02-05-2012, 20:28 | #1 |
Nasıl bir gençlik?
Bugün-Gültekin AVCI 05 Şubat 2012 Pazar Başbakanın "dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz" ifadesi polemik konusu oldu. Demokratik devlet modeli açısından bu ifadenin sorunlu göründüğü söylenebilir. Hasan Cemal gibi çocuğunun dindar olmasını istemeyenler elbet vardır. Bu tercih onların en tabii haklarıdır da. Lakin başbakanın bu ifadesinin ateistliğe karşı bir tercihi ifade ettiği ve bunun bir dayatma değil bir temenni olduğunu da görmek gerekiyor. Muhafazakâr demokrat bir kimliğin, ateizm yerine dindarlığı tercih veya telkin etmesi doğal değil mi? Başbakan "dinde zorlama yoktur" prensibini, kuşkusuz eleştirenlerden iyi biliyor. Hal böyleyken Selçuklu ve Osmanlı'da bile olmayan bu zorlamayı, siyasal iktidara yakıştırmanın iyi niyet ve tarih bilinciyle bağdaşır tarafı yok. Sanki milli eğitim temel kanunları bu yönde değiştirilmiş de, "andımız" veya "gençliğe hitabe" gibi kutsanmış metinler halinde öğrencilere faşizanca dayatılmış! Dayatma içermeyen her vizyonun demokraside bir yeri vardır. Rönesans ve reform sürecini Fransız ihtilaliyle taçlandıran Avrupa, bugün gençlerini bunalım, uyuşturucu ve seksüel sapkınlıklardan koruma savaşı veriyor. Norveç 'te boşanma oranlarının yüzde 52'yi bulması üzerine, kaybedilen toplumsal melekeleri ihya etmek için parlamento bünyesinde "manevi değerler komisyonu" kurulabiliyor. Türkiye'de muhafazakârların muhafaza ettiği cevherlerden birisi, M. Kemal'in üzerine basarak tek adam olduğu Çanakkale ruhudur. Osmanlı'nın külleri üzerinde yeni bir Türkiye ateşini yakabilmenizin yegâne sebebi bu ruh değil miydi? Çanakkale nesli modernist veya ateist bir ruhla arzı endam etseydi, 1915 yılı başkalarının zaferini yazacaktı. CHP çizgisinin bu Çanakkale ruhuyla yıllardır kavgalı olduğuysa izahtan vareste bir konu. CHP'li Emine Ülker Tarhan "dindarlığı ölçme cihazınız mı var" diye soruyor. Bu soruyu sorması gereken en son kişilerden biri. Bu ölçüm cihazı muhtemelen bu dünyada yoktur. Fakat CHP'nin İslam'a yaklaşımını ölçen vicdanlar, tarihi vesikalar, gören gözler var. "Millet düşmanınızdır" diyen bir İnönü'yü... M. Kemal'in "aferin" notları düştüğü "Din sözcüğünün karşılığı ulusalcılıktır" kitabını yazan Samsun Milletvekili Ruşeni Barkur'u... Koruma Kanunu adı altında çeşmelerdeki eski yazıları bile söken, Tek Parti emriyle Kur'an-ı Kerim'leri toplayan jandarmaları... İşgal günlerinde düşmanın bile susturamadığı ezan sesinin, Tek Parti döneminde Ayasofya'dan silindiğini... Tevrat ve İncil, Kur'an'dan asırlarca eski olduğu halde bu dinlere karşı Hristiyan ve Musevi âlemlerinde "irtica tehdidi" gibi kepazelikler yaşanmazken, bu ülkede yıllar yılı irtica yaygarası yapanları... "Teşkilat-ı Esasiye'ye dinimizin Hristiyanlık olduğunu yazdırmalıyız, İslam terakkiye engeldir, İslam olarak kalmayacağız" diyen ve TBMM'de Karabekir'le bu yüzden ateşli bir tartışmaya giren Mahmut Esat ve Fethi Okyar'ı... Daha yakın zamanda İslam'a ve peygamberine hakaretten mahkûm olan Önder Sav'ı... "Atatürk gibi bir lider varken peygamber gibi lider bekliyorlar" diyen CHP Denizli İl Başkanı'nı... Ne çabuk unuttunuz? Nasıl da "dindarlığınız"a toz kondurmuyorsunuz? Dindarlık değişti de bizim haberimiz yok galiba. Belki siz unuttunuz ama tarih ve millet unutmadı bunları. İşte bunun için yıllardır iktidar olamıyorsunuz ya. Bırakın dindarlığı, demokrasi katillerinin yargılanmasına bile katlanamıyorsunuz ya. Nasıl bir gençlik istiyorsunuz bilinmez ama... Yetiştireceğiniz nesil, yaşlandığınızda muhatap olacağınız, ilgi bekleyeceğiniz nesildir. Gençlerdeki zevklerin bayağılığı, düşüncelerindeki asaleti de zedeler. İstikbal için şimdiden irtifa kaybetmeye başlarsınız. Bu tehlikeyi bertaraf etmenin yolu kariyer veya diplomalardan değil, edep, fazilet, tevazu, irfan ve feraset gibi cevherlerden geçer. Aksi takdirde bilgili edepsizlerle hayatınızı tamamlarsınız. Necip Fazıl'ın şu mısrası bunu anlatır: Kişide yok ise hayâ ile edep Okusa âlim olsa gene merkep gene merkep. Aklıma Ödön Von Horvath'ın "Allahsız Gençlik" kitabı geliyor. İflas eden bir düzenle tüm bağlarını koparan ama bu boşluğu neyle dolduracağını bilemeyen, öğretmenlerini, ana ve babalarını küçümseyen, hezimetleri zafer belleyen Alman gençliğini anlatır. Politika, cinsellik ve moral değerlerin hepsini tek bir kabın içine attığınızda kokuşma başlar. Neyin çöküş neyin yükseliş olduğunu bilen bir gençlik gerek.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|