AK Gençliğin Buluşma Noktası
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-26-2007, 15:48   #1
Kullanıcı Adı
mesudum47
Standart OSMANLI MAGNA CARTASI

Bu Topraklarda 'Sivil Sözleşme' Dediğin Böyle Olur!
Ekim 1808, İstanbul


Tahtta III. Selim'le 19. yüzyıla giren Osmanlı İmparatorluğu 1789'da gerçekleşen
Fransız Devrimi'nin tüm Avrupa'ya yaydığı rüzgarlardan etkileniyordu. Zaten
oldukça uzun bir zamandır sürmekte olan "yenileşme" ve "modernleşme" çabaları
III. Selim'le birlikte yeni boyutlar kazanıyordu. Uzun zamandır askeri bir
örgütlenme olarak etkinliğini yitirmiş olan Yeniçeri Ocağı yerine kurulan Nizamı
Cedid, yani "Yeni Düzen" adını taşıyan ordu sadece askeri açıdan değil bütün
bir toplumsal düzen açısından da bir mesajı içeriyordu.
Yeniçeriler bu "Yeni Düzen" işinden memnun değildiler ve sonuçta ayaklandılar.
Kabakçı Mustafa İsyanıyla III. Selim'i devirdiler ve 29 Mayıs 1807'de yerine IV.
Mustafa'yı tahta çıkardılar. Nizam-ı Cedid yanlıları kılıçtan geçirilirken önde
gelen bazıları kaçarak Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa'ya sığındılar.
Rusları Silistre'de durdurmakla ünlü Alemdar Mustafa Paşa okuma yazma
bilmeyen bir askerdi, ancak III. Selim'e bağlı ve onun yapmak istediği
düzenlemeleri destekliyordu. Kendisine sığınanlar Alemdar Mustafa Paşa'yı
ordusuyla İstanbul'a yürümeye ve III. Selim'i yeniden tahta çıkartmaya ikna
ettiler. Nitekim 1808 yazında Rumeli askeriyle İstanbul'a yürüyen Alemdar
Mustafa Paşa, daha önce Kabakçı Mustafa'yı öldürttüğü için hızla duruma
egemen oldu ve sarayın kapısına dayandı.
Ancak IV. Mustafa III. Selim'in ve şehzade Mahmud'un öldürülmelerini
emretmişti. Saraya girdiğinde III. Selim'in cesediyle karşılaşan Alemdar Mustafa
Paşa haremdeki kadınların kendisini saklamaları sayesinde kurtulan II.
Mahmud'u 28 Temmuz 1808'de tahta çıkaracaktı.
Yeni padişah tarafından sadrazamlığa getirilen Alemdar Mustafa Paşa III.
Selim'in başlattığı reformların sürdürülebilmesi için merkezi otorite (padişah ve
İstanbul) ile yerel otoriteler (ayan ve taşra) arasında bir uzlaşmanın
yapılmasının ve ilişkilerin yeniden düzenlenmesinin zorunlu olduğunu
düşünüyordu. Kendisi de bir ayan, yani bir tür yerel derebeyi olduğu için bu
zümreyi iyi tanıyordu.
Merkezi otorite zayıfladıkça doğal olarak yerel otoriteler güçlenip çoğalıyor,
bunlar arasında karşılıklı olarak belirlenmiş ve kabullenilmiş bir ilişki
olmayınca da ortaya bir kaos çıkıyordu. En ünlüleri Anadolu'da Çapanoğulları,
Cabbarzadeler, Karaosmanoğulları, Trabzon'da Tuzcuoğulları, Musul'da
Kotalhalilzadeler, Arnavutluk'ta İşkodralı Mustafa Paşa, Yunanistan'da
Tepedelenli Ali Paşa olmak üzere Bulgaristan, Lübnan ve Arabistan da zaten
yerel derebeylerin yönetimindeydi.
İstanbul'daki merkezi yönetimin yeni güçlü adamı Sadrazam Alemdar Mustafa
Paşa tüm ayanları İstanbul'da bir toplantıya, "Meşveret-i Amme"ye davet etti.
Her biri kendi ordusuyla İstanbul'a çağrılan ayanların bu toplantıya fazla rağbet
ettikleri söylenemez. Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Bulgaristan ayanları başta
olmak üzere önemlice bir bölümü toplantıya katılmadı. Ama yine de ayanlardan
bazıları kendisi geldiği gibi, bazıları da temsilci gönderdiler.
İstanbul'un çevresi bu ayanların askerlerinin rengarenk giysilerinden ve
çadırlarından oluşan ordugahlarla ilginç bir görüntüye bürünürken
Kağıthane'deki Çağlayan Köşkü'nde gerçekleştirilen toplantı sonucunda 7 Ekim
1808'de yerel otoritelerle merkezi otorite arasında bir tür konsensüs anlamına
gelen yazılı bir sözleşme ortaya çıktı. Aslında yine çok fazla ayan tarafından
onaylanmayan ve 'Sened-i İttifak' adı verilen bu belgeye göre, padişahın ve onun
temsilcisi olan sadrazamın otoritesi yeniden sağlamlaştırılarak buyruklarına
uyulacağına söz veriliyor, ama buna karşılık ayanların da meşruiyeti tanınmış
oluyordu.
Padişaha karşı bir ayaklanma durumunda ayanların emir beklemeden İstanbul'a
askeri yardıma gelmeleri de kabul edilen belgede, ayrıca vergi sisteminin her
yerde aynı şekilde uygulanacağı ve padişahın gelirlerine el konmayacağı,
ayanların bölgelerinde adil bir yönetim sağlayacağı ve birbirlerinin özerkliğine
dokunmayacakları da benimseniyordu. Aslında merkezi otoriteyle yerel
otoritenin karşılıklı olarak birbirlerini tanırken yetkilerinin de
sınırlandırılmasını içeren bu sözleşmeden ne padişah, ne de mühür basmak
zorunda kalan ayanlar memnun olmuştu, ama durumu kabullenmiş göründüler.
Sened-i İttifak'la konumunu güçlendirdiğine inanan Alemdar Mustafa Paşa,
Nizam-ı Cedid yerine Sekban-ı Cedid'in kurulmasına karar verecek ve bu arada
Yeniçerileri çok rahatsız eden önemli bir karar daha alacaktı; yeniçerilerin aylık
cüzdanları olan esamelerin alınıp satılmasını yasaklayacak, böylece önemli bir
gelir kaynağını ortadan kaldırmış olacaktı.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda Yeniçerilerin Alemdar Mustafa Paşa'yı ortadan
kaldırmak için örgütlenmeleri kadar doğal bir şey olamazdı. Nitekim bu
doğrultuda hazırlıklara giriştikleri açıkça görülüyordu. Bu arada Alemdar
Mustafa Paşa'nın Rumeli'den yanında getirdiği askerler de İstanbul'da yozlaşmış
ve dağılmıştı. Alemdar Mustafa Paşa hem kendi elleriyle tahta oturttuğu
padişaha, hem de ayanlarla yaptığı sözleşmeye fazla güvenmiş olacak ki,
Yeniçerilerin hazırlıklarına karşı Rumeli'ye gidip tekrar asker toplayarak
İstanbul'a gelmesi önerilerim reddedecekti.
Sonunda Yeniçeriler ayaklandılar. Sened-i İttifak'la yetkilerinin
sınırlanmasından hoşnut olmayan padişah da parmağını oynatmadı,
Yeniçerilerin ayaklanması durumunda İstanbul'a koşup gelmeye söz veren ayan
da. Alemdar Mustafa Paşa, konağını saran Yeniçerilerle baş edemeyeceğini
anlayınca 15 Kasım 1808'de mahzenine barut doldurup ateşleyerek kendisiyle
birlikte yüzlerce yeniçeriyi de havaya uçurdu.
Osmanlı'da sivil toplum sözleşmesine ilk örnek, hatta İngiltere'de kral ile
derebeyleri arasında yapılan Magna Carta Libertatum'a gönderme yapılarak
"Osmanlı Magna Cartası" diye de anılan bu belgenin ömrü ancak beş hafta
sürdü. İngiltere'de yerel otoriteler merkezi otoritenin yetkilerini sınırlamak
üzere Magna Carta'yı kabul ettirmişti, oysa Osmanlı'da yerel otorite arasından
sivrilerek merkeze gelmiş bir sadrazam, hem padişahı, hem de diğer ayanları
hizaya getirmeye kalkışmıştı.

Yani Magna Carta'nın İngilizi ile Osmanlısının karşılaştırılması pek mümkün
değildi. Birisi gerçekten anayasal bir düzen doğrultusunda sahici bir adımdı,
diğeri ise daha baştan ölü doğmuştu ve tek sahibinin de ölümüyle birlikte
tamamen tarihten silinecekti. "Tarihten silinmesi" sözcükleri bir mecaz değil
gerçekti; çünkü daha sonra güçlenerek yerel derebeylerini yok etmeye girişen II.
Mahmud, Sened-i İttifak'ın aslını da yakıp, yok edecekti.
Sonraki kuşaklar bu belgenin ancak Cevdet Tarihi'nde verilen kopyasını görüp,
inceleyebileceklerdi...

 

mesudum47 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi