AK Gençliğin Buluşma Noktası


Cevapla
Seçenekler
 
Alt 06-27-2010, 13:04   #1
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart Müslümanın evliliği ve aile hayatı (Ahmed Kalkan)
Bu baslik altinda Ahmed Kalkan'in "Müslümanin evliligi ve aile hayati" adli kitabini paylasmak niyetindeyim; İslam dairesinde evlilik ve aile konusunda bilinçlenmemize vesile olur insaAllah

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-27-2010, 13:09   #2
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Aile: Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizama, Günahlardan İbâdete Geçiş

Aile, kişinin kendilerinden sorumlu olduğu eşi, varsa çocukları, ev halkı, yani yakın akrabalardan oluşan insan toplumudur. Müslüman için aile, bir sosyal müessese olduğu gibi, aynı zamanda İslâmî bir kurumdur. Nikâh, iki müslümanın İslâmî kurallar çerçevesinde bir araya gelmesidir. Aile, erkeğin eksiklerinin kadınla; kadının eksiklerinin de erkekle tamamlandığı, birbirlerinin ihtiyaçlarının temin edildiği, iki cinsi kaynaştıran bir kurumdur. Aile, erkek ve kadını asil bir duygu ve heyecanla birleştiren, bedeni sükûna, ruhu huzura erdiren bir müessesedir. Aile, toplum eğitimi yaptırarak, kişiyi toplum hayatına hazırlayan sevgi, saygı, şefkat, fedakârlık ve birlik ocağıdır. Aile yuvası okuldur, mesciddir; huzur evi ve çocuk yuvasıdır. Hammadde halindeki küçük yavruların her yönden büyümesini sağlayan, onların şahsiyet sahibi bir insan, Allah'a kulluk bilincine ulaşan bir müslüman ve İslâm toplumunun sağlıklı bir üyesi olmaları için yetiştirip geliştiren bir fabrikadır.

Evlilik, insan hayatını derinden etkileyen bir inkılâptır, devrimdir. Bireysel yaşayıştan toplumsallaşmaya, cemaatleşmeye ve devletleşmeye geçiştir. Düzensizlikten sistem ve nizama tırmanmadır. Ailelerinde İslâm'ı hâkim kılamayanların; sokaklarına, işyerlerine, toplum ve devletlerine şeriatı hâkim kılmaları beklenemez. Toplumu İslâmlaştırmanın, İslâmî toplum oluşturmanın küçük örneği ve aşaması evliliktir. Aile, erkek için yöneticilik okuludur; Erkek; liderliği, otoriteyi, disiplini, mes'ûliyeti, emânete riâyeti, haklara saygıyı, cemaate imamlığı en iyi şekilde uygulamalı olarak ailede öğrenir. Kadınıyla erkeğiyle fedâkârlığın, karşılık beklemeden vermenin, merhametin, sabrın, ahlâk güzelliğinin öğrenildiği bir okuldur aile. Anne-baba, bir taraftan öğretmeni, diğer yönden öğrencisidir bu okulun. Çocuk, hatta bebek, sanıldığı gibi sadece öğrenci değildir; minicik yapısına bakmadan ana-babasına çok, ama çok şeyler öğretir, çok ama çok değerler kazandırır.

İslâm, akıllı ve büluğ yaşını aşmış bütün müslümanları aile yuvası kurmaya çağırdığı gibi, evliliği ve aile hayatını da bir ibâdet olarak değerlendirir. Kur'ân-ı Kerim, sosyal birliğin en üstün ve sağlam şekliyle sevgi, bağlılık, merhamet, iyilik, müsâmaha, yardımlaşma, doğruluk, insaf ve Allah korkusunu gözeterek aile kurumuyla ayakta tutulmasını hedef alır. Huzur, barış, sevgi ve mutluluk evde yaşanmayınca, toplumda hiç yaşanmaz.

Güçlü ve sağlam toplumlar, ancak fertleri inanç, fikir ve gâye birliği içinde kaynaşmış mutlu ailelerden oluşabilir. Bunun içindir ki, İslâm nizamı, aile kurumunu kutsal bir kuruluş şeklinde sunarak yüceltmiş ve dokunulmazlığını hükme bağlamıştır. "İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen topluluk için ibretler vardır." [1]; "Nikâh, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmayan benden değildir. Evlenin, çocuk sahibi olun; ben kıyâmet gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim." [2]

[1] 30/Rûm, 21
[2] İbn Mâce, Nikâh 1; Ahmed bin Hanbel, II/72
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2010, 13:13   #3
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Evliliği Kolaylaştırın!

İslâm dini, evliliği tavsiye ettiği gibi, evlilik çağında olanların evlenmesine yardımcı olunmasını da öğütlemiştir. Bu tür yardımı, anne ve babaların görevleri arasında saymıştır. Dinimiz, bülûğ yaşını aşmış ve yeterli olgunluğa erişmiş, evlenme konusunda dinin hükümlerini öğrenmiş olan kız ve erkeklerin genç yaşlarda evlenip yuva kurmalarını ister. Böylece gençliğin, kontrolü zor istek ve arzuları, helâl yolda tatmin olacaktır. Bugün Batıda, tarihe karışmak üzere olan evlilik kurumunun, çoğunlukla otuz yaşın üzerinde oluştuğunu görüyoruz. Batıyı tüm olumsuz konularda örnek almaya çalışan ülkemizde de, artık gençler 20 yaş civarını bile evlenme yaşı olarak görmüyorlar. Genç yaşta evlenmek isteyen bazı müslüman gençler de her türlü israf ve zorluklarla kaplı engelleri aşıp kolay yolla yuva kuramıyorlar. Böylece ahlâksızlığın önü açılmış oluyor.

Genç yaşta bekâr insanların çokluğu, düzen ve çevrenin haramları süsleyip kolaylaştırması ile birleşince, çeşitli ahlâksızlıkların yayılmasına, maddî ve mânevî nice hastalıkların artmasına sebep teşkil ediyor. Bu konuda dinin reddettiği başlık parası, bir ev dolusu gerekli gereksiz eşya veya çeyiz isteme, milyarlarla ifâde edilen düğün ve eğlence masrafları gibi İslâm'ın reddettiği israf ve lüzumsuz harcamalar da evliliğe ve gençlerin yuva kurmasına engel oluyor. Dinimiz, bu türlü davranışları büyük vebal sayarak kınamaktadır. İslâm, şer'î bir mâzeret olmaksızın evlenmekten kaçınmayı ve yuva kurma işini zorlaştırmayı bir günah saymıştır. İslâm, evliliği övmekte, bekârlıkta ısrarı yermektedir. Çünkü dinimiz, kadın-erkek ilişkilerinin meşrû olmayan ortamlarda ve ahlâkî olmayan bir şekilde gerçekleştirilmesini büyük bir fitne/şer olarak görür. Aile hayatı, korunmak isteyen mü'minler için kötü yollara en büyük frendir. İslâm'ın bir yandan zinâyı kesin tavırla yasaklarken; diğer yandan evlenmeyi teşvik etmesinin sebebi budur. Nitekim, her konuda olduğu gibi aile yönetiminde de örneğimiz olan Peygamberimiz (s.a.s.) gençlere şu tavsiyede bulunuyor: "Evlilik külfetinin altından kalkabileceğine güvenenleriniz evlensin. Çünkü evlilik, gözü ve cinsel arzuları haramdan korur. Aksi halde korunmak için oruç tutsun." [3]

[3] Buhâri, Savm 10
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2010, 13:25   #4
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Evlilik; Ev Denilen Özel Sarayda Kral ve Kraliçe Olup Prensler Yetiştirmek

“Bekârlık sultanlıktır” sözüyle teselli bulmak ister, eş denilen ciğere yetişemeyen bekâr kediler. Aslında onlar da bilirler tebaasız, saraysız sultanlığın olmadığını. Miyavlamaları biraz ağlamaklı, biraz teselli, biraz davet içeriklidir.

İnsan açısından fıtratın sesi de haykırmaktadır ki; sultanlık ancak Allah’a kulluk yapmak üzere kurulan yuvalarda bu ibâdet bilinciyle kavuşulan en önemli bir dünya nimetidir. Bir erkekle bir kadın arasında Allah'ın koyduğu prensipler çerçevesinde akdedilen muâmeleye evlenme denir. İslâm nazarında bir ibâdet kabul edilen evlilik ile ilgili olarak, İslâm Hukuku'na dair yazılan kitaplardan bazısında; “Bizim için Hz. Âdem'den bu güne kadar, meşrû olarak devam ede gelen ve Cennette de devam edecek olan iki şey vardır; bunlar, iman ve evlenmedir” [4] şeklinde kaydedilmektedir.

Evlenmenin yani nikâhın çeşitli sebepleri vardır. Nikâhtaki şer'î, akli ve tabii sebeplerin başka bir şer'î hükümde bu şekilde bir arada toplandığı az görülmüştür. Evlenmenin şer'î delilleri, Kur'ân-ı Kerîm, hadisler ve ümmetin icmâı ile sâbittir.

Kur’ân-ı Kerîm'den evlenmenin meşrûluğuna şu âyetler delildir; "Size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder adet nikâh edin" [5]; "Sizden bekârları ve kölelerinizle câriyelerinizden sâlih olanları nikâh edin. Eğer fakir olurlarsa Allah onları Fazl ve keremiyle zengin kılar. Allah vâsi'dir, âlimdir." [6]

Cihad ve evlilik İslâm'ın insanın hayatına hâkim olmasının nedenlerinden biridir. Evlenmede ise bunların her ikisi de mevcuttur. Bu nedenle "Evlilikle meşgul olmak kendini nâfile ibadetlere vermekten daha faziletlidir. Çünkü evlilikte nefsi haramdan koruma ve çocuk yetiştirme gibi önemli hususlar vardır" [7] kanâatine varılmıştır.

İslâm şerîatının temel esaslarından biri de evliliğin fıtrî bir olgu olduğudur. İslâm dini ruhbâniyetle (dünyadan elini eteğini keserek yalnız başına yaşama, evlenmeme); insanın yaratılışı ile çatıştığı, onun nefsi isteklerini ve karakterine ters düştüğü için savaşmaktadır. Bir hadis rivâyetinde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: "Evlenmeye gücü yetip de evlenmeyen benden (benim ümmetimden) değildir.'' [8] Bu hadis-i şerifte de görüldüğü gibi İslâm kişiyi, sırf Allah'a yaklaşmak, ruhbanlıkta bulunmak ve ibadet edeyim diye bir köşeye çekilmekten alıkoymaktadır.

Allah Rasûlü'nün hayatını göz önüne aldığımızda onun, toplumun fertlerini kontrol altında bulundurmak, insanın nefsini düzeltmek hususunda ne denli titizlik gösterdiğini açıkça görürüz. Onun bu konuda titizlik göstermesinin temelinde, insan gerçeğinin anlaşılması ve onun arzu ve isteklerine cevap verme duygusunun yattığını görürüz. Öyle ise evlilik vb. İslâmî prensipler sayesinde toplumun hiçbir ferdi yaratılışının ötesine geçemeyecek, gücü ve imkânının dışında gayret sarf edemeyecek; tam aksine orta yolda, sağa sola sapmadan yürüyecektir.

Evlilik konusunda Rasûlullah (s.a.s.)'ın şu davranışı, insanın nefsi duygularına gem vurması ve insan hakikatine ne denli vâkıf olduğunun en büyük delillerinden kabul edilir; şöyle ki: Buhâri ve Müslim'in Enes (r.a.)'den rivâyet ettikleri bir hadiste şunları görmekteyiz: Üç heyet, Rasûlullah'ın yanına gelerek, onun ibâdetini sordular. Kendilerine Allah Rasûlü’nün ibâdeti hakkında bilgi verilince, -Onun ibadetini az bulacaklar ki- şöyle dediler: “Rasûlullah ile biz bir olabilir miyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır. İçlerinden biri tüm geceyi namaz kılmakla geçireceğini, diğeri devamlı oruç tutacağını ve üçüncüsü de kadınlara yaklaşmayacağını ifade ettiler." Daha sonra Rasûlullah (s.a.s.) bu durumu öğrenince onları çağırıp şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'ndan en fazla sakınanızım; fakat zaman zaman oruç tutar ve iftar ederim; namaz kılar ve uzanıp yatarak istirahatte bulunurum; kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden (benim ümmetimden) değildir." [9]

Evlilik sosyal bir maslahatı beraberinde getirir. Evliliğin genel yararları yanında bir de sosyal yararları vardır. Bu yararların basında insan varlığının korunması gelmektedir. Zira evlilik sayesinde, insan neslinin devam etmesi ve çoğalması, nesillerin birbirini izlemesi ve böylelikle Allah'ın insanı yeryüzüne mirasçı kılması söz konusudur. Evliliğin insan üzerindeki sosyal, ahlâkî ve bedensel yararlarını inkâr etmek mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerim bu sosyal hikmete parmak basarak şöyle demektedir: "Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı..." [10]

Evliliğin diğer önemli yararlarından biri de, nesebin korunmasıdır. Meşrû evliliğin bir an için yokluğunu düşünürsek toplumların nesepsiz ve hiçbir fazilete sahip olmayan çocuklarla ne denli sıkıntılara girdiklerini hemen görürüz. Evliliğin sağladığı yararlardan biri de toplumun ahlâkı çözülme ve bozukluktan beri kalmasıdır. Evlilik sayesinde kişiler sosyal bozukluklardan emin kalırlar. Hz. Peygamber (s.a.s.), evliliğin sağladığı yararları, bir grup gence hitapları sırasında şöyle dile getirmişlerdir; “Ey gençler, sizden evlenmeye gücü yeten kimse hemen evlensin; zira evlilik gözü haramdan en iyi koruyan ve tenasül uzvunun en sağlam kalesidir. Evlenmeye imkânı olmayan ise oruç tutsun; zira oruç şehveti kırmaktadır...” [11] Yine evliliğin faydaları arasında toplumun hastalıklardan uzak kalmasını, kişinin rûhî ve nefsi bir rahatlığa kavuşmasını zikredebiliriz. Bu tedbirler sayesinde toplumun fertleri zinânın bir sonucu olarak ortaya çıkacak olan bulaşıcı hastalıklardan kurtulmuş; hayâsızlığın yayılması önlenmiş ve harama giden yollar kapanmış olur.

"Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır." [12] Allah (c.c.), evlilikte müslümanın kimi tercih edeceğini açıklamıştır: "(Ey Müminler,) iman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin bir cariye, hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından hayırlıdır. (Mü'min kadınları) iman etmedikçe müşrik erkeklerle evlendirmeyin. Mümin bir köle, hoşunuza gitse bile (hür) bir müşrikten hayırlıdır. Bunlar (sizi) cehenneme çağırırlar; Allah ise, izniyle, cennete ve mağfirete dâvet ediyor. İşte, Allah, düşünüp ibret alsınlar diye, ayetlerini insanlara böyle açıklar." [13]

Hz. Peygamber de Buhârî ve Müslim tarafından nakledilen bir hadisinde, bir kadınla ancak dört meziyeti dolayısıyla evlenildiğine işaret ederek, bunların; kadının malı, soyu-sopu güzelliği ve bir de dini olduğunu belirtmiş, sonra da, "sen kadının dindar olanını al" buyurmuştur. [14] İbn Mâce tarafından nakledilen bir hadisinde ise şöyle demiştir: "Kadınlarla güzellikleri dolayısıyla evlenmeyin; olabilir ki, güzellikleri onları kötülüğe sevkeder. Malları dolayısıyla da evlenmeyin; olabilir ki malları da onları size karşı isyâna sevkeder. Fakat onlarla dinleri dolayısıyla evlenin. Dindar olan siyahî (zenci) bir câriye, diğerlerinden üstündür" [15]

[4] İbn Âbidin, III/3
[5] 4/Nisâ, 12
[6] 24/Nûr, 32
[7] İbn-i Âbidin, III/3
[8] Beyhakî; Taberanî
[9] Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Sıyâm 74, 79
[10] 16/Nahl, 72
[11] Buhârî, Savm, 1, Nikâh, 2, 3; Müslim, Nikâh 1, 3; Ebû Dâvûd Nikâh, 1, İbn Mâce, Nikâh, 1
[12] 21/Rûm, 21
[13] 2/Bakara, 221
[14] Buhârî, VI/123; Müslim, II/1086
[15] İbn Mâce, Sünen, I/572; Dursun Ali Türkmen, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 128-129
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2010, 13:34   #5
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Nikâh; Evlilik Sözleşmesi

“Nikâh” sözlükte, akit yani anlaşma yapmak demektir. Bundan amaç evlenmedir. İslâm'a göre birbirleriyle evlenmeleri yasak olmayan erkekle kadının beraber hayat sürdürmek ve çocuk yetiştirmek için yaptıkları bir akittir/anlaşmadır.

Nikâh, evlilikle beraber meşrû cinsel ilişkiyi de içerisine alan bir akittir, bir beraberliktir. Nikâhlanma, nikâh yapma, yani evlenme insan için fıtrî (yaratılışa uygun) bir faâliyettir. Tıpkı konuşma, yeme-içme, giyinme ve benzeri işler gibidir. İlk insan Hz. Âdem’den bugüne kadar insan nikâh olayını tanımaktadır. Çünkü evlenme, hem kişinin maddî ve mânevî olarak korunması, ihtiyaçlarının karşılanması; hem de neslin devam etmesi için gereklidir.

Kıyafetsiz bir insanlık olamayacağı gibi, nikâhtan soyutlanmış bir insanlık da düşünülemez. [16] Bazı modern toplumlardaki artan evlilik dışı ilişkilerin ve bu ilişkilerin normal sayılması insanlık ailesinde bir ârızadır, bir hastalıktır. Bu hastalığın geçici olduğunu ve tedâvi edilebileceğini ümit ediyoruz. Çünkü nikâhsızlık temiz yaratılışa uymamaktadır.

İslâm’a göre nikâh, kadın ve erkek arasında yapılan çok önemli ve hayatî bir anlaşmadır. Bu akitle beraber bir aile yuvası kurulur, eşler beraber yaşamaya başlar, eşlerde bulunan pek çok özellik kaynaşır, yeni nesiller bu yolla meydana gelir. Ailedeki beraberlik, ne işyeri beraberliğine, ne okul arkadaşlığına, ne de asker arkadaşlığına benzer. İki karşı cins hayatlarını, sevgilerini, varlıklarını, eksik ve mükemmel yönlerini, sahip oldukları güzellikleri, ellerindeki imkânları, duygularını ve isteklerini paylaşırlar. Ortaklaşa bir aile yuvası kurar, beraberce hayat sürdürürler, hem de yeni nesiller yetiştirirler.

Nikâh, yalnızca neslin devamını sağlayan veya cinsel arzuları doyurup gideren bir olay değildir. Nikâh bunlarla beraber daha önemli işlevi olan toplumsal bir kurum oluşturmaktır. Nikâhta, insanlar için çok bereketli ve faydalı başka amaçlar da vardır. İnsan, yaratılışı gereği yalnız yaşayamaz. Zâten “insan” kelimesi de ünsiyet kuran, başkalarıyla beraber yaşayan anlamındadır. Her insanın ana-babaya, aile kurumuna, sevgiye, ilgiye, konuşmaya, alış-veriş yapmaya, hatta kimi zaman diğer insanlarla mücâdele etmeye ihtiyacı vardır. Kişi, bazı insanların yardımına muhtaç olduğu gibi, hayatını ve duygularını başkalarıyla bölüşmeye, hatta başkalarına yardım etme arzusuna bile ihtiyacı vardır. Bunun ilk örneğini ailede buluyoruz.

İnsanların en önemli özelliklerinden birisi de organize olmalarıdır. Yani bir arada yaşayıp toplum oluşturmalarıdır. Fertler aileleri, aileler kabileleri, kabileler/sülâleler kavimleri, kavimler de insanlık ailesini meydana getirir. Bu toplumların en küçük birimi ailedir. Kur’ân-ı Kerim’de insanların bir erkekle bir kadından yaratıldığı, sonra da kabileler ve kavimler haline getirildikleri açıklanmaktadır. [17]

Allah (c.c.), evlenen eşler arasındaki sevgiyi ve birbirlerine olan merhameti “âyet” olarak nitelemektedir: “Kaynaşmanız (sükûnete ve tatmine ermeniz) için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet kılması da O’nun âyetlerinden, (varlığı ve birliğinin) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için âyetler/ibretler vardır.” [18] Öyleyse evlilikte öncelikli amaç nesil yetiştirmedir, yalnızca cinsel doyum değildir. İnsanın rahat edebileceği, huzur duyabileceği bir ortama ihtiyacı vardır. Aile içerisinde bu huzur ve rahatlığı kişi eşinde bulabilir. Kur’an bunu “sükûnet” bulma diye tanımlıyor. Bu kelime hem huzuru, hem de bir yerde rahat edip kalmayı ifade etmektedir.

Nikâh bu huzura kapı açmaktadır. Bu huzur, yalnızca gece rahatı veya diğer maddî ihtiyaçların karşılanması değildir. Bu aynı zamanda duyguların, arzuların, hedeflerin, sevgilerin ve yeteneklerin paylaşılmasından, karşılıklı merhamet ahlâkının işletilmesinden, başkası adına yapılan fedakârlıktan doğan bir huzurdur. İslâm evlenmeyi yüceltiyor, tavsiye ediyor, evliliğin şartlarını ortaya koyuyor ama bunu “nikâh” akdine bağlıyor. Yani evlilik mutlaka “ağır/kuvvetli bir akit olan” [19] nikâhla başlayabilir. Nikâh, evliliğe adım atmak ve bunu insanlara duyurmak; aynı zamanda evlilik sorumluluğunu yüklenmektir. Çünkü yapılan evlilik akdinde (anlaşmasında) evliliğe ait, aileye ilişkin görevleri yüklenme şartı vardır.

İslâm, nikâh dışı bütün beraberlikleri gayrı meşrû saymakta ve haram demektedir. Evlilik dışı ilişkiler İslâm’a göre iffetsizlik ve hayâsızlıktır. Zinâ haram olduğu gibi, zinâya götüren sebepler de haramdır. Nikâh olmaksızın evlilik öncesi cinsel ilişkiler, dost hayatı (anlaşarak zinâ etmek); bir ihtiyacı karşılama değil, nefsin/hevânın arzusuna uyup suç işlemektir. Şüphesiz Allah’a ve O’nun koyduğu ölçülere inanan mü’minler, imanlı gençler bu noktada duyarlı olurlar.

[16] Bak. 2/Bakara, 187
[17] 49/Hucurât, 13
[18] 30/Rûm, 21
[19] 4/Nisâ, 21
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-27-2010, 13:40   #6
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Nikâhın Önemi

Evlilik, yaratılışın gereği bir duygudur. Her insanın buna ihtiyacı vardır. Hayatın güzel bir şekilde devam etmesi buna bağlıdır. Aile kurumunu koruyan toplumların birçok yönden daha sağlıklı olduğu, bu toplumlarda yetişen insanın daha kaliteli, sosyal ilişkilerde daha düzeyli olduğu ve özellikle çocukların daha huzurlu ve nitelikli yetiştiği bilinmektedir.

Ailesi çöken toplumlar, her açıdan çökmeye mahkûmdur. Aileyi oluşturan ve yücelten de nikâh bağıdır. Nikâh sosyal bir faydadır. Nesiller bu yolla çoğalır, devam eder. İnsan türü aileyle korunur. Nesiler, ancak nikâh akdi ile korunmaya alınır. İslâm’ın amaçlarından biri de nesli korumaktır. Kişiyi aile daha iyi eğitip terbiye eder. Her toplum kendi kültürünü aile kurumunda yeni nesillere daha iyi öğretir.

Fuhuş (gayrı meşrû ilişkiler) birçok bedensel ve ruhsal hastalıklara yol açar. Bunu aile hayatı azaltabilir. Kişi aile hayatıyla ruhsal huzura kavuşur. Başkasını sevmenin, çocuk yetiştirmenin, onlara fedakârlık yapmanın, beraberce hayatın güçlüklerine katlanmanın, birçok şeyi birlikte paylaşmanın zevkini yaşayabilir. Babalık şefkati, analık merhameti ancak aile hayatıyla tadılabilir. Analık kurumunun yüceliğini düşünürsek bunu daha iyi anlarız. İslâm’da anaya, analık kurumuna ve anaya iyilik etmeye ne denli önem verildiğini düşünürsek aile kavramını daha iyi anlamış oluruz.

Nikâhla beraber insanın hayatında önemli değişiklikler olur. Kişinin sorumluluğu artar, hayatını ve sevgisini paylaşabileceği bir insanla yaşamaya başlar. Bölüşmeyi, sevmeyi, merhamet etmeyi, iyilik yapmayı, cömertliği öğrenir. İnsanlarla beraber yaşamayı ve onlarla geçinmeyi bilir. Ancak aile hayatı insana bu anlayışı uygun bir şekilde verebilir. Nikâhla beraber insan, bir zorluğun bir güçlüğün altına girer, sorumluluğu artar; bu bilinen bir şeydir. Bütün evliliklerin de çok güzel ve huzurlu olduğu söylenemez. Ancak bunlar aile kurumunun, nikâhın önemini azaltmaz. Şüphesiz nikâhın verdiği lezzet, getirdiği acıdan kat kat fazladır.

Özellikle Avrupada gelişen nikâhsız beraberlikler ve cinsel hürriyet, nikâhı ve aile kurumunu, dolayısıyla da giderek insanlığı tehdit ediyor. Onların da en doğal olan yola, yaratılışa dönmelerini umuyoruz. “Nikâhta kerâmet vardır!” diyenler ne güzel söylemişler. [20]

[20] Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, Beyan Y., s. 499-501
  Alıntı ile Cevapla
Alt 06-29-2010, 12:51   #7
Kullanıcı Adı
EZEL
Standart
Okuyalım bakalım .
EZEL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-30-2010, 18:44   #8
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Evlilik ve Aile Hayatı Bir İbâdettir

İslâm, akıllı ve büluğ yaşını aşmış bütün müslümanları aile yuvası kurmaya çağırdığı gibi, evliliği ve aile hayatını da bir ibâdet olarak değerlendirir. İslâm hukukuna göre nikâh akdi hem medenî bir muâmele, hem de bir ibâdettir. Çünkü nikâhın rükûn ve şartlarını İslâm belirler ve evlilik sebebiyle eşlerin pek büyük ecirlere ulaşacakları açıklanır. Bu konuda İbnül-Hümâm (ö. 861/1457) şöyle der: "Nikâh, ibâdetlere daha yakındır. Hatta evlenmek, devamlı nâfile ibâdet etmek kasdıyla bekâr kalmaktan daha faziletlidir." [118] Son devir İslâm hukukçularından İbn Abidîn (ö. 1252/1836), Reddü’l-Muhtar adlı ünlü eserinde nikâh konusuna şu cümlelerle başlar: "Bizim için Hz. Âdem devrinden bugüne kadar meşrû olmuş, sonra Cennette de devam edecek, nikâh ile imandan başka ibâdet yoktur." [119] Nikâhın câmi içinde akdedilmesi ve mümkünse cuma gününe rastlatılması müstehaptır. Bu da onun ibâdet yönünü güçlendirir. [120]

Şâfiîlerin dışında cumhûr, yani çoğunluk fakihler evliliğin ibâdet olduğu konusunda hemfikirdir. Zâten, insanın yaratılış sebebi olan ibâdet, [121] hayatın tümünü kapsar, insanın tüm davranışlarını kuşatır. Genel ve geniş anlamda, Allah'ın hoşnut ve râzı olduğu her iş, müslüman için ibâdettir. İslâmî esaslara göre kurulan ve buna göre yürütülen evlilik de ibâdet kabîlindendir. Çünkü nikâh akdi ile, nefsi haramlardan korumak ve nesli sürdürmek gibi birçok toplum maslahatı gerçekleşir. Nitekim Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) "Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır" [122] buyurmuştur. Allah’a ibâdetin öncelikli temel şartı, sahih bir imandır. İmanı tam olmayanın ibâdeti de geçerli olmaz. Eş seçmek, büyük ve küçük imam seçmekten pek farklı değildir. Tâğutları reddetmeyen ve her çeşit şirkten kaçınmayan kimsenin imamlığı nasıl geçerli değilse, nikâhı da geçerli değildir. İmanına şirk karıştıran bir kimsenin nikâhı da olmaz. Böyle bir kimsenin karşı cinsten biriyle beraberliği de (genel anlamda her şey ibâdet/kulluk/tapınma ile irtibatlı olduğundan) ibâdet sayılır; ama bu Allah’a değil; hevâsına, hevesine, keyfine, zevkine yapılmış bir ibâdet/tapınmadır.

Müslüman karı kocanın onu yaparak ibâdet (sadaka) sevabı kazandığı şeyi, nikâhı geçerli olmayan evli kimsenin eşiyle yapması zinâ sayılacak, bu beraberlikten de “meşrû olmayan nesil” meydana gelecektir. Günümüzde fesâdın bin bir çeşidinin, kapkaçın, terörün, ahlâksızlığın… hızla yaygınlaşmasının sebeplerinden biri de bu neseb-i gayri sahih zinâ ürünleri olsa gerektir. O yüzden aile, hem dünya hem âhiret açısından ya cennet bahçesi veya cehennem çukurudur.

Aile, iman ve kulluk bilincine dayanır. Toplum, devlet ve dünya büyük bir aile; aile de küçük bir ümmet ve minyatür bir devlettir. Ailelerinde İslâm'ı hâkim kılamayanların; sokaklarına, işyerlerine, toplum ve devletlerine şeriatı hâkim kılmaları beklenemez. İslâmî değişim ve dönüşümü dillendirenlerin samimi olup olmadıkları, evlerine ve evlerinde uyguladıkları davranışlara bakarak kolayca test edilebilir. İslâm’ın ibâdet kabul ettiği nikâh/evlilik, “ev” adı verilen Allah’ın indirdiğiyle hükmedilecek İslâm devletine halife ve vezir tâyin etmek demektir. Doğacak çocuğunun temel eğitim göreceği “ev” adlı baba ve ana okulunun öğretmenini seçmektir nikâh. Hatta doğacak çocuğunun dinini tâyin etmektir. Çünkü İslâm fıtratıyla doğan çocuk, ana ve babası aracılığıyla hıristiyanlaşacak, yahûdileşecek, mecûsileşecek, müşrikleşecektir. [123] Dindar ve güzel ahlâklı bir eş seçmeye çalışmayan kimse, doğacak çocuklarının da bu özelliklere sahip olmamasını istemiş olmaktadır. Kendisi için de dünyada huzur ve mutluluğu, âhirette cenneti; ya da dünyada fitne, stres, kavga ve huzursuzluğu, âhirette de sonsuz azâbı seçmek demektir eş seçimi. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” [124]

Kadın ve erkeği dünya huzuruna, saâdete ve sonsuz âhiret ödülüne ulaştıran, çocukları da müslümanca yetişip hayata ve âhirete hazırlayan “aile”nin, en hayatî kurum olmasından dolayı, dinimiz yuva kuracak gençlerin, birbirlerinin dinî ve ahlâkî durumlarını araştırmalarını emretmiştir. Tevhîdî iman sahibi müslümanlar, kendileriyle yuva kurmayı düşündükleri eş adaylarında birinci özellik olarak sağlam bir imanı şart görmelidirler. Evliliğin ve eş seçiminin imanla, ibâdet ve sünnetle ilgisi bakımından şu hadis-i şerifler hayli önemlidir:

“Kadın dört özelliği için nikâhlanır: Malı için, nesebi (soyu) için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanını seç de huzur bul/mutlu ol.” [125]

"Kadınlarla (sadece) güzellikleri dolayısıyla evlenmeyin; olabilir ki, güzellikleri onları kötülüğe sevkeder. Malları için de evlenmeyin; olabilir ki malları da onları size karşı isyâna sevkeder. Fakat onlarla dinleri dolayısıyla evlenin. Dindar olan siyahî/zenci bir câriye, diğerlerinden daha üstündür." [126]

"Nikâh, benim sünnetimdir. (Bu) Sünnetimi uygulamayan benden değildir. Evlenin, çocuk sahibi olun; ben kıyâmet gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim." [127]

“En güzel dünya nimeti, insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı: Zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman doğrultusunda (müslümanca) yaşamasına yardımcı olan kadındır.” [128]

"Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır." [129]

"Allah'a isyanı emreden kişiye itaat olunmaz." [130]

Erkekle kadın, birbirlerinin eksiklerini tamamlayan bir elmanın iki yarısı gibidirler. Yarısı çürük bir elmanın çürük kısmı kesilip atılmazsa diğer yarısını da çok kısa zamanda çürütecektir. Diğer yarısı ne kadar sağlam olursa olsun, çürük olan diğer yarımı sağlamlaştıramayacaktır. Müşrik insan, çürümüş, kurtlanmış meyveden farksızdır. "Onlar (hanımlar) sizin için bir elbise; siz de onlar için bir elbisesiniz." [131] Elbise, hem ayıplarımızı kapatan, bizi zarar verecek dış etkenlerden koruyan bir sığınak, hem de hoşa giden bir süs olduğu gibi, takvâ ile de ilişkilidir. [132] Demek ki, kocası olmayan kadın çıplak olduğu gibi, karısı olmayan adam da çıplaktır. Geciktirilmeden yıkanmak şartıyla elbisenin bazen tozlanıp kirlenmesi olağan görülse bile; pislikten, necâsetin kendisinden elbise olmaz. Müşrikler de (necis/pis değil), birer necestir/pisliktir. [133] Tevhidle, cennet adayı müslümanın temizliğiyle uzlaşması ve tevhide bulaşması mümkün olmayan pislikle nasıl iç içe yaşanabilir, pislik nasıl hoş görülebilir, Allah düşmanına nasıl sevgi beslenebilir? Müşrik, hayvandan daha aşağıda olduğuna göre, [134] en şerli yaratıkla beraber aynı yemlikten yemlenmek için çirkin ahırda yaşamayı, güzel bir müslüman huzurlu bir yuvaya nasıl tercih edebilir?

[118] İbnül-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Bulak 1315, II, 340
[119] İbn Abidîn, II, 258
[120] İbn Hacer el-Askalânî, Bülûğu’l-Merâm, Sönmez Y., 1967, III, 229
[121] 51/Zâriyât, 56
[122] Müslim, Zekât 52; Ebû Dâvud, Tatavvû' 12, Edeb 160; Ahmed bin Hanbel, V/167, 168
[123] Buhârî, Cenâiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22 - 25
[124] 66/Tahrîm, 6
[125] Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ 14, 53, Ebû Dâvud, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbn Mâce, Nikâh 6; Dârimî, Nikâh 4; Muvattâ, Nikâh 21; Ahmed bin Hanbel, II/428
[126] İbn Mâce, I/572
[127] İbn Mâce, Nikâh 1; Ahmed İbn Hanbel, II/72
[128] Tirmizî, Birr 13
[129] Müslim, Zekât 52; Ebû Dâvud, Tatavvû' 12, Edeb 160; Ahmed bin Hanbel, V/167, 168
[130] Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, Cihad 40
[131] 2/Bakara, 187
[132] Bkz. 7/A'râf, 26
[133] 9/Tevbe, 28
[134] 7/A’râf, 179; 8/Enfâl, 22, 55
  Alıntı ile Cevapla
Alt 07-04-2010, 18:55   #9
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
Dâvâ Evliliği

Türkiyeli eski komünist erkeklerin çoğu, evlenecekleri, ya da beraber olacakları kişi için, başkalarının “komünistler çirkinlik yarışmasında birinci olmasını eş adayları için şart koşuyorlar” dedirtecek bir tercih yaparlardı; ideolojik evliliği, yoldaşlığı eşte aranacak her şeyin önüne geçirirler, gerçekten güzel-çirkin aramadıklarını, iyi bir komünist aradıklarını ispat ederlerdi. Şimdi ortalıkta komünist de kalmadığı için bu dâvâ evlilikleri pek gözükmüyor. “Hiçbir şey önemli değil; sadece benim dâvâmın en iyi askeri olsun yeter!” diyen gençler tarihe karışıyor. “Ben güzellik yarışmasında ilk sıralarda yer alan birinden başkasıyla evlenmem; ama yüz ve deri güzelliği değil aradığım, takvâ güzelliğine vurgunum ben, tevhidî iman bilinci yönünden zengin arıyorum, aradığım asâlet güzel ahlâk cinsinden, diploma ve makam değil istediğim, ilim ve cihad âşığı dâvâ adamı/hanımı biriyle evleneceğim ben, başkasıyla değil!” diyenler (küçük istisnâlar dışında) yok artık bu ülkede.

Kişinin, eş adayında aradığı özellik, kendi iman ve takvâsını ele veren bir ölçüdür aslında. Evlilikte başarı, yalnız aradığı kişiyi bulmakta değil; aynı zamanda aranan kişi olmaktadır. Aradığı ve araması gereken vasıfların kendisinde ne kadar yer ettiğini düşünmeden bencilce ve hevâsını öne çıkararak tercihde bulunuyor insanlar. Bir tarafta Hz. Peygamber’in “dindar olanını tercih et!” tavsiyesi, diğer tarafta hevâsının istekleri. Hangi taraf ağır basıyorsa kendi safını da belirlemiş oluyor delikanlı. Yüz milyondan fazla müslümanı barındıran Endonezya ve Malezya, sırf İslâm’ı yaşamak ve yaymak için oralarda dâvâ evliliği ile, bu bilinçle evlenen tüccarlar sebebiyle müslümanlaştı; hiç silâhlı cihada başvurulmadan. Bu güzellikler, sadece eski zamanlar için sözkonusu değil; bir de şimdiki zamandan örnek verelim: Cihadın olanca sıcaklığını yaşayan bir ülkede genç kızlar, uzun kuyruklar oluşturup resmî makamlara müracaat ediyor. Yaralı bir mücâhide en iyi eşinin bakabileceğini, onlar gibi cihad sevâbına ulaşma nimetinden mahrum olmamak için gâzilerden biriyle evlenmek istediklerini belirtiyorlar, bu seçimin de kendi beğenilerine bırakılmayıp yetkililer tarafından bakıma en muhtaç, gerekirse ağzı yüzü en çok hasar görmüş kişinin uygun görülmesi ve yüzünü, yaralı vücudunu görmeden bir mücâhid gâzi ile evlenmeye hazır olduklarını belirtiyor kızlarımız. Mangalda kül bırakmayan günümüz müslüman genci, “çok şuurlu bir müslüman, ama sözgelimi bir gözü kör kızı”, diğer vasıflara sahip olan ama şuursuz ve dâvâ insanı olmayan kıza tercih edebilir mi dersiniz? Ya da “bekâr ama dindar olmayan kız mı, dul ama şuurlu, çok seviyeli biri mi?” bu ikisinden birini tercihle baş başa kalan erkek, hangisini tercih eder? Günümüzde erkek olsun, kız olsun, eş arayanların aradıkları özellikleri duyunca, insanın “dâvâ nire, günümüz müslümanı nire?” diyesi geliyor. Hacı amcalar çocukları için, başörtülü ya da sakallı gençler de kendileri için dâmat ve gelin adayında aradıkları şeyler arasında sahih, güçlü, şirke bulaşmamış, amel ve eylemlerle ispatlanmış iman, kaçıncı sırada yer alıyor dersiniz? “Olmazsa olmaz” mıdır bu özellikler günümüz müslümanı için; yoksa “olsa güzel olur, ama onlardan daha önemlileri var” değer(sizliğ)inde midir?

Kâfirlerin velâyet hakkı yoktur. [135] Velâyet, hem yöneticiliği hem de dostluk ve sevgi ilişkisini kapsar. “Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri velî/dost kabul edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [136] “Mü’min erkeklerle mü’min hanımlar birbirlerinin velîleridir (dostları ve yardımcılarıdır). Onlar (birbirlerine) iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Çünkü Allah azîzdir/güçlüdür, hakîmdir (hüküm ve hikmet sahibidir).” [137] Âyetler, gerçek iman sahibi birisi dururken, tevhidî inanca sahip olmayan birini sevip dost kabul etmeyi şiddetle kınamakta, aynı zamanda kadın mü’minlerle erkek mü’minlerin birbirlerinin gönül dostları (evliyâ) olduğunu belirtmekle, hayat ve imanın sorumluluğunu taşımada iki cinsi eşit görmüş olmaktadır. Kadın erkeğin hayat arkadaşıdır, eşidir. “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözünü diğer arkadaşlıklardan önce hayat arkadaşı için, ömür boyu beraber olacağı birini seçmek için değerlendirmeliyiz: “Eş adayını, eşini, dâmât ve gelinini söyle, kim olduğun belli olsun!”

“…Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [138]; “Takvâ sahipleri (Allah’a saygı duyup sorumluluk bilincine sahip, kötülükten sakınanlar) hâriç, (dünyada) dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.” [139]; “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının…” [140]; “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir fitnedir/imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır.” [141] Bunlar sakınılması gerekenler. Yapmamız gerekenlerden biri olarak sâdıklarla berâber olmamız emredilmiştir: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla/doğrularla beraber olun.” [142] Peki, kimdir sâdıklar? “Gerçek mü’minler, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte sâdıklar ancak onlardır.” [143]

Evliliğe, namuslu ve iffetli yaşamaya, Allah’a hakkıyla ibâdet ve kulluk yapmaya engel olmak için dört değil; on dört taraftan saldırıyor şer güçler. Düzen ve başta eğitimle ilgili olmak üzere tüm kurumları ile, kitle imha silahı konumundaki medya ve özellikle TV ile sürekli bombardımana tutuluyor insanımız. İslâm’ı hayat biçimi olarak kabullenmiş olan şuurlu müslümanlara karşı topyekün savaş açan Batıya ve her çeşit bâtıla karşı direnebilecek seviyede güçlü bir iman gerekiyor. Eşine müslümanca destek verip onu cihada hazırlayacak hanımlara, hanımını cennet yolculuğuna çıkarmaya çalışırken dünyada da huzur veren erkeklere ihtiyaç var bu yolda. Çocuğunu, eşini ve kendini ateşten koruyacak davranışlara yapışan, âhiret yolculuğuna beraber hazırlanıp imtihanı kazanmada eş ve çocuklarına yardımcı olacak güçlü bir iman ve cihad eri olmaları gerekiyor eşlerin. Yol çetin, yol arkadaşı güçlü gerek.

Kur’ân-ı Kerim’de Kıyâmet günü azaptan kurtulacak mü’minlerin vasıfları anlatılırken şöyle buyrulur: “Ve onlar ki, ‘Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!’ derler.” [144] Göz aydınlığı olacak eş ve zürriyetlerin, takvâ sahibi olması, hatta Allah’tan hakkıyla sakınan ve sorumluluk bilincine sahip muttakîlere önderlik yapacak dâvâ adamı olmaları gerekiyor. Âyetteki vurguya göre, bu özelliğe sahip eş ve çocuklar, Allah’ın bağışıdır; kavlî ve fiilî duâ ile bu vasıftaki eş ve çocuk talep edilmelidir.

Unutmayalım, insan ömrünün hak dini seçip ona uymaktan sonra en önemli olayı, iyi bir eş seçimidir. İyi bir eş de iyi bir mü’minden olur.

[135] 4/Nisâ, 141
[136] 4/Nisâ, 144
[137] 9/Tevbe, 71
[138] 4/Nisâ, 101
[139] 43/Zuhruf, 67
[140] 64/Teğâbün, 14
[141] 64/Teğâbün, 15
[142] 9/Tevbe, 119
[143] 49/Hucurât, 15
[144] 25/Furkan, 74
  Alıntı ile Cevapla
Alt 07-05-2010, 14:14   #10
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
İhmal Edip Mezar Haline Getirdiğimiz Evlerimiz

Bunca şikâyet edilecek ortam, bizim ellerimizle yaptıklarımızın uhrevî cezâsının dünyevî avansıdır. Kendimizi kaybetmeye başladığımız, nesillerimizi kaybettiğimizden belli. Vatan dediğin bir toprak parçası; evlât ise toprağın gülü; o yüzden vatanla ilgili meşhur beyti şöyle değiştirebiliriz: "Sahipsiz nesillerin çalınması haktır; Sen sahip çıkarsan bu çocuklar çalınmayacaktır!" Evlerimizi ihmal etmenin cezâsını çekiyoruz. İşe evden başlamak gerekiyor. Evlere kapanıp o mekânları mezar haline getirmenin tam zıddına, evi ihyâ edip hucre-i saâdete benzetmenin ve evde dirilip yenilenmenin, güçlenmenin yolunu bulmalıyız. Evi otel ve lokanta halinden çıkarıp nefsin hevâsını tatminden önce, ruhları doyurup huzura kavuşmanın yolunu bulmalıyız önce. Evlerimizi kurtaralım ki evlerimizle kurtulalım. Biz orayı diriltelim, orası bizi diriltsin.

"Bir toplum, kendilerini değiştirmedikçe, Allah onları değiştirmez." [145] Çevre şartlarını bahane ederek "alternatif" isteyen kimseler için samimiyet testi ailedir. Evlerden iyi alternatif mi olur? Evlerimiz, yöneticiliğin okulu olduğu gibi, İslâm'ı öğrenip öğreteceğimiz ve hâkim kılacağımız alanlardır, yani mescidlerimizdir, okullarımızdır, cephelerimizdir, kalelerimizdir.

Kitle imhâ silâhları konumundaki medya ile evler devamlı bombardımana tâbi tutulmakta, evler işgale uğramakta, evlerin kıblesini televizyonlar tâyin etmektedir. Müslümanların evleri, mescide ve okula hiç benzemiyor. Çağdaş evler, daha çok sinemaya, gazinoya, stadyuma, kahveye, otel ve lokantaya benziyor. Herhangi bir sahâbînin evi ile günümüzdeki müslümanın evi o kadar farklı ki!... Günümüzdeki bir müslümanın evi ile bir kâfirinkini ayırdetmek çok mu çok zor. Bu kadar yabancı işgalin içinde aile bireylerinin birbirleriyle sağlıklı iletişim içinde olabilecekleri mümkün mü? Bilgisayarın başında binlerce kilometre uzaktakilerle kolayca iletişim kurabilen insan, ev içindeki yakınlarıyla devamlı uzaklaşmakta.

[145] 13/Ra'd, 11
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi