08-15-2014, 00:43 | #1 |
Merve Şebnem Oruç - Canlı Yayında Katliam
Merve Şebnem Oruç
Canlı yayında katliam Mısır'da darbe yönetiminin geçtiğimiz yıl 14 Ağustos'ta başlattığı Rabia ve Nahda meydanlarını protestoculardan boşaltmak için izlediği eylem plânını günler boyunca canlı yayında izlerken ağzımdan dökülen şu cümlelere engel olamadığımı hatırlıyorum: 'Bu bir milattır. Pandora'nın kutusu açıldı. Bu bir milattır.' Vahşi doğanın yanında masum kaldığı insan dünyası öyle çok kan ve gözyaşına neden olmuştu, öyle sahneler yaşanmıştı ki, gördüklerimiz ne ilk ne de son katliamdı şüphesiz. Ama ilk kez canlı yayında katliam izliyorduk. Keskin nişancıların bir ülkenin başkentinin göbeğinde, canlı yayında sivilleri avladığına şahit oluyorduk. Dev bütçeli bir sinema yapımı gibiydi ama gerçekti. 'Roleplaying (RPG)' diye adlandırılan oyun türünün devasa bir versiyonu gibiydi ama gerçekti. Önüne çıkan her hedefi vurduğun ve puan kazandığın bir bilgisayar oyunu gibiydi ama gerçekti. Gerçek olamayacak kadar gerçekti. Gerçek olamayacak kadar gerçek olduğu için gözlerimize inanamıyorduk. Öldürülmüş insanların görüntülerine alışık gözlerimiz. Yaralıların hastanelere taşınan bedenlerinin kurtulamamasına da alışık. İşkence görmüş, topluca öldürülmüş, çürümüş ölü bedenlere de alıştık maalesef. Zihnimiz yüzlerce, binlerce insanın dünyanın çeşitli yerlerinde nasıl katledildiğine dair tarihî ve güncel bilgilerle dolu. Ama yüzlerce insanın, medeniyetin beşiği olan şehirlerden birinde, kamusal yaşam kurallarının olmazsa olmaz olduğu bir başkentte, gündüz vakti, topluca öldürüldüğünü görmemiştik hiç. O yüzden gözlerimizi ovuşturuyor, ovuşturuyor, gördüklerimize inanamıyorduk. Yaşıyorlardı, keskin nişancılar tarafından gerçek mermilerle avlanıyorlardı, kaçarken yere düşüyorlardı ve orada kalıveriyorlardı. Gözlerimizi ovuşturuyor, inanamıyorduk. Film değildi bu, rol değildi, oyun değildi. Ulaşabilsek çekip kurtarabileceğimiz insanlara, poligonda kâğıttan hedeflere ateş eder gibi ateş ediliyordu. Hiçbir şey yapamıyorduk. Katliamdan kurtulan Ahmet Hüseyni de böyle söylüyor. Rabia Meydanı'nda arkadaşlarını kaybeden Hüseyni, The Guardian'a verdiği röportajda şöyle aktarıyor yaşananları: 'Protestocuları dağıtmaya başlama şekilleri, bir eylemi sonlandırma şekli değildi. Bir intikam aracıydı orada olan. İnsanların bu şekilde vurularak öldürüldüğünü sadece video oyunlarında görmüştük. Bir gün gerçekte de göreceğimi asla düşünmezdim.' Televizyonda, internette gördüğümüz için bize öyle gelmiyormuş. Gerçekmiş. Buz gibi gerçekmiş. İnsan haklarına ve insan yaşamına saygıyı her şeyin üstünde tuttuğunu iddia eden modern dünyanın gözü önünde, canlı yayında tavşan avlar gibi avlamışlar insanları. Gerçekmiş. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) katliamın yıldönümünde yayımladığı rapor da bu gerçek dışı gerçekliğe vurgu yapıyor. Mısır güvenlik güçlerinin Rabia Meydanı'nda en az 817 kişiyi kasten öldürdüğü katliamı, en az 1989 Tiananmen Meydanı Katliamı kadar kötü, önceden plânlanmış bir saldırı olarak niteleyen 195 sayfalık rapor, ordunun ve polisin politik nedenlerle çok sayıda silahsız protestocuyu sistematik olarak ve kasten öldürdüğünü ve bu eylemin insanlığa karşı suç niteliği taşıdığını söylüyor. Direktörü Ken Roth ve Middle East Şefi Sarah Leah Whitson, söz konusu raporu açıklamak üzere Mısır'a giriş yapmak isterken engellenip sınır dışı edilen HRW, raporda katliam sürecinde savunma bakanı olan Mısır'ın şimdiki Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi dahil bu katliamları plânlayanların sorumlu tutulması gerektiğini belirtiyor. Rabia Meydanı'ndaki 85 bin kişinin üzerine ateş açılmadan önce protestocuların orayı terk etmeleri için yeteri kadar zaman verilmemiş. Güvenli çıkış noktalarından geçmelerine izin verilmemiş. Yani orada kıskıvrak yakalanıp keskin nişancılar tarafından avlanarak veya çadırlarda canlı canlı yakmak suretiyle öldürebildikleri kadarını öldürebilmeleri için bir köşeye sıkıştırılmış insanlar. HRW diyor ki, bu katliamı plânlayanlar sorumlu tutulsun. Anlıyorum ki HRW, biz namaz kılarken avlananları, bir caminin içinde sıkışıp kalmış kaçacak bir yeri olmayanları, kim olduğunu bilerek kasten hedef alınarak öldürülen Muhammed el Biltaci'nın 17 yaşındaki kızı Esma'nın yere düşüşünü canlı canlı izleyip çaresizlikten ağlarken, yüzünü kameralara dönüp Mısır'da aslında demokrasinin onarıldığını söyleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry gibi yüzsüzlere söylüyor bunu. Dünyanın gözlerinin önünde yaşanan ve insanlığa karşı suç niteliği taşıdığı belirtilen bir katliamı, demokratik sistemin onarılması olarak lanse edenler mi koşacak sorumluların peşinden? Ya onların sorumluluğu? Darbeyi demokrasi inşası olarak gören katliam destekçilerinin sorumluluğu ne olacak? Bu bir milattı. Pandora'nın kutusu açıldı. Hiçbir Müslüman güvende değil. Hiçbir şehir Müslümanlar için güvenli değil. Hiç kimse güvenilir değil. Sadece Müslüman olduğunuz için, seçilmiş bir iktidarı savunduğunuz için öldürülebilirsiniz ve bu modern dünyanın umurunda değil. Örneğin Vatikan'ın Dinlerarası Diyalog Konseyi, Müslüman dünyasını, Hıristiyan ve Yezidileri katleden Irak ve Şam İslam Devleti'ni (IŞİD) kınamaya davet edip ilişkileri kesmekle tehdit eder ama ne IŞİD ne İsrail ne de Mısır'daki gibi askerî cunta, Müslümanları katlederken sesini çıkarmayabilir. Aynı Vatikan, 'Modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk tarafından lağvedilen halifeliğin yeniden kurulmasının ilanına tüm dünya şaşkınlıkla tanık oldu' gibi ifadelerle kilisenin modern tanımını çok açık bir dille ifade edebilir. Sahiden, bize seküler diye yutturulmaya çalışılan modern dünyada halifeliğin yerinin olmadığını ima eden kilisenin misyonu nedir? Kaynak Yeni Şafak 14.08.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|