![]() |
#1 |
![]() Ney-i bezm-i gamem ey mah ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı Bezm-i aşk içre fuzuli nice ah eylemeyüm Ne temettü bulunur neyde sâdâdan gayrı “Gam meclisinin neyiyim ey ay yüzlü, Ateşle yanmış kuru vücudumda havadan başka ne bulursan yele ver alsın götürsün. Ey fuzuli aşk meclisinde nasıl ah etmeyeyim Neyde iniltiden başka ne bulunur ki”. Bizler Kulak medeniyetinin çocuklarıyız, işimiz ses ile, duyuş ile, kulak ile… İşitme faaliyeti zannımca insanın en önemli etkinliğidir; görmekten, bilmekten daha öte bir önem arz etmektedir. Bu hikmete mebni olsa gerek ki(Allahu a’lem) Kuran-ı Kerim’deki ayetlerde “Semi’” kelimesi ‘Alim ve Basir kelimelerinden önce gelmektedir, “Allah şüphesiz her şeyi hakkıyla işitir ve görür”(4/58; 17/1;42/11) “O işitendir ve bilendir”(2/137; 2/256; 8/17;49/1) yine “İşittik ve itaat ettik”(2/285; 24/51) ifadelerini hep görmüşüzdür. Öyle ki göz yanılır, gözün kapağı vardır, kulağın yoktur, göz kamaşır, puslanır, kulak kamaşmaz, yorulmaz… İslam Fıkhında da gören ve işiten iki şahitten işitenin şahitliği tercih edilir. Öyleyse önce dinleme faaliyetimizi gözden geçirip, işitmelerimizi belli bir istikamete yönlendirmemiz gerekmektedir. Bakmak değil, önemli olan ‘görmek’ olduğu gibi, duymak değil, dinlemek ve işitmektir asıl maksat. Kulak vermek, kulak tutmak, ‘can kulağı’ ile dinlemek gibi ifadeler bize işittiklerimizin iç ve dış dünyamızda birtakım değişimlere basamak olması ve yeni bir kişilik inşasına vesile olmasının gerekliliğini öğütlemektedir. Kalbimize giden yol midemizden değil kulağımızdan geçer. Sözün burasında konuyu, beden kulağımızdan gönül kulağımıza, oradan da ruhumuzun derinliklerine nüfuz eden o sâdâ’nın sazı, ‘Ney’e getirelim: Ney, zahiri ve batını ile ‘birden bir’e sesler, duyuşlar, haberler taşır. Rakamların birincisine (1)’e ve harflerin birincisi ‘elif’e benzer, bu yönüyle ehadiyyetin sembolüdür. Tekliği haykırır, ezeli, değişmez hakikati idraklere söyler. Bir(1) birlikle bağlantılıdır, var olan her şeyin temel ilkesidir, her zaman aynı ve değişmezdir, sayı olarak bir, kendisiyle çarpıldığında yine kendisini verir, parçası olmasa da bölünebilir. Bununla birlikte bölme, parçalardan çok yeni birimler doğurur ama bu birimlerin hiçbiri bütün birimden daha küçük veya daha büyük değildir ve en küçük parçası, kendi bütünlüğü içinde kendisidir yine… İki(2) ve sonrası bölünebilirliği ve çokluğu ifade eder. Ney her haliyle Tevhid’in sembolüdür. Ney bir vasıtadır. Zira Ney, kalpteki manayı muhataba ulaştıran, enfüsteki sırları afaka ifşa eden, nefesin dile geldiği bir araçtır. Çünkü her ne var ise kalbin derununda olup bitmektedir. Ney’in hikayesi insanın hikayesidir fakat bu insan sıradan biri değil, insan-ı kamildir. Zâten ney ile insân-ı Kâmil, yekdiğerinin misâli ve mümessilidir. Mesnevi’nin ilk beytindeki, “Bişnev ney çün hikayet mikuned, ez cüdayi ha şikayet mikuned’’ ifadesinde bir çok mesnevi şarihi tarafından ‘İnsandan dinle, bir hikaye söylemektedir, ayrılıklardan şikayet etmektedir.” şeklinde anlaşılması gerektiği nakledilir. Hazret-i Mevlânâ bir rubâîsinde, “Neyi dinle ki neler neler söylüyor, Allahın gizli sırlarını tekellüm ediyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başı kesilmiş, Neyzenin nefesine terkedilmiş olduğu halde dilsiz ve kelamsız Huda Huda diyor.”, buyurmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi, Ney Mürşid-i Kamildir. Öyle ki kendisini ilahi nefese teslim etmiş ve ondan gelen sırların, hakikatlerin aktarılmasında bir vasıta olmaktan, güzelliklerin yansıtılmasında ayna olmaktan öte başkaca bir varlığı yoktur. Bize düşen Neyin nefesinden çıkan hayat iksiri sadedindeki sadayı, işitebilmek ve ruhumuzu o sesle mayalamak… vesselam...
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|