AK Gençliğin Buluşma Noktası
Forum Köşe Yazarlığı Ak Parti Forum Köşe Yazarları buraya.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 10-16-2011, 22:02   #1
Kullanıcı Adı
alperen
Standart MENDEL KANUNLARI
MENDEL KANUNLARI

ALPEREN GÜRBÜZER
Mendel kanunlarını hemen hemen duymayan yok gibidir. Tabiî ki bu kanun birden bire oluşmamıştır. Bu noktaya gelene kadar birçok bilim adamı bir hayli ter dökmüştür. Zaten bu tür çalışmaları görmezden gelirsek elbette haksızlık etmiş oluruz. Mesela 1717 yılında bu uğurda Thomas Fairchild iki dianthus (karanfil) türü arasında suni çaprazlama yaparak ilk tür diyebileceğimiz steril(kısır) melez elde etmeyi başarmış bir bilim adamıdır. Keza 1760 yılında melezlemeler üzerinde ilk modern çalışmalar Kölreuter tarafından gerçekleştirilmiştir. Kölreuter daha çok iki ayrı Nicotiana türü üzerinde F1, F2 ve hatta geri çaprazlamalara kadar uzanan bir seri deneyler yapmış, fakat bu çalışmalar sonucunda ancak birbirine yakın türler arasında melez bireyler elde edebilmiştir. Kölreuter aynı zamanda farklı özellikteki melezlerin ebeveynlerinden daha kuvvetli ve iri olduğunu tespit etmiş, derken bunun ormancılık bakımdan faydalı olduğunun farkına varmıştır.Tabii mesele burada bitmiyor, dahası var. Şöyle ki; bezelyeler arasında yapılan çaprazlamalarla F1 dölünde sadece dominant tohum rengin hâkim olduğu, F2’de dominant tohum renginin bir kez daha görülebileceği konusu gün yüzüne çıkmıştır. Fakat o günkü şartlarda yine de F2 dölünde gelmesi gereken farklı tiplerin hangi oranlarda olduğu belirlenememiştir.Fakat bir seri yapılan çaprazlama deneyleri hızını artırdıkça F2ve daha sonraki F3, F4 döllerinde farklı özelliğe sahip fertlerin bir arada olduğunu gözlemlenebilmiştir. Hatta gözlemlenen bulgulardan elde edilen sonuçlar itibariyle oğul döllerin bir kısmı tümüyle ebeveynlerine benzerlik göstermekteydi. Ancak tüm bu çabalara rağmen geri çaprazlama ve diğer çaprazlamalar sonucu oluşan oğul döllerin ayrışım oranları tam açıklığa kavuşturulamamıştır. Şurası muhakkak 1820 yıllarında Knight, Seton ve Goss değişik renkteki tohum rengi içeren bezelyelerle eşleştirme yaparak adeta Mendel kanunlarına giden yolun kapısını aralamışlardır. Hatta 18 yüzyıla gelindiğinde Carolus Linneus bitki cinsiyeti ile ilgili sınıflandırmaya neşter atarak bu alanda önemli bir adım atmıştır. Bu arada bilimsel çalışmalar hız kazandıkça bezelyelerin dişi erkek arasında değiş tokuş olarak kullanıldığı (resiprok) çaprazlama deneylerle aynı özellikte melezler elde edilmiş, böylece oğul döllere aktarılan kalıtsal özelliklerin benzer olduğu ortaya çıkmıştır. İşte bu ve buna benzer çalışmalar sayesinde iki adet trogopogon (yemlik) elde edilmenin yanı sıra farklı bitki türleri arasında tabii melezlerin oluşabileceği noktasına gelinmiştir. Derken asıl beklenen çalışma Mendel’den gelmiştir. Zira 1853 yılında kalıtımla alakalı çalışmalara start veren Mendel, ebeveynlerden oğul döllere geçiş kanunlarını keşfetmesiyle bir anda dikkatleri daha farklı noktalara çekmeyi başaran bir bilge dehadır. Şöyle ki; Mendel ilk evvela kalıtım materyalinin birçok bağımsız ve belli şartlarda değişmeyen birimlerden meydana geldiğini ortaya koyup, bu durumu soya çekim kanunu diye ifade etmiştir. Mendel’in asıl başarısında en önemli etken bitkiler arasında özellikle kalıtım olaylarının en iyi gözlenebileceği bezelyeleri seçmiş olmasıdır. Elbette yaşadığı dönemde gen ve kromozomların bilinmemesine rağmen faktör dediği birimlerin kuşaktan kuşağa geçişinden bahsetmek biyoloji açısından ufuk açıcı bir olay olmuştur. İşte bahsini ettiği bu birimler (gen) değişen şartlar içerisinde bir takım biyolojik varyasyonlara (çeşitliliğe) kapı aralayabiliyor, ama asla bu çeşitlilik bir başka canlıya dönüşme anlamına gelmeyecektir. Yani her canlı soya çekim kanunu gereği kendine benzer bireyler meydana getirecektir. Zaten yaratılış program gereği olması gereken de budur. Örneğin insanda 23 çift kromozom redüksiyon bölünme sırasında her bir kromozomun bir kutba gitme ihtimali yaklaşık (1/2)28 kuvvet değere tekabül etmektedir. Yani bu sayısal rakam 1.388.608 olarak ifade edilir. Dolayısıyla her bir ferdin DNA molekülü içerisindeki değişim potansiyelinin (Variational potantial) farklı olması biyolojik zenginliği ortaya koymaktadır. Bu arada akraba evliliklerinin bir doğal sonucu olsa gerek çekinik karakterlerin baskın hale gelmesiyle birlikte popülâsyonun büyüklüğü oranında dominant karakterler ön planda yer alabiliyor. Belli ki gen akımına bağlı kalarak anne ve babadan doğan her evlat benzerlik yönünden belli oranlarda baba, anne, büyük anne ve büyük babaya çekecektir. Zira tahmini yüzdeler şeklinde cereyan eden bu karakteristik özellikler genler aracılığıyla oğul döllere geçmekte olup bazen bu yüzdelik oranlarda istisnai sapmalar olabiliyor. Mesela beş parmaklı babadan 6 parmaklı çocuk doğması gibi marazlar bunun tipik misalini teşkil etmektedir.
Bitkilerde de mutasyonun olduğunu ortaya konulmasıyla birlikte bazı bilim adamları çekinik karakterlerin mutasyon yerine geçtiğini ileri sürmüşlerdir. Aslında bu görüş ta baştan sakat bir görünüm vermektedir. Çünkü çekinik genlerin baskın hale gelmesiyle birlikte farklı karakterlerin ortaya çıkabileceği gerçeği Mendel kanunuyla çok önceden kayıt altına alınmış zaten. Dolayısıyla bir popülâsyonda yeni karakterlerin mutasyon sonucu doğduğunu ispatlamak çok güç. Artık herkesçe kabul noktasına gelinmiş bir görüş var ki; mutasyonların güçlü nesil oluşturmak bir yana zararlı oluşumlara yol açtığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla farklı ırklara ait döllerin mutasyonla ortaya çıktığını söylemek abesle iştigaldir. Şayet bütün ırklara ait döllerin orijinleri ortak atadan meydana geliyorsa çok sayıda ırk veya çok çeşit dil kullanan insan topluluklarının türememiş olması gerekirdi. Yani insanlığın ortak tek bir dil kullanıyor olması gerekiyordu. Dahası insanın atasını hayvana indirgemek isteyenler tüm çabalara rağmen bir türlü hırıltı ve havlamaların insan konuşmasına nasıl dönüşüp evrimleştiği iddialarına izah getiremiyorlar. Oysa havlama farklı, konuşma farklı şeydir. Elbette ikisi arasındaki farkı göremeyenler farkı fark edemezler. Bu yüzden dil evrim için insanla hayvan arasında kapatılmayacak kadar çok büyük bir boşluk oluşturmaktadır. Üstelik dünya üzerinde insandan başka tüm sesleri taklit eden bir canlıda yoktur. Kelimenin tam anlamıyla farklılıklar belli bir gayeye yönelik dizayn edilmiştir.
Darwin; türlerin değişmesinde tabii seleksiyonun çok önemli bir faktör olduğundan dem vuran bir bilim adamıdır. Darwin bitki ve hayvanlarda ki ani değişmeleri tek varyasyon olayı olarak tanımlamıştır. Aynı zamanda Charles Darwin, türlerin menşeini(orjini) doğal seleksiyonla açıklamaya çalışan teorisiyle dikkatleri üzerine çekip birçok tartışmaların odağına oturan bir bilim adamıdır. Bu teoriye göre bir türün bireyleri arasında sürekli var olma ve yok olma mücadelesinin yaşandığını, bu kavgada güçlü olanların ayakta kalıp zayıfların doğal seleksiyonla elenebileceği, böylece meydana gelen bu değişimin bir sonraki kalıtıma aktarılarak zaman içerisinde yeni bir canlı tipine dönüşeceğini ileri sürmüştür. Oysaki olay hiçte Darwin’in dediği gibi değil, tam aksine normal varyasyonların Mendel kanunlarına göre seyrettiği gözlemlenmiştir. Ayrıca bir takım değişimlerin canlı türün genetik sisteminden kaynaklanan veya çekinik genlerin baskın hale gelmesinden ötürü olduğu anlaşılmıştır. Nitekim resesif genler ilk etapta oran olarak çekinik kaldığından kendini gösteremeyebiliyor, ama bir sonraki kuşaklarda iki çekinik(resesif) genin bir araya gelmesiyle birlikte baskın hale gelip adeta yıkılmadım ayaktayım dercesine sahne alabiliyorlar. Dahası Mendel kanunları normal varyasyonların bile DNA’nın kontrolünde ve onun belirlediği sınırlar içerisinde gerçekleştiğini ön görmektedir. Maalesef evrimciler normal değişmeleri bile hala evrim olarak sunmaktan imtina etmiyorlar. Oysa hiçbir değişim yeni bir tip canlı meydana getirememektedir. Kaldı ki muhtemel değişiklikler o canlı türü ile sınırlı kalmaktadır. Mesela endüstriyel sanayinin gelişmesiyle birlikte İngilterede biber güvesi (Peppered moth) ister istemez siyahlaşan canlı ağaçların rengine bürünmüştür. İşte fırsat bu fırsat deyip çevre şartlarına bağlı olarak açık renkli güvenin siyahlamış bir hale gelme durumunu evrime delil olarak sunanlar oldu. Oysa bu olay normal canlı türün çevre şartlarından olumsuz olarak etkilenmesini koruyan normal bir varyasyon hadisesidir. Sonuçta güve, güve (Biston betularis) olarak kalmaktadır. Belli ki yaratıcı güç böyle muhtemel olumsuz durumlara karşı her canlı varlık için hem varlıklarını korumaya yönelik, hem de çevreyle uyumlu olacak tarzda genetik yapılarına ayarlayıcı kodlar yüklemiştir. Anlaşılan o ki tabii seleksiyon eski köye yeni bir adet getirmiyor, sadece uygunsuz oluşumlara dur deyip elemeye tabi tutuyor. Dolayısıyla her canlının genetik kodlarına yerleştirilen tabii seleksiyon iksiri çevre şartlarının canlının aleyhine olabilecek durumlarda devreye girip, güçlü bir vasıta olarak sahne almaktadır. Bu araç asla yeni bir canlı türü ortaya çıkarabilecek güce sahip değildir. Keza canlı âlemi başıboş değildir, bilakis her canlı çevreye uymanın bir ölçüsü gereğince hayatını devam ettirebilmektedir. Elbette bu arada çevreye uyma noktasında aşırıya kaçıldığında bunun bedelini yok olmayla ödeme gerçeği de söz konusudur. Dolayısıyla Yüce Allah Tarafından uyumluluğun hududu ta önceden çizilmiş bile. Sınırları çizilmiş bir alan içerisinde bir takım değişiklikler asla yeni bir tür meydana getirmeyip, türün kendi içerisinde sınırlı kalmaktadır. Mesela genotipi farklı olan fertler aynı ortam şartlarında yetiştirildiğinde ister istemez fenotipi de farklı olacaktır. Bu tip varyasyon(çeşitlilik-fark) genotipik olması hasebiyle dölden döle geçer ki bu olay kombinasyon olarak tanımlanır. Genotipi aynı olan fertler farklı ortam şartlarında geliştirildiklerinde ise ortam şartlarına bağlı olarak bazı farklılıklar kazanabiliyor. İşte bu yüzden kalıtsal olmayan (dölden döle geçmeyen) bu tip çeşitlenmeye modifikasyon adı verilmektedir.
Hugo de Vries; akşamsefası bitkisiyle yaptığı çaprazlamalardan elde ettiği varyasyonu tanımlamak için ilk defamutasyon kavramını kullanmış bir bilim adamıdır. Öyle ki mutasyonları varyasyonların temeli olarak kabül edip kendince mutasyon teorisi ortaya koymuş ama, şu da bir gerçek; somatik (vücut) hücresi mutasyonlar kalıtsal olmadığında nesilden nesile aktarılamazlar. Ancak üreme hücrelerinde oluşabilecek birtakım değişiklikler kalıtsal (genotipik) olup dölden döle geçebiliyor. Kuşaktan kuşağa geçenlerde zaten kendi içerisinde sınırlı kalmaktadır. Dolayısıyla üreme (eşey) hücresi mutasyonları bir değişik varyasyon çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden herhangi bir karakterin dölden döle geçmesine Mendelizm denmektedir. Tabiî ki burada bizim kastettiğimiz Mendelizm, Mendel yasalarına göre gerçekleşen döl geçişleridir.
İşte yukarda bahsettiğimiz oğul döller arasında ilişkileri belirleyebilmek için bilim adamlarının bir hayli ter döktükleri anlaşılmaktadır. Özellikle bu uğurda Drosophilanın genetik deneylerde kullanmaya başlanması genetik bilim dalında hızlı bir gelişmeye yol açmıştır. Şöyle ki Drosophilanın;
—Hayat devresinin kısalığı hasebiyle yaklaşık 20 gün içerisinde genetik sonuçların elde edilebiliyor olması,
—Kromozom sayısının azlığından dolayı karakterlerin dölden döle geçmesinin kolaylıkla izlenilebilir olması,
—Hastalık bulaştırması riskinin söz konusu olmaması,
—Beslenme ve bakımının kolay olması,
—Ekonomik olması,
—Laboratuarda oldukça az alan kaplaması gibi birçok hususlar tercih edilen bir deney aracı olmasını sağlamıştır. Fakat artık bilim dünyasında gelinen nokta itibariyle bakteri ve virüslerle de deney çalışmalarına başlanmıştır. Bu tür çalışmalara start verilmesiyle birlikte anlaşıldı ki;
—Virüs ve bakteri hayat devrelerinin oldukça daha kısa (yaklaşık 1 gün) olduğu gözlemlenmiştir.
—Kromozom sayılarının sayıca az olması deney çalışmalarını gözlenilebilir avantajlı bir hale getirmiştir. Hatta bazı bakterilerin tek kromozomlu olması hasebiyle resesif özelliklerin dölden döle geçiş izlenirliğini kolay kılmıştır.
—Beslenmeleri çok daha kolay ve ekonomiktir.
—Laboratuarlarda az yer tutmaktadır.
Genotip bakımdan birbirinden farklı iki ferdin eşleştirilmesine hibridizasyon (melezleşme) diye tanımlanır. Hibridizasyon sonucunda elde edilen döle hibrit(melez) denmektedir. Eğer bir hibrit döl bir gen çifti bakımdan heterozigot ise monohibrid(Aa), 2 gen çifti bakımdan heterozigot ise dihibrit (AaBb), 3 gen çifti bakımdan heterozigot ise trihibrit(AaBbCc), daha çok gen çifti bakımdan heterozigot ise polihibrit diye adlandırılır.
Bu arada n sayıda kromozom ihtiva eden her bir eşey hücresine haploid denmekte, 2n kromozom ihtiva eden hücrelere ise diploid denir. Dolayısıyla zigot 2n (diploid) sayıda kromozom ihtiva eder.
Eşeysiz şekilde çoğalma ile meydana gelen ve genotipi birbirinin aynı olan fertlerin oluşturduğu topluluğa klon denir. Yani genotipi aynı olan fertler genellikle eşeysiz üreme ile elde edilip, bu tip üremeye klon denmektedir. Bu tip fertler bazen eşeyli üreme ile elde edilebildiğinden, bu tip döllere arı döl denmektedir. Fakat bir adet elde edilen döl arı döl sayılmaz. Arı döl ancak birkaç nesil devam ettirilirse saf döl ortaya çıkabilmektedir.
Bu arada çaprazlamalar eşliğinde ebeveynlerden geçen bir takım kalıtım değişmelere kombinasyon adı verilmektedir. Kombinasyon belli kurallar çerçevesinde cereyan edip bunlara Mendel kanunları diyoruz.
Gregor Johann Mendel yaptığı çalışmalarda hermafrodit bir bezelye türü olan Pisum sativum’dan yararlanmıştır. Hermofrodit canlılar kendileşme ile çoğalıp, meydana gelen fertler saf ırk oluşturmaktadır. Ayrıca Mendel bezelye üzerindeki (buruşuk, sarı, yeşil uzun, kısa vs.) özelliklerin oğul döllere geçişini incelemek için öncelikle bitkilerdeki kendileşmeyi engelleyip, sonra o şekilde çalışmalarına devam etmiştir. O halde bu bilgilere dayanarak Mendel kanunlarına bir göz atabiliriz.
BİRİNCİ KANUN
Homozigot saf ırkların (homozigot) çaprazlandırılmasında (eşleştirilmesinde) birbirinden farklı bile olsalar birinci oğul dölün bütün fertleri (F1 dölü) birbirinin aynı özelliğe sahiptir. Böylece birer karakteri farklı iki saf ırkın birinci oğul dölleri aynı gen tipine sahip olacağından sonuçta aynı genotip ve fenotip ortaya (AA, aa= Aa) çıkacaktır. İşte bu yüzden bu tip fertlere izotip fertler denmektedir.
Örnek:
Sarı ve yeşil tohumlu bitkilerin çaprazlandırılmasında F1’de yalnız sarı renkli tohumlar meydana gelir. Yani her iki tohum tozlaştırıldığında F1’de bir çeşit gamet teşekkül eder.

♀SS ss ♂

F1 Ss(genotip)-Sarı (fenotip)


Örnek:

♀ UU uu♂


F1 Uu (uzun gövdeli)


İKİNCİ KANUN
F1 melezlerinin birbirleriyle çaprazlandırılmasıyla bir çift faktörlerden her biri farklı gametlere geçer ki, bu durum F2’de homojen(izotip) olmayan fertlerin meydana gelmesini beraberinde getirir. Yani buna göre F1’de gün yüzüne ortaya çıkan ve çıkmayan karakterleri taşıyan fertlerin sayıları arasındaki orantı herzaman sabit kalıp, F2’de karşımıza 3:1 orantısı çıkacaktır. İşte bu yüzden bu olay ayrılma kanunu olarak tanımlanır.
Örnek:
F1’ dölünün kendileştirilmesiyle (F1 x F1) oluşan F2 dölünün;


Ss x Ss gametleri punnet karesinde inceleyecek olursak aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere;

♂/♀
S
s
S
SS
Ss
s
Ss
ss


F1’deki genotipik açılım 1SS, 2Ss, 1 ss şeklinde dağılım gösterdiğinden söz konusu bu açılım fenotipik olarak 3 sarı ve 1 yeşil şeklinde tezahür edecektir.
ÜÇÜNCÜ KANUN
Çaprazlandırılan heterozigot fertler birden fazla karakter bakımdan birbirlerinden farklı olmaları hasebiyle allel genler birbirinden bağımsız gametlere ayrışacaklardır. İşte bu ayrışan bağımsız gametlerin bir araya getirildiğinde ister istemez yeni kombinezonlarda değişik karakterler ortaya çıkarır ki; bu durum bağımsız ayrışım kanunu olarak adlandırılmıştır. Yani kanun karakterleri taşıyan özelliklerin bağımsız taşıyıcılarla (kromozomlarla) taşınacağını öngörmektedir.
Özellikle Mendel yaptığı denemelerin birinde sarı ve düzgün tohumlu bir bezelye ile yeşil ve buruşuk tohumlu bir bezelyeyi çaprazlandırmış, derken F1’deki fertlerin hepsinin sarı ve düzgün olduğunu gözlemlemiştir. Hatta F1’leri de kendi aralarında çaprazlandırınca F2’deki tohumların şekil ve renklerine göre 4 ayrı kategorik karakter meydana geldiğini tespit etmiştir. Sonuçta F2’deki genotipik açılım orantısı 9:3:3:şeklinde ve her zaman sabit değerler olduğunu ispatlamıştır.
Bu arada şunu belirtmekte fayda var; F1’lerin kendi aralarında çaprazlandırılmak istenirse şu yol takip edilir. Şöyle ki; önce
n=her bir genotipin heterozigot sayısı,
2=heterozigot gen çifti olup, buradaki n= 2” şeklinde verilenleri tanımlarız. Sonra bu fertlerin kaç çeşit gamet getireceği 2n bağıntısından yararlanarak verilenleri formülde yerine koyarız. Daha sonra formülün uygulanmasıyla birlikte 22=4 çeşit gamet oluşturacağını hesap etmiş oluruz.
Aşağıda görüldüğü üzere genotipini oluşturan gen çiftleri homozigot olduğunda bir kez yazılır. Heterozigot ise ya iki kez yazılır, ya da dallandırılır. Dolayısıyla SsDd genotipine sahip bir ferdin meydana getireceği gametler dallandırma yöntemi ile şöyle bulunur.
SsDd


D=SD
S⁄
\ d=Sd

D=sD
s⁄
\ d=sd
Bu gametleri punnet karesinde yerine koyarsak;


SD
Sd
sD
sd
SD
SSDD
SSDd
SsDD
SsDd
Sd
SSDd
SSdd
SsDd
Ssdd
sD
SsDD
SsDd
ssDD
ssDd
sd
SsDd
Ssdd
ssDd
ssdd


dağılım göstergesi bu şekilde sahne alır. Tabloda da görüldüğü üzere F1’deki genotipik açılım fenotipik olarak;
S-D- 9 sarı düzgün,
S-dd–3 sarı buruşuk,
ssD–3 yeşil düzgün,
ssdd- 1 yeşil buruşuk şeklinde sıralanacaktır.
Her ferdin ortam şartlarına ne şekilde ne ölçüde reaksiyon göstereceği o ferdin genotipi tarafından belirlenip düzenlenir. İşte bu düzenleyici faktöre reaksiyon normu denmektedir. Anlaşılan hiçbir şey başıboş cereyan etmemekte, bilakis her şey belirlenmiş bir nizama göre yürümektedir. Hatta ölçü bile tayin edilmiştir. Zira bu gerçeklerden hareketle reaksiyon normuna bağlı olarak bir özelliğin modifikasyonu maksimum ve minimum iki üç değer arasındaki kalan genişliğe varyasyon genişliği adı verilmiştir.Yani ortada ölçü birimi olmasaydı genişlikten söz edemeyecektik. Kezabir fasulye bitkisinden elde edilen tohumların boyları 8–18 mm arasında değiştiği görülmüştür. Dolayısıyla 8–18 mm arasındaki genişlik varyasyon genişliği olarak belirlenir. Bir başka ifadeyle 8–18 mm arasında olmayı sağlayan genotipik özellikler bir reaksiyon normdur. Hatta bu fasulyeler boy sırasına göre dizildiğinde 11 çeşit boy elde edilecektir. Bu yüzden bunlar boy sınıfı diye tanımlanır. Boy dizisinin orta değeri ise M=∑fx/n formülünde yerini bulacaktır. Netice itibariyle bu sayı minimum ve maksimum değerlere doğru azalmakta ve uç noktalarda daha da en aza indirgenmektedir.

f (her bir sınıftaki fert sayısı)
x(boy uzunluğu mm)
f.x
1
8
8
3
9
27
8
10
80
20
11
220
38
12
456
42
13
546
36
14
504
18
15
270
6
16
96
2
17
34
1
18
18
n(incelenen fert sayısı)

M=∑fx=2259


Böylece M=∑fx/n formülünden hareketle;
Ortalama değer=2259/175=12,9 olarak bulunur.
Varyasyon genişliği ve orta değer her ırk için sabittir. Modifikasyon niteliğindeki özellikler bakımdan bir ırk içerisinde seleksiyon yapmak mümkün değildir. Çünkü bir soyun bütün fertlerinin varyasyon genişliği aynı genotip tarafından tayin edilmiş olup birbirine eşit şekilde tezahür edecektir.
Varsayalım ki a bir olayın meydana gelmesinde elverişli durumların sayısını, n ise aynı olayın meydana gelmesindeki tüm durumların sayısını göstersin, bu durumda a’nın meydana gelme ihtimali P=a/n formülüyle elde edilip, buna mutlak ihtimal denmektedir. O halde Mutlak ihtimal(P) = bir olayın meydana gelmesine elverişlerin durum sayısının bu olayın meydana gelme ve gelmemesine ait tüm durumların toplamı (n) oranına göre tespit edilmektedir. Böylece bu oran (25+75) şeklinde tezahür edecektir. Buna göre bir çekilişte siyah bilye çekme ihtimali;
P=25/100=0,25 olacaktır.
İhtimal hesaplanmasında bazı kurallar:
Birbirine bağlı olmayan bir takım olayların aynı anda meydana gelme ihtimali bunların ayrı ayrı meydana gelme ihtimallerin çarpımına eşit olup, bu kurala birleşik ihtimaller prensibi denmektedir.
Örneğin havaya atılan parada:
Birinci parada yazı gelme ihtimali = 1/2
İkinci parada tura gelme ihtimali = 1/2 ise 1/2.1/2=1/4 olacaktır.
Buna karşılık iki parayı havaya attığımızda bir yazı bir tura gelme ihtimali ise: 1/4+1/4=1/2 olmaktadır.
Yani;

I II

Y(1/2) T(1/2)= 1/2.1/2=1/4
T(1/2) Y(1/2)= 1/2.1/2=1/4
O halde bu durumda ihtimal hesabı değişik zamanlarda meydana gelen olayların toplamına eşit olacağından bu kural da toplam ihtimaller kuralı diye bilinecektir.
Daha büyük ihtimale dayanan olayları hesaplayabilmek için genetikde binom ve n faktöriyel kuralı uygulanıp formülde uygulanan unsurlar aşağıdaki harflerle simgelenir.
N= faktöriyel kural
P=olayın meydana gelme ihtimali
n=ihtimalin tekrarlanış sayısı
n-k=elverişli durumlardan ikincinin sayısı
k=elverişli durumlardan birincinin sayısı.
P= Birinci elverişli durumun meydana gelme ihtimali
d=İkinci elverişli durumun meydana gelme ihtimali.
P= n! pk.qn-k
(n-k)!.k!
Velhasıl, yaratılış matematik program üzerine kuruludur. Mendel kanunları da yaratılış programın bir değişik örneğidir.
Vesselam.

http://www.facebook.com/pages/Selim-G%C3%BCrb%C3%BCzer/270156429678799?sk=wall

 

alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi