11-09-2012, 04:17 | #11 |
Ben zaten yeterli bilgim olduğunu iddia etmedim. Sahih geçerli bir siteden kaynak gösterdim. Amacın suallerin yelpezasini genişletip, ana temadaki tutarsız muhalefitinizi bertaraf etmek. Araştırıp bulsam, yine muhalefet edeceğine eminim. Kusura bakma, sebepsiz bir münazarada seni susturabilmek için programımı bozup, yeni araştırmalara geçemem.
Osmanlı devletin döneminde uygulandı mı ? Peygamber Efendimiz(s.a.v) hiç yemin etti mi ? İttihat ve Terakkiciler hiç yemin etti mi ? 4 Halifeden Yemin eden var mı ? Osmanlı Devletinde Kadılar, mahkeme huzurundaki yemini nasıl teşkil ediyorlar ? Kısaca laf cambazlığı ile mevzuyu şarampole yuvarlamak istiyorum de, tartışmayı burada noktalayalım. . Konu Garibüzzaman tarafından (11-09-2012 Saat 04:19 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-09-2012, 15:43 | #12 |
Yuh olsun AKP'li milletvekillerine!..Bu resimlerden ibret alın yahu!... Her ne kadar MHP Mmilletvekilleri Kur'an'a el basarak yemin edilsin diye söylemişlerse de onların bu görüşleri nasıl hıristiyan geleneği olabilir ki?Kur'an ile yemin etmek hırıstiyan geleneği ile ne alakası varmış? Biri bunu izah etsinde görelim bakalım ne diyecek? Ben MHP'li de değilim ama MHP'lilerin o görüşüne katılıyorum.Mecliste bazı tabular yıkılmalıdır. LAİK DÜZENE GÖRE YEMİN BEŞ PARA ETMEZ.SIKIYSA KUR'AN'A GÖRE YEMİN ETSİNLER.AKP BUNA CESARET EDEMİYORSA O ZAMAN O MECLİSİ TERKETSİNLER DİYORUM... |
|
11-09-2012, 15:51 | #13 |
Kuran’a inanmadığını söyleyerek yemin etmeyen İttihatçı Osmanlılığa ve Kur’an’a inanmadığını, böyle bayat ve halk ağzına yakışan ifadeler uğruna canını feda edemeyeceğini beyan etmiş bu sözler üzerine cemiyet merkezinden kapı dışarı edilmişti Emre Gül-Tarih Dosyası/Dünya Bülteni II. Abdülhamit yönetimine karşı oluşan muhalefetin bir parçası olan gizli örgütlenmelerin ilki İstanbul’da Gülhane parkındaki Askeri Tıbbiye’de oluşmuştur. 4 Haziran 1889’ de “İttihad-ı Osmanî” adıyla bu cemiyeti kuranlar: Konyalı Hikmet Emin, Arapkirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak Sükuti, Ohrili İbrahim Ethem(Temo), Kafkasyalı Mehmet Reşit adlı beş talebedir. İttihad-ı Osmanî, İtalyan devrimci Carbonari örgütü örnek alınarak hücreler halinde kurulmuştur. Cemiyetin maksadı, Devletin gittiği yolun çöküş olduğunu ve bunun baş sorumlusunun padişah olduğunu, etrafındakilerin de onun cinayetlerine vasıta olduğunu halka anlatmak, vatan ve milleti içinde bulunduğu tehlikeli durumdan kurtarmak için gereken her türlü fedakârlığı yapmaktı. Cemiyete üye olmak yeminle olurdu Bunun için önce kendileri birbirine yemin vermişler ve gizli olarak yemin etmek şartıyla üye kaydına karar vermişlerdi. Cemiyetin ilk çalışmaları daha çok yeni üyeler kazanmak, gizli toplantılar yapmak ve özgürlükçü yayınları okumaktan ibaret kaldı. Sivil ve askeri okullara, orduya, devlet dairelerine, serbest mesleklere sızmaya çalışan cemiyetin üye sayısı 1893 yılına gelindiğinde 900’e varmış bulunuyordu. Jön Türkler olarak da adlandırılan bu muhaliflerin düşüncesinin temeli bir “Osmanlı Vatanı” ve “Osmanlı Milleti” meydana getirerek farklı etnik grupları barındıran imparatorluğu parçalanma ve çöküşten kurtarmaktı. Fransız İhtilalı ile başlayan milliyetçilik akımı Yunan, Sırp, Romen, Bulgar, Ermeni, Arap ve Kürtleri etkisi altına aldı. Bu akımdan en geç etkilenen unsur ise Türkler oldu. Sonraki dönemde “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını alacak bu örgütü kuran Jön Türkler de milliyetçi akımın etkisiyle yayınlarında Türkçülük ve ulusal kültürün korunması gibi konulara yer vermekle birlikte çok uluslu imparatorluğu kurtarma amacında olduklarından ilk başlarda Osmanlıcılık ideolojisi ve siyaseti güttüler. Mutlakıyet ve Abdülhamit idaresine karşı çıkmak, Kanun-u Esasi’nin yürürlüğe konmasını sağlamak ve Meşrutiyet’in ilanı gibi konulara öncelik veren bu cemiyete üye olabilmek için bir başkan ve iki üyeden oluşan tahlif heyeti(yemin heyeti) huzurunda merasimle yemin etmek gerekiyordu. İşte bu noktada dönemin etkili şahıslarını bünyesinde toplamaya çalışan İttihatçılar, Osmanlıcılığı 1913’e kadar savunan ve çok uluslu yapının korunmasından yana olan Ziya Gökalp vasıtasıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olması için gönderilen Türkçülüğün önemli ismi Yusuf Akçura’nın yemin etmeme kriziyle karşı karşıya kaldılar. [B]En başından beri Türkçülük söylemini savunan Yusuf Akçura, cemiyet merkezine geldiğinde kendisi için tahlif (yemin) malzemesi olarak bir masa, bir revolver, bir kama, bir Kur’an, üç kırmızı önlük, üç siyah peçe ve en önemlisi üç kişilik tahlif heyeti hazırlanmış, “dâhili cemiyet olmak için usulen yemin etmekliğiniz icab eder. Söylediklerimizi harfiyen ve kaimen tekrar ediniz” denilmiştir. “Dinim, vicdanım, namusum üzerine yemin ederim ki esas maksadı, İslamiyet’in tealisine ve Osmanlıların ittihat ve terakkisine çalışmaktan ibaret olan bu cemiyetin dâhili olduğum şu geceden itibaren her türlü usul ve kavaidine tatbik-i hareketle beraber hiçbir sırrını hariçten hiçbir kimseye hatta efrad-ı cemiyetten mezun olduklarımdan gayrısına katiyen faş etmeyeceğim. Yemin ederim ki millete hukuk-u hürriyetini bahşeden Kanun-u Esasi’nin tamamı tatbik ve dam-ı mer’iyetini maksat bilen cemiyetin kararlarını ve uhdeme tevdi edilecek olan vezaifini tamamen ifada tereddüt eylemeyeceğim. Hükümet-i hazıranın pençe-i zulmüne düşerek taht-ı tevkife alındığım halde dahi yine namusum üzerine yemin erdim ki etlerimi kemiklerimden ayıracak bir işkenceye çarpılacak olsam bile cemiyetin esrarını ve efraddan hiçbirinin ismini haber vermeyeceğim. Cemiyet efradından biri duçar-ı felaket olduğu takdirde kendisine ve ailesine vusum yettiği kadar nakden ve bedenen muavenette kusur etmeyeceğim. Şayet bunca taahhüdat-ı namuskaraneye rağmen hıyanet edecek olursam alçaklık edenlere nerede bulunursa bulunsun takibe memur edilen zabıta-i cemiyetin icra edeceği idam cezasına karşı şimdiden kanımı helal ederim. Vallahi ve Billahi” Canını feda etmekten korktuğu için mi yemin etmemişti? Şeklindeki yemin metininde “Osmanlı” ve “İslam” gibi kelimelere tesadüf eden Yusuf Akçura, Osmanlılığa ve Kur’an’a inanmadığını, böyle bayat ve halk ağzına yakışan ifadeler uğruna canını feda edemeyeceğini beyan etmiş bu sözler üzerine cemiyet merkezinden kapı dışarı edilmişti. Olaydan sonra cemiyetin hışmına ve takibine uğrayan Yusuf Akçura, yaşananları bilen İttihatçılar tarafından Osmanlılığa ve İslamlığa muhalif olduğu için değil, canını feda etmekten korktuğu için yemin etmemekle suçlanmıştı. Kaynaklar Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul, 1996. Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul, 1945. Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, 1986[/B] KAYNAK |
|
11-09-2012, 15:56 | #14 |
Atatürk Kur'an üzerine yemin etmiş Yakın tarihimizin üzerindeki sis perdesi ortaya çıkan tarihi belgelerle aralanmaya devam ediyor. Mustafa Kemal Paşa’nın, Bandırma Vapuru ile Samsun’a gitmeden bir gün önce İstanbul’da, Kuran-ı Kerim üzerine el basarak yemin ettiği ortaya çıktı. Sultan Vahdettin’in huzurunda yemin eden Mustafa Kemal’in bu yemini 90 yıl sonra ortaya çıkan bir hatıratla gün ışığına çıktı. Son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in döneminde Bahriye Nazırlığı ve Başyaverlik görevlerinde bulunan Ahmet Avni Paşa’nın kaleme aldığı çarpıcı detaylarla yüklü hatıratı, 90 yıl sonra ortaya çıkarıldı. Yazar Osman Öndeş’in kaleme aldığı, “Vahdeddin’in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor” isimli kitapta yer alan hatıratla, Vahdeddin’in Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ve Mustafa Kemal Paşa ile ilişkisine dair karanlıkta kalan birçok nokta aydınlandı. Kitapta yer alan bilgilere göre, Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı, Osmanlı Ordusu’nun dağıtılması sürecini denetleme ve asayiş için görevlendirmeye karar veriyor. Vahdettin, Atatürk’e, üstleneceği görevi layıkıyla yerine getireceğine dair yemin ettiriyor. Yıldız Camii’ne gelen Mustafa Kemal, cuma selamında, 15 Mayıs 1919’da, Kuran-ı Kerim’e el basıp yemin ediyor. İşte o yemin Yemin olayı ise şöyle anlatılıyor: “Sadrazam Paşa, Yaver Paşa padişahın iki tarafında birer adım gerisinde idiler. Mustafa Kemal Paşa askeri duruşuna dini bir edâ dahi vererek ilerledi ve sağ elini Kuran-ı Kerim’in üzerine koyarak şu yemini eyledi. ‘Heyet-i Vükelaca tanzim olunup Padişah Hazretlerinin iradesine sunulan yirmi bir maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda padişah hazretlerimizin Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerindeki teftiş ve tedkikat görevimi, padişah hazretlerinin müsaadeleri doğrultusunda iftiharla ve sahip olduğum yetkiler doğrultusunda tüm sadakatimle yapmaya gayret edeceğime vallâh billâhi.” Vahdettin’in hayal kırıklığı Yemin edildikten bir gün sonra, 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Genel Müfettişi vazifesiyle 18 silah arkadaşıyla birlikte Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkıyor. Kitapta, Bandırma Vapuru’nu hazırlayan kişinin de Avni Paşa olduğu anlatılıyor. Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun’a gidip Kurtuluş Savaşı sürecinin kıvılcımını çaktıktan sonra Vahdettin ve İstanbul’la ilişkileri koparmıştı. Avni Paşa, bu Vahdettin’in ülkeyi terk etmeden önce hem yakın çevresine hem de Mustafa Kemal’e serzenişte bulunduğunu anlatıyor. Avni Paşa, şunları yazıyor: “Anadolu’ya düşmanları defetmesi için görevlendirdiğimiz Mustafa Kemal’in ihtirası ve muvazaası karşısında kaldım. Her tarafımı istila eden kör ve nankörler arasında dolandım ve ıztırap içerisinde bunaldım. Bu şekildeki hilafete, kendimde ne direnme ve ne de itaat imkanını göremeyerek, ortalık sakinleşinceye kadar belirli bir süre için bu tehlikeli mıntıkadan uzaklaşmaya karar verdim.” Ahmed Avni Paşa kimdir? 1878’de Batum’da doğan Ahmed Avni Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşları’na katıldı. Son padişah Vahdettin’in başyaverliği görevi ile Bahriye Nazırlığı görevlerini yürüttü. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 yılında 150‘likler listesine dahil edilerek sürgüne gönderildi. Lübnan’ın sahil kasabası Cünye’ye yerleşti ve ölümüne kadar burada yaşadı. VATAN GAZETESİ |
|
11-09-2012, 15:58 | #15 |
Garibüzzaman kardeşim... Şimdi ikna oldunuz mu verdiğim delillere göre?...
|
|
11-09-2012, 16:25 | #16 |
Efendim birşeyleri şahit tutarak yemin etmek diye birşey var elbette,
zira Kur'anı Kerimde Rabbimizin hitaplarındada böylesi yeminler mevcuttur. Lakin Kur'anı Kerimin üstüne el konularak yapılan yeminle, ağızla 'Kuranı Kerim üzerine yemin ederim' demek arasında hiçbir fark yoktur! Toplumumuz bunu adet gelenek görenek bağlamında değerlendirmiş ve Kuranı Kerimin üzerine el basmayı sanki daha geçerli bir yemin gibi kabullenmiştir! hayır asla ve kat'a Rabbimize karşı yapılan yemin, ister söz ile ağızdan çıkarak olsun, ister taşın üstüne el basarak olsun, ister suyun içine elini sokarak onu şahit tutsun, kesinlikle arasında bir fark yok çünkü o yemin özünde Rabbimize karşı edilmiş bir yemindir! ve o yemini eden ağızdan çıktığı vakit ondan mesul tutulur! Ve ben böylesi riya kokan şeyleri şekilcilikten ibaret görüyorum! Böylesi gösterişli yeminler kimseyi yemininde farklı kılmaz! |
|
11-09-2012, 17:10 | #17 | ||
Alıntı:
Alıntı:
Hristiyan geleneği olması caiz olmadığı anlamına gelmez.Aynı şekilde caizse Hristiyan geleneği değildir gibi bir sonuçta çıkarılamaz. Kısıtlı "caiz ol(ma)ma" bilginizle bahsi geçen yemin tarzına "Hristiyan adetidir" denmesini "caiz değildir" olarak yorumlayıp muhalefetinizi bu noktadan yapmaktasınız.Bu bağlamda tutarsız olan sizin muhalefetinizdir. Siz biraz caiz ne demek caiz olma ve olmama durumları ne şekilde olur vs. bu konulara yoğunlaşın vaktim yok diyorsanız da o zaman susun zira anlamadığınız bir konu hakkında hala tartışma peşindesiniz.Hadi bu konudan sizi kurtarayım ve bildiğiniz yerden 3. kez sorduğum soruyu yenileyeyim.Bildiğinizi iddia ettiğiniz Ak Parti'nin red sebebini bize açıklar mısınız? Not:Bilmediğiniz konularda yorum yapmayınız çünkü verilen cevaplar sizlere (laf cambazlığı) kelime oyunu gibi gelebilir. Konu Yıldırım tarafından (11-09-2012 Saat 17:17 ) değiştirilmiştir.. |
|||
11-09-2012, 17:32 | #18 | |
Alıntı:
|
||
11-09-2012, 18:00 | #19 |
[QUOTE=MEÇHUL ADAM025748]
gerçekten hayret edilecek bir örnek olmuş! bizler ibadetlerimizde ne zaman başka dinleri taklid eder olduk! Efendimiz a.s.v. birgün saçlarını ortadan ikiye ayırarak tarayıp çıkıyor dışarı, ve bir yahudininde aynı şekilde taradığını görünce eve geri dönüyor ve şeklini değiştirip tekrar çıkıyor... Bizler başka dinleri taklid etmemekte bu kadar ince titiz davranan bir Peygamberin ümmetiyiz, Biz kendisine özgün olan ve şekilcilikten uzak, şeklinden daha daha ziyade ibadetin özünü benimseyen bir dine sahibiz, İstirham ediyorum bu dezenformasyon durdurulsun! |
|
11-09-2012, 18:38 | #20 |
Laik düzende bir milletvekili mecliste Kur'an üzerine yemin etse bu batıl olur.Zira bu yemini tutmak istiyorsa laik düzenin tamamen değişmesi lazımdır ki işte o zaman bu yemin makbule geçsin.MHP milletvekili şuurlu olmadığı için böyle bir girişimde bulunmuştur.Açılımı dinen uygun olmuyor maalesef.
Her ne kadar mecliste Kur'an üzerine yemin etmesi polemiğe sebep olur.Zira bu laik sitemin bekası için yemin edilmez.Bu yüzden Allah katında mesuliyet altına girmiş olur. |
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|