözlere hitap eder, ardından gönüllere. Her ikisine aynı anda ulaşan kaç kitap var ki?
Kitabı bugün aldım Okumak için sabırsızlanıyorum. Kitap aşığı olmak güzel şey vesselam Nazan Bekiroğlu'nun son kitabıyla bizi tanıştırdığınız için çok teşekkürler Kadim Sevgiler......... |
|
01-02-2009, 18:30 | #5 |
başkanım okuduktan sonra bir de bana gönderin size zahmet
|
|
01-03-2009, 18:33 | #6 |
Sevgili dilemma, kitabı ben henüz okumadım ama içindeki cümleleri gördükçe yazara ve kitaba olan hayranlığım, kitabı okuma iştiyakımı artıp duruyor..İnşallah okuyup, ayrıca yorumlarımızı aktarırız
Kıymetli başkanım, kitabı temin etmenize sevindim. Ayrıca başkanım, kitap hediye edilecek kadar değerli bir kitap, ve melek kardeşim , kitap temin edilecek kadar güzel bir kitap.. Seçim sizin.. Kitap insanı içine çeken bir rüzgar sanki.. Ve galiba içine girdiğimizde de çıkmak zor olacak.. Şu cümlelerde bunun delili olsa gerek... "Bildim ki can acımazsa kurban, Kurban olmazdı. " "Koyacak başka bir şeyim olsa onu da koyacaktım. Ama yoktu, daha fazlasını bulamadım. Öyle ağırdı ki feda ettiklerimin toplamı, kendimi bir tüy gibi hissettim. Yüklerimin tümünü üzerimden attım devirdim. Bütün bir dünya ağırlığını gölge gibi hissettim. " "Kabil, habilin ne kadar dayanacağı sınanırken sadece içi boş bir gölge. Çünkü masumlar da gölgeden ateşler çıkararak sınanır. Kabil bir bahane. Ve habil diye biri de yok aslında. Bir Allah (c.c) var bir de kabil. Kabil sınanırken de habil bir gölge. Çünkü zalimler de sınanır habil bir bahane. Habil kabile gölge kabil habile gölge. Hatta bir Allah (c.c) var ikilik yok arada kabil kabile gölge habil habile gölge." A"llah'a (c.c) göre habil gölge, kabil gölge Gölge üstüne gölge. Öyleyse gölgenin derdiyle dertlenmek niye." "Ey, oğul, dedi adem. Vicdan, kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil midir". "Habile baktı, taşı elinde tarttı. Aradaki mesafeyi ölçtü biçti. Tarttı döktü. Zamanını kollamadı bile. Habil, öyle savunmasızdı. Hırsla kavradı, eli yanmadı, taş yandı. Taş korktu da kabil korkmadı." "Öyle bir yanacak ki ruhun, gerçek bir ateşin bedenini yakıp kavurması için yalvaracaksın, bir an unutmak için, seni kaldırıp cehennemin en derin çukuruna sen atmaya kalkışacaksın lakin yapamayacaksın." "Akşam inerken kabil kendisini soğuk karanlığın içinde buldu. Demek kazılan her mezar önce mezarcısını içine alıyordu." "Zannetti ki görmese, görünmezdi. Toprak yığınıyla örttü üzerini cesedin, kaskatıydı. Bastırdı ayaklarıyla toprağı, elleriyle sıkıştırdı. Habil'i sonsuza değin yok etti. Varlığıyla sonsuzca acı verenin yokluğuyla ödüllensindi." "Ruh daha mı dayanıklıydı ki beden dayanamadı. Bu yorgun bedenin gözelerinden kan boşandı. Kabil'i önce kendi bedeni yarı yolda bıraktı. İşlediğinin ağırlığını ruhu ve aklı kaldırsa da bedeni kaldıramadı. Ruh ve beden cürümün ağırlığını aynı rıza ile paylaşamadı. " "Sussa boğulacaktı, susmasa boğulmaklı." "Yumruklarını sıktı. Artık o içine sığmayan şeyi daha fazla tutamadı. Makamından koparken bütün ciğerlerini de paramparça eden tek bir nefesle, öyle bir çığılık attı ki. O karanlık çığlıkla kalbi de atmaya başladı. Yumruğunu bastırmasa üzerine, göğsü parçalanacaktı." Bir an önce dalmalıyız kitabın derinliklerine..Kitabın çağrısına daha fazla suskun kalamayız galiba.. selam ile.. Konu Fasl-ı Gül tarafından (01-03-2009 Saat 18:38 ) değiştirilmiştir.. |
|
01-03-2009, 20:10 | #7 |
"Kabil, habilin ne kadar dayanacağı sınanırken sadece içi boş bir gölge. Çünkü masumlar da gölgeden ateşler çıkararak sınanır. Kabil bir bahane.
Ve habil diye biri de yok aslında. Bir Allah (c.c) var bir de kabil. Kabil sınanırken de habil bir gölge. Çünkü zalimler de sınanır habil bir bahane. Habil kabile gölge kabil habile gölge. Hatta bir Allah (c.c) var ikilik yok arada kabil kabile gölge habil habile gölge." buıgünle karşılaştırdığımzı zaman çok yakın bir anlam çıkıyor |
|
01-03-2009, 20:47 | #8 |
dün gece, gecemi aydınlattı nazan bekiroğlu cümle kapısıyla,,,bu kitapta artık başka karanlık gecelerime ışık olur..
|
|
01-04-2009, 12:16 | #9 |
"Dağlara taşlara kalsa bu emanet taşınır gibi değildi."
"Cennetinden düşürürken gözünden de düşürme. Kendi rızan için, benden vazgeçme." "Düştüm. Düşenin dostu Allah. Tut elimden kaldır beni." |
|
01-14-2009, 20:40 | #10 |
Yorumladığınız ve bize yeni açılımlar kazandırdığınız için teşekkür ederim Yalçın hocam..
|
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
adem, aşk, havva, ile, nazan bekiroğlu |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|