Bu da ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Ancak risaleleri anlamak için sadece sadeleştirme yolunu düşünmek, anlamayı fazla kolaylaştırmaz, üstelik mânâyı kısırlaştırır. Zaten bir “terimler hazinesi” olan Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi de kolay değildir.
Genelde Kur’anî ve İslâmî olan terimleri nasıl sadeleştireceksiniz? Söz gelişi, “tesbih, tahmid, tefekkür, arş, haşir, sırat” gibi terimlerin Türkçesi var mı? Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını nasıl sadeleştireceksiniz? Bu kelimeleri anlamanın yolu kesinlikle sadeleştirmek olamaz. Ancak mânâlarını öğrenerek anlayabilirsiniz.
Kelimeleri bilmek yeterli mi?
Dil probleminin nasıl çözüleceği konusu çok önemli bir meseledir ve mutlaka halledilmesi gerekir. Risaleleri anlamada “kelimelere vâkıf olma”nın önemli bir yeri vardır mutlaka. Ancak onu anlamak için kelimeleri bilmek tek başına yeterli değildir. Çünkü bu eserler bir lügat değil, bütün İslâmî ilimleri ihtiva eden imanî bir tefsirdir. Bir kelimenin ilgili olduğu ilme göre hangi anlamı veya anlamları taşıdığını bilmek şarttır. Meselâ “vacip” kelimesi günlük konuşmada “gerekli” anlamında iken, fıkıh ilminde Şafiîlerde “farz,” Hanefîlerde “farzdan daha aşağı derecede, ama yapılması gereken” mânâsındadır. Aynı kelime kelâm ilminde Cenab-ı Hak için “varlığı mutlak, kesin gerekli ve şart olan” mânâsında kullanılır. Üstelik verdiğimiz bu anlamlar, çok kısadır ve çok daha geniş mânâları vardır.
Bu misal gibi, her terimin kullanıldığı ilim dalına göre çok geniş ve kapsamlı anlamları vardır. Bu anlamları tam ve hakkıyla bilmeden Risale-i Nur’u anlamaya yönelik çabalarımız eksik ve hatalı olacaktır.