![]() |
#1 |
![]() Mevlânâ'nın hayatıyla alakalı Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu'nun hazırladığı çalışmayı bölümler halinde istifadenize sunuyoruz dostlar. Uzunca bir makale olmakla beraber, okuduğumuzda zihnimizdeki soru işaretleri de vuzuha kavuşacaktır inşallah..
MEVLÂNÂ’NIN HAYATI VE ÇEVRESİ Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu Bugünkü sınırlara göre önemli merkezlerini Türkmenistan’daki Merv, İran’daki Nişabur ve Afganistan’daki Herat ve Belh şehirlerinin oluşturduğu Horasan bölgesini Anadolu’ya bağlayan güçlü halkalardan biri, Mevlânâ ailesi olmuştur. Bu halkalar sayesinde Horasan Anadolu’ya, Anadolu da dünyaya açılma talihine erişmiştir. Anadolu’nun bu sayede gerçekleşen yeni kimlik kazanma dönemine hâkim olan ve Mevlânâ ile özdeşleşen düşünceyi vuslat, muhabbet ve merhamet kavramları temsil etmektedir, diyebiliriz. Mevlânâ’nın ataları, XIII. asrın başlarında bugün Afganistan’ın kuzeyinde ve Özbekistan sınırına yakın bir bölgede bulunan Belh şehrinde ikamet etmekteydi. Bu şehir, İslâm öncesine yakın asırlardan itibaren Türklerin hâkimiyetinde bulunmuş, Gaznelilerin ve Selçukluların idaresinde önemli ilim merkezlerinden birisi hâline gelmişti. Şehir, Mevlânâ’nın doğduğu yıllarda Hârezmşâhların hâkimiyetinde idi. Mevlânâ ve çevresiyle ilgili, kendi eserleri dışındaki ilk başvuru kaynakları, oğlu Sultan Veled’in 1291 yılında kaleme aldığı İbtidânâme adını da taşıyan Veled-nâme,[1] kırk yıl kadar Mevlânâ’ya hizmet etmiş olan Sipehsâlâr Ferîdûn b. Ahmed’in 1300’lü yılların başında yazdığı Risâle[2] ve Ahmed Eflâkî’nin 1353’te tamamladığı Menâkibu’l-ârifîn’dir.[3] Sultan Veled’in eseri, her iki eser için de kaynak olurken; ayrıca Eflâkî, Sipehsâlar’ın Risâle’sinin önemli bölümünü kendi eserine aktarmıştır. Bunlardan İbtidânâme’deki bilgiler, sağlıklı olmakla birlikte bütün hususları aydınlatmaya kâfi gelmemektedir. Sipehsâlâr’ın ve Eflâkî’nin eserlerinde menkıbelerin arasına serpiştirilen bilgiler ise, eksik veya yanlış değerlendirmelere yol açabilmektedir. Mevlânâ’nın Ailesi Hz. Mevlânâ’nın babası, Hüseyin oğlu Sultânu’l-ülemâ Bahâeddin Muhammed, Belh şehrinde âlim ve arifleriyle meşhur bir ailedendi ve büyük bir üne sahipti. Mevlânâ’nın soyca anneannesi tarafından ünlü Hanefî fakîhlerinden Şemsü’l-eimme Muhammed-i Serahsî’ye (ö.1097) bağlı bulunduğu,[4][5] Mevlânâ’nın babası Mevlânâ-yi Buzurg (Büyük Mevlânâ) Bahâeddin Veled’in, hanımı Mümine Hatun’dan, iki oğlu ve bir kızı dünyaya geldi. Büyük oğlu’nun adı Alâaddin Muhammed’di. Kızı Fatıma Hatun, Belh’ten ayrıldıklarında evli olduğu için burada kaldı. Dünyaya ün salan oğlu Mevlânâ Celâledin Muhammed’in ise üç oğlu ve bir kızı oldu. Büyük oğlu Bahâeddin Muhammed’in (Sultan Veled) ve ondan bir veya iki yaş küçük oğlu Alâaddin Muhammed’in anneleri, Semerkantlı Şerefeddin’in kızı olan Gevher Hatun’dur. Diğer oğlu Muzafferüddin Emîr Âlim ve kızı Melike Hatun’un anneleri ise, Gevher Hatun’un vefatından sonra evlendiği Konyalı Kira Hatun’dur. Mevlânâ’nın büyük oğlu ve sadık halefi Sultan Veled’in, Şeyh Selahaddin-i Zerkûb’un kızı olan Fatıma Hatun’dan bir oğlu ve iki kızı vardı: Celâleddin Emîr Ârif Çelebi ile Mutahhara Hatun (Âbide) ve Şeref Hatun (Ârife). Ayrıca iki hanımlığından Nusret Hatun’dan Çelebi Şemseddin Emîr Âbid, Sünbüle Hatun’dan Çelebi Selâhaddin Emîr Zâhid ve Çelebi Hüsâmeddin Emîr Vâcid isimli oğulları dünyaya geldi.[6] Mevlânâ’nın Doğumu, Adı ve Lâkapları Mevlânâ, Belh’te 30 Eylül 1207 (6 Rebiülevvel 604) tarihinde dünyaya gelmiştir.[7] Mevlânâ’nın adı Muhammed’dir. Bütün kayıtlara göre babası da aynı adı taşımıştır. Başta kendisi Mesnevî’nin mukaddimesinde kaydettiği üzere adı, ihtilafsız olarak bu şekildedir. Meselâ Ankaralı İsmail Efendi (ö.1631) “Hazret-i Mevlânâ’nın ism-i şerîfleri Muhammed ve lâkabları Celâleddin’dir. Babalarının isimleri dahi Muhammed ve lâkabları Bahâeddin’dir” demektedir.[8] Dedesi Hüseyin’in lâkabı da Celâleddin’dir.[9] İslâm dünyasında hürmet belirtmek için önemli kişilerin isimlerinin önünde kullanılan “efendimiz” anlamındaki Mevlânâ lâkabı, Mevlânâ Celâleddîn Muhammed’le birlikte özel bir isme dönüştü[10]. Hüdâvendigâr, Hünkâr, Hazret-i Mevlânâ, Mevlevî, Şeyh, Mollâ-yı Rûmî, Rûmî ve Hazret-i Pîr lâkap ve unvanları da Mevlânâ için kullanılmıştır. “Hazret-i Mevlânâ” ve “Hazret-i Pîr” saygı hitapları, Mevlevî çevrelerinde ve Anadolu’da daha çok tercih edilmiştir. Bugün İran ve Pakistan’da “Mevlevî”, Batı’da “Rûmî” lakapları, onu anmak için öncelikle kullanılmaktadır. Doğduğu şehre nispetle Belhî (Belhli) sıfatı, bilhassa ilk kaynaklarda babası ve kendisinin adlarının yanında yer almaktadır. Mevlânâ çocukluk döneminin dışındaki yıllarının hemen tamamını, önceki asırlardaki isimlendirmeyle “Diyâr-ı Rûm”da geçirdiği ve bu bölgedeki Konya’yı vatan edindiği için “Rûmî” (Rum ülkesinden; Anadolulu) sıfatıyla anılmıştır. Bunların yanı sıra vatan edindiği şehre işaret etmek üzere XIII. asırdan itibaren Konevî (Konyalı) sıfatı da adıyla birlikte birçok eserde yer almıştır. Ancak bu bilgiler, hiç olmazsa, aileye sahip olduğu değerler nedeniyle duyulan hürmet ve sevginin büyüklüğüne delil olarak görülmelidir. babaannesiyle Hârezmşahlardan olduğu ve baba tarafından Hz. Ebû Bekir’e ulaştığı yönündeki bilgiler, birçok eserde yer almasına rağmen, kendilerinin ve Sultan Veled’in eserlerinde bulunmamaktadır. ...
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|