![]() |
#1 |
![]() Osman Can
![]() Siyaseti resetleme hamlesi Her şey olması gerektiği gibi. Basında yer alan bilgilere ve ardından Hükümet Sözcüsü'nün yaptığı açıklamalara bakılırsa, Türkiye'de iktidarı belirleyebilecek, etkileyebilecek hangi alanlar varsa, bu alanlarda bilinen ve etkili tüm figürlerin dinlendiği anlaşılıyor. Bu konunun detayları önümüzdeki süreçte netleşecek. Ama böyle bir hamlenin sağlayacağı imkânları bir düşünün! Siyasal bir kadronun neredeyse tamamı, sermaye, bürokrasi, akademi ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile farklı politik pozisyona sahip olsalar da, siyasette karşılığı olan tüm aktörler tasfiye edilebilir. Tasfiye edilmeyecek olanlar yönlendirilebilir, değilse sindirilebilir. Zarar potansiyeline veya işe yararlığına göre tabii ki... Yani Türkiye siyasal kadrolar bakımından sıfırlanabilir ve yeniden başlatılabilir! Elbette her zamanki gibi hukuk perdesi altında... Ceza Muhakemesi Kanunu'nun filanca maddesi dinleme imkânı veriyor. Ceza Kanunu'nun falanca maddesinde sayılı suçlardan birinin işlendiğine yönelik şüphe varsa savcı harekete geçer, hâkim karar verir, dinleme başlar, her defasında süre uzatılır vs., vs., vs. Yetki, kanunda yazılı, bunda şüphe yok. Ancak, mesele hukuken tanınan bir yetkinin kullanılması ve onunla bağlantılı kuralların uygulanması değildir. Mesele "ilk karar". Yani her şeyin başlangıcı olan eylemin veya olayın nitelendirilmesi... Ve bu, hiçbir kanunda yazmaz, zira kişide bitiyor. Şöyle diyelim, kitap "bomba" olarak nitelendirilirse ne olur? Elbette hukuk kuralları işletilmeye başlanır. Kitabı basanlar, satanlar, pazarlayanlar, tavsiye edenler, okumak için ödünç verenler, tartışmak için bir araya gelip tartışanların tamamı örgütlü suç kapsamında tutuklanır. Tabii ki usul kurallarına göre... Ama sorun o kurallarda değil, insanların itirazı da o kurallara değil. Sorun ilk kararda, nitelendirmede... Yani "yetkili" olan kişinin kararında, onun "takdiri"nde. Hiçbir kitap "kitaba bomba demek yasaktır" demez. Bir ülkenin hükümeti suç örgütü olarak nitelendirilir ve öyle takdir edilirse, elbette iktidarı ayakta tutan sermaye, sivil toplum aktörleri, akademisyenler, hukukçular, entelektüeller, medya grupları, toplumsal pek çok aktör, bu suç örgütüyle bir şekilde ilişkilendirilir. "Yetkili" olanın ilk "takdir"i arızalı ise, tüm süreç arızalı hâle gelir. Kötü niyetli ise, hukuk kuralları, hukukun asla kabul etmeyeceği bir amaç için kötüye kullanılmış olur. Hukukun varlık sebebi ve uygulanmasını meşrulaştıran şey kamu yararıdır. Amaç bu değilse, sonraki uygulamalar hukuk değildir. Sonrası için "hukuka saygı" iddiası, hukuka saygısızlığın diğer bir adı olur. Yargı bağımsızlığı iddiası, siyaseti ve toplumu, bireyleri katletmenin lisansına dönüşür. Hukuka saygı, hukuku, hukukun var oluş amacına uygun olarak kullanmakla başlar! Bir tür siyaseti resetleme hamlesi... Bir tür darbe girişimi... Bunda şüphe yok. Ama ben başka yerdeyim ve orada durmaya devam edeceğim! İtiraf edeyim! Türkiye'de ben de olsam ben de aynı şeyi yapardım herhâlde. Zira Türkiye'de iktidarın yüz yıllık yapısı ve anayasal düzeni bunun için yeterli cazibeyi ve motivasyonu sunuyor! Kapsayıcı ve paylaşımcı olmayan siyasal kurumlara sahip olmadığı için tüm iktidarı, imkânları, rantı vs.merkezde toplayan katı merkeziyetçi bir yapı var oldukça, kolay yoldan ona ulaşmak dururken, neden demokrasinin zahmetli yolunu tercih edeyim? Neden avamı ikna etmek için uğraşayım ki? Halka ait kılınmamış kurumlarını ele geçiririm, iktidar benim olur, olmazsa da Kartaca'yı yakarım. "Ya benimsin ya kara toprağın" derim. Üst perdeden üretilen teori ve söylemler, modern-laik veya arkaik-batıni yapıların bu motivasyonunu maskeliyor. Bu motivasyonun ürettiği resetleme hamlesi, kapsayıcı olmayan anayasal düzenin kalıcılaşmasını hedefliyor. Kurumsal resetlemeyi engelliyor. Meselenin esası bu. Kaynak Akşam 25.02.2014
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|