06-17-2010, 16:11 | #1 |
Mehmet METİNER "Kim o AK Partili milletvekili?"
Doğu Ergil, Neşe Düzel’e verdiği röportajda, uçakta karşılaştığı AK Parti’nin önde gelen milletvekillerinden birinin kendisine söylediği bir sözü aktarıyor. Ergil’in ifadesine göre, “ABD’yi yatıştırmaya giden” AK Parti heyetinin içinde yer alan bu vekil kendisine şöyle diyor: “Ya Netahyahu gidecek, ya biz gideceğiz!” (Bkz. Taraf, 14 Haziran 2010) Netanyahu, İsrail’in Başbakanı. Peki Ergil’in kulağına bu sözü fısıldayan milletvekili kim acaba? Bilmiyorum. Sizi bilmem, ama bu sözler hem çok tuhafıma, hem de çok ağrıma gitti. Niçin mi? Şunun için: AK Parti’nin yürüttüğü kişilikli, bağımsız ve onurlu dış politika anlayışıyla çeliştiği için. Dahası Türkiye’nin saygınlığına da gölge düşürdüğü için. O milletvekilinin kim olduğunu bilmiyorum, ama eğer bunu tastamam bu şekilde söylediyse, doğrusu AK Parti adına da, ülkem adına da çok hayıflandığımı belirtmek isterim. Ne demek, “Ya Netanyahu gidecek, ya da biz gideceğiz!” lafı? İsrail ile ilgili boyutu beni ilgilendirmiyor, ama ülkemle ilgili yönü beni çok ilgilendiriyor. Biz ABD’yi kendi ülkemizde kimin iktidar olup olmayacağına karar veren bir güç olarak mı görüyoruz? ABD’yi Türkiye siyasetinin belirleyici patronu olarak gören bu anlayışı, eminim ki Başbakan da kabul etmeyecektir, AK Parti’ye gönül veren milyonlarca vatandaşımız da... Türkiye kendi siyasetini geliştirirken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’in de belirttiği gibi, “Amerikancılık” veya “Anti-Amerikancılık” gibi kategorilerin içine kendini yerleştirmiyor. Ergil’in adını vermediği bir AK Parti milletvekiline atfen aktardığı bu söz, “Amerikancılık” biçiminde anlaşılmaya fazlasıyla müsait bir ifade biçimi olarak duruyor karşımızda. Ortada Ergil’in aktardığı bir laf var. Bu laf aktarılan haliyle doğruysa ortada vahim bir durum var demektir. Bu anlayış, kim tarafından dile getirilirse getirilsin ziyadesiyle eleştiriyi hak ediyor. Türkiye’nin Amerika ile “stratejik müttefik” olması, doğru bir tercihtir. AK Parti’nin kendi ekseni doğrultusunda ABD ile geliştirdiği ilişkinin “Amerikancılık” veya “Anti-Amerikancılık” anlayışının dışında bir anlayışın üzerine oturuyor olması da, içerde AK Parti’nin, dışarıda da Türkiye’nin elini güçlendirdiği söylenebilir. Türkiye Amerika’nın sömürgesi değildir. AK Parti Hükümeti de “Amerikancılık” ekseninde Amerika’ya biat etmiş bir dış politika anlayışını benimseyen bir Hükümet değildir. Başbakanın İsrail krizi ortaya çıktıktan sonra ABD’ye dair yaptığı açıklamalar da bunun en son kanıtı niteliğindedir. Ortada ya bir yanlış anlama var, ya da yanlış bir anlayış. Her ikisinin de düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum. Umarım sevgili dostum Doğu Ergil o milletvekilinin kim olduğunu bizimle paylaşır. Kendisinden bunu talep ediyorum. Umarım o milletvekili bu sözü hangi maksatla söylediğini çıkıp açıklar da biz de gerçeği öğrenmiş oluruz. Bekliyorum. ‘Terörün zamanlaması!’ Başbakan Erdoğan, “PKK terörünün zamanlaması”na bir kez daha dikkat çekti. Bence de bu mesele doğru anlaşılmazsa, PKK’nın şiddet silahıyla devşirmek istediği sonuç altın tepsi içinde kendisine sunulmuş olur. PKK, beslendiği sorunun kendisine rağmen çözülmek istenmesine şiddetle karşı çıkıyor. Demokratik açılımla birlikte çözüme dair ortaya çıkan umudu yok etmek istiyor. Unutulmasın ki PKK da statükonun bir parçasıdır. Statüko değiştiğinde PKK’nın da varlık nedenini yitireceği ortada. Başbakana katılıyorum: PKK’nın “terörü derinleştirme” siyaseti, son kertede statükonun devamını sağlıyor. Başka bir deyişle, malum statükocu güç odaklarının elini güçlendiriyor. Gerek demokratik açılım sürecine, gerekse de anayasa değişiklik paketine hangi güçlerin beraberce karşı çıktıklarına bakmak gerekir. İlginçtir, CHP, MHP, PKK/BDP farklı gerekçelerle AK Parti Hükümeti’nin kademeli demokratikleşme sürecine beraberce karşı çıkıyorlar. PKK terörünün ve BDP’nin siyasi boykot çağrısının anayasa referandumu öncesine denk düşürülmesi de bu çerçevede önemle not edilmelidir. BDP’nin siyaset dilinin, AK Parti karşıtlığı temelinde giderek CHP’lileşmesi de ayrıca manidar.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
06-17-2010, 16:21 | #2 |
Unutulmasın ki PKK da statükonun bir parçasıdır.
Böyle bir genetik bağ varken statüko elindeki bütün örgütleri sivil oluşumları şu zamanda harekete geçirmesi bizlere bir şeyleri cağrıştırması gerekir.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|