|
11-26-2008, 14:55 | #1 |
Öğretmenlerinin dilinden 'Tayyip'
1965 yılının sonbaharında ince, sıska bir çocuk girer İstanbul İmam Hatip Okulu’nun kapısından. Yanında gemi kaptanı babası. O hep bildik söz söylenir müdür odasında: Eti senin, kemiği benim... Aradan yıllar geçer, ince, sıska çocuk büyür, büyür ve koskoca bir ülkenin başbakanı olur. O âdeta ülkenin küçük bir fotoğrafıdır da… Futbolu sever 70 milyonun çoğu gibi. Anadolu’dan İstanbul’a göç etmiş bir ailenin çocuğudur da... Aynı zamanda muhafazakârdır.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü de bahane ederek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 yılını geçirdiği İstanbul İmam Hatip Lisesi dönemine gittik. Başbakan’ın bugünlere gelmesinde büyük emeği olan öğretmenleriyle öğrenci Tayyip Erdoğan’ı konuştuk. Dosyaya geçmeden önce şu bilgiyi verelim: Başbakan, 11 Nisan 2008’de İstanbul-Kandilli’deki tarihî Adile Sultan Yalısı’nda İmam Hatip’teki hocalarıyla bir araya geldi. Yaklaşık 5 saat yendi, içildi, anılar tazelendi. Erdoğan’ın yanı sıra o dönemin öğrencilerinden bazıları da yemekteydi. Erdoğan’ın öğrenim gördüğü yıllarda okulda yaklaşık 30 öğretmen vardı. Bu hocaların bazıları bugün hayatta değil. Hayatta olanlarla kâh yüz yüze kâh telefonla Erdoğan’ı konuştuk. Hepsinin ortak görüşü Başbakan’ın bugün ön plana çıkartılan Kasımpaşalı duruşundan o günlerde eser yokmuş. 1954’te doğan Erdoğan, Piyale Paşa İlkokulu’nu bitirdikten sonra 1965’te İstanbul İmam Hatip Okulu’nun ön kabul imtihanlarına girer ve bu okula kayıt yaptırmaya hak kazanır. İnce, sıska ve uzun boylu bir talebedir. Onun okula geldiği ilk günü sonradan müdürü olacak ve diplomasına imza atacak Hayati Ülkü Hoca dün gibi hatırlıyor. “Babasıyla birlikte geldiler. Babası ‘hocam’ dedi, eti senin, kemiği benim.” Kayıttan sonra Erdoğan, İstanbul Fatih’teki İmam Hatip Lisesi’nin yurdunda kalmaya başlar. Erdoğan’ın öğretmenlerinin hemen hepsi alanında kitap neşretti. Bu öğretmenlerden biri de Hidayet Ülkü’ydü. Bugüne kadar 10 kitap yazdı. İslam Tarihi kitabı 9 baskı yaptı ve 160 bin satış rakamına ulaştı. O, 1949’da Ankara’da açılan İlahiyat Fakültesi’nin ilk mezunlarından. Daha sonra okulun müdürlüğünü de yapacak olan Hidayet Bey, Erdoğan’ın hitabet dersi hocasıydı. Hepimizin bildiği gibi o yıllarda münazara yarışmalarında okula birincilikler kazandıran ekibin başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Ekipteki diğer arkadaşları bugünün Bursa Milletvekili Ali Kul ve merhum Seyfettin Esenlik’tir. Bu arada hemen belirtelim, Tayyip Bey’in Recep ön adını o yıllarda hocaları pek bilmiyorlardır. Ondaki hitabet yeteneğini edebiyat hocası Sami Akalın keşfetmiş (Sami Hoca 4 yıl önce hayata gözlerini yumdu. Onun da hâlen piyasada kitapları bulunuyor). MÜNAZARA TAKIMINI ŞAMPİYON YAPTI Hidayet Ülkü, Erdoğan’ın edebiyatta da çok başarılı olduğunu belirtiyor. “Çok güzel konuşurdu. Münazara yarışmalarında iki yıl üst üste okula birincilikler kazandırdı.” Hidayet Bey’e “Öğrencilere ödül verir miydiniz?” diye sorduğumuzda ise “Ne ödülü! Hiçbir şey vermezdik.” diyor gülerek. O, Erdoğan’ı dürüst, terbiyeli ve edepli bir çocuk olarak hatırlıyor. Bir de mektep bahçesinde futbol oynamasıyla. Yine onun aktardığına göre Erdoğan, kitap okuyan, meraklı bir talebeymiş. O yıllarda okulda okuyan, sonradan memlekette önemli görevler alacak birçok talebe vardır. Kadir Topbaş, İdris Naim Şahin, Numan Kurtulmuş, Ali Bardakoğlu, Mehmet Ali Şahin, Nazım Ekren gibi isimler de Tayyip’in ya arkadaşlarıdır ya da alt devreleri. Tayyip’in öğretmenleri aynı zamanda bu isimlere de ders vermiştir. İstanbul İmam Hatip öyle bir lisedir ki bir dönem mezun olan 99 öğrenciden 98’i üniversiteyi kazanmıştır. O yıllarda okulda siyasi cereyanlar yoktur. Okul Müdürü Hayati Ülkü siyasi oluşumların 1975’ten sonra okula girdiğini söylüyor. Akıncılar, Ülkücüler daha sonraki yıllarda okula nüfuz etmiş. Dolayısıyla Tayyip siyasi bir oluşumun içinde değildir. Ancak okulun en tanınmış öğrencilerindendir. Hem münazara ekibinin başkanı hem futbol takımının vazgeçilmez oyuncusu hem edebiyat kolu başkanı hem de kendi sınıfının başkanıdır. Onun bu özellikleri İslam Sanatı Tarihi dersi hocası Semra Acar’ın da dikkatini çekecektir. Hat, minyatür, tezhip konusunu en ince detayına kadar öğrencilerine aktaran Acar, 1970’te tayin olduğu İmam Hatip Lisesi ve Erdoğan ile ilgili anılarını bakın nasıl anlatıyor: “Okula tayin olduğumda hamileydim. İlk yılımda iki bayan hocaydık. Başım açıktı. Beni nasıl karşılayacaklarını doğrusunu isterseniz ben de merak ediyordum. Gerek öğrencilerden, gerek hocalarımızdan inanılmaz bir saygı ve sevgi gördüm. Tayyip Bey’i üç yıl okuttum. Bir kere o sporcuydu. Karizmatik biriydi. Bir de Allah’ın lütfettiği bir hitabet yeteneği vardı. Çok güzel konuşuyordu. Arkadaşlarıyla iletişimi de çok iyiydi. Üstün fizik ve zekâya sahip ve popüler oluşu sebebiyle onu ayırmıştım. Sınıfa girmeden önce kara tahtaya dersimin çizimlerini yapan öğrencim oydu.” İMAM HATİP’İ SEVDİM, KIZIMI ORADA OKUTTUM Erdoğan’ın hocalarından biri de Hasan Çelikkaya’ydı. Halen Marmara Üniversitesi’nde hocalık yapan Profesör Hasan Çelikkaya, meslek derslerine giriyordu. Onun da yayımlanmış iki kitabı var. Erdoğan’ı saygılı bir öğrenci olarak tanımlıyor. O da diğer hocalar gibi Erdoğan’ın hitabetine vurgu yapıyor. Bizim için her hocasının onunla ilgili düşüncesi önemliydi. Millî Güvenlik hocası Albay Süreyya Duman da bu hocalardan biri. Bugün 77 yaşında olan Duman, imam hatiplerde 13 yıl hocalık yaptı. İmam hatip liselerini özellikle seçtiğini söylüyor. Şu sözler ona ait: “İmam hatip talebeleri arasında işe yaramayan öğrenci yok gibidir. Diğer liselerde ise işe yarayan öğrenciyi parmakla gösterebilirsin. İmam hatipliler memleketini seven, dinine, diyanetine sahip, milliyetçi çocuklardı. Oraya özel bir sevgim vardı. Bunun kanıtı da en küçük kızımı imam hatip okuluna vermemdir.” Süreyya Albay, iki yıl okuttuğu Tayyip Erdoğan’ı ise dün gibi hatırlıyor: “Nev-i şahsına münhasır bir kişiliği vardı. Daima ön saflarda olmayı isterdi. İkinci olmak ona göre değildi. Çok aktifti. Gözünü budaktan sakınmazdı. El attığı şeyi de koparmak isterdi. Liderlik vasfı olan bir öğrenciydi. Bence tek kusuru biraz dik kafalıydı.” Dik kafalı Tayyip, ordumuzun ileri gelen Albay’ından dayak yemiş miydi? “Hayır. Benim otoritem sevgiye dayalıydı. Çocuklara ilk sözüm şu olurdu. Ben buraya talebeyi sınıfta bırakmak için gelmedim. Bir defa bu okulda okuyan Türk ve Müslüman bir öğrenci bana göre 5’i hak etmiştir. Boş kâğıdı verse ona yine 5 veririm. 5 ile 10 arası notlar ise onun ders çalışmasının karşılığıdır.” Tayyip Erdoğan’ın Arapça derslerine o yıllarda imamlık yapan Selahattin Kaya giriyordur. Öğrencilerine hiç dayak atmadığı için ‘sabır taşı’ olarak tanımlanan ve daha sonraki yıllarda İstanbul Müftülüğü de yapacak olan Kaya, Erdoğan’ı efendi, ağırbaşlı bir öğrenci olarak tanımlıyor: “Üç sene dersine girdim. Çok çalışkandı. Kendisinden hep saygı gördüm. Liderlik vasıflarıyla öne çıkıyordu. Okulun yüzünü ağartan münazara ekibindeydi.” EMEVİYE CAMİİ’NDE HOCASINI HATIRLADI Erdoğan, İmam Hatip’te sekiz yıl okudu. Dört yılı orta kısımdı. Üç yılda bitirmesi gereken liseyi ise bir sene sınıfta kaldığı için dört yılda tamamlayabildi. İstanbul İmam Hatip’te okumak zordu. Okul Müdürü Hayati Ülkü’yü dinleyelim: “Bir keresinde 4 alan bir öğrenciye hocası 5 verdi diye benden önceki müdür az daha onu okuldan kovuyordu.” Tayyip Bey’in sekiz yıllık eğitiminde hocaları da sürekli değişti. Onun Kur’an-ı Kerim hocalarından biri Celal Dayındarlı’ydı. “Verdiğim ezberleri yapardı. Sesi de müsaitti. Kur’an’ı yüzünden okuması doğru idi. Sonradan öğrendim ki o yıllarda yaz tatillerinde Kur’an dersi alıyormuş. Derslerini günü gününe yapardı. O bakımdan kendisinden memnundum.” Celal Hoca, diğer hocalardan farklı olarak Tayyip Erdoğan’ın o yıllarda okul dışında da kültürel faaliyetlere katıldığını anlatıyor. Tayyip Erdoğan, hocalarına karşı saygıda sonraki yıllarda da kusur etmedi. Gerek belediye başkanlığı gerek başbakanlığı dönemlerinde onlarla diyaloğunu koparmadı. 11 Nisan 2008’de hocalarını İstanbul’da bir araya toplaması da bunun bir göstergesiydi. O toplantıda Semra Acar’ı yanına oturttu. Semra Hoca bu iltifattan dolayı son derece onurlandığını söylüyor. O gün orada eski günler yâd edildi. Erdoğan, Semra hocasının her derse imtihanla başlamasını dün gibi hatırlıyordu örneğin. Erdoğan’ın iki yıl önce Şam’a yaptığı gezi de orada gündeme geldi. Konuyu İslam Sanatı Tarihi hocası Semra Hanım açmıştı: ‘Sayın Başbakanım’, dedim, ‘İki yıl önce sizi Şam Emeviye Camii’nde gördüm. Evde oturuyordum. Yanımda kızım vardı. Ona dedim ki bizim Tayyip orada kesinlikle kulaklarımı çınlatacaktır.’ Tayyip Bey, hocası sözünü bitirmeden devreye girdi: “Hocam, yanıma Fuat’ı (Fuat Bol-Milletvekili) çağırdım. Fuat dedim, Semra Hoca Şam Emeviye Camii’ni sana anlatana kadar canını çıkarmıştın. Şimdi iyi bak camiye.” Hasan Çelikkaya ise Tayyip Erdoğan’ın hocalarına her zaman vefalı olduğunu ve kendi öz değerlerinden hiçbir zaman kopmadığını kaydediyor. O da daha sonraları birçok kez Erdoğan’la bir araya geldi. Başından geçen bir hadiseyi ise bakın nasıl anlatıyor: “Belediye başkanı olduğu dönemdi. Tebrik için ziyaretine gittim. Makamına çıktık. Tayyip Bey, makam koltuğuna oturmayıp misafir koltuğuna oturarak bizi ağırlamak istedi. Ben, ‘Hayır, Tayyip Bey. Ben seni koltuğunda görmek için geldim.’ dedim. ‘Lütfen koltuğunuza oturunuz’ diye de ısrar ettim. O da diğer arkadaşlarına bakarak ‘Madem hocam istiyor, peki’ dedi ve makamına oturdu.” Belediye başkanı olduğu dönemde ziyaretine giden hocalardan biri de Albay Süreyya Duman’dı. Duman, o günü şöyle anlatıyor: “Çok güzel karşıladı bizi. Çok iltifat gösterdi. Saygıda kusur etmedi.” İŞÇİYE, MEMURA, EMEKLİYE ZAM YAPSIN Peki, hocaları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için ne söylüyorlar? Ondan bir başbakan olarak ne istiyorlar? Onu başarılı buluyorlar mı? Semra Acar, onun Türkiye için bir şans olduğunu dile getiriyor. Özellikle sağlık alanında yaptığı çalışmaları hatırlatıyor. “Cerrahpaşa eskiden bizim için lükstü. Artık istediğimiz zaman oraya gidebiliyoruz evladım.” diyor. Ondan en büyük isteği ise uyuması: “Son buluşmamızda ‘Sayın Başbakanım; sizden bir ricam var.’ dedim. ‘Buyurun hocam.’ dedi. ‘Lütfen dinlenin biraz. Uykunuza dikkat edin.’ dedim. Sonuçta bu bir insan. Burası 70 milyonluk bir ülke. Her şey bir anda olmuyor. Neticede bu bir insan, biraz dinlenmesi lazım.” Hayati Ülkü, Erdoğan’ın hükûmeti devraldığında laçkalaşmış bir yapı ile karşı karşıya kaldığını dile getiriyor: “Çeteler kurulmuştu. Rüşvet almış başını yürümüştü. Bunları düzeltmek için çok çalışması lazımdı.” Bugün emekli olan Hayati Bey, Erdoğan’dan bir tek istekte bulunuyor: “İşçiye, memura ve emekliye zam yap. Bugün onlara yüzde elli zam yaparsan, millet takla atar.” Kur’an-Kerim hocası Müzekka Gürbüz ise “Çözmek istediği bazı şeyler var ama mevzuat müsait değil.” diyerek Başbakan’a sahip çıkıyor. Hasan Çelikkaya, hâlen eğitimin içinde bulunan biri olarak ondan gücünün dışında bir istekte bulunmak istemiyor: “İcraatlarında yüzde seksen benim tercümanım olmaktadır. Gücü yettikçe daha kaliteli bir ülke için çalışacağına, hem bilgili hem de ahlaklı nesiller yetiştirmede titizlik göstereceğine yürekten inanıyorum.” YETERİNCE İSTİŞARE YAPMIYOR Ya Süreyya Albay? Onun Erdoğan ve kabinesinde yer alan öğrencilerinden beklentileri? “Daha ilk yıllarında onlara en büyük tavsiyem şu oldu. Silahlı kuvvetlerle kavga etmeyin. Subaylar da bu memleketin bağrından çıkan çocuklar. Nedense silahlı kuvvetlerle siviller ters düşüyor. Bana göre savunma bakanını iyi seçti. Hükûmetin en isabetli bakanı. Ben talebelerimden milletvekili Mehmet Sekmen’e bu düşüncelerimi söyledim. İlk zamanlar askerle ters düştüler. Benim söylediklerime riayet etmediler. Bunun sıkıntısını çektiler. Ancak şu an aradaki buzlar erimiş gibi. Geçen senelere yazık oldu. Umarım bundan sonra iyi olur.” diyor. Süreyya Albay’ın okuttuğu öğrencilerden şu an 18 tanesi Meclis’te. O, bununla gurur duyuyor. “Bir daha Ankara’ya gidersem hepsini toplarım. Oturun şuraya derim. ‘Ben size şunları şunları söylemedim mi? Niye bunlara uymuyorsunuz?’ diye sorarım. İslam dininde istişare esastır. Her imam hatip talebesi de bunu bilir. Eee şimdi bakıyorsun Tayyip’e, bazen en yakınındaki kişilerle bile istişare etmiyor. Ben içlerini bilemem ama böyle bir görüntüsü var. Bana sorarsan hiç beğenmediğin adamla bile istişare edeceksin. Benim ondan isteğim istişareye kapalı olmamasıdır.” Eski İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya da Tayyip Erdoğan’ın memlekete hizmet yapmak için bütün engellere rağmen büyük gayret gösterdiğini düşünüyor. Celal Dayındarlı da eski öğrencisinin önüne taş konulmaması hâlinde daha başarılı olacağını söylüyor. Öğretmenleri Tayyip Erdoğan’ın lisede sessiz, sakin bir öğrenci olduğunu ifade ediyorlar. Bugün gündeme gelen Kasımpaşalılığından o günlerde eser yokmuş. Doğal olarak ona biraz daha sabırlı olmayı tavsiye ediyorlar. Arapça hocası Hüseyin Atilla Şener birkaç ay önce bir toplantıda eski öğrencisi ile bir araya geldiğini anlatıyor bize. “Sessizce kulağına eğildim. Tayyip, dedim. Sakın sinirlenme. Hadiseler karşısında sükûnetle davran. Çünkü Türkiye’nin sana ihtiyacı var.” Celal Dayındarlı ise Erdoğan’a yine onun bir söylemi ile sesleniyor. “Geçtiğimiz günlerde Obama’ya; dik dur, sinirlenme, kızma diyordu. Ben de kendisine bu sözü yöneltiyorum. Her zaman dik durmuştur. Dünyanın ve ülkenin konjonktürü onu biraz zorluyor. Onun için dik duruşunuı devam ettirsin ve sinirlenmesin. Ona da hak veriyorum. Kolay değil, bizler küçücük ailemizi yönetmekte zorlanıyoruz. O koskoca ülkemizi yönetiyor.” Semra Acar ise öğrencisinin sinirli bir lider olduğunu kabul etmiyor: “Asla değil, sinirli bir insan politika yapamaz. O coşkulu bir insan. İnsana, fakire, çocuğa değer veriyor. Bu kadar halkın içinde olan başka bir başbakan var mı?” HANGİ HOCASI NE DEDİ? Orhan Aktar (85): Tarih Evlat 30 sene geçti. Bu gençler büyüdü. Ben fazla değişmedim. Onlar çok değişti. Şahsen tanıyorum Tayyip’i. Ama öğrenciliğini hatırlamıyorum. Şunu söyleyeyim; imam hatip talebeleri çok iyi talebelerdir. Çok çalışkandırlar. Yalnız not almak için değil, öğrenmek için çalışırlar. Lise talebelerinden farklıdırlar. Ben lise öğretmenliği de yaptım. Ondan bir tek isteğim var. Beni müşavir yapması. Para bile istemem. Yaşar Fersaoğlu (68) Sanat Tarihi veya meslek dersine girdim. Hafıza kaybım var. Tam hatırlamıyorum. Öğrenciliği ile ilgili de bir şey diyecek durumda değilim. Ondan ne istersiniz diye sorarsanız, sağlığının iyi olmasını isterdim. Başka ne isteyeyim. Politikayla ilgilenmem. Şunu yap diyecek bilgim de yok. Fahri Erdem: Sanat Tarihi Çok saygılı bir öğrenciydi. En arka sırada otururdu. Beyefendi bir tutum içindeydi. Sınıfta yazılı kâğıdını bana getirirken arkadan sesli sesli okuyarak getirirdi. Yerinde konuşmayı severdi. Sosyal faaliyetleri vardı. Münazaralara katılırdı. Şu an Meclis’te soyadı Kul (Ali) olan bir milletvekili var. Onunla çok iyi arkadaştı. Hüseyin Atilla Şener (68): Arapça 4 yıl öğrencim oldu. Hem futbol oynuyordu hem de okulun münazara ekibindeydi. O yıllarda okuttuğumuz çocukların çoğu başarılıydı. Tayyip okulda tanınan bir çocuktu. Benimle sonraki yıllarda da irtibatını kesmedi. Saygıda kusur etmez. Biliyorsunuz o, 70 sente muhtaç bir ülkeyi devraldı. Türkiye’nin ona ihtiyacı var. Sinir sistemini mülayim tutması gerekiyor. Hadiseler onu sinirli olmaya itiyor. Ama yine de daha sakin olması lazım. Müzekka Gürbüz (78): Kur’an-ı Kerim İyi bir öğrenciydi, terbiyeliydi, güzel sesliydi. Kur’an’ı güzel okuyordu. Hafız değildi. Başarılı olacağı belliydi. O ve onun devreleri seçkin talebelerdi. Bunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Elimden gelen ihtimamı gösterdim. Onların hepsi öğrenmek için okula gelmişlerdi. Tayyip Bey’e başarılar diliyoruz. Dua ediyoruz. Ona hüsnü niyetimiz vardır. Semra Acar (66): İslam Sanatı İkinci tezkere çıkmasına birkaç saat vardı. Beni aradı. “Hocam nasılsınız?” dedi. “Evladım çok iyiyim. Yolun açık olsun. Allah senden razı olsun. Şöyle bir anda bile beni düşündün ya…” dedim. O Türkiye için değil, dünya için önemli. Her zaman göğsümü gere gere onu çok sevdiğimi herkese söylüyorum. Aksiyon
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
dilinde, rte, tayyip, öğretmenlerin |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|