|
03-16-2013, 16:55 | #1 |
Nevruz ve Hıdrellez
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-21-2015, 21:20 | #2 |
NEVRUZ VE HIDRELLEZ
ALPEREN GÜRBÜZER Baharın müjdecisi olarak yâd edilen Nevruz’un bir kültür kodu olduğunu kaynaklar doğrulamaktadır. Peki, baharın muştusu Nevruz olur da, yazın müjdecisi olmaz mı? Elbette ki olur, o’nun da müjdecisi Hıdrellezdir. Hace Ali Râmîtenî’nin (k.s.); “Her geceyi Kadir bil, her kulu Hızır bil” sözleri konumuzun ışık kaynağıdır. Şöyle ki; Hızır’ın kültürümüzde darda kalanların imdadına yetiştiğine inanılır. Sadece inanmak mı, o aynı zamanda ‘Hızır Baba’ olarak anılır hep. İşte, bu sebeple en sıkıntılı anda bile yardıma koşan ve himaye eden Hızır (a.s.) ile denizde insanları koruyan İlyas’ın (a.s.) kucaklaştıkları güne ‘Hıdrellez’ denilmekte. Bu büyük buluşma yazın başlangıcı olarak addedilir de. Nasıl ki, Nevruz baharın müjdeleyen bir iksirse Hıdrellez de yaz mevsimini muştulayan bir kültür kodumuzdur. Dolayısıyla her iki muştu da, tüm Türk dünyasında geniş kabul görmüş bile. Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’ın Nevruz’u ‘eski bir kültür kodu’ diye tanımlaması yerinde bir tespittir. Gerçektende Nevruz ve Hıdrellez kültür bakımından Asyatik özelliğe sahip iki gözde narçiçeğimizdir. Nevruz’un İslâmiyet öncesi Türk kültüründe doğması, Hıdrellez’in ise İslâmiyet’le buluşmuş Türklükte ağırlığını hissettirmesi önemli bir husustur. Her ikisinin de ortak paydası Türk kültürü kombinezonunun içerisinde yer almasıdır. Her şeyden önemlisi günümüze kadar varlıklarını sürdürebilmiş olmalarıdır. Zira Nevruz ve Hıdrellez, İslâmiyet’i kabul eden kavimlerde değişik veçheye bürünüp yeni misyon yüklenmiştir. Mesela; Nevruz, İslâmiyet öncesi “Yeni Gün”(YENİ KÜN) telakki edilmesine rağmen, dinimizin etkisiyle bir kısım kültür dairelerinde Hz. Ali’nin doğum günü olarak yorumlanmıştır. Malum; İran hariç tüm Arap ülkelerinde Nevruz ve Hıdrellez kutlamalarına pek rastlanmaz. Bu durum, Asyatik kökenli Nevruz’un dini bir bağlantılı olmadığının göstergesidir. Ancak İslâmiyet’le buluşan Türklüğün; Nevruz ve Hıdrellez’e yeni bir yorum katma veya yeni bir ruh vermesi söz konusudur. Bir başka ifadeyle; M.Ö.1500–2000 yıllarında Türk coğrafyalarında yılbaşı olarak kutlanan Nevruz, İslâmiyet’le buluşmasıyla birlikte “Sultan” kimliği kazanmıştır. Dahası Sultan Nevruz; Hz. Ali’nin (k.v.) doğum gününü hatırlatırcasına Türkün ruhuna kana kan, cana can katmıştır. Zaten bundan 30–40 sene öncesinde Malatya’da Sultan-Nevruz geleneğinin uygulanması bu durumu teyit ediyor. Özellikle, Hıdrellez şenlikleri Alevi-Bektaşi kültür sahasında tüm ağırlığıyla dikkat çekmiştir. Nitekim Alevi-Bektaşi kültür havzasında Hıdrellez’in kutlanması, Asyatik kaynaklı olduğunu pekiştirir. O halde Hıdrellez de tıpkı Nevruz gibi ‘Yeni Gün’ meşalesine benzer bir mevsim değişmesini haber veren bir yaz heyecanıdır. Şu bir gerçek; 21 Martta Nevruz’un (Yeni Gün) Türk dünyasında çeşitli etkinliklerle kutlanması, bu günün sırf İran’a has bir kültür kodu olmadığının işaretidir. Belli ki Nevruz kavramının Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lûgati’t Türk’te zikredilmesi İran’ın Şehname’sini de etkilemiş. Bu yüzden Nevruz kelimesinin Farsça olması zihnimizi karıştırmasın. Bu durum kültür alışverişlerin hızla yaşandığı dönemlerin bir sonucudur. Madem öyle Nevruz’u tek başına Şii bayramı veya İran Şahı Cemşid’in Azerbaycan’da taht kurduğu gün olarak bakmak ön yargılı bir davranış olur. Kaldı ki Türklerin hem on iki hayvanlı takviminde hem de Sultan Melikşah döneminin Celali takviminde 21 Martın yılbaşı olarak geçmesi tüm bu ön yargıları silecek cinstendir. Kelimenin tam anlamıyla Nevruz hem bir kültür kodu, hem yeni bir güne başlangıç, hem de arınmanın sembolüdür. Nasıl kültür kodu olmasın ki, Ergenekon efsanesi ile Şehname’deki İran’ın motifleri arasında ki paralelliğe baktığımızda asyatik kültür temaslarını rahatlıkla görebiliriz. Bir kere Ergenekon’un esaretten hürriyete çıkış yolu olması, Şehname’de zikredilen demirci Kawa’nın yaktığı Nevruz ateşi her iki kültürün özgürlük meşalesinin kesiştiği noktaları hatırlatmakta. Yani; Ergenekon’da hürriyet rehberi; Gökböri (Bozkurt), Şehname’de ise demirci Kawa’dır. İşte dört yüzyıl Ergenekon’da yaşayan Türk’ler söz konusu rehber eşliğinde demir dağları ateşleyip (eritip) öyle düzlüğe çıkmışlardır. İlginçtir, her iki destanında ortak paydası ateştir. Anlaşılan o ki, Ergenekon destanında geçen ‘Demirci’ ile Şehname’deki ‘Kawa’ hürriyete giden yolda diriliş meşaleleridir. Bundan da öte ateş kültür kodlarının ortak eksenin de arınma görevi ifa edip yeni bir günü muştulamaktadır Bilindiği üzere Bolşevik ihtilalinin akabinde 70 yıl komünizmin esareti altında yaşayan Kazaklar, Kırgızlar, Azeriler, Özbekler, Tatarlar, Türkmenler vs. Nevruz’u doya doya kutlayamamışlardır ama gönül dünyalarında yaşamışlardır. Neyse ki yıllarca sinelerinde sakladıkları Nevruz ateşi, Sovyetler Birliğinde komünizmin çökmesiyle birlikte yeniden alev alıp Asyatik kültür olarak sahne almıştır. Malum, Kırgızlar için Manas destanının bambaşka bir anlamı vardır. Bu destanda Hızır’ın (a.s.) bitkilere bereket verdiği düşüncesi yer alır. Öyle ki, onun bastığı her toprakta baharla birlikte bereket geleceğine inanılır. Keza İlyas (a.s.) içinde öyledir. O’nunda bastığı yerde hayvanlar üzerinde bereket etkisi oluşturduğu inanışı yaygındır. Peki, Ya Türkiye! Malum Türkiye’de PKK, her Nevruz kutlamasını siyasi emellerine alet edip istismar ettiğini gözlemliyoruz. Belli ki bu kültür kodumuzun farklı mecralara çekilmesinde büyük bir otorite boşluğu yaşanmış. Maalesef devletimiz, kültür hazinelerimizin kıymetini çok sonraları farkına varıyor. Bakın İranlıların ünlü tarihçisi; “Selçukluların bayrakları da sarı-yeşil ve kırmızı olmak üzere üç renkten ibaretti” diyor. Buradan şu noktaya gelmek istiyoruz: Devletimiz PKK’nın elinde tuttuğu istismara yönelik propaganda malzemelerini akıl dolusu kültürel politikalarla elinden alması gerekiyordu. Tabi bu akıl dolu politikalar izlenmeyince ister istemez kültür zenginliklerimiz bir başkalarınca eninde sonunda bize karşı koz olarak dönebiliyor. Türk dünyasında kutlanan sadece Nevruz mu? Elbette ki hayır, Hıdrellez de tıpkı Nevruz gibi büyük kabul görmüştür. Genellikle Hıdrellez, daha çok Anadolu ve Balkan Türk coğrafyasında yaygındır. Hıdrellez’in İslâmi bir yorumla, darda kalanların yardımına seferber olan Hızır (a.s.)’la özdeşleştirilmesi sonucu Asyatik kültüre yeni bir renk katmıştır. Nasıl katmasın ki, Hızır (a.s.), Alevi-Bektaşi kültür cem halkasında yer aldığı gibi, iyi incelendiğinde Hacegân silsilesinin birçok Pir’leri bu kültüre ilham kaynağı olduğu görülür. Hızır (a.s.) sadece sıkıntıya düşenlerin yardımına koşan remz olmanın yanı sıra, Tarikatı Aliye’lerin şeceresinde yer alan gönül sultanlarına bile rehberlik rolü üstlenmiş izine rastlıyoruz. Aşağı yukarı birçok tarikatların nisbeti Yusuf-i Hemedânî’ye dayanır. Hatta Mevlevi tarikatının bir nispeti ve Bektaşiliğin bir kısmı Yusuf-i Hemedânî’den feyiz almıştır. Bu yüzden Nakşibendî tarikatının esaslarının Asya’ya, Anadolu’ya ve Balkanlara yayılmasında Yusuf Hemedânî’yi (k.s.) önemli bir kutup olarak görüyoruz. Hiç kuşkusuz bu kutbun nisbetini üstlenip Türk Cumhuriyetlerine kazandıran ışık ise Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’den başkası değildir. Elbette ki Pir-i Türkistan-ı Ahmed Yesevi (k.s), Türk dünyasında önemli bir isimdir. Öyle ki, Mevleviliğin ve Bektaşiliğin bu pınardan beslenmesi, Hıdrellez kültürünün menşei yönünden ışık vermektedir. Çünkü Hacegan Silsilesinin piri Yusuf-i Hemedânî Hz.leri, hem Ahmed Yesevi’yi, hem de Abdülhâlik-ı Gücdüvânî’yi terbiye etmiştir. Her ne kadar Nevruz ve Hıdrellez Türk kültür kodu olarak nitelense de, Türklerin İslâmiyet’e girmesiyle birlikte yeni bir anlam kazanabilmiştir. Mesela Nevruz ‘Yeni Gün’ hüviyetiyle birlikte İslâmiyet pınarında Hz. Ali’nin doğum günü olarak karşılık bulabiliyor. Keza Hıdrellez kodunda ise Bektaşi-Alevi kültür sahasının kaynağını teşkil eden Pir-i Türkistan-ı Ahmed Yesevi’nin feyiz aldığı kol’unun Gavs-ı Sani Hz.lerine uzanan halkasında Abdülhâlik-ı Gücdüvânî’ye hafi zikir talimatını bizatihi Hızır (a.s.)’ın verdiğini görüyoruz. Hadi diyelim ki Hıdrellez kodu için yapılan tasavvufi yoruma katılmasanız bile, şurası muhakkak yaz başlangıcı denilince ilk akla gelen isim Hızır Babadır. Madem Hızır adı bizi heyecanlandırıyor, o halde her ilkbahar ve her yaz başlangıcı Sultan Nevruz ve Hızır Baba ikilimiz himmet ve bereket kaynağımız olmalıdır. İşte bu noktada Hıdrellez için günahlardan arınma dersek yeridir. Böylece gönül dünyamızda Hızır Baba’nın yakacağı aşk ateşiyle, günahlardan tövbe edip (arınıp), diriliş muştusuna geçmek gerektiğini idrak ederiz. Belki de destanlarımızdan ve kültür kodlarımızdan çıkarabileceğimiz en büyük ders madden ve manen arınmak olmalıdır. Bir başka ifadeyle destanlarımız, yaşayan toplum için diriliş meşalesidir. Gerçekten de her bahar başlangıcı ve her yaz başlangıcı geldiğinde, ruh dünyamızda bir takım dalgalanmalar hissedip coşkunluğumuzu bu şenliklerle yâd ederiz. Nasıl cezbelenip coşmayalım ki, bakın Hızır ve İlyas (a.s.)’ın buluştukları an bizim için bir esenlik kaynağıdır. Bu arada botanik bilimi bitki alemini, zooloji hayvan âlemini analizini yapmaya çalışa dursun biz ise Hızır (a.s.) bitkilerin fotosentezi, İlyas (a.s.)’ı hayvanların pak sütü biliriz. Hatta bir inanışa göre de hayvanlara bereket vermesinin ötesinde koruyucusu da. İşte bu duygular eşliğinde her yıl Anadolu’nun birçok yerlerinde kutlanan Hıdrellezle bereketleniriz. İcabında kırlara çıkıp, şenlikler düzenleyerek kendi iç gündönümümüzü gerçekleştiririz. Ne mutlu bizlere ki İlyas Peygamber ve Hızır babamızı hatırlatacak kültür kodlarımız var. Bitkileri yeşerten Hızır (a.s.) ile her yudum suyun dostu ve her hayvana bereket kaynağı İlyas (a.s.)’ı bu şenliklerde ne kadar yâd etsek o kadar azdır. Yâd edelim ki, genç nesil Noel Baba masallarıyla oyalanmasın. Aksi takdirde yabancı kültür cenderesine haps olmuş bir yitik nesille karşı karşıya kalabiliriz. Siz siz olun tüm berraklığı ile karşımızda Hızır Baba varken, suni ve içi boş sembollere kendinizi kaptırmayasınız. Kaldı ki diğerleriyle uğraşmak beyhude bir çaba olacaktır. Öyle ya, Hıristiyan Avrupa’nın Noel babası var, neden bizim bir ‘Hızır Babamız’ olmasın ki. Devleti oluşturan erk bir an evvel toplumun bu katılımcılık ruhunu keşfedip Hızır Baba’dan bihaber nesile Hıdrellez şenliklerinin heyecanını yaşatmalıdır. Zaten kültürümüzü diri tutmak bakımdan buna mecburuz da. Velhasıl; kültürel alanda daha iyi bir konuma gelebilmek için kültür seferberliğine koyulmak yarınlarımızın teminatı olacaktır. Vesselam. http://www.bayburtpostasi.com.tr/nev...kale,5561.html |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|