11-14-2007, 13:41 | #1 |
Neocon kuşağın genç öncülerinden Michael Rubin'den ilginç açıklamalar..
Beyaz Saray'daki görüşmeden iki sonuç çıkmıştı: istihbarat paylaşımı ve silahlı kuvvetler arasında iletişimin geliştirilmesi... Ancak, Rubin, Amerika'nın PKK terör örgütü konusunda sağlıklı istihbarata sahip olduğunu düşünmüyor.
PKK'nın son zamanlarda taktik değiştirdiğini belirten Rubin, terör örgütüyle Kürt Peşmergeler arasında ilişki olduğu görüşünde. Rubin ayrıca, Iraklı Kürtlerin Amerika'yı 'Ankara' ve 'Erbil' arasında seçime zorlarsa, Washington'un 'Ankara'yı tercih edeceğini belirtiyor. Amerika'nın Sesi Televizyonu'ndan Barış Ornarlı'nın sorularını yanıtlayan Michael Rubin, Türk Amerikan ilişkilerinin iyileşmesi için hem Ankara, hem de Washington'da iktidarın değişmesi gerektiğini söyledi. (Michael Rubin kimdir? Beyaz Saraya yakınlığı ile bilinen Düşünce Kuruluşu ABD Enterprise Enstitüsü ortadoğu uzmanı olarak çalışan Rubin ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski İran ve Irak direktörü olarak görev yaptı.'Barzani, Apo’nun yanına konmadan terör bitmez' gibi ilginç çıkışlarıyla tanınan Rubin özellikle ABD'deki Neocon kuşağın genç öncülerinden sayılıyor Geçtiğimiz günlerde Rubin Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen 'Güvenliğin Yeni Boyutları ve Uluslararası Örgütler' başlıklı uluslararası sempozyumda, 'Asimetrik Tehdit Kavramı ve Uluslar arası Güvenliğe Yansımaları' konulu bir sunum yapmıştı.) Michael Rubin'le söyleşinin tam metni: BARIŞ ORNARLI: "Bush - Erdoğan görüşmesinden çıkan sonucu siz nasıl değerlendirdiniz?" MICHAEL RUBIN: "İki liderin görüşmesi iyi bir şey. Ve bu görüşmede gerçek bir kriz değerlendirildi. Bence, Amerika istediğini elde etti: ortamın sakinleşmesini sağladı. Türkiye, Amerika’nın PKK’ya karşı somut adım atmasını sağlamak istiyordu, bunu aldı mı bilemiyorum. Türkiye’yle Amerika istihbarat paylaşımı ve silahlı kuvvetler arasında daha sıkı irtibat sağlanması konusunda anlaştı. Ama, PKK konusunda Amerika’nın çok fazla istihbarata sahip olduğunu düşünmüyorum." BO: "İstihbarat paylaşımından ne kastediliyor?" MR: "İstihbaratın iki türlüsü var. Biri genel istihbarat: uydulardan elde edilen bilgiler gibi...Türkiye bu bilgilere zaten sahip. Bunlar Türk uçaklarından; Türk kaynaklarından alınan istihbarat. Türkiye’nin, eylemlerde kullanabilecek istihbarata ihtiyacı var. Yani saldırıların engellenmesi için kullanabileceği istihbarat. Bu da, insan kaynaklarından sağlanır. Amerika da bu alanda yetersiz. Bir örnek vereyim: 2003 yılının Ekim ayında, Diyana’nın kuzeyinde PKK bana silah çekti. Bana refakat edenler ortamı sakinleştirdi. Amerika’ya döndüğümde bu bilgiyi yetkililere ilettiğimde, bana ‘orada PKK üyeleri mi var’ dediler. Eğer o bölgede 30 PKK’lı teröristin bulunduğunu; ve orada kalıcı yapılar inşa ettiklerini bilmiyorsanız, o zaman sizin elinizdeki istihbarat ne kadar sağlıklı olabilir?" BO: "Başkan Bush’un istihbarat paylaşımı sözü vermesiyle, sizce, Yönetim, istihbarat çalışmalarını bu soruna yoğunlaştıracak mı?" MR: "Hayır. Burada şu soruyu sormalıyız. 2004 yılının Haziran ayında, İstanbul’daki NATO zirvesinde Başkan Bush, PKK tehdidiyle mücadele etme sözü vermişti. Madem istihbaratımız vardı, neden bu istihbaratı NATO mütefikimiz Türklerle paylaşmıyorduk?" BO: "Neden paylaşmıyorlardı?" MR: "Çok fazla istihbarata sahip olduklarını zannetmiyorum. Şimdi, silahlı kuvvetler arasındaki iletişim konusunu değerlendirecek olursak, buradaki sorun daha ziyade bürokratik. Amerika’nın Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı, Türk Genelkurmay Başkanlığı’yla iletişim içinde. Oradaki komutanlar bu sorunu anlıyor. Ama, Irak’tan sorumlu olan Merkezi Kuvvetler Komutanlığı tamamen farklı bir bürokrasi. Ve oradaki komutanlar bu sorunu anlamıyor. Kuzey Irak'taki Amerikan birliklerinin komutanı Tümgeneral Benjamin Mixon, görevinden ayrılmadan önce yaptığı son açıklamayla bu gerçeği sergiledi. PKK’ya karşı hiçbir şey yapmadıklarını söyledi. Bu açıklama, Merkez Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki düşünce şeklini diplomatik nezaketlere başvurmadan, yalın bir şekilde yansıtıyor." BO: "Peki Iraklı Kürtler PKK’ya karşı neden harekete geçmiyor?" MR: "Bence Barzani, Yaser Arafat’ın oynadığı kartı oynuyor. Yani hem diplomatlarla görüşüyor, hem de saldırılara göz yumuyor. Bunu koz olarak kullanmaya çalışıyor. Barzaniler’le, Talabaniler’le konuştuğunuz zaman şöyle diyorlar: ‘Türkiye biraz daha siyasi ödün verse, o zaman anlaşmaya varabiliriz.” Bu hiç mantıklı değil. PKK gibi bir grupla uzlaşma olmaz. PKK uzlaşmaz, Maocu ve ideolojilerini zorla kabul ettirmek isteyen bir örgüt. Öte yandan böyle bir adım atmak son dererce tehlikeli bir örnek oluşturur." BO: "Türkiye’yle geçinmek Iraklı Kürtlerin de çıkarına değil mi? Sonuçta Amerika eninde sonunda Irak’tan çekilecek." MR: "Danışmanları, Barzani’ye, sadece duymak istediği şeyleri söylüyor. Barzani’nin her şeyi anladığını zannetmiyorum. Kuzey Irak’a yapılan yatırımlara bakıp, Türkiye’nin ciddi olmadığını düşünüyor olabilir. Öte yandan başka bir sorun daha var: 21 Ekim’de düzenlenen saldırıda, PKK çok farklı bir taktik izledi. Ve kullandığı taktikler, Amerika’nın kuzey Iraklı peşmergelere öğrettiği taktiklere benziyor. Burada çok büyük bir sorun var: Peşmergeler, bu saldırının koordine edilmesinde rol aldı mı?" BO: "Aralarında bir ilişki olduğunu düşünüyor musunuz?" MR: "Kesinlikle. Barzani’nin saldırı emri verdiğini zannetmiyorum. Ama, eğer insanlarınızı sürekli kışkırtırsanız, bazı peşmergelerin bağımsız olarak böyle bir adım atmış olması mümkün. Barzani bu saldırıya göz yumdu. Ve bu konuda bir şey yapılması gerekiyor." BO: "Barzani’yle diyalog kurulup kurulmaması konusunda yoğun bir tartışma var. Siz ne düşünüyorsunuz?" MR: "Barzani’yle zaten diyalog var. Türkiye, peşmergelerin eğitiminde rol aldı. Kürdistan Demokratik Partisi’nin Ankara’da bürosu var. Yani diyalog var. Buradaki sorun, Irak’ta üç vilayetin valisi konumunda olan Barzani’nin bir devlet başkanı olarak görülüp görülmediği... Barzani, kendisini Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan Erdoğan’ın muhatabı zannediyor. Ve böyle bir şey yok. Ama, Barzani çok zor bir ders alacak. Bunu söylediğim için Kürtler beni çok eleştirdi. Eğer Amerika’yı, Erbil ve Ankara arasında seçime zorlalarsa, Amerika ‘Ankara’yı’ tecih edecektir. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bazı politikalarını çok eleştirdim. Ama, Türkiye ve Amerika’nın güçlü bir ilişkisi var. Son 5-6 yılda yaşanan sorunlara rağmen, Amerika stratejik müttefiki olan Türkiye’yi unutmayacak. Barzani de bunu anlayamıyor." BO: "Barzani’nin bu mesajı aldığını düşünmüyor musunuz?" MR: "Hayır – mesajı almıyor. Belki bir gün alır. 10 yıl önce de Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Türkiye’nin kararlı bir tutum sergilemesi sonucu bu mesajı almıştı. Türkiye, ciddi olduğunu göstermeli. Geri adım atmamalı. PKK kuzey Irak’ta konuşlandığı sürece saldırılar olacak. Bunun yanı sıra, Türkiye terör konusunda seçici bir yaklaşım sergilememeli. Nasıl Amerika Türkiye’yi bu konuda desteklemeliyse, Türkiye de, örneğin, 'Hamas meşru bir örgüttür' dememeli. Ankara’ya davet ederseniz, yarın öbür gün, bazıları PKK’yla Hamas arasında ne fark var derler... Hele hele, şimdi Meclis’te ‘PKK’lılar kardeşimizdir’ diyen milletvekilleri varken..." BO: "Amerika, Iraklı Kürtlere bu konuda adım atması için neden baskı uygulayamadı?" MR: "‘Beceriksizlik’ olgusunu küçümsemeyin. Amerikan devleti hiçbir zaman koordineli bir şekilde çalışmamıştır. Başarısı genelde rastlantılar sayesinde gelişir. Zayıf bir Ulusal Güvenlik Konseyi, zayıf bir Dışişleri Bakanlığı olduğu sürece, büyük stratejiler geliştiremezsiniz. Başkan, son döneminde, sadece en acil krizle ilgileniyor. Partiler ise, daha ziyade 2008 seçimlerine odaklanmış durumda. Beyaz Saray da sükunet istiyor." BO: "Ermeni tasarısı rafa kaldırıldı. PKK konusunda Başbakan Erdoğan, Başkan Bush’la görüşmesinden sonra olumlu açıklamalarda bulundu. Sizce Türk Amerikan ilişkileri iyileşiyor mu, yoksa bunu söylemek için henüz erken mi?" MR: "İyileşme sürecine girdiğini düşünmüyorum. Ermeni tasarısının en azından bir yıl süreyle rafa kaldırılmış olması iyi bir gelişme. Ben Türk-Amerikan ilişkilerinin iyileşmesini istiyorum. Ama sanırım, bu hem Washington’da hem de Ankara’da iktidar değişimiyle mümkün olur. Siyaset ve diplomasi sadece konular üzerinden yürütülmez. Bazen kişiliklere de bağlıdır. Korkarım, ilişkilerin 1990’lı yılların sonundaki düzeye gelmesi için daha çok zaman var." BO: "Çok teşekkür ederim." MR: "Ben teşekkür ederim."
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|