|
![]() |
#1 |
![]() Türkiye son günlerdeki hamlelerle uluslararası politikanın yıldızı haline geldi. Şimon Peres ile Abbas'ı bir araya getirdi. Yıllardır Türkiye'ye gelmeyen Suudi Kralı bir yıl içinde ikinci kez geldi. Beşşar Esad atacağı adımlar öncesi, Ankara'nın gözlerinin içine bakar oldu. Gürcistan'daki karışıklıklar, Kafkaslardaki gelişmelerde Türkiye inisiyatif alıyor. İran'la ilişkileri olabildiğince dengeli götürüyor.
Ortadoğu'nun en kilit ülkesi durumunda. Hem Batı ülkeleriyle hem de Doğu'yla maddi-manevi ilişki kurabiliyor. Tony Blair'in dediği gibi hiçbir AB üyesi ülkenin sahip olmadığı ilişkilere ve itibara sahip. Dost düşman herkesin kabul ettiği ya da hesap etmek zorunda kaldığı siyasi bir aktör durumunda. Daha kişilikli dış politika, içerideki siyasal destek ile birleşince, Osmanlı'dan sonra rahat yüzü görmemiş bu coğrafyada Türkiye ağabey devlet haline geldi. Türkiye, dış politikadaki bu etkinliğini terör örgütü için de kullanıyor ve daha çok kullanacak diye düşünüyorum. Bu anlamda kim ne derse desin önümüzdeki süreçte PKK'nın siyasal geleceği karanlık görünüyor. Türkiye, PKK'nın Kuzey Irak'tan bir şekilde atılmasını sağlayacak ve dışarıdan yeterli lojistik destek almasını engelleyecek. Bunu ya Amerika'yla ya AB ve Rusya ile anlaşarak yapacak. Ya da kendi bizzat müdahale ederek PKK'yı büyük ölçüde halledecek. Bu konuda neredeyse bütün bölge ülkelerinin de desteğini alabilecek bir durumda. Kuzey Irak'tan lojistik desteği kesilen örgütün içerideki küçülmüş varlığının da hiçbir anlamı kalmayacak. Hayatını ülkeyi yormaya vakfetmiş bir örgütün hakkından gelme konusunda Türkiye'nin kararlılığını görmek mümkün. Üstelik asker ile hükümet arasında da PKK'nın bitirilmesi için kararlılık birliği sağlanmış durumda. Hükümet bunu yaparken kendisine büyük destek veren, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Güneydoğulu vatandaşları da hırpalamamaya olabildiğince özen gösteriyor, örgütün taban bulmasını oldukça zorlaştırıyor. Bu nedenle; dışarıda her geçen gün biraz daha köşeye sıkışan terör örgütü, içeride olabildiğince sinirlerin gerilmesine oynuyor. Mesela DTP'nin yeni Genel Başkanı Nurettin Demirtaş, 'toplumda alabildiğince tepki oluşsun' diye PKK'ya yönelik operasyonlara karşı, '9 gencin üstüne 10 bin kişilik ordu gidiyor, bu doğru mu?' gibi açıklamalar yapıyor. Terörü bitirebilecek siyasi güçlerinin olduğunu falan söylüyor. PKK ile olabildiğince aynı karede yer almaya özen gösterdiği izlenimi veriyor. PKK'nın tek varlık gerekçesi bölgedeki gerginlik ve olağanüstü hal. Hiçbir ideoloji üretmeyen ve varlık sebebini tam olarak açıklayamayan örgüte hayat öpücüğü yine bürokrasiden geldi. DTP'yi kapatma davası açtırarak bunu gerçekleştirmeyi başarmış görünüyorlar. Şimdi şu sorulara cevap arayalım: Siz Kürt olsanız, insan haklarına kavuşmuş, ekonomik olarak rahat, dünyanın en gelişmiş ülkeleri standartlarında bir ülkede mi yaşamak istersiniz, yoksa 1930'ların Milli Şef dönemindeki tek parti yıllarında olduğu gibi baskıcı ve din düşmanı bir rejimin hüküm sürdüğü ülkede mi yaşamak istersiniz? Siz Kürt olsanız İstanbul'u, İzmir'i terk edip Şırnak'ta, Yüksekova'da Beytüşşebap'ta yaşamayı mı tercih edersiniz? Türkiye her geçen gün bir cazibe merkezi haline geliyor. Cazibe merkezi haline geldikçe de Kürt şovenizminin altı çöküyor. Altları boşalıp bütün siyasi gelecekleri kararanlar ise daha çok kan dökülmesi için olabildiğince provokatif davranıyor. DTP eğer belediye seçimlerinde de büyük bir yenilgi alırsa siyaseten toparlanabilmesi mümkün olmaz artık. Bütün ideolojik altyapısını Kürt milliyetçiliği üzerine kurmuş olan bir partinin yok olması, Kürt milliyetçiliğinin de sonu olacak. Parti olarak bütün hesaplarını onun üzerine yapıyor. Belediye seçimlerinden mutlaka başarılı çıkmak istiyor ve bunu yapabilmesi için de toplumun daha çok siyasallaşması gerekiyor. MEHMET KAMIŞ
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|