Son günlerde ülkenin en önemli gündemi darbe. Fakat gün yüzüne çıkan son darbe planı öyle tüyler ürpertici ki içinde cami bombalanmasından kendi jetimizi düşürmeye kadar ne ararsanız var. Üstelik bu planı yapan TSK içindeki üst düzey subaylar.

Bizler ordu içinde yaşanan bu olaylara sadece günümüzde şahit olmadık. Türklerin savaşçı yapısından olsa gerek, ordumuz dönem dönem baştaki bazı askerlerin etkisiyle bozulmaya uğradı. Bu bozulmalardan biri de Yavuz Sultan Selim zamanın yaşandı.

İran seferinden dönen Yavuz, asker içinde bir disiplinsizlik olduğunu fark eder ve sefer esnasında yaşanan hadiseleri detaylarıyla tettkik ve tahkik eder. Bu bağlamda dönemin devlet adamlarını, üst düzey askeri yetkililerini huzuruna çağırır, suçlarını tek tek tespit eder. Yeniçeri askerleri ise disiplinsizlik nedeniyle padişahtan af diler.

Cihan hükümdarı Yavuz'u en çok rahatsız eden hadise ise can düşmanı olan İran Şah'ının savaşta bir iki gün Osmanlı'ya esir düşmüş karısının bir kazasker ile evlenmesi olur.

Yavuz; itaatsiz olan, askeri isyana teşvik etmeye kalkan ve can düşmanı da olsa Şah İsmail'in esir karısını nikahına alma gibi bir edepsizlikte bulunan kazasker Tâcizâde Cafer Çelebi'yi karşısına alır.

Peygamberin dahi övgüsüyle şereflenen bir ordunun mensubu nasıl böyle davranabilir? Yavuz böyle bir suçun cezası ne olmalıdır diye Cafer Çelebi'ye sorar. Cafer Çelebi boynu bükük bir şekilde; "Eğer sabit olursa cezası idamdır" der. Bu cevap üzerine Yavuz Cafer Çelebi'ye şu karşılığı verir:

"Senin fesadın, bence gerek lâhikan ve gerek sabıkan sabittir ve kendi hakkındaki fetvayı kendin verdin"

Böylece Cafer Çelebi Divan'ı hümayun önünde idam edilir.

Peki şimdi sormak lazım sayın Genelkurmay Başkanına; peygamber ocağını cami bombalatmaya alet etmeye kalkanların, kendi jetlerimizi düşürmeye yeltenenlerin cezası ne olmalıdır?

Bakalım Sayın Başbuğ, şerefli ordumuzu bu kara lekeden kurtarıp sorumlu askerler için gerekeni yapabilecek mi?