01-10-2008, 17:42 | #1 |
"Onuncu Köy"e Merhaba!..
“Onuncu Köy”e Merhaba…
Menderesli yıllar… Yıllardır elektrik yok bu köyde. Karanlık içinde birbirinin yüzlerini dahi seçemeyen insanları ve zeytinyağı kuyrukları var bu köyde. Umutsuzluk çökmüş gökyüzüne ve göl yüzlerinde balıklar sıçramıyor epeydir… Derken Darfur-vari aç bırakılmış köyümüze hep söylenen o “gitmesek de görmesek de…” diyen şarkı kalkıyor tedavülden. Köyün imamı ezanı aslına sadık okumaya başlıyor. Göllerin balıkları avlanma kaygısından uzak kalpler çiziyor göl yüzünde ve gökyüzünü çorak topraklara selam eden bir yağmur çevreliyor. Ardı sıra bir güneş, bir güneş ki en kuytudakini alıp çekiyor yanına… Ama o da ne! Her yeri aydınlatan bu güneş, pislikleri de gün yüzüne çıkardığı için olsa gerek, birilerini rahatsız ediyor. Suni bir fırtına ile güneşi tepe taklak ediyor ve kovuluyor güneş “birinci köyden”… Özallı Yıllar… Memleket kan revan… Memleket yorgun… İhtilal mağduru memleket… Yine bir güneş, yine ışıklar, yine umutlar, yine gökyüzü bereket yağıyor ve ne yazık(!), pislikler yine aşikar… “İkinci köy”den de O kovuluyor suni bir fırtına ile… “Bu şarkı burada bitmez” demişti en son… Bir şehri alıp “şehr-i Ala” etmişti O da… Neden sonra birkaç mısra döküldü dudaklarından ve mahpushane kapısında buldu kendini “bu şarkı burada bitmez” diyerek, bitmedi velhasıl; ama O’nu da kovdu bu uyduruk fırtına. O’nun köyü “üçüncü”ydü… Şiir demişken… Herkesten farklı yazardı o, çok güzel yazardı o, tamam, asiydi, ram değildi, soyadı Ran olduğu içindir ki, “ram” olmadı hiç. Sebebi bu olsa gerek, “dördüncü köy”den de onu kovdular…Yine uyduruk fırtına-yaparlar… “Halkların Kardeşliği” adına… Kiminin “Ahmet Abi”si, kiminin “Şarkılarını severim ama kendisinden nefret ederim.” cilerin başrol oyuncusu, kendilerini vatanın sahipleri olarak ilan etmişlerin ise “biricik malzemesi” idi o. Herkesin onunla ilgili söylediği tek ortak nokta “şarkıcı” olması idi. Ama kimse “şarkıcı” demedi ona, “vatan haini” daha bir yakışıyordu adının önüne kimilerince… Onu kovan fırtına, kovma gerekçesi olarak “bundan böyle beşinci köyde Kürtçe yayın serbest” diyen fırtınanın ta kendisiydi… “Basın-yayın” ama sakın gerçekleri konuşmayın… “Altıncı Köy”de bir gazete var. Kovulacağını bile bile “ben yolumdan dönmezem” dedi hep. Kovuldu elbet, hem de defalarca… Ufak tefek “görüntü” değişiklikleriyle “durmak yok, yola devam” dedi hep, ki devam da ediyor yoluna. Bütün uyduruk fırtına girişimlerine rağmen… Elbette başörtüsü… “İnandığım gibi yaşamama engel olmayın!” sloganları yankılanıyor “yedinci köy”ün sokaklarında. Yıllardır en temel haklarından mahrum bırakılan bu insanları da kovdu hep bu “fırtına-yaparlar, beyin-savarlar”. Ve Üstad… Sanırım bu yalancı fırtınalar Üstad için şöyle düşünüyorlardı: “ Sen şair adamsın, içerde daha güzel şiirler yazarsın!” Bu akla müteakiben “sekizinci köy”ün üstadı, bir tanesi de köyünden edildi… Ve içimizdekiler… Şimdi nereye baksak, ne yana dönsek, kime bir şey diyecek olsak; iki kere düşünmemiz isteniyor bizden ya da daha net bir ifadeyle “kitabına uydurmamız.” Biz bu köyü “gitmesek de görmesek de bizim köyümüzdür.” diye değil, bu köyün ta içinde yaşadığımız için seviyoruz ve artık kovulmak istemiyoruz kendi öz yurdumuzdan. “Sekizinci Köy”ün üstadının tabiriyle “Bıktık öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya hissetmekten!” Ya da daha gerçekçi olalım değil mi dostlar : Merhaba Onuncu Köy! Saygılar...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|