02-28-2008, 17:00 | #1 |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Son bin yıldır tarihin bir kefesinde Türkler var Diğer kefesinde avrupalılar.Bunun anlamı ne?onlar bizim hakkımızda ön yargılıdırda biz onlar hakkında ön yargılı değilmiyiz.Aradaki fark ne?
İnsanlık tarihi sanki rönesansla mı başladıda uygarlık deyince kendi uygarlıklarımızı bir kenara atıyoruz.Din,dil,ırk savaşları batınınmı yoksa tarih boyunca kendini mazlumların savunuculuğuna adamış yüce Türk milletinimi?Yada bir dönem ingilizlerin oyununa gelip dedelerimizin kafasını acımasızca çöllerde kafasını kesip hunharca şehit eden ve şimdi iki yakası bir araya gelmeyip şu anda da petrolün ketfini süren fakat 40-50 sene sonra açlıktan nefesleri kokacak olan küt kafalı araplarınmı. Türklerin kurduğu imparatorlukların hangi birinde din ,dil ,ırkına karışılmış.Dünyada egemenliğinindeki azınlıklara en adaletli davranan Türkler değilmidir? Akpartili arkadaşlar kendi büyüklüğümüzü bilmezsek acaba daha ne kadar küçülebiliriz.Bilen varmı.?Şunu unutmamak gerekirki bir insanın ruhu ve beyni işgal edilirse o insanın ülkesini top ile tüfekle işgal etmeye gerek yok.İşgal olunmuştur bile.Türkiyede Türklükten Türklerden söz etmek yürek işi olmuşsa, orası Türklerin ülkesi olmaktan çıkmış demektir.Eğer yaşadığın Türkiye cumhuriyeti topraklarında senin Türk ve vatansever olman, Atalarımızdan bize yadigar kalan mazlum milletlerin savunuculuğu mirası biz Türklerin bir suçu olmaya başlamışsa işte bizleri burada biraz daha vatansever ve Türk gibi düşünmemizi icap ettiriyor. Baylar ,bayanlar suyu çıkmış Dünyanın ,işkembeden değil tabiiki ,ama gerçek anlamda kendini bilen Türklüğünün bilincinde ama bir o kadarda imanlı olan biz Türklere ihtiyacı var derken ,Müslümanlık aleminin bekaası için zaten Allahın Türkleri korumasının yeterli olacağını bildiğimden yeniden, Allah Türk'ü korusun diyor Ve Bütün yorumlara saygı ile yaklaşacağımı bildiriyorum.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-28-2008, 17:04 | #2 |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
biraz faşizan bi yaklaşım... :-\ :-\ :-\
|
|
02-28-2008, 17:10 | #3 |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
[i][b]Türk Milleti'nin geçmişinde yaşadaığı başarıları ve zaferleri tartışılmaz!
İslam'ı kılıç zoruyla kabul etmeyen tek millet biziz! Fakat bizden önce de ''küt kafalı'' dediğin Araplar İslam bayrağını şerefle taşımışlardı ki zaten Hz. Muhammed'de bir Araptır! Aslında Biz Türk Milleti olarak gerçekten şerefli bir milletiz... Ancak her Türk şerefli değildir! Bir insanı insan yapan onun karakteri ve yaşayış biçimidir! Dürüst olmak, namuslu olmak insanı üstün yapar ve ırk bu konuda ikinci plandadır! Zamanında bu ülkede Kurtuluş Savaşı'nda onlarca şehit verdik ama unutma ki o savaşlarda yaklaşık 30 binde kaçak verdik! Bu kaçanların içinde Türklerde vardı... Ama bize ihanet eden arapların yanında bizimle beraber savaşan Arap aşiretleri de vardı... Şerefiyle savaşanların ortak özelliğiyse gerçekten MÜSLÜMAN olmasıydı! Dolayısıyla sadece Türk'ü değil bütün Mü'minleri korusun Allah bence... |
|
02-28-2008, 17:16 | #4 | |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Alıntı:
+1 |
||
02-28-2008, 17:17 | #5 | |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Alıntı:
|
||
02-28-2008, 17:25 | #6 | |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Alıntı:
|
||
02-28-2008, 17:27 | #7 | |||
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Alıntı:
|
||||
02-28-2008, 17:38 | #8 | ||||
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Alıntı:
Bu ırkçı yaklaşımının cevabını Ali Bulaç'a bırakıyorum iyi baktığında içinde işine yarar birşeyler bulacaksın eminim: Geçen hafta Suud Kralı Abdullah bin Abdulaziz el Suud'un Türkiye'yi ziyaret etmesi ve söz konusu ziyaret sırasında Kral'a "Devlet Şeref Madalyası" verilmesi "malum çevreler" tarafından 'olay' haline getirildi. Eleştiri sınırları aşıldı, hakaret, küfür, sövgü yapıldı. İbret verici bir biçimde Türkiye konusunda iyi niyetlerini beyan eden ve başa geldiğinden beri bize desteklerini esirgemeyen bir devlet başkanı ırkçı-şoven saldırıların hedefi haline getirildi. Dahası, Ankara Barosu'na kayıtlı bir avukat, Suud Kralı'na verilen madalyayla ilgili 3 Kasım 2007 tarihli kararın iptali istemiyle dava açtı. Bu arada 'üçüncü sınıf oryantalist jargon'un ince köşe yazarını ne kadar gülünç veya acınacak duruma düşürdüğüne şahit olduk. Kimisi "çadır bedevisi" dedi, kimisi ruhundaki kategorik ırkçılığı dışa vurarak "Arapları sevmediğini veya Suudilerden oldum olası hoşlanmadığını" yazdı. En masum-örtük gibi duran ırkçılık 'kategorik genellemeler'de gizlidir. Mesela, "Ben Lazları sevmem; Giresunlulardan adam çıkmaz; Vanlı mı, geç; Kürt'se, aman aman; Arnavut, yok kardeşim kalsın" veya "Bizim bölgenin insanı; sen bakma ne varsa yine bizimkilerde var" vs. türünden bilumum genellemeler, kategorik ırkçılık belirtileridir. Hiçbir kavim, ırk, şehir veya insan grubu ne mutlak iyi ne mutlak kötüdür. İçlerinde iyiler de var, kötüler de. Bu artık Batı'da "İslamofobi ve Anti-İslamizm"in Türkiye'deki uzantıları olarak sahnede yerini alan bu malum çevreler, "vefa" duygularını körelttikleri gibi, ülke çıkarı doğrultusunda "makul düşünme" yeteneklerini de kaybetmişlerdir. Şöyle ki: Ziyaretten hemen önce İstanbul'da düzenlenen "Irak'a Komşu Ülkeler Toplantısı"nda elde edilen nisbi başarı ve Türkiye'nin dünya kamuoyunda lehine kaydedilen prestijin asıl pay sahibi Kral el Suud'dur. Şu veya bu reel politik hesapla olsun, Suudiler, Türkiye'nin bölgede inisiyatif almasını istiyor. İşin ekonomik cephesi daha ilginç: Son yıllarda ABD ve Batı bankalarında kendilerini güvende hissetmeyen Araplar, Türkiye'yi güvenli ülke görüyor, finans ve üretim alanlarındaki yatırımlarının bir bölümünü Türkiye'ye kaydırmayı düşünüyor. Önümüzdeki sene Körfez Ülkeleri 200 milyar dolar yatırım planlamış bulunuyorlar, bunun yüzde 55'i Suudiler tarafından gerçekleştirilecek. Krala demediğini bırakmayan bu çevrelerin bu yatırımdan Türkiye'nin pay alması umurlarında değil. "Para Araplardan gelecekse, hiç gelmesin" diyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Bir çadır bedevisini nasıl havaalanında karşılar, nasıl bulunduğu otele gider?" diye feryat ediyorlar. Oysa 1950'lerde, Celal Bayar, ABD Devlet Başkanı Eisenhower'ın kendisini değil, yardımcısı Nixon'ı havaalanında karşılamıştı. 15 Kasım 1999'da Türkiye'yi ziyarete gelen Clinton'ı Demirel'in Esenboğa Havaalanı'nda hem de gece saat 23.45'te kalabalık bir heyetle karşıladığını hatırlayalım. Daha ilginç olay şu: Haziran-1981'de zor durumda olan İngiltere'yi Arap sermayesiyle bir nebze rahatlatmak üzere Suudi Arabistan'ı ziyaret eden Başbakan Margaret Thatcher, Kral Halid'in önünde diz çökmüştü. (İsteyenler, 13 Haziran 1981 tarihli Günaydın Gazetesi'ne bakabilir.) Kral, Türkiye'ye gelmeden önce İtalya ve İngiltere'ye de uğramıştı. "Vahhabi" olarak dudak büktüğümüz Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Papa'yı ziyaret etti ve "dinler arası diyaloğun geliştirilmesi"ni istedi. Türkiye'de Fethullah Gülen Hocaefendi ise Papa'yı ziyaret ettiği ve çıldırmış dünyayı akıl ve iz'ana çağırmak üzere "hoşgörü ve diyalogdan söz ettiği" için yoğun saldırılara maruz kaldı. İşin garipliğine bakın, diyalog ve hoşgörüye karşı çıkanlar yine aynı çevreler. Kralın İngiltere ziyareti fırtınalı geçti; çünkü Kral Abdullah gayet kendinden emin bir üslupla "Müslümanları terörizmle suçlayan Batı'nın ve İngiltere'nin terör konularında üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmediklerini" söyledi ki, bu, kendinden emin demeç, İngiliz medyasını ayağa kaldırmaya yetti. Pekiyi, bizimkileri ayağa kaldıran şey neydi? Pazartesi bunu ele alacağız. ---o--- Türkiye'de Araplara gösterilen düşmanlığın uzak bir geçmişe dayanmadığını ve yakın tarihte iktidarı devralan iktidar seçkinleriyle sınırlı olduğunu söylemek mümkün. Halen de belli küçük zümrelerin dışında Araplara düşmanlık gösteren yok. Osmanlıların bakış açısından 400 sene kendileriyle birlikte -hem de kaale alınacak hiçbir sorun yaratmadan yaşayan- Araplar "Kavm-i necip" idi. Osmanlılar, bu sıfatı Araplara saf ırklarından dolayı değil, Hz. Peygamber (sas)'in onların içinden çıkmış olması dolayısıyla layık görmüşlerdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından başlamak üzere, Batı karşısında önce askerî sonra psikolojik ve kültürel olarak yenildiğini kabul eden yeni Osmanlı aydını, "geri kalış"ın sebeplerini İslamiyet'te aramaya başlayınca, İslam'la özdeşleştirdiği Araplarla da herhangi bir akrabalık-yakınlık bağı içinde olmak istemedi. Osmanlı aydını ve yöneticisi, İbn Haldun'un deyimiyle "galibi taklit eden, ona derin bir hayranlık duyan mağlup" psikolojisi içinde olduğundan, Batılı oryantalistler hangi gözle İslamiyet'e ve Araplara baktıysa, onlar da aynı gözle bakmaya başladılar. Bu, köklü bir bakış açısı olarak günümüze kadar etkisini devam ettirmektedir.ç Osmanlı'nın ümmet bilincini kaybetmesine paralel olarak ırk, üstün kavim bilinci kazandığını tespit etmemiz mümkün. Bütün Müslüman kavimlerde İslam kardeşliğinin yerini ırk üstünlüğünün almaya başlaması aynı tarihsel gelişmelerin sonucudur. Bunun ham, fakat çok haşin ve acımasız örneklerini İttihatçıların Doğu'ya ve elbette Arap âlemine karşı yürüttükleri politikalarda müşahede etmemiz mümkün. İttihatçılar ile geleneksel Osmanlı arasında neredeyse hiç benzerlik yok. Onların bölge, toplumsal, etnik kökenleri ile bürokratik konumlarına baktığımızda patolojik bir ruh hali içinde olduklarını görebiliyoruz. Çöküş döneminde bir anda Balkan ve Kafkas Müslüman kavimleri içinden çıkan elit tabaka, onları ezen iki merkezin farkına varıp kendilerinin periferiye ait insanlar oldukları hissine kapıldılar. Balkan kökenli askerî ve bürokratik elitler için merkez artık Batı Avrupa (Paris, Londra, Berlin vs.), Kafkas kökenli bürokratik kadroya göre merkez Moskova idi. Her iki merkezden, kendi asıl merkezlerine, yani Osmanlı payitahtı İstanbul'a ciddi tehditler yönelmişti. 93 Harbi, Balkan savaşları ve arkasından gelen yıkım Balkan ve Kafkas kökenli Osmanlı elitlerinde derin bir travmaya yol açtı. Bir yandan topraklarını kaybedip Anadolu'ya doğru çekiliyor, öte yandan onları ezen iki merkezin baskısı altında -ama özellikle Avrupa'nın tazyikiyle- reform yapmak zorunda kalıyorlardı. Bu, söz konusu eltilerin Anadolu halkına ve imparatorluğun henüz ayrılmamış Arap unsurlarına karşı sertleşmelerine sebebiyet verdi. 1442 Buçuktepe isyanından beri zaten yönetimin esasını teşkil eden 'devşirme bürokrasisi', padişaha ve Osmanlı tebaasına karşı gardını almış vaziyette idi. Son gelişmelerle bu iyice su yüzüne çıkmış oldu. Bir yandan ellerinin altında yıkılmakta olan bir imparatorluk, diğer yandan Osmanlı halkının bütün değer sistemlerini altüst eden reformlar yapma teşebbüsleri bu yönetici ekibi iyice halktan kopardı, tebaaya karşı acımasızlaştırdı. Zamanla öyle bir noktaya gelindi ki, Osmanlı yönetici eliti Batı'dan dayak yiyor, sonra hemen dönüp acısını kendi tebaasından çıkarıyor. Çöküş döneminde İttihatçıların, Araplara attıkları dayağın psikolojik arka planında böyle bir travmanın etkisi var. Özellikle Cemal Paşa'nın zulümleri hâlâ vicdanları sızlatmaya devam etmektedir. Bu yüzden bugün de bizim iktidar elitimiz Batı karşısında özür dileyici, mazeret üretici bir konumda bulunurken, Arap ve Doğu söz konusu olduğunda bir anda kibre kapılıyor, efelenmeye başlıyor. Suud Kralı'nın geçen haftaki ziyareti dolayısıyla kopan fırtınanın arka planında yakın tarihe ait böyle bir travmanın derin izleri var. Alıntı:
Türk oldukları için mi adaletli , özgürcü vs.vs..?.Tabii ki hayır. Ecdadımız Kavmiyetçiliği yıkan dinlerinden, Kur'andan aldıkları ilhamla, adalet, şecaat, cesaret, iman ruhuyla hayal bir medeniyetin temellerini attı. Aksini iddaa etmek atalarımıza hakarettir diye düşünüyorum. Senin gibi ırkçı düşündüğümüzde diyelim ki şamanist Hunların yaptığı isgalleride sahiplenmemiz gerekir.Ne için yapılan işgaller, Türk'ün yücelmesi için.. Seninkilere ne kadar benziyor. Bense bunları kabul edemem, Allah yolunda yapılmayan her iş sakattır. Alıntı:
Bu tamamen Türklükten bahsettiği için kendini mutlu hisseden zümrenin öz sorunudur. Çünkü milletimizin kültür genlerinde ırkçılığın yeri yoktur.Bir millet dünya yüzünde ırkçı değilse o da Türk milletidir. Türkçülük yapan akımlar maneviyatı yakalamadığı ölçüde, projesizleşmiş, saldırganlaşmış, süflileşmiştir.Doğan Silahçıoğlu, Nihal Atsız, Ziya Gökalp gibilerin eline kalmıştır.Kılavuz karga teorisi burda da işlemektedir.Şoven milliyetçiliği başarısız olmuştur ve olacaktır. Alıntı:
Bir insan kimliğini ırkıyla ifade edebilir.Ama bu bir müslümana yakışmaz.Müslüman müslümandır.Başka kimlik aramaya "ihtiyaç duymaz" Siz müslüman olmayı eksik mi sayıyorsunuz ki ideal bir "türk müslüman" tablosu çizmeye çalışıyorsunuz merak ettim. Bir soru daha: Bir insan Türklüğünün bilincinde olmasa da müslüman olsa ne kaybeder.?. |
|||||
02-28-2008, 17:40 | #9 |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Bakıyorumki bir kaç arkadaşın dışında bazı kişiler yorum yapacağının aksine başkalarının sırtından geçinip durumu spor totoya çevirmişler.
Yahu arkadaşlar ben bir konu açtım ve bu gün böyle düşünüyorum ama farklı bir şeyler yaz ve beni iknaa etki ,Yarın birgün bende senin gibi düşüneyim he bir zahmet. Birbirinize teşekkür edesiniz diye açmadım konuyu. |
|
02-28-2008, 17:47 | #10 |
NEDEN ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN!!
Lügat kardeşim yüreğine kalemine sağlık.. ;) Sizin gibi güzel düşüncelerini kelimelere dökebilmeyi başaran arkadaşlar varken bize pek söz düşmüyor..Yalçın,Lügat,Türk Evladı..hislerimize tercüman olmuşsunuz..Allah razı olsun.. ;) Fazla sözle çevre kirliliği yapmak yerine sizlere teşekkür etmeyi daha uygun gördüm.. ;) Tekrar tekrar teşekkürler.. (+)(+)(+)
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|