08-15-2010, 21:34 | #1 |
MutLuLuk MutLu Etmektir
Mutluluk üzerine söylenebilecek söz çok ve mutluluğun da çok çeşitli tanımları var. Benim çok beğendiğim tanımlardan biri, Anadolu’nun şirin şehirlerinden biri olan Kayseri’de, “Aile İçi İletişim” başlıklı verdiğim bir seminerde 65 yaşlarında aksakallı bir amcanın yaptığı tanımdı: “Mutluluk başkalarını mutlu etmekten aldığın zevktir evlat!” demişti Hasan Amca.
Sonra sordum, “Madem öyle Hasan Amca, sen bir de evlilik nedir, onun tanımını yap bakalım!” Hasan Amca, evlilik için de yine mutluluk üzerine bir tanım yaptı: “Evlenmeden önce herkesin kendine ait bir yolu vardır. İşte evlilik ayrı ayrı olan bu yolların birleşmesi ve artık senin, benim yolumu değil, bizim yolumuzu yaşamandır. İnsanlar mutlu olmak için değil, birbirlerini mutlu etmek için evlenirler.” Hasan Amca’nın tanımları çok hoştu. Semineri dinleyen herkes Hasan Amca’yı uzun süre ayakta alkışladı. Hasan Amca, 45 yıldır evliydi ve gördüğümüz kadarıyla hayatından çok memnun ve mutlu idi. Çünkü evliliğini, eşini mutlu etmek üzerine kurmuş; eşi de Hasan Amca’yı mutlu etmek üzere çalışmıştı. İkisi de birbirleri için fedakârlık yapmıştı. “Bak evlat!” dedi Hasan Amca, “Müsaade edersen sana bir hikâye anlatayım, eşinin mutluluğu için tam kırk yıl tuzlu kahve içen gencin hikâyesini.” Ve anlatmaya başladı Hasan Amca: Yakışıklı delikanlı, kıza bir partide rastlamıştı. Kız çok güzeldi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki... Partinin sonuna doğru kızı kahve içmeye davet etti. Kız, parti boyu dikkatini çekmeyen delikanlının davetine şaşırdı; ama tam bir kibarlık örneği sergileyerek kahve davetini kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. “Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı: “Bana biraz tuz getirir misiniz!” dedi. “Kahveme koymak için!” Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz? Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan; ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla, “Garip bir ağız tadınız var” dedi... Delikanlı anlattı: “Çocukken deniz kenarında yaşardık. Denizle yaşadım, denizle büyüdüm ben. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam da bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki!” Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız dinlediklerinden çok etkilenmişti. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri... Ev duygusu olan biri... Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. O da ailesini anlattı. Şirin ve güzel bir sohbetti. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabi... Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa kahvenin içine bir kaşık tuz koydu hayat boyu... Eşinin böyle sevdiğini biliyordu çünkü... 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç!" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu satırlarında: "Değerli hayat arkadaşım, lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede... İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, ‘şeker’ diyecekken ‘tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiç bir sebep yok... İşte gerçek... Ben tuzlu kahve sevmem. O, garip ve rezil bir tat... Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..." Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, yaşlı kadına, ‘Tuzlu kahve nasıl bir şey?’ diye soracak oldu... Gözleri nemlendi kadının... ‘Çok tatlı, çok!’ dedi... İşte böyle... Eşini mutlu etmek için gerekirse bir ömür boyu tuzlu kahve bile içmelisin. Bir müddet sonra o tuzlu kahve çooook tatlı olur. Yazan: Mahmut AÇIL
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
kisisel gelisim |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|