![]() |
#1 |
![]() Kapatma davasının ülkeye ‘maliyeti’, bir tahmine göre, 20 milyar dolarmış. Türkiye’ye bu faturayı ödetenlerden hesap sorulmadı.
Kim soracaktı bu hesabı? Parlamento mu? Adalet Bakanlığı mı? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mu? Belki de, ‘kapatma davası’nın altında imzası bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı çıkıp, ‘Evet, ben bir iddianame hazırladım. Anayasa Mahkemesi delillerin yüzde 70’ine itibar etmedi. Üstelik, delilleri farklılaştırdığım, evrakta tahrifat yaptığım sonucuna vardı. Yanlış yapmışım. Keşke daha kuvvetli delillerle ortaya çıksaydım da, bir belirsizliğe neden olup ekonominin sırtına bu kadar yük yüklemeseydim...’ demeliydi. Bunu demedi. Bunu demediği gibi, bu tür yargılamalarda ‘delil serbestisi ilkesinin geçerli olduğunu’ söyleyerek, bir de (zımnen) Anayasa Mahkemesi’ne çaktı. Şimdi öğreniyoruz ki, ‘kapattırmayı’ başaramadığı parti hakkında yeni bir ‘hamle’ye hazırlanıyormuş. Nasıl bir hamle? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, incelemek ve gerekirse soruşturma açmak üzere Almanya’dan talep ettiği ‘Deniz Feneri Davası’ dosyasının bir örneğini ‘makamına’ istemiş. Ne yapacakmış bu dosyayı? Herhalde, partinin yabancı ülkelerdeki para kaynaklarıyla ilişkisini araştıracak. Oysa, Başsavcı da bilir ki, partilerin hesapları, Siyasi Partiler Kanunu’na göre, Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenmektedir. Bugüne kadar, mahut parti hakkında, ‘yasa dışı’ bir işlem saptanmadı. Mahkeme, yaptığı denetimler sonucunda partinin gelir ve giderlerinin ve yaptığı harcamaların ‘Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olduğuna’ karar verdi. Dolayısıyla, ‘Deniz Feneri Davası’ dosyası Başsavcı’nın işine yaramaz. O halde ne yapacak bu dosyayı? Ben de bilmiyorum, ne yapacak? Belki de, sırf, merakından istemiştir. İyi etmiş de... Ben de, ‘belirsiz şeyler’ konusunda ‘meraklı’ bir görüntü çizen Başsavcı’nın ‘belirli şeyler’ konusundaki ‘meraksızlığını’, hatta tavırsızlığını anlamıyorum. Daha önce de yazmıştım. İkinci baskı olacak ama, kusura bakmayacaksınız artık. Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapan Ceyhan Mumcu’dan öğreniyoruz ki, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, yöneticilerinin önemli bir bölümü ‘darbe örgütü kurmak’ suçundan yargılanan siyasi partiye, yalandan da olsa, bir ‘uyarı’ bile göndermemiş. Başsavcı, çok güzel iddianameler hazırlıyor. Takdir ediyoruz... Çok güzel ‘yakın ve uzak tehlike’ değerlendirmeleri yapıyor. Laiklik konusunda da oldukça hassas... Fakat, ‘demokrasiye yönelik uzak ve yakın tehlikeler’ karşısında aynı hassasiyeti göremiyoruz. Neden? Demokrasi, laiklikten daha mı az önemlidir? Üstelik, kuru bir ‘uyarı’yı bile esirgediği partinin genel başkanı olan zat, ‘oy çoğunluğu’nun bir şey ifade etmediğini, dolayısıyla ‘demokrasi dışı arayışların’ normal sayılacağını, ilericilerin ‘tankları’ bulunduğunu, ‘Ergenekon davası geri çekilmeden PKK terörünün bitmeyeceğini’ söylemiş, söyleyebilmiş bir adamdır ve mebzul miktar kripto ve ‘gizli belge’yle yakalanmıştır. Şimdi gel de Başsavcı’nın ‘meraksızlığını’ dert etme. 8 Kasım 2008 Cumartesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|