AK Gençliğin Buluşma Noktası
Star ve HaberTurk "Star" ve "HaberTurk" gazetesi köşe yazıları.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 07-19-2010, 22:18   #1
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart Orhan Gazi Ertekin - Yargısal Özgüvene Karşı Siyasi Özgüvenin Zaferi
Demokrat Yargı Eşbaşkanı Dr. Orhan Gazi Ertekin - Yargısal özgüvene karşı siyasi özgüvenin zaferi

Anayasa Mahkemesinin, mevcut Anayasa değişikliği sürecinin içinden çok kısmi bir dokunuşla yetinerek ve hatta bir çırpıda ve hızla başını alıp gitmesi bir çok siyasal ve yargısal aktörü karmaşık duygulara doğru sevk etti. Kararın “toplumsal ve siyasal denge”lere isabet ediyor olması “ne şiş yansın ne kebap” şeklinde vülgarize edilmeye çalışılırken, karar sonrası olan bitenlere anlam vermeye çalışan neredeyse tüm taraflar biraz tatminsizlik ve biraz kızgınlık ile biraz sakillik arasında gidip gelerek o çok iyi bildiklerini düşündükleri bir “geçmiş”ten nasıl bir “geleceğe” doğru yol aldıklarını tayin etmeye çalıştılar. Zaten, bugünlerde olan her şey sadece Anayasa Mahkemesinin değil, aynı zamanda yakın dönem Türk siyasi tarihinin bugüne taşıdığı bir “geçmiş” ile bundan sonraki “geleceğimiz” arasındaki hassas bir noktada dönüp duruyor.

Klişelerden sahici tahlillere

Tarafların gözlemlerini bu “dönüşüm”ü teşhis etmek için yürütüyor olmaları çok anlamlı. Fakat, “Cumhuriyet değerleri elden gidiyor” veya “diktatörlük bitiyor” yollu klişelerin mevcut gelişmeleri analiz çabasında hiç kimseye bir faydası yok. Gerçek, biraz daha farklı bir yerde; kurumsal ve yargısal direnç noktalarına karşın kendi siyasal ve sosyolojik inisiyatif alanlarını pekiştirerek ilerliyor. Bu nedenle artık hukuk ve yargı alanına daha sahici bir sosyal bilim analizinin taşınmasının zamanı geldi de geçiyor bile. Hukuksal olana siyasal boyutlardan ve hepsine sosyolojik ve tarihsel bir arka plan ile bakmak şart oldu.

Anayasa Mahkemesi kararının ilk ve en erken ilan edilmesi gereken sonuçlarından birisi, Türk Anayasa Mahkemesinin, kendisini Türkiye’deki siyasal ve hukuksal düzenin “son mercii” olarak görmek ve göstermekteki ısrarının devam ettiği olmalıdır.

AYM ‘in’ Atatürk ilkeleri ‘out’

Türk anayasa düzeninde “son mercii” sorunu çözümlenmemiş olmakla beraber Mahkeme, münhasıran yasama ve yürütmeye ait olması gereken “siyasal başarı”yı (yerindelik) ölçmek konusundaki yetkisini bir kez daha ilan etmiş ve böylece geleneksel yargısal özgüvenini sürdüreceğini göstermiş bulunmaktadır. Fakat, buradaki asıl önemli olan ve demokrat kesimlerin kaygılarını azaltacak şey bu yetki ilanının daha çok biçimsel ve Anayasa Mahkemesinin kendi soyut varlığına ilişkin olmasıdır. Çünkü, Mahkeme, bu kararıyla neredeyse ilk defa kendi varlığını, kendi varlık gerekçesi olan Kemalist ilke ve inkılapların anayasal imtiyazlarına öncelemiş bulunmaktadır. Başka deyişle, Mahkeme, kendi yetkisini genişlettiğini ilan etmiş olmakla beraber, Kemalist ilke ve inkılapların anayasal imtiyazı konusunu şüphe alanına çektiği bir karara imza atmıştır. Daha açık mı söyleyelim? Anayasa Mahkemesi ilk kez Atatürk ilkelerine yaslanan bir anayasal ideolojiden ayrıldı, yollarını ayırdı. Ak Partinin kapatılma davası ile kamuoyunda “türban davası” olarak bilinen davada da bu sürecin bazı izlerini görmek mümkündü. Bu davalarda, geçmişte sıkça yapıldığı üzere, mahkeme gerekçelerini Atatürk ilkeleri, laiklik ve Atatürk milliyetçiliği vb. gibi tarihsel göndermelere başvurmaksızın oluşturma yoluna gitmişti. Buna karşılık, bu davalarda verdiği kararların her ikisi de tüm olumsuzluğu ile siyasi aktörlerin özgüvenini alaşağı etmek çabası olarak tercüme edilmelidir. Zaten, elli yıllık yersiz ama olağanüstü bir özgüvene sahip olan Yargı ve özelde de Anayasa Mahkemesi, Merkez siyasetin dışından gelen tüm siyasal aktörlere henüz siyasal olgunlaşmalarını tamamlamadıkları uyarısının yapıldığı ve bu siyasi hiyerarşinin hukuksallaştırıldığı ana karargah özelliğini sürdürmüştü.

Anayasayı aşan ‘anayasa ruhu’

Mahkemeyi, Kemalist ideolojinin ana aracına dönüştüren süreç, esas olarak bütün yasal ve anayasal mevzuatın tek bir ideolojik önermeye (Atatürk ilke ve inkılapları) indirgenerek siyasal ve hukuksal tüm ihtilafların bu ideolojik ölçütlerde denetlenmesinin sağlanmasıydı. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi, anayasal demokrasinin tüm dinamik yapılarını, “demokrasi” yönünde değil “anayasa” yönünde geliştirme yoluna gidiyordu ve hatta mevcut anayasayı, anayasa metnini de aşan bir “anayasa ruhu” ile okuyarak yok etme sürecini işletiyordu her defasında. Bununla beraber, ilk defa, bu son karar ile, Anayasa Mahkemesinin, bu geleneğinde esaslı bir dönüşümün yaşandığını ilan etmek gerekiyor. İlk olarak, Mahkeme kendi varlığının “yeni döneme” nezaret etmesi konusunda ısrarını sürdürüyor. Fakat, kendisini tarihselleştiren gücün ideolojik etkilerinden de ciddi ölçüde sıyrılmış oldu. Bu durumun zincirleme sonucu ise, ideolojik denetimin artık aracı olamayacağını gösteren Anayasa Mahkemesinin siyasi alanın inisiyatifini genişletmiş olmasıdır.

İnisiyatifin toplumsal ve siyasal alanı doğru bu genişlemesi geçmiş 50 yıllık yersiz yargısal özgüvene karşı toplumsal ve siyasal özgüvenin ilk ve en önemli başarılarından birisi sayılabilir. Bu durumun kaçınılmaz olarak iki yönü bulunacaktır. İlki kendi siyasi varlık ve geleceklerini AYM’nin varlığına yükleyen bir kesimin siyasal aklının hüsrana uğratılması sürecini yaşıyor olmamız, diğer yandan da bugüne kadar siyasal merkezin dışında duran siyasal aktörlerin daha geniş ve eşitlikçi bir kamusal alanın içine girmelerinin müjdeleneceği yeni bir siyasal dönemin başlamasıdır.

Yargıda ‘ortaçağ’ sona eriyor

Bu kararın erkenden ilan edilmesi gereken bir diğer sonucu ise, yargıda, artık “ortaçağ”ın sona eriyor olmasıdır, ya da sona ermesinin önündeki en başlıca engelin kendini oyun dışı bırakmasıdır Bu ise, her şeyden önce HSYK ile ilgilidir. HSYK, artık herkesin bildiği üzere Türkiye’de yargının “gizli tarihi”dir. Hukuksal bir kurul olarak değil, bir “mini Milli Güvenlik Konseyi” olarak bugüne kadar çalışan HSYK, sanıldığı gibi 1982 Anayasası kurumu değildi. HSYK, 1982 Anayasasına sonradan monte edilen, esas olarak 12 Eylül cuntasının 13 Mayıs 1981’de kendi elleriyle kurdukları özgün bir “ortaçağ” yapısıydı. Anayasa değişikliği sürecinin bu bakımdan en önemli özelliği, bir yandan HSYK’nın geniş bir kamuoyu nezdinde tartışılmasını ve demokrat bir kamuoyu nezdinde tamamıyla ifşa olmasını sağlaması, öte yandan muhtemel HSYK’nın ana aktörleri olan kürsü hakim ve savcılarının yargı yönetiminde yer almalarının normalleştirilmesi sürecini başlatmış olmasıdır. AYM’nin ise HSYK’nın sadece seçim yöntemlerine dönük kısmi bir iptal yoluna gitmesi, değişiklik teklifinin önerdiği muhtemel HSYK’nın artık önünde durulamaz bir tarihsel gelecek olduğu gerçeğini genelleştirmesi ve bir kez daha onaylaması anlamına gelmiştir.

AYM kararından çıkartılması gereken son bir sonuç ise, Türk modernleşmesinin 200 yıllık tarihi içinde ilk kez toplum ve siyasetin kendi özgüvenini devlet organları karşısında edinmeye başlamış olması ile ilgilidir. Toplumun ve siyasetin inisiyatifi ne mutlu bir gelişmedir ki bir süredir kendine has bir harekete dönüşerek ilerlemektedir ve hukuk ve yargı alanındaki tüm tartışma konularından kendi entelektüel, sosyal, kültürel ve etik haklarını istemeye başlayan bir kamuoyu kendi başarısının ilk sonuçlarına AYM’nin bu kararı ile ulaşmış bulunmaktadır. Demokrat Yargı Derneğimiz, toplumun ve siyasetin, geleneksel iktidarın bugüne kadar hep büyük bir kıskançlık ile kendisine sakladığı hukuk ve yargı alanından kendi haklarını talep etmesinin aracısı olmuş ve yeni oluşan kamuoyunun kendi çapında bir sözcüsü konumuna yükselmiştir.

Toplum inisiyaif alıyor

Özellikle, Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Can’ın “yokluk” müessesesine ilişkin hukuksal tartışma önerisinin yargı karşısında toplumun ve siyasetin özgüvenini öne çıkaran tarihi bir girişim niteliği taşıdığı herhalde en başta teslim edilmesi gereken bir durumdur. Bu tartışma önerisi, birçok açıdan, Türkiye’deki hukuk ve yargı kültürü içindeki tartışma gelenekleri bakımından yıkıcı olmuştur. En önemlisi, Türk hukuk geleneği içindeki hukuk tartışmalarının bugüne dek kamuoyu ile paylaşılması zaruri olan bir kamusal etkinlik alanı olarak görülmemesidir. Bu durum yargısal süreçlerin kapalı kapılar ardında ve son derece dar bir mesleki ve sosyal alanın bilgisi üzerinden zuhur etmesine yol açmış ve yaratılan bu “sosyal boşluk” yargısal süreçlerin sadece iktidara ait bir etkinliğe dönüşmesini sağlamıştır. Oysa, Derneğimizin ve Eşbaşkan Osman Can’ın da vurguladığı üzere yargısal süreçler devlete ait bir alan olduğu kadar toplumsal kamuoyuna ait süreçlerdir de. Kamuoyunun paylaşmadığı bir hukuksal tartışma süreci, bugüne kadar gerçekleştiği üzere eksik bir kamusal eylemden başka bir şey değildir. Toplum ve siyasetin, hukuk ve yargıya dair tartışmalardan kendi haklarını artık isteme zamanının gelmesinin sebebi de budur ve özellikle son 5 yıldır Türkiye kamuoyu, hukuk ve yargı alanını ve tartışmaları sadece yargı organlarına bırakmama konusunda ısrarlı ve kararlı bir biçimde ilerlemektedir. AYM’nin kararı, halkın içinde giderek yaygınlaşan bu kararlı eleştiri alanının ne kadar yerinde ve tarihsel olduğunu da ortaya koymuş, halkın kendi mukadderatı konusundaki kudret ve iradesine sahip çıktığı sürece “türban kararı” veya “367 kararı” gibi antidemokratik kararların bir daha zuhur edemeyeceği gerçeğini hepimize bir ders olarak göstermiştir.

Star 12.07.2010

 


Konu Cihannur tarafından (07-19-2010 Saat 22:20 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi