10-31-2009, 11:14 | #1 |
Mehmet ALTAN "‘Hırsız içerdeyse kilit işe yaramaz’ "
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında ayaküstü görüşmenin ardından... Perşembe günü akşam saatlerinde Erdoğan ile Başbuğ’un haftalık olağan görüşmelerini yapacakları haberi geldi. Ve Tayyip Erdoğan, Başbuğ’la görüşme için 18.20’de Başbakanlık Konutu’na gitti.
Ardından görüşme başladı ve 19.50’de bitti. Daha sonra ne oldu? Görüşmenin ardından Başbakanlıktan bir yazılı açıklama yapıldı: “Ülke güvenliğine ilişkin konuların yanı sıra gündemdeki ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’na yönelik tartışmalar da değerlendirilmiştir. ‘Eylem Planı’ iddialarına ilişkin soruşturma süreci, adli ve askeri yargı makamları tarafından, kendi görev ve yetki alanları kapsamında yürütülmektedir. Bu sürecin en kısa zamanda gerçeği ortaya çıkarması beklenmektedir. Bu süreçte herkese düşen görev, sürecin sonuçlanmasını beklemek, kişi ve kurumları hedef alan davranış ve yorumlardan kaçınmaktır.” *** Basındaki haberlere göre, ıslak imzalı orijinal planın 16 Ekim’de Ergenekon savcılarına ulaşmasının ardından, 21 Ekim’de Adli Tıp’ın “imza Dursun Çiçek eli ürünü” raporu savcılara ulaşmış ve aynı gün Dursun Çiçek ve 5 asker için Genelkurmay Adli Müşavirliği aracılığıyla “ifade” daveti gönderilmişti. Çiçek ve askerler gelmeyince, 26 Ekim’de “ifadeye gelin yoksa polis zoruyla getirileceksiniz” daveti gönderildiği söyleniyordu. Dursun Çiçek ve 5 asker dün saat 17.00’ye kadar ifade vermeye gelmezse haklarında “arama ve yakalama” emri çıkması bekleniyordu. Dün bu haberlere ve orijinal belgeye rağmen Dursun Çiçek ile ilgili bir gelişme olmadı. Daha önce tutuklanan Albay Çiçek’e, “orijinal belgeye” rağmen kimse dokunmadı. Bu bana ilginç geldi... *** Ergenekon savcıları işe bu sefer, orijinal belgeyi savcılığa ileten ihbar mektubundaki iddiaların “doğru olup olmadığını”, ilgili personelden soruşturarak başladı. Dursun Çiçek ortada... Belge ortada... Ama ilk soruşturulan, ihbar mektubunda açıkça anlatılan darbecilik değil, belgelerin nasıl imha edildiği. Bunları ast-üst ilişkisinin sürdüğü bir ortamda, Genelkurmay personeline sormaktalar. *** Tabii daha tuhafı da var... İhbar mektubu tüm olup bitenlerden Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi olduğunu iddia ediyor, isimler veriyor, ayrıntılara giriyor, olaylar anlatıyor. Ve dünkü savcılık soruşturması cuntacı ve darbeci oldukları iddia edilen yönetime dokunmadan, hatta onlara danışarak, onların maiyetindeki insanlardan başlıyor. *** Şemdinli skandalından sonra... “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” rezaleti yaşadık. “Kâğıt parçası” diyerek onu da kapattılar. Tutuklanan Albay Dursun Çiçek, tutuklayan mahkemenin “libero” bir üyesi sayesinde anında serbest bırakıldı. Ama dört ay geçmeden Çiçek’in hazırladığı belgenin doğruluğu ispatlandı. *** İhbar mektubundaki “cunta” iddiasını bir yana koysak bile... Ya aynı katta bulunan personelin yaptıklarından habersiz... Ya da onları koruyup kollayan bir “yönetim” Genelkurmay’da durduğu yerde duracak. Ve belgenin orijinaline rağmen, biz gene, sanki bir önceki süreçte bir soruşturma rezaleti yaşanmamış gibi, aynı süreci bekleyeceğiz... Neden? Olmayan demokrasi iyice yıpransın, tamamen epriyip yok olsun, askeri vesayetin yıkılmaz olduğunu bir kez daha anlayalım diye mi? *** Böyle bir durum Yunanistan’da olsa, “cunta iddiası” araştırması ve soruşturması “suçlananlara” mı bırakılırdı, yoksa sürü sepet hepsi kapının önüne mi konurdu? Tabii bu da “sallan, yuvarlan” mantığıyla Şemdinli’ye benzer ise hükümet bu kez bunun altından kalkamaz. İşe orijinal belgeyi bir yana koyup, Dursun Çiçek’i çağırmadan başlanmış olması ve suçlananların süreci etkileyebilecek bir şekilde yerlerinde oturmaları bana “burada bir yanık kokusu var” dedirtiyor. *** Çünkü Şemdinli’yi anımsıyorum. Çünkü demokrasi peşine koşan bizleri fütursuzca ve utanmadan “orduya karşı medya üzerinden asimetrik harekât yürütüyorlar” diye suçlayan ve belgenin orijinalini aramak yerine onun “kâğıt parçası” olduğunu söyleyen çok generalli toplantıları hatırlıyorum. Ve daha önemlisi Sabri Uzun’un ölümsüz cümlesini hatırlıyorum: “Hırsız içerdeyse kilit işe yaramaz”ı... *** Neyi bekleyip de, neyi yıpratmayacağız Allah aşkına? Demokrasiye karşı pişkin cuntacılığı mı?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|