01-31-2012, 14:57 | #1 |
Nuh GÖNÜLTAŞ "Kar yağdı böyle oldu..."
İstanbul, dünyanın en büyük metropollerinden birisi ama az biraz kar veya yağmur yağdığı zaman şehirde "hayat" değil ama "şehir hayatı" kısa sürede felç oluyor! Evden çıkamaz oluyorsunuz. Ülkemin ücra köşelerinde yılın altı ayı diz boyu kar altında yaşayanlara ne demeli? "Allah yardım etsin!" Evden çıkamadığımız gibi gazete de yazıları erken istiyor. Dışarı çıkamıyor, ofise gidemiyorsunuz. Home office takılalım diyorsunuz, ev kalabalık. Hadi onu geçtik, bu defa da internet sorunlu. Böyle durumlarda İstanbul'da yaşıyor olmanın avantajları ne? Tabii ki cafeleri... Eve en yakın cafelerden birine attım kendimi. İnternete ulaştım. Kahve ve çay da var. Günlük gazeteler de müşterilerin okuması için hazır. Dışarıda müthiş kar fırtınası var ama içerisi sıcak ve dış dünya ile iletişim mümkün. Dolayısıyla... Şimdi haberler: Meğer Türkiye'nin ilk güzellik kraliçesi Keriman Halis yaşıyormuş. Allah güzel yaratmış! Onun yaşadığını ancak öldüğünde haber almış olmak bir çeşit "ironi", insana alay gibi gelen bir tesadüf. 30'lu yıllar... Cumhuriyet Gazetesi bugünkü gibi pasif değil. Güzellik yarışması düzenliyor ve Keriman Halis birinci seçiliyor. Siyah beyaz, sararmış fotoğraflardaki Keriman Halis'i görünce "Gerçekten güzel bir kadınmış" diyor insan. Daha sonra seçilenler de öyle... İsimlerine dikkat edin lütfen: Keriman Halis, Feriha Tevfik, Nazire Hanım, Mübeccel Namık, Naşide Saffet... Hem isimler güzel hem hanımlar güzel. Ama güzellik yarışmaları çirkindir. Bu hanımların tarihi Osmanlı toplumunun zorla modernleştirilmesinin tarihidir! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ölene kadar benim gibi yaşadığından haberi bile olduğunu sanmadığım Türkiye'nin ilk güzellik kraliçesi Keriman Halis için bir mesaj yayınladı ve 'Ülkemizi yurtdışında başarı ile temsil eden ve Büyük Atatürk tarafından 'Ece' soyadı ile taltif edilen Keriman Halis her zaman saygı ile hatırlanacak...' dedi. Ne ilginç! Demek ki, Cumhurbaşkanlığı görevleri arasında güzellik kraliçeleri öldüğünde mesaj yayınlamak da var! Zor iş şu Cumhurbaşkanlığı... Hatırlıyorum da Bülent Arınç da Eurovision Şarkı Yarışması'na katılan Hadise'yi telefonla arayıp başarı dilemişti. Ben buna "Ankaralılaşmanın bir türü" diyorum. Hadise'ye başarı dileyip, grup toplantısında gözyaşı dökmek yani... Oğuz-Han-Asil-Türk! N.F. Kısakürek 'Bu işte bir iş var' düşüncesiyle "Bir insan hem Oğuz hem Han hem Asil hem de Türk" olamaz diyerek notunu vermişti. Necmettin Erbakan'ın ölümünden sonra pek ortalarda görünmeyen Oğuzhan Asiltürk piyasaya çıktı. Kendisi Saadet Partisi YİK Başkanı. Habertürk'te 12 Eylül'ün arka planının tartışıldığı bir programda "Balyozcuların vatansever oldukları için hapiste olduklarını" söyledi. Sözcü bu sözlere şaşırıp onu manşete taşımış. Doğrusunu isterseniz ben şaşırmadım. Çünkü Oğuzhan Asiltürk'ten bu konuda başka bir şey çıkmazdı! Ergenekon ABD yalanıymış. TSK içindeki anti Amerikan subayların tasfiyesiymiş. Sebep ABD'nin İran'a saldırmadan önce Türk Ordusu'nu istediği hale getirmekmiş! 'Ufak at da civcivler yesin' Ergenekonsever beyefendi. Türk Ordusu'nun bir NATO ordusu olduğunu, NATO'nun ABD demek olduğunu, Türkiye'deki darbelerin arkasında NATO'ya bağlı Gladyo-Ergenekon örgütü olduğunu da unutalım isterseniz. 28 Şubat'ı da unutalım ha, ne dersiniz? Adnan Oktar'ın sözleri Adnan Oktar da ilginç bir çıkış yaptı bu hafta. O da şöyle dedi: "... Ergenekon terör örgütünün elemanları yıllar önce Saadet Partisi'ne el atmışlar. Önemsiz bir şahıs ama olmuş. Bu çok vahim. Adam gene sahnede. Erbakan'a yapılan oyunların arkasında da bu alçak varmış! Şimdi de oğluna, Fatih Erbakan'a kafayı taktı. Ergenekoncu pislik bu adam. Bayağı tehlikeli bir mahlûk. O yüzden Saadet Partisi'ndeki arkadaşlar çok dikkat etsinler bu mahlûka, özellikle Fatih Erbakan'a karşı tavırlarına..."
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|