![]() |
#11 |
![]() Nakşibendiyye/Halidiyye'de şeyh merkezli bir yapılanma vardır. Şeyhin halifeleri bulundukları bölgelerde irşat faaliyetlerini yürütürler. Şeyh ve halifeleri cemaatlerde olduğu gibi hiyerarşik bir yapılanmadan uzak dururlar.Halidi Şeyhler müritlerinin siyasi, içtimai ve iktisadi meselelerini programlama ya da geliştirme yerine, onlara işlerini İslam'a göre ayarlayabilmeleri için nasıl bir duruş belirlemeleri gerektiğini göstermişlerdir.
İçtimai hayatın kurum ve kuruluşlarını değil o kurumların başlarındaki insanların kalplerini önemsemişlerdir. Dağınık gibi görünen bu yapılanma hayatın içine girmeden hayatı idare etmeyi hedeflediğinden cemaat yapılanmalarından daha kalıcı etkiler bırakmıştır.Tarikatı, cemaatlerde olduğu gibi organize bir yapıya dönüştürüp hizmeti daha etkin hale getirmeyi hedefleyen tekkeler ise zamanla dağılmışlardır. Mahmud Efendi Nakşibendiyye/Halidiyye'deki klasik yapılanmayı olduğu gibi korumuştur. Modern Dünya içerisinde İslam Medeniyeti'nin tüm renklerini koruyan bir cemaat oluşturması klasik yapılanmanın etkinliğini gözler önüne sermesi açısından önemlidir. Ali Haydar Efendi gibi Mahmud Efendi de müritlerinin ticari ortaklıklarına sıcak bakmamıştır. Ona göre tarikat ekonomik bir topluluk değil bütün toplulukları idare eden irfani bir oluşumdur |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
![]() Mahmud Efendi Henüz çocukken sufi-meşreb bir hayat yaşamakta idi. Erken yaşlarda yaşadığı bu "manevi hayat"ı disiplinize edebilmek için bir mürşid arayışına girdi. O yıllar itibariyle içinde bulunduğu ruh halini anlatırken şöyle demektedir: "Çocukken geceleri başımı yastığa koyduğumda kendi kendime şöyle seslenirdim: Dünyanın bir ucunda kamil-mükemmil bir bir mürşid olsa yalın ayak, aç ve susuz olsam hemen yola koyulur o mürşidi bulurum."Mahmud Efendi bu arayışların neticesinde ilk olarak Of'ta Mapsinolu Ahmed Efendi olarak bilinen yörenin meşhur Nakşibendi Şeyhi'ne intisap etti. Askere gidene kadar Onun murakabesinde seyr u sülûküne devam etti. Askerde Ali Haydar Efendi ile tanışıp O'na intisap etti.
Askerliğini tamamlayıp kalıcı olarak Şeyhinin yanına gittiğinde O'nun şu meyandaki ifadelerine muhatap oldu: "Oğlum Mahmud! Seninle ilk görüşmemden üç gün sonra şeyhim (Ali Rıza Bezzaz) zuhur etti, elini tutup elime verdi ve ardından şöyle dedi: 'Bunu Al, Bizimdir.' Oğlum! 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar beni senden ayırmak isteseler yine de başaramazlar." Mahmud Efendi, askerden sonra şeyhinin irfan meclislerine daha fazla katılma imkanı buldu. İlerleyen yıllarda ise yanı başından hiç ayrılmadı. Bu birliktelikle alakalı Ali Haydar Efendi'nin küçük oğlu şunları söylemektedir; "Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş başa kalır, uzun uzun sohbetler yapardı. Babam derdi ki; 'Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi Ona aktarıyorum. Fakat Onu müşahede altında tutabilmem için bunu tedricen yapıyorum. Zira manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez.' Ali Haydar Efendi tasavvuf literatürüne ait zengin birikimini Mahmud Efendi'ye aktardı. Ona Mesnevi, Mektubat-ı Rabbani, Reşahat, Risale-i Kudsiyye gibi sufi eserlerin tasavvuf disiplini içerisinde ne anlam ifade ettiklerini de öğretti. Literatür içerisinde Mektubat'ın yerini belirlerken şöyle derdi: "Evladım Mahmud! Mektubat o kadar büyük bir kitaptır ki, Reşahat ona ancak Elif ba olabilir." Mahmud Efendi askerlik vazifesini bitirdikten sonraki zamanını Ali Haydar Efendi'ye göre ayarladı. Hususi sohbetlerin dışında genel meclislerde de yanı başında yer aldı. Şu ifadeler bu hükmü desteklemektedir: "İstanbul'da iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört-beş kişi olduğu halde hatm-i hace okurduk. Ali Haydar Efendi'yi sürekli takip ederlerdi. Bu yüzden hatmeler küçük gruplar halinde yapılırdı." Ali Haydar Efendi vefatından kısa bir süre önce Mahmud Efendi'yi huzuruna alıp şöyle dedi: "Evladım! Artık emr olundum. Emaneti size bırakıyorum." Onun, müridanına hitaben yaptığı şu konuşma da İsmet Efendi Tekkesi'nin yeni şeyhinin Mahmud Efendi olduğunu tescil etmektedir: "Mahmud'un elinden tutan benim elimden tutmuş olur. Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin elinden tutmuş olur. Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimiz'e () dayanır. İşte buna "Sahih Yed" diyoruz." Ali Haydar Efendi söz konusu konuşmasında tasavvuftaki bu "sahih yed" sisteminin müritlerin yetişmesinde ne derece önemli olduğunu anlatabilmek için şöyle bir örnek verir: "Dağda bulunan bir su menbaının köye gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su künkleri gerekir. Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde Feyz-i İlahi de müridin kalbine ulaşmaz." İsmet Efendi Tekkesi'nin kurucusu Mustafa İsmet Efendi, Risale-i Kudsiyye'de "Sahih Yed" ile alakalı şunları söylemektedir:Sahih yed yok ise nisbet olur sed Sahih yed ile Aziz Hakk'a gidelim Cemali ba kemale seyredelim. Mahmud Efendi, şeyh olduktan sonra devraldığı sufi geleneğe sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bahauddin Nakşibend ve diğer Nakşi Meşayıhının virtlerinden oluşan hatm-i hacegan'ı olduğu gibi icra etti. Ona göre tasavvuf, İslam'ın tahsiniyyat boyutudur. Zaruriyyat ve haciyyat'ı ihmal edenler öncelikle işe şeriatla başlamalıdırlar. Ameli noktada ciddi problemleri olan kişiler, ilk olarak İslam'ın emir ve yasaklarını öğrenmelidirler. İnsanlar, tarikata değil İslam'a davet edilmelidir. Tasavvufi hayat ise kişilerin tercihlerine bırakılmalıdır. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
![]() Nakşibendiyye tarikatında Bahauddin Nakşibend'ten sonra en etkin olan ikinci isim İmam Rabbani diye şöhret bulan Ahmed Faruki es-Serhendi'dir (v. 1624). İmam Rabbani çağdaşlarına davet ve tebliğ içerikli çok sayıda mektup göndermiştir. O'nun mektup yazdığı şahısları devlet başkanları, ilim adamları, mutasavvıflar ve avam olmak üzere dört sınıfa ayırabiliriz. Mektuplarda Nakşibendiyye tarikatının esasları, Ehl-i Sünnet akidesinin temel meseleleri, alimlerin çözemediği çeşitli konuların izahı gibi çok zengin bir muhteva vardır.
Birçoğu Farsça kaleme alınan mektuplar İmam Rabbani'nin halifeleri tarafından üç cüz halinde toplanmıştır. Cüzlerin ilki 313, ikincisi 99, üçüncüsü ise 122 mektuptan oluşmaktadır. Mektuplar Muhammed Murad Kazani tarafından 1887 yılında Arapça'ya tercüme edilmiş, Müstakımzade Süleyman Sa'deddin Efendi ise 1751 yılında Mektubat'ı Osmanlıcaya çevirmiştir. Fakat eser çevrildikten bir asır sonra (1854) basılmıştır. Mektubat, Nakşibendilerin şeriat-tarikat münasebeti, tarikat adabı gibi konularda ilk müracaat ettiği kaynaktır. İmam Rabbani'nin mutasavvıflara ya da halifelerine gönderdiği mektuplar dil, içerik ve anlatım özellikleri bakımından diğerlerinden farklılık arz ederler. Bu mektupların anlaşılabilmeleri için tasavvuf literatürüne vakıf kişilerin nezaretinde okunmaları kaçınılmazdır. Mahmud Efendi onlarca yıl devam eden sohbetlerinde Mektubat'ın tamamını birkaç defa tercüme ve şerh etmiştir. Mektubat'ın anlaşılabilmesi için Onun yaptığı bu açıklamalar şüphesiz ki önemlidir. Bu önemi fark eden öğrencileri farklı zamanlarda yapılan açıklamaları bir araya getirmişler, fakat henüz kitap halinde tab etmemişlerdir. Mahmud Efendi'nin sohbet ve derslerinde tutulan notlardan oluşan daha bir çok kitap mevcuttur. Mahmud Efendi'nin 5 öğrencisinden oluşan bir heyet tefsirin yazımı sürecinde kendisine yardımcı olmaktadır. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
![]() Risale-i Kudsiyye, İsmet Efendi Tekkesi'nin kurucusu Mustafa İsmet Efendi tarafından kaleme alınan manzum bir eserdir. Eserde Nakşibendiyye-Halidiyye tarikatının zikir usulleri, prensip ve kaideleri anlatılmakta, İslam Akaidi ile alakalı temel meseleler işlenmektedir.
Sufi bir cemaatin bilmesi gereken konuları hikmetli bir dille anlatan eser, İsmet Efendi'den sonra gelen Tekke'nin şeyhleri tarafından müracaat kaynağı olarak görülmüştür. Mahmud Efendi, her sohbetinde Risale-i Kudsiyye'den bir dörtlük okur ve şerh eder. Öğrencileri O'nun bu açıklamalarını yazıya aktarıp 2 cilt halinde Risale-i Kudsiyye Şerh ve Tercümesi başlığıyla basmışlardır. Nakşibendiyye-Haliddiyye tarikatıyla alakalı temel meselelerin ayrıntılı bir şekilde işlendiği bu eser farklı isimler altında birkaç defa tab' edilmiştir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
![]() Mahmud Efendi'nin en hacimli eseri, Ruhu'l-Furkan adlına tamam tefsirdir. Tefsir"rivayet" tarzına daha yakındır. Fakat eserde yer yer "işari" manalara da rastlanmaktadır. Ruhu'l-Furkan, içerisinde fıkhi meseleleri barındırması cihetiyle "ahkam tefsiri" özelliğini de taşımaktadır.
Tefsirde önce ayetlerin kelime anlamları verilmekte, sonra mealleri, ardından da tefsirleri yapılmaktadır. Ruhu'l-Furkan'da fıkıh, kelam, Tasavvuf Gibi Temel İslami disiplinlerle alakalı meselelerin derinlemesine Tahlil Edilmesi, Mahmud Efendi'nin İslami ilimlerdeki derinliğini ortaya koyması açısından ayrıca önemlidir. Mahmud Efendi Tefsirinin mukaddimesinde niçin böyle Bir çalışmaya başladığını açıklarken şunları söylemektedir: "Kur'an-ı Azimu'ş-şan'ın Manasının Kelime Kelime anlaşılmasına çok hevesli olduğumuz sohbetlerimize İştirak Eden Kardeşlerimiz tarafından yakinen Bilinmektedir. Nice büyük alimler, Kur'an-ı Kerim'i Türkçe tefsir ederek, bu Büyük kitabın manasını anlama Hususunda Milletimizin İhtiyaçlarını karşılamışlardır.Bu yüzden Ziyade aciz olan bu kardeşiniz böyle Büyük bir İşe Girişmeyi bu zamana Kadar düşünmüş dahi değildi. Ancak hicri 1407 Senesi Şaban ayının Beraat gecesinde Ravza-i Mutahhara'da bulunduğumuz sırada Efendimiz SallALLAHu aleyhi Vesellem tarafından vaki Olan manevi bir işaretle, bu Mühim işe başladık ve yukarıda geçtiği gibi Kelime-Kelime Mana verilmesine ziyade ihtimam göstererek yola Çıktık." Tefsir yazımının tedris ve irşat faaliyetleri ile birlikte yürütüleceğini, bu yüzden eserin tamamlanmasının uzun bir zaman alacağını söyleyen müellif, okurlarından bu özrünün kabulünü istirham eder.Halen yazımı devam eden tefsirin 2007 yılı itibariyle 13. cildi basılmıştır. Son ciltte ( 12. Cilt Kasıttır) En'am Suresi'nin tefsir edildiği dikkate alındığında eserin 30 cildi aşacağı kuvvetle muhtemeldir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
![]() Mahmud Efendi, İmam-Hatip olarak görev yaptığı İsmailağa Camii başta olmak üzere birçok camide vaaz etmiştir. Pazar günleri sabah namazından sonra Sultan Selim Camii'nde yaptığı sohbetler ise irşad tarihinde ayrı bir yere sahiptir. Sohbetler, sabah namazından sonra olmasına rağmen cami erken saatlerde dolar geç kalanlar vaazı çevredeki camilerden dinlerlerdi.
Misafir hocaefendilerin okuduğu aşırların tefsir edildiği sohbetler işrak vaktine kadar devam ederdi. Sohbetlerde öğrencilerin aldığı notlar 1995 yılından itibaren kitaplaştırılmaya başlandı. 3 yılda hacimli 4 ciltlik bir eser ortaya çıktı. 1998 yılında sona eren sohbetler Hocaefendi'nin rahatsızlığından dolayı bir daha başlayamadı. Konuların vaaz üslubunda ve sade bir dille işlendiği "Sohbetler" kitabı İslami disiplinlerin kompozisyonundan ibarettir. __________________ |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
![]() 1. Senin bir sünneti ihya etmen ile ALLAH'U TEALA ( c.c.) Rusya'nın Afganistan'ın atmış olduğu bombayı etkisiz hale getirir.
2. Bir Hoca yüzbin televizyondan daha tesirlidir. 3. Rabıta muhabbetle olur, muhabbette ittiba ile olur.İttiba edersen seversin ve sevilirsin. 4. Mektubattan uzak kalındığı an feyiz kesilir. 5. İnsanlar et gibi, ulema tuz gibidir. Tuzsuz et koktuğu gibi ulema ve sohbetinden mahrum kalanda çürür ve kokar. 6. Cenab-ı Hakk sana amel defterinin oku dediği zaman yanına da Kur'an-ı Kerim'i koyacak. Soracak : " Bu günahı yaptın. Benim kitabımın neresinde buldun da yaptın, " buyuracak. 7. Kuşluk namazını terk etmek bana ölümden daha ağır geliyor, kılmamaktansa ölmek daha hayırlıdır. 8. Sarığı kabul etmeyenin Peygamberimiz ( s.a.v. ), Cebrail ( a.s. ), ALLAH-u Teala ( c.c. )'de kabul etmiyor. 9. Bir kimse bir defa Kelime-i Tevhid getirse ve ikinci defa getirmek istediğinde soluk alsa, bu arada ki boşlukta imanı tozlanır ya seyrek olarak veya hiç demezse. 10. Mevla Teala (c.c.)' dan başka neyi düşünüyorsan ona iman ediyorsun. 11. İmam-ı Rabbani ( k.s.) şöyle buyuruyor: " Bir şahıs şayet günahlarına devam ederse ve ondan hoşlanırsa, hoşlanan kimse münafıktır." 12. Dünya içinde herşey melundur, fakat zikrullah ile meşgul olan emri bil maruf nehy-i anil münker yapan okuyan ve okutan değildir. 13. Senin mektubu annen, baban, hanımın aldığı anda birkaç gün okumasınlar kenara koysalar, gücenirsin. Rabbin seni gördüğü halde ondan gelen mektubu hiç eline aldığın yok, utanman lazım. 14. Ottan, samandan süt yapan ALLAH (c.c.)'ya hayran kalmıyorsun da, kafirin elektriğine mi hayran kalıyorsun ? 15. ALLAH'ın selamından önce iyi günler, iyi geceler, iyi akşamlar alo vs. gibi kelimeleri kullanmak büyük günahtır. 16. Yedi yaşında ki bir çocuk kalbimizdekileri bilse dağların arkasına kaçarız. Mevla (c.c.) her şeyi biliyor, hiç utanmıyoruz. 17. Avrupa modasına uymak, namazı terk etmekten daha ağır geliyor. 18. Annenizin karnındaki çocukları okutun. Kendini, hanımını, çocuğunu seviyorsan arapça oku ve okut. 19. Televizyon seyreden dinini sevmiyor demektir. 20. Bu üç şey kimde olursa imanın tadını alır. a) ALLAH-u Teala (cc.)'yı sevecek. b) Peygamberimiz ( s.a.v.)'i sevecek. c) Sevdiği kardeşini yalnız ALLAH-u Teala (c.c.) rızası için sevecek. 21. Bir kimse asılacağından korktuğu gibi imandan küfre döneceğinden de öyle korkacak. 22. Siz ilme ne kadar önem verirseniz ben de size o kadar önem veririm. 23. Bir insan altından camii yaptırsa, fakat mektubatı dinlemese bir şey yapmış sayılmaz. 24. 4000 sünnet-i seniyyeden fazla sünnet vardır. Bunlardan üç tanesini terk ediyorsam bana tabi olmayın. 25. Öleceğim zaman son nefesim kalsa, yine size okuyun derim. 26. Zikirsiz yapılan tefekkür, yazın yağan kara benzer. 27. Yaptığımız amel adet haline gelmiş, halbuki bir insan düşünse, ben ALLAH ( c.c.) mürakebesi altındayım. Melekler her saniyemizi yazıyor. Ancak o zaman ameller ibadet olur. 28. Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, nefis seni batıl ile meşgul eder. 29. Bir kimse emri bil maruf yapacağım diye yola çıksa sonra siyasetten bahsetse, onun azabını kimse ölçemez. 30. Her kim kadına bakarsa, gözlerine eritilmiş kalay dökülür. 31. " Bir kimse kadınlar açık gezse ne olur?" demiş olsa o adam mürted olur. 32. Dünya sevgisi insanı şaraptan daha sarhoş eder ve ateşe girmeye cesaret verir. 33. Sarıl bir hak dostuna, kurumuş yaprak gibi ezse'de ses çıkarma sakin ol toprak gibi |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
![]() Allah ömrüne ömür katsın,vücuduna daimi sıhhat ihsan eylesin Allah başımızdan eksik etmesin...
Bu güzel konu içinde Allah razı olsun kardeşim... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
![]() Çok çok güzel bir dille anlatılmış..
Yalnız kaynağı da belirtmekte fayda var. Allah razı olsun.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
![]() Bu konuyu yeni farkediyorum Allah razı olsun.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|