AK Gençliğin Buluşma Noktası
Siyaset Siyaset haberleri bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 05-31-2008, 17:56   #1
Kullanıcı Adı
yılmazy
Standart Laikçi “şebeke” ve Ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor
Laikçi “şebeke” ve Ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor (Yusuf Kaplan EN BUYUK TEHLIKEYE dikkat cekiyor)‏

Türkiye'de iki iktidar var: Biri, görünen iktidar; diğeri görünmeyen iktidar'dır. Görünen iktidar, hükümettir. Görünmeyen iktidar ise, gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan Laikçi “şebeke” ile Laikçi ulusalcılardır.

Türkiye'de, görünen siyasî iktidar, gerçek anlamda iktidar değildir ve hiç bir zaman da gerçek anlamda iktidar olamamıştır. Oysa Demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde, gerçek iktidar siyasî iktidardır; bürokratik ve teknokratik güç ve çıkar odakları, siyasî iktidarın kontrolündedir bir şekilde. Bu öylesine böyledir ki, örneğin ABD'de, her siyasî iktidar, iktidara gelir gelmez bürokrasiyi silbaştan değiştirir.

Türkiye'de gerçek iktidar, bürokrasiyi, teknokrasiyi, güç ve çıkar odaklarını tam anlamıyla kontrol eden kahir ekseriyeti gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan görünmeyen laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardır.

(Hiç bir insanın ırkî veya etnik kökeninden, dînî ya da felsefî inancından ötürü kınanamayacağını, bunun son derece ilkel bir tavır olacağını; her insanın, istediği şeye inanmakta özgür olduğunu ve hiç kimseye hiç bir inancın aslâ dayatılamayacağını düşündüğümü; burada sürekli gizlenen bir olguyu gün ışığına çıkarmaya çalıştığımı özellikle hatırlatma ihtiyacı hissediyorum).

Bu gerçek, gayr-ı Türk ve gayr- müslim unsurların gerçekleştirdiği 1908 komitacı darbesinden bu yana böyledir ve çok partili siyasî hayata geçtiğimiz zamandan itibaren de kısmen görünür hâle gelmiştir: Menderes'ten 1960'ların Demirel'ine, Özal'dan Refahyol'un Erbakan'ına ve nihayet Erdoğan'ın tek parti hükümetine kadarki süreçte Türkiye'nin kaderini, rotasını, iç ve dış politikalarını siyasî yönetimlerin belirlemesi sözkonusu olamamıştır. Menderes idam edilmiş, 1960'ların Demirel'i “devşirilmiş”, Özal öldürülmüş, Erbakan zorla iktidardan uzaklaştırılmış, şimdi ise Erdoğan medyatik ve bürokratik aygıtlarla devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır.

Türkiye'de gerçek iktidarın, siyasî iktidar değil; aksine gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardan oluşan siyaset-dışı bürokratik güç ve çıkar odakları olduğu gerçeğini en iyi şekilde, medyanın durumuna baktığımız zaman görebiliriz. Çağımızda en etkili güç aygıtı ve üreticisi medyadır. O yüzden medya, her yerde gücün medyası olarak iş ve işlev görür. Türkiye'de de gerçek güç ve çıkar odakları merkez medyalara hâkimdir.

O yüzden Menderes'ten Özal'a, Erbakan'dan ve Erdoğan'a kadar Türkiye'deki temel siyasî aktörler, sürekli olarak merkez medya'nın saldırısına, karalama, yıpratma ve yıldırma kampanyalarına maruz kalmışlardır.

1908 komitacı darbesinden bu yana, büyük ölçüde gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan laikçi “şebeke” ile 28 Şubat'tan itibaren “küresel terör tehdidi” numarasının aynı İslâm-karşıtı stratejileri, “irtica tehdidi”, “ılımlı İslâm tehlikesi” gibi ötekileştirmelerle / şeytalaştırmalarla Türkiye içinde benimseyen, laikçi şebeke ile ulusalcılar, Türkiye'nin görünmeyen ama gerçek iktidarlarıdır: Laikçi güç ve çıkar odakları, kendilerinin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapan merkez medya'yı kontrol etmektedir. O yüzden, Türkiye, kolaylıkla karıştırılabilmekte, Türkiye'de kolaylıkla gerilimler, kaoslar, yapay çatışmalar icat edilebilmektedir.

Laikçi şebeke ve özellikle de ulusalcılar, görünüşte emperyalizm karşıtı söylemler geliştirmelerine rağmen, gerçekte Batılıların Türkiye'deki gönüllü acentalarıdır: Küresel Batılı sistemin omurgasını sekülerlik oluşturur. Türkiye'deki laikçi şebekenin ve ulusalcıların âmentüsü de sekülerliğin en bağnaz laikçilik biçimleridir. Küresel seküler sistemin de, Türkiye'deki laikçi şebekenin ve ulusalcıların da birincil stratejisi, İslâm'ın, tarihin yapılmasında belirleyici bir aktör olmasının önüne geçmektir.

Türkiye'deki laikçi şebeke ve ulusalcılar, “ılımlı İslâm projesi”nin İslâm'ın sekülerleştirilmesi ve bitirilmesi projesi olduğunu göremeyecek kadar ilkel bir zihin yapısına sahiptirler. Ayrıca laikçiler, İslâm'a karşı duydukları nefretten ötürü, laikçilik projesinin Türkiye'nin iddialarını bitirmekle ve Türkiye'yi seküler küresel sistemin karikatürü, gönüllü acentası, sömürgesi ve kölesi hâline getirmekle sonuçlanacağını görememektedirler.

Oysa, laikçi proje, Türkiye'nin bitirilmesiyle sonuçlanacak bir projedir: Türkiye ne kadar çok sekülerleşirse, hem toplumdaki İslâmî duyarlıklar o kadar bastırılmış ve böylelikle etnik duyarlıklar pekiştirilmiş olacak, hem de Türkiye'de şirret, İslâm'dan nefret eden bir kesim icat edilerek Türkiye sosyo-kültürel olarak tam ortasından ikiye bölünecektir.

Laikçilerin Türkiye'yi önce zihnen ve kültürel olarak, sonra da siyasî olarak Batılıların çıkarlarına hizmet edecek bir yok-ülkeye dönüştürmekten başka bir projeleri olmadığı yeteri kadar anlaşılmış olmalıdır. Oysa bu, Türkiye'yi bitirecek, Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felâket olacaktır.


04 Nisan 2008 Cuma
“Şebeke”nin Marifetleri: Gasp, darp ve “harp”

Dünyanın yakın (25 yıl), orta (50 yıl) ve uzun vadeli (100 yıllık) geleceğine ilişkin geliştirilen bütün bölge ve küre eksenli projelerin merkezinde Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'dan oluşan Osmanlı coğrafyası, çekirdeğinde ise Türkiye var.

Dünyada olup biten olaylara Türkiye'deki hâkim entelijansiyanın bakışı, son derece romantik: Dünyada Batılıların dünya tarihini şekillendirmeye çalıştıkları son 500 yıldan bu yana dünyadaki politikalar, güç ve hâkimiyet stratejileri ekseninde belirleniyor.

Hâkim güçler, daha bir asır öncesinde (içimizdeki “şebeke”yi kullanarak) Osmanlı'yı çökerttiler: Ardından da Türkiye, medeniyet değiştirmeye zorlandı: Modern dünya tarihinde, medeniyet değiştirmeye zorlanan Türkiye'den başka bir ülke yok.

Osmanlı'nın çökertilmesi ve Türkiye'nin yönünü yitirmesi, sadece Türkiye tarihi açısından değil, aynı zamanda bölge tarihi ve dünya tarihi açısından da, geleceğin tarihinin şekillendirilebilmesi açısından da en önemli dönüm noktasıdır.

Bu iki hâdise, Batılıların dünya üzerinde kesinkes hâkimiyet kurmalarının yolunu açmıştır. İslâm medeniyetinin yegâne temsilcisi Osmanlı'nın durdurulması, Türkiye'nin medeniyet iddialarını ve yönünü yitirmesi, Batı uygarlığının karşısındaki tek “alternatif” paradigmanın ve direnişin adresi olan bizim de tarihten çekilmemize ve Batılıların dünya tarihinin omurgasını belirlemelerine yol açmıştır.

Ancak Osmanlı'dan boşalan vakum bölge ülkeleri tarafından doldurulmadığı için bölgenin ve dolayısıyla dünyanın geleceği çok büyük bir belirsizlik arzediyor. ABD de, AB ülkeleri de, bu belirsizliğe son verecek tek ülkenin, bin yıllık medeniyet ve tarih tecrübesini harekete geçirebilecek bir Türkiye olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu yakıcı gerçeği sadece Türkiye kavrayabilmiş değil. Çünkü Türkiye'nin kaderi, bir avuç gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim “şebeke” ile bunların çıkarperest “devşirmeleri” tarafından belirleniyor.

Dünya tarihi hâlâ Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'dan oluşan Osmanlı coğrafyası üzerinde yapılıyor. Eğer ABD, Osmanlı coğrafyasını kontrol edemezse, dünya üzerindeki hâkimiyetini yitireceğini çok iyi biliyor. ABD'nin Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da kontrolü eline almasının uzun vadeli hedefi, Türkiye'yi kontrol etmektir. Bunu maalesef Türkiye'de görebilen ve ona göre hazırlık yapabilecek çapta bir entelijansiya yok.

Eğer Türkiye, Osmanlı misyonuna benzer bir misyonla donanarak yeni bir medeniyet iddiasını dillendirmeye ve bu çerçevede D-8 projesinde öngörülen siyasî, ekonomik, stratejik, askerî ve kültürel adımları atmaya başlayacak olursa, orta vadede ABD'nin bölgemizdeki hâkimiyeti büyük darbe yiyecek.

Bu çerçevede, Türkiye'nin Türkî cumhuriyetlerle -şimdilik örtük- bazı ciddî stratejik, askerî ve siyasî projeler geliştirmek için hummalı bir şekilde çalıştığını hatırlatmak isterim. Türkmenistan Devlet Başkanı'nın son ziyareti bu çerçevede bir ziyaretti. Türkiye'nin Afganistan'a muharip askerî güç göndermemekte direnmesi de yine bu çerçevede bir stratejidir. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın ve Cumhurbaşkanı Gül'ün ve Başbakan Erdoğan'ın bu konudaki ısrarlı tutumlarını bu çerçevede çok anlamlı bulduğumu hatırlatmak isterim.

Osmanlı'nın çökertilmesi ve Türkiye'nin yönünü ve iddialarını yitirmesi, hâlâ Türkiye'ye yön verebilecek kadar güçlü olan sözkonusu büyük ölçüde Balkan kökenli “şebeke”nin gasp, darp ve psikolojik harp marifetleri nedeniyle mümkün olabilmiştir. Dünyada milletin iradesinin, tarih ve medeniyet tecrübesinin hiçe sayıldığı, aşağılandığı, ayaklar altına alındığı tek ülke Türkiye'dir.

Millete ait bir azınlığın, Baas örneğinde olduğu gibi iktidarı ele geçirmesinden bahsetmiyorum. Daha tehlikeli bir olgudan sözediyorum: Bu milletin ruhunu, tarih tecrübesini ve medeniyet iddialarını yok etmeye ant içmiş, gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim bir şebekenin Türkiye'yi teslim almış ve teslim etmiş olmasından sözediyorum. Sivil ve askerî bürokrasinin yaklaşık 15 yıldır bu şebekeyi tasfiye etmeye çalıştığını hissediyorum.

Türkiye'nin kaderiyle oynayan bu “şebeke” tasfiye edilebilirse, Türkiye, yeniden bölgesel ve uzun vadede küresel güç hâline gelebilir. ABD ve AB, görünüşte AKP ile çalışıyormuş gibi görünüyor ama gerçekte, Türkiye'deki bu “şebeke”yle işi götürüyor; bunu bilelim.

Türkiye'nin ekonomisine, medyasına, temel güç odaklarına hâlâ bu şebeke hâkim. O yüzden, bu “şebeke”, bu ülkede başbakan da astırabiliyor, hükümet de devirebiliyor, büyük ekonomik krizler de çıkarabiliyor ve kontrolündeki medyayı kullanarak ülkeyi kamplaşma, kaos ve çatışma ortamına da sürükleyebiliyor.

DERİN - GİZLİ DİNSİZ - KOMİTELER DAĞITILMALI !

www.ittihad.com.tr

Bediüzzaman Hazretleri, ahirzamanın dehşetli fitnesinin mahiyeti ve bu tahribatın tamir edilmesi hakkında ikazlarda bulunmuştur. Ahirzamandaki bu dehşetli fitnelerin en tehlikelisi olarak Deccaliyetten bahsetmektedir.

Ahirzaman fitnesinin en dehşetlilerinden olan Deccal, yani Deccaliyet fitnesinin kaldırılmasında, birinci derecede Mehdi ve Cemaatı (yani Seyyidler Cemaatleri ve Risale-i Nur Cemaati) vazifelidir. Şöyle ki:

“Hazret-i Mehdi’nin cem’iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem’iyetinin mu’cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.” (Mektubat sh: 441)

Hazreti Mehdinin, yani Mehdiyetin üç vazifesinin de ifade edildiği bu izahta, İslam Deccalı olan Süfyanın teşkil ettiği Komitenin mutlaka dağıtılması gerektiğini ifade etmektedir. Yani bu Komiteler toplu olarak devam ettiği müddetce maddi manevi hizmetlerin sağlıklı yapılamayacağı bildirilir.

Fakat bu vazifeyi yapmak için şu geniş değerlendirmeyi nazara almak lazımdır. Yani Hazret-i Mehdi birinci vazifeyi (imanları kurtarma hizmeti) kendisi, has talebeleriyle yaparken hatta kendi vefatından sonra da tâ dünyanın son devresine kadar birinci vazifenin Has Nurcularla devam edeceğini belirtir.

İkinci ve üçüncü vazifelerin (İslami Şeairlerin ihyası ve içtimai ve siyasi hayatta Kur’an’ın Hakimiyetine hizmet) ise kendinden sonra eserlerinin rehber alınarak daha geniş dairede yapılacağını beyan eder.

“Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün Ulema ve Evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr Seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır.” (Emirdağ Lahikası sh: 266)

Yukarıda bahsi geçen Seyyidlerden müteşekkil has orduya, yine aynı yerde nazara verilen bütün ehl-i iman ve ittihad-ı İslam ve bütün Ulema ve Evliyanın destek vereceği ve böylece büyük bir İslam milliyeti kuvveti ile, hiçbir hak ve hukuk tanımayan zendeka cereyanına (gizli dinsiz derin komiteye/ çeteye) karşı durabilecektir.

Geniş dairedeki hizmetlerin sadece Nur talebeleriyle değil, daha geniş bir katılımla yapılacağı beyan edilmiştir. Yani bütün ehl-i imanın, İslam âleminin, bütün alimler ve evliyaların, her tarafa dağılmış ve ekser hizmetlerin başında bulunan Seyyidlerin yani; Efendimizin neslinden gelen ve hayatını din hizmetine adamış zatların da dahil olmalarıyla bu hizmetlerin yapılacağını beyan eder.

Hatta “Hazret-i İsa'nın (A.S.) kuvvetli sadâsını işitmek, İsevîlerden kuvvetli bir imdad Hizb-ül Kur'an'a iltihak etmeye işaret olabilir.” (Kastamonu:133) “Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, Dinsizlik Cereyanına galebe edip dağıtacak” ifadesiyle bu Komitelerin dağıtılması için, daha geniş yardımların gerekliliği ifade edilir.


www.ittihad.com.tr
İttihad-ı İslamın Hizmetkarı

 

yılmazy isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-31-2008, 18:14   #2
Kullanıcı Adı
Kemalist59
Standart Laikçi “şebeke” ve Ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor
Bu iddialara tamamı Uğur Mumcudan cevap vereceğim....


BEN ATATÜRKÇÜYÜM.
BEN CUMHURİYETÇİYİM.
BEN LAİKİM.
BEN ANTİ-EMPERYALİSTİM.
BEN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE'DEN YANAYIM.
BEN ÖZGÜRLÜKÇÜYÜM.
BEN İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSUYUM.
BEN TERÖRÜN KARŞISINDAYIM.
BEN YOBAZLARIN, VURGUNCULARIN,
ÇIKARCILARIN,
DÜŞMANIYIM!..
Uğur MUMCU


Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım unutma bizi...


O delikanlıyım ben emperyalizme karşı direnenim ben Kemalistim ben.....
Antiemperyal olan ulusalcı Kemalistim...
Ben Laikim laikliğin dinsizlik olmadığına inanan dinini de yaşayan insanım...

Ben sahte ulusalcı veya sahte laikçi değil kanımın son damlasına kadar Atatürk ilke ve devrimlerini savunacak Kemalistim...

Ben Türkiye'yi tehdid ediyorsam bu olay Nazım Hikmet'in dediği şekilde cevaplanır ancak:
Onlar değilse eğer hain yazın büyük harflerle ben vatan hainiyim....
Sonunda da Nazım Hikmet vatan hainliğine devam etti hala...
Kemalist59 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-31-2008, 18:33   #3
Kullanıcı Adı
karavatan
Standart Laikçi “şebeke” ve Ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor
Allah razı olsun o görünmeyen iktidardan
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2008, 00:49   #4
Kullanıcı Adı
yılmazy
Standart kemaliste cevap
Allah'ın hükmüne sınır koyup Allah'ın yeri burdan sonra geçesiz oda sadece kişinin kalbidir deyip mini etekliye izin var baş örtülüye izin yok diyen bir zihniyet ancak ve ancak Allah'ın hududunu aşan dini kendi kafasına göre yorumlayıp dinimi yaşıyorum deyip dinin kesin hükümlerini bir tarafa bırakan bir zihniyet elbetki laik zihniyetidir.Bu dinsizlik dini olan laiklik dinidir.Hodri meydan bakalım dinin temel kitapları Allah'ın hükmü nerde başlar nerde biter ortaya koymuş.Öyle laf cambazlığıyla devrimciyim deyip kominizmi sosyalizmi övüp metaryalist madde perestik ve tabiyatçılık felsefesiyle karışık felsefî akılcılıkla bende dinimi yaşıyorum demek sadece kişinin kafasında nasılbir Allah' şekkillendirdiğiyle alakalı olsa gerek.Haşa haşa oturduğu yerde dünyayı kahve içip seyreden bir Allah varsa (haşa bu sadece madde perest bir düşünce ürünü bir Allah ki zaten böyle bir Allah yok) bunların inandığı böyle bir islamiyet zaten yok.Hem devrimci hem kominist hemde müslüman. ben böye bir dini red etmekle müslüman kalıyorum. Bugün görüyoruz eski devrimcilerin çoğu elinde kalem makam arabalarında emperyalis masonist şirketlerde medyalarda kalemşörlük yapıyor.demokratım deyip ihtillallerle insanları astırıp sonra bu bir devrimdir deyip cinayeti meşrulaştırmaya çalışıyorlar.bu mudur insan hakları savunuculuğu , halk çoğunluğuyla iktidara gelmiş insanları silah zoruyla devirip astırmakmı demokrası,çok övünerek savunduğunuz kominizm zehrinin yatağı olan rusyada (nazım hikmetin vatanı olur) birinci dünya savaşında almanyada öldürülen yahudilerin ozamanki rus yönetiminden öcünü almak için kışkırtığı( başta yahudi asıllı siyonist hizmetkarı kızıl ordu komutanı troçki ki sonradan kendiside stalinle giriştiği iktidar kavgası yüzünden başka bir ülkede başına çekiçle vurularak sui kastle geberdi), lenin ve stalin bu üç katil ruhlu canavar elli milyon insanı ortadan kaldırdılar. Ne demokrası ne insan hakları idiolojisidir ki kardeşi kardeşi kırdırdı bu ülkede.Hadi bakalım hem devrimci ol hemde kominist hemde müslüman yahu bu kominizmin yapısına tersbir anlayış.zamanın chp hükümetinde tek partili dönemde mecliste din zehirdir diyen bu kominist laikçilerdi ki hala bugünde zehir saçıyorlar.
yılmazy isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-01-2008, 01:35   #5
Kullanıcı Adı
yılmazy
Standart adamın teki
adam namaz kılarken hades vuku bulmuş yani abdesti bozan bir hal meydana gelmiş ona demişler namazın bozuldu. o adamda demişki neden bozulsun kalbim temiz demiş hatta birine demişler abdestsiz namaz kılınmaz oda demişki ben kıldım oldu .(kaddafinin işi bu meseleye benzemiş galiba) işte laik zihniyet
yılmazy isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi