|
07-09-2010, 11:00 | #1 |
Mehmet Altan "Az hukuk, çok siyaset..."
Anayasa Mahkemesi “anayasaya uygunluk” denetimi yaparken ya da yaptığını iddia ederken anayasayı çiğner mi? Söz konusu olan yer Türkiye ise çiğner. Anayasa’nın 153. maddesi ne diyor? “İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” Anayasa Mahkemesi ne yapıyor? Sürekli olarak, önceki gün olduğu gibi bu maddeyi alenen çiğniyor ve anayasayı bizzat kendisi ihlal ediyor... Demek ki hukukun olmadığı aşikâr. *** Zaten “hukukun üstünlüğü” söz konusu olsa, Anayasa’nın 148. maddesine saygı gösterilir... Madde ne diyor: “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.” Nitekim, Anayasa Mahkemesi Başkanı da Anayasa’nın bu maddesine uyulmasını istiyor ama ne hikmetse Mahkeme’de azınlıkta kalıyor... Uzatmaya gerek yok, Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı olan kararı aslında diğerleri gibi “az hukuk, çok siyaset” içermekte. Sadece kararlar değil, Türkiye’nin genel tablosu da “az hukuk, çok siyaset” içeriyor. Yoksa bir yüksek yargı mensubu, üstelik de Anayasa Mahkemesi’nin kararını yorumlarken, doğrudan iktidar partisini hedef alarak, “timsah gözyaşları döküyorlar. Gözlerinin içi gülüyordu” der mi? İşlerin hangi düzeyde çivisinin çıktığını üsluptan da anlıyoruz. *** O halde, duruma siyaseten bakmak gerek... Anayasa Mahkemesi bu kez sadece statüko yanlılarını memnun edecek, doğrudan parlamento çoğunluğunu hedef alan bir karardan imtina etti. Yorumlara bakınca kimsenin çok memnun olmadığı görülüyor. Daha önceki yaklaşımlarda sadece statükonun memnuniyeti gözetiliyordu... Kararın ne anlama geldiğini biraz da statükonun bu karara verdiği tepkiler gösteriyor. Statüko “hoşnutsuz” ise, karar dar siyaset ve güncel bir değerlendirme açısından çok da fena değil demektir... Kimin ne söylediğine bak, durumu anla... *** Tabii bu süreç, Kılıçdaroğlu’na beslenen umutları da yok edeceğe benzer. CHP, 12 Eylül rejimine hafif bir müdahaleye bile karşı... Tümüyle statükodan yana ve tümüyle değişime karşı bir tavır takınmakta... Kendini 12 Eylül ile bu kadar özdeşleştiren bir parti kitlelere ne diyecek, “daha iyisini” arzulayanlara ne cevap verecek? Değişim ve dönüşüm iradesinden çok uzak, sadece sığ bir “AK Parti karşıtlığı” beklentileri doyurmaya yetecek mi? *** Evet, görüldüğü üzere... Bir sürpriz olmaz ise bundan sonraki süreç 12 Eylül referandumuna kilitlenmiş olarak geçecek... 12 Eylül’de, “12 Eylül Rejimi” otuz yaşında olacak ve biz kısmi, ürkek ve sınırlı bir değişimin oylamasını yapacağız. Ve ne gariptir ki, referandum hükümet ve diğerleri arasında geçecek... Anayasadaki kısmi değişimden ziyade, iktidar ve muhalefet sınanacak adeta... Belli ki, referandum bu nedenle bir genel seçime dönüşebilecek... *** 12 Eylül rejimini ortadan kaldıramayan ama orasını burasını ameliyat ederek ehlileştirmeye çalışan, çok gecikmiş ve fazla yetersiz bir konumdayız... Referanduma olumlu yaklaşanlar, çok haklı ve isabetli olarak “yetmez ama evet” kampanyasını şimdiden açtılar... Umut o ki, mevcut değişim paketi, gerçek bir değişime, rejimin demokratikleşmesine kapı açsın... Kısmi değişimi gerçekleştiren siyasal iktidar veya Türk siyaset sistemi, bir sonraki aşamada 12 Eylül rejimini hedef alıp yok etsin... AB standartlarında özgür bir rejime kavuşalım...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|