|
12-06-2009, 20:58 | #1 |
Mehmet METİNER "Türkiye’yi ‘72. Koğuş’ta tutmak isteyenler! "
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan, ama Orhan Kemal müstearıyla ünlenen yazarımızın uzun öyküsünün adıdır 72. Koğuş. 1941’li yılların Türkiye’sini anlatır... İkinci dünya savaşının sürdüğü yıllar... “Milli Şef” İnönü’nün kadir-i mutlak olduğu yıllar... CHP’nin hükümet ve devlet olduğu yıllar... Orhan Kemal öyküsünde mahpushane penceresinden Türkiye’yi resmeder. Kahramanları mahpushane sakinleridir. Erkeğiyle kadınıyla, gardiyanıyla meydancısıyla, koğuş ağasıyla... *** İçeridekiler anlatılır ama asıl anlatılanlar bence dışarıdakilerdir... Çünkü dışarıdakiler de bir tür mahpus sayılır... Türkiye o yıllarda açık bir cezaevi gibidir... O yüzden 72. Koğuş, Türkiye’nin o yıllarda içine sıkıştığı bir başka koğuşu resmeden anlamlı ve çarpıcı bir dönem romanıdır. *** Orhan Kemal’in 72. Koğuşu şimdilerde tekrar sahneleniyor. Sadri Alışık Tiyatrosu, ünlü yazarımızın bu oyununu çok başarılı ve etkili bir biçimde yeniden sahnelemekle çok iyi etmiş. Galasını izledikten sonra tadı damağımda kalmış olmalı ki ikinci kez seyretme gereği duydum. Hiç sıkılmadan... Büyük bir zevkle... Hayranlıkla... Sevgili dostum Kerem Alışık’ı yürekten kutluyorum. Hem çok başarılı bir biçimde oyunun sahnelenmesine öncülük ettiği için, hem de günümüz kuşaklarına Türkiye’nin o unutulan tek partili yıllarını yeniden hatırlattığı için... *** Ne yazık ki hala o Türkiye’ye özlem duyanlar var... O tek partili yılları Cumhuriyet’in “Asr-ı Saadeti-Mutluluk çağı” olarak hala genç kuşaklara takdim edenler var... O yüzden genç kuşağın mutlaka izlemesi gerektiğine inandığım bir oyun. *** Biliyorum, Türkiye’yi hala o koğuşta tutmak isteyenler, Türkiye’nin demokratikleşme hamlelerini Cumhuriyet’in “Asr-ı Saadet”inden sapma olarak değerlendiriyorlar... CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Dersim katliamı”na arka çıkan sözleri gerçekte o tek partili yıllara duyulan özlemin ifadesi değil de nedir? Bu bir zihniyete duyulan özlemdir aslında... 72. Koğuş’u seyrederken demokratik değişime direnen statükocuların zihniyet dünyasını da kendiliğinden kavramış oluyorsunuz. Kendi açılarında haklılar, çünkü artık baş efendi oldukları bir Türkiye yok. Artık karşılarında “te’dip” edebilecekleri bir halk yok. O çark kırıldı... O devran bitti artık... *** 72. Koğuş’ta baş efendi diye çağrılan başgardiyanın o zavallı, çaresiz ve kimsesiz mahpuslara dediği şu sözleri not etmişim: “Bir gün gazyağı bulup üstünüze dökmeli, hepinizi yakmalı.” O yılların Türkiyesini yöneten başefendilerin kendileri gibi düşünmeyen ve kendileri gibi yaşamayan halka karşı yaklaşımları tam da bu işte! Halkı “te’dip” edilmesi gereken bir sürü olarak görmüyorlar mı o günkü başefendilerin bugünkü varisleri? *** Acımasız bir baskı... Ezen ve ezilen ikilemi... Sömürünün daniskası... Boyun eğmek zorunda bırakılan insanlar... Yokluğu ve baskıyı iliklerine kadar hisseden mahpushane sakinleri... İnsanlık onuruna sahip çıkma yürekliliğini en sonunda gösterebilen o sıradan insanların insancıl yanları kadar konuşma biçimleri, şakalaşmaları, sevinci ve hüznü de izlerken sizi alıp götürüyor bir yerlere... Kah gülüyorsunuz, kah düşünüyorsunuz, kah üzülüyorsunuz... Ama her halukarda olağanüstü etkileniyorsunuz... Laz Kaptan’ın paylaşımcı kişiliği, aşkı ve nihayetinde ölümü çok şeyi anlatıyor. Kerem Alışık’ın ve diğer erkek oyuncuların usta yetenekleri karşısında şapka çıkartacağınızdan eminim. *** Kadınlar koğuşu ayrı bir dram... Keşke daha uzun tutulabilseydi... Kısa olması çok şeyin doğru anlaşılmasını engellemiş... Genç tiyatro sanatçısı Eylem Öden’i olağanüstü başarılı bulduğumu belirtmeliyim... Gerçekten rolünün hakkını fazlasıyla vermiş... Bende her rolün altından başarıyla kalkabilecek bir yeteneğe sahip olduğu intibaını uyandırdı doğrusu... *** “Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye”nin farkını görmek isteyenler “72. Koğuş”u mutlaka izlemelidirler diyorum.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|