03-26-2011, 00:45 | #11 |
Başbakan NATO ile ilgili ilk olarak konuştuğunda Fransa arkasına İngiltere,ABD,İtalyayı alarak Libyaya hiç bir çatının altında olmadan müdehale etmemişti .
Sonraki gelişmeler Ülke menfaatlerinin aleyhine işleyince mecburen müdahil olabileceğimiz çatı olan NATO'ya yöneldik .. |
|
03-26-2011, 01:24 | #12 | |
Alıntı:
|
||
03-27-2011, 13:14 | #13 |
Bir tuhaflık var
Japonya'daki nükleer tehdid, dokuz büyüklüğündeki depremin muhtemel yansımaları... Zaten var olan iklim değişimi ve denizlerin yükselmesi sözleri, uyarıları... İnsanlar hiçbirinden etkilenmiyor! Eskisi gibi devam edip gidiyor... Değişimin temeldeki niteliği değişmiyor. Hadi "pek değişmiyor" diyelim. Japonya felaketinin yaşanıyor olduğu bir sırada, bu felaketin ekonomik dengeleri etkileme derecesi kestirilemezken; birdenbire önde Fransa olmak üzere Amerika ve İngiltere'nin de katılımıyla Libya'ya bombardıman başlıyor. Kim karar verdi buna? Canları öyle istedi. Şimdi, NATO'yu irtibatlandırarak bir statü kazandırmaya çalışıyorlar. "Bu işler böyle olur" diyormuş gibiler. Saddam bir ciddi tehdid idi. İçte de dışta da saldırgan bir görünüm veriyordu. Bizi bile tehdid ediyordu. O başka bir olaydı. Müdahale gerekiyordu ama, müdahaleden sonra yapılanlarla apayrı bir yıkım getirildi. Şimdiki durum önemli farklılıklar taşıyor. Benzer unsurlar da çok, fakat dikkat gösterilmesi gereken farklı taraflar da var. Ellerinde, iradelerinde değil, başka türlü düşünemiyorlar. Benzerliklerin kaynağı, bu; farklılıklar, aynı yönde yeni tecrübeleri gerçekleştirmeye çalışmalarında. Albaylar Cuntası Yunanistan'ı 8 yıl yönetti; hoş gördüler. Göstermelik tepkilerle yetindiler. Bugüne kadar nice diktatörleri, darbeleri desteklediler... Şimdi "halkınızın dediğini yapmıyorsunuz" diye saldırıyorlar. Cezayir'de milyonlarca Müslüman'ı katledenler kendileri değilmiş gibi... İnandırıcı bir manzara değil. Belli bir ülkede daha demokratik, yahut daha insanî ve adil bir yönetimin oluşması için Batı'nın pürtelâş müdahalesine iyimser bakmak çok zor. "Birilerinin ayaklanmasını teşvik ettikten sonra o ülkeye uçaklarla yürümek", çok düşündürücü bir haldir. Yol olur bu. Ne kolay bir şey, ne ürkütücü bir hal. İstismara ve provokasyon oyunlarına çok elverişli. Birileri karışıklık çıkarır, ardından da gider bombalar. Bir kontrolü, bir kurumsal garantisi var mı bunun? Öte yandan BDP'nin tavrına bakın. Seçim sürecine girmişiz, neler yapıyor, neler yapmaya çalışıyor. Herhalde "diller alışmasın" diye bazı şeyler cevabî nitelikte telâffuz edilmiyor, duymazlıktan geliniyor. Ilımlı bilinenleri bile çeşitli ısrarlara kilitlenmiş görünüyor... Tabii ki özerklik konusunu kastediyorum. Bu kadarını söyleyip geçelim. Ertelemenin en kötüsü düşünceyi ertelemektir. Gündem ertelenebilir, düşünce ertelenmemeli. Sicilleri sağlam değil. Endişemin temel sebebi bu. Gazze'de insanlar katledilirken kılları kıpırdamıyordu. Bosna'yı seyrettiler. Cezayir trajedisi ruhlardan silinemez... Irak'ın hali ortada. Kaddafi ayaklanmaları bastırırken insanlar ölmüş diye, insancıl duygularla oranın işgalini bir yere oturtamıyorum. Bir tuhaflık var. Fransa niçin bu kadar iştahlı ve telaşlıydı? Yanılma payımı muhtemel görerek de olsa, kaygılanıyorum. Dilerim ki kaygılarım boşa çıksın. Petrol zaten kontrolleri altındaydı. Kaddafi ile de başkaları ile de bir petrol ihtilafı mevcut değildi. Saddam'ın rolüne benzeyen bir tavır takınan yoktu. Sadece İran'la meseleleri vardı. Unsurları yerine koyunca iyi bir resim ortaya çıkmıyor. Görünen yol haritalarında düşündürücü boşluklar var. Bir yeri işgal edip sahiplenmek başkadır, vurup çökerterek güdümüne almak başkadır. Zor olan birincisidir, ikincisi onlara pek zor gelmez. İran'a vurabileceklerini hiç muhtemel görmüyordum; şimdi o kadar emin değilim. Nükleer silahı henüz üretmeden aynı metotla bir şeyler düşünmelerini ihtimal dışı sayamıyorum. Şunu da hatırlayın: biz AB'ye tam üye olur da AP'de nüfus oranıyla temsil edilirsek onların Ortadoğu'da manevra imkânları kısıtlanır. Bizi istememelerinin sebebi ekonomik yahut demokratik değil. Net görünmeyen bir hazırlığı var gibi Batı'nın. Gözlemlerimin ilham ettiği sezgilerim böyle söylüyor. Diplomatik uyum gösteriyor olmamızı anlamak mümkün; ama bir daha vurguluyorum: düşünceyi ertelemeyelim ve fazla "idealist" değil, daha ziyade "rasyonel" düşünelim. Cesaretlerin en zoru fikrî cesarettir ve bu, fırtınalar içinde bile sağlam itidal duruşunu koruyabilmekle mümkündür. [email protected] |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|