![]() |
#1 |
![]() Türkiye’de devlet-millet ilişkisi çözülmemiş bir sorun olarak görülüyor. Siyasi iktidarlar devlet kurumlarının kendi görüşleri yönünde şekillenmemesini bir eksiklik ya da yanlışlık olarak görüyorlar. Üstelik bazıları, daha ileri giderek, bu kurumların demokratik kurallara göre yapılandırılmasını savunuyorlar. Yani, mesela askerler, ülkedeki siyasi görüşlere göre tavır alabilmeli, belki de kendi aralarında örgütlenebilmelidir.
Bu telafisi imkansız olumsuz sonuçlar doğurur. Tartışmanın göbeğindeki Ordunun tüm davranışları, yemek yiyişinden yıkanışına kadar, belli kurallara bağlanır. Yapılan törenler, hatta dost ve düşmanı belirleyen renkler bile belli bir amaca yöneliktir. Bunlar değişmez kurallar değildir ama bu değişim siyasi iktidarların çizgisine göre oluşmaz. Amaç devletin uzun vadeli projeleriyle uyumlu bir yapı oluşturmaktır. Bir ülkede bir gün Yeşiller olarak adlandırılan bir siyasi akım iktidara gelebilir ama onların insan davranışları konusundaki rahatlığı devlet kurumlarında benimsenemez. Ya da dini hassasiyetleri yüksek bir iktidarın asker davranışlarını kendisininkine benzetmesi beklenemez. Yani siyasi iktidarlar dalgalı bir seyir izlerken devlet bir çizgiyi temsil eder. Türkiye’deki sorun devletin çizgisinin değişen şartlara rağmen aynı kalmasıdır. Cumhuriyetin kuruluşuyla oluşan bu çizginin bugün de sürdürülmesi bizi dünyadan kopuk hale getirmektedir. Geçmişte bölgesinin sorunlarına kayıtsız, içe kapanık ve savunma anlayışının hakim olduğu ve bu nedenle homojen bir toplum yaratmaya yönelen ideoloji artık yetersiz kalmaktadır. Ülkemizin çevresinden de sorumlu olmasını gerektiren şartların ortaya çıkışı, dünyada kurulu düzenin bozulup yenisinin şekillenmekte oluşu, uluslararası ilişkilerde ekonominin öne çıkması yeni bir devlet anlayışını gerekli kılmaktadır. Bu durumda devletin zayıflaması ve etkisizleşmesi gerektiği biçimindeki görüşler kesinlikle yanlıştır. Aksine daha güçlü bir devlet yapılanmasına ihtiyaç vardır ama bu devletin rolü ve görevlerinde önemli farklılaşma olmalıdır. Yeni devlet teknik ve entelektüel düzeyi yüksek kişilerden oluşmalı ve yeni roller üstlenmelidir. Geçmişte yabancıyı düşman ya da en azından şüpheli sayan anlayış değişmeli, belirlediği hedef ya da politikalarla uyuşan yada ona karşı çıkanları ayırabilen bir kadro oluşturulmalı, yeni mücadele aracı olan ekonomik konuları sadece ekonomik kriterlerle değil güvenlik ve politik hedefler açısından da değerlendiren bürokratik yapılar oluşturulmalıdır. Türkiye uzun vadeli planlar yapmadığı, gelecek tasavvurunu şekillendirmediği için buna uygun bir devlet yapısı kuramamakta, geçmişin mirasını kullanmak zorunda kalmaktadır. Mesela AB üyeliğini değişmez bir hedef sayarak devleti buna göre şekillendirseydik, ordumuzu buna göre maddi ve manevi yönden teçhiz etseydik şimdi tam bir kaos yaşayacaktık. Yani devletin hedefleriyle siyasi iktidarların hedefleri her zaman aynı olmayabilir. Ülkeye yön veren çekirdek bir kadro geleceğin Türkiye’sini tanımlamalı ve bu hedefe uygun olarak devlet düzgün bir rota izlenerek yeniden şekillendirilmelidir. Ondan sonra da siyasiler devletin yakasını bırakmalı ve rota değişmeleri devlet içinde, yabancı etkilerden arınmış, çıkar hesaplarıyla kirlenmemiş, bilgisizlik ve ön yargılarla zedelenmemiş olarak yapılmalıdır. STAR
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|