![]() |
#1 |
![]() HABÂİS: Kötülükler, kötü şeyler.
HABÂSET: Kötülük, alçaklık, fenalık. HABB-HABBE: 1. Tane, tohum, 2. Parça. HABER-İ SÂDIK: 1. Doğru haber. 2. Peygamberimizin sözü, hadis. HABÎB: Sevgili, dost. HABİB-İ HÜDÂ: (Hüdâ'nın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.). HABÎB-İ KİBRİYA: Kibriyanın sevgilisi. Hz. Muhammed (s.a.v.). HABİBULLAH: (Allah'ın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.). HABÎS: Kötü, alçak, pis. HABL: İp, urgan, halat. HABLÜ'L-METİN: Sağlam ip. İslâ-miyet, Kur'ân-ı Kerim. HABT: İptal etme, bozma, bozulma. HACALET: Utanma, utangaçlıkla şaşırma. HACCAC: 1. Irak valisi olup, müslümanlara zulmeden Yusuf bin Sakifî'nin ünvanı. 2. Delil ile galip olan. HÂCET: İhtiyaç, gereklilik.DEF-İ HÂCET: Abdest bozma.ARZ-I HÂCET: Eksiğini, isteğini bildirme. HACR: 1. Men etme, yasak etme. 2. Kucak, oğuş, himaye. HACR-I TAHRÎM: Haramı yasaklamak. HADD: 1. Sınır. 2. Gerçek değer. 3. Şeriatçe verilen ceza. HADD-İ TAM: Tam sınırında, derecesinde, kıvamında. HADES: 1. Yeni olma, sonradan olma. 2. Abdesti tazelemeyi gerektiren şey, manevî pislik. HÂDİ: 1. Hud'a yapan, hileci, aldatıcı. 2. Fena, bozuk. HÂDÎ: Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit. HADİS: Peygamberimizin sözü. HÂDİSÂT: Yeni olan şeyler, olaylar. HÂDİSÂT-I ACÎBE: Şaşılacak, garib olaylar. HÂDİSE: Yeni olan, sonradan olan şey, olay. HADİS-İ KUDSÎ: Mânâsı Allah tarafından vahyedilen, lafzı Peygamberimize ait hadis. HAFA: Gizlilik, kapalılık. HAFAYA: Gizli şeyler, sırlar. HAFAZA: 1. Muhafızlar, koruyucular, bekçiler. 2. Koruyucu melekler. HÂK İLE YEKSAN: Toprakla bir yıkık, harap, yerle bir. HÂK: Toprak. HAKAİK: Hakikatler, gerçekler. HAKAİK-İ SÂBİTE: Değişmez hakikatler. HAKAMEYN: İki hakem: Sıffîn vak'asında Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında hakem seçilen Amr b. Âs ile Ebu Musa el-Eş'arî. HAKAYIK: Hakikatler, gerçekler. HAKEM: Bir işte karar vermeye yetkili kişi. HAKÎKAT: 1. Bir şeyin aslı, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru. 3. Sadakat kadirbilirlik. Sözlük anlamıyla söylenen söz. HAKÎM: 1. Âlim, bilgin. 2. Doktor. 3. Hikmeti bilen, filozof. (Allah'ın isimlerinden) HÂKİM: Hakim, yargıç, hüküm veren, hükmeden, hükümran olan, üstün olan. HAKÎM-İ MUTLAK: Allah.KİTAB-I HAKÎM: Kur'ân. HÂKİMİYET: Hakimlik, üstünlük, egemenlik. HAKİR: İtibarsız, değersiz, önemsiz. HAKK: Doğruluk, insaf, hak. (Allah'ın isimlerinden biri) HAKK-I MÜDAFAA: Savunma hakkı. HAKK-I MÜKTESEB: Elde edilmiş hak. HAKK-I ŞİRB: İçme, hayvan veya tarla için su olma hakkı. HAKKU'L-YAKÎN (HAKKE'L-YAKÎN): Bilgi ve marifet mertebelerinin en yükseği, bizzat yaşayarak elde edilen bilgi, gerçeğin özünü kavramak. HAKŞİNASLIK: Doğruyu, hakkı tanımak. HALÂL: 1. Dostluk. 2. İki nesne arası açık olmak. HALÂS: Kurtulma, kurtuluş. HALASKÂR: Kurtarıcı. HALÂVET: 1. Tatlılık, şirinlik. 2. Zevk. HALEF: Birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, ardıl. HALET: Hal, suret, keyfiyet. HALET-İ İHTİZAR: Can çekişme hali, sakınılacak hal. HALET-İ NEZİ': Ölüm hali, sekarat-ı mevt. HALF: Yemin etmek. HALHAL: Kadınların ayak bileklerine taktıkları altın veya gümüş halka, ayak bileziği. HÂLIK: Yaratan, yaratıcı. (Allah'ın isimlerinden) HALÎL: 1. Dost. 2. Zevc, koca. HALÎME: Yumuşak huylu kadın. (Peygamberimizin süt annesinin adı) HÂLİS: Hilesiz, katkısız, duru. HALK: Yaratma, yaratılma. HALK-I CEDÎD: Yeniden yaratılış. HALK-I DÜ CİHAN: İki cihanın halkı, ölüler ve diriler. HALT: 1. Karıştırma. 2. Uygunsuz söz söyleme. HALVET: 1. Yalnız kalma, tenhaya çekilme. 2. Tenha yer, ibadet için tenha hücre. HÂM: Çiğ, olmamış. HAM: Eğri, bükülmüş. HAMD Ü ŞÜKRAN: Allah'ı minnet ve şükranla övme. HAMD: 1. Övgü, medh. 2. Allah'a şükran hislerini bildirmek. HAME: 1. Yük. 2. Ana karnındaki çocuk. HAME: Balçık, çamur HAMEİN MESNUN: Değişken balçık. HÂMÎ: Himaye eden, koruyucu. HAMÎD: Allah'ın adlarından. HÂMİD: Hamd eden, şükreden. (Hz. Muhammed (s.a.v.)'in lakabı.) HAMİE: Balçıklı, çamurlu. HÂMİL: 1. Yüklü. 2. Gebe. HÂMİLE: Gebe kadın. HÂMİŞ: Mektubun altına ilave edilen yazı, hâşiye, dipnot. HAMR: Şarap. HAMÛLE: 1. Yük. 2. Gemi yükü. HANEDAN: Kökten asîl ve büyük aile, ocak. HANİF: İslâmiyetten önce Allah'ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim dinine bağlı olan kimse. HÂRÂBAT: Harabeler, viraneler, meyhaneler. (Ziya Paşa'nın meşhur antolojisi). HARABE: Şehir ve ev yıkıntısı, virane. HARBÎ: 1. Harble ilgili. 2. Savaş yerinde bulunan ve müslüman olmayan kimse. 3. Anlaşma yapılmamış düşman. 4. Tüfek doldurma âleti. HAREC: 1. Darlık, sıkıntı, zorluk. 2. Günah. HAREM: 1. Girilmesi serbest olmayan yer. 2. İhrama girilen yerden itibaren Kâbe'ye doğru olan kısım. HAREM-İ ŞERİF: Kâbe ve civarı. HARİKULÂDE: Olağanüstü, eşi görülmemiş. HARS: 1. Tarla sürmek. 2. Yarmak. 3. Ekin, kültür. HASÂNET: Bir bina veya yapının sağlamlığı. HASB: Göre, nazaran, gereğince. HASBE: Kızamık hastalığı. HASBE'L-ÂDE: Âdet gereği, alışıldığı gibi. HASBE'L-BEŞERİYE: İnsanlık gereği. HASBETEN LİLLAH: Allah rızası için. HASEB: Baba tarafından gelen soyluluk, asalet. HASED: Haset, kıskançlık, çekememezlik. HASENÂT: İyilikler, güzel işler. HASENE: İyilik, güzel iş. HASF: Yere batma, ışığı sönme. HÂSIL: Husûle gelen, peyda olan, çıkan, üreyen. HÂSILA: Bir işten elde edilen sonuç. HÂSIL-I KELAM: Sözün özeti. HÂSİD: Haset edilen, kıskanç. HÂSİR: 1. Hasret çeken, meramına kavuşamayan. 2. Zarar görmüş. HASÎS: 1. Nekes, cimri. 2. Alçak, değersiz. HASLET: Tabiat, huy, yaratılış. HASR: 1. Sıkıştırma. 2. Etrafını çevirme, mahsus kılma, tahsis etme. HASR-I EVKAT: Bütün vakitlerini o işe verme. HASR-I NEFS: Kendini o işe adama. HASSA ORDUSU: Hükümdarın kendine mahsus ordusu. HÂSSE: Bir şeye mahsus olan kuvvet, duygu. HAŞERAT: 1. Küçük böcekler; Karınca, akrep, yılan gibi hayvancıklar. 2. Değersiz ve zararlı adamlar. HAŞÎN: Katı, sert, kırıcı, kaba. HÂŞİR: Toplayan, bir araya getiren. HAŞİYE: Dipnot. HAŞR Ü NEŞR: Toplayıp dağılma, haşir neşir. HAŞR: 1. Toplama. 2. Ölüleri diriltip mahşere çıkarma. 3. Kur'ân'-ın 59. sûresi. HAŞYETULLAH: Allah korkusu. HATA: 1. Yanlış, yanılma. 2. Günah. HÂTEM: Mühür. HATEMÜ'L-ENBİYA: Peygamberlerin sonuncusu: Hz. Muhammed (s.a.v.). HÂTİM: 1. Mühürleyen, mühürleyici. 2. Bitiren, sona erdiren. HÂTİME: Son, nihayet. HATT: 1. Çizgi. 2. Satır. 3. Yazı. HATT-I KUR'ÂN: Kur'ân yazısı. HAVÂİC: İhtiyaçlar. HAVÂRİYYÛN: Hz. İsa'nın oniki kişiden ibaret olan ashabı. HAVASS: 1. Hasseler, duyular. 2. Muhterem ve seçkin kişiler. HAVASS-I HAMSE: Beş duyu. (Görme, tatma, işitme, dokunma, koklama) HAVÂYİC-İ ASLİYE: Aslî ihtiyaçlar. HAVF VE RECA: Korku ve ümit. HAVF: Korku, korkma. HÂVİ: İhtiva eden, içine alan, şâmil, içeren. HÂVİYE: Cehennemin yedinci katı, en şiddetli yeri. HAVL: 1. Sene, yıl. 2. Etraf, çevre. 3. Kuvvet, kudret. HAYA: 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edeb. 3. Günahtan kaçınma. HAYAT: Dirilik, canlılık. HAYAT-I BÂKİYE: Ölümsüz hayat. HAYAT-I BEŞER: İnsan hayatı. HAYAT-I FÂNİYE: Geçici hayat. HAYLİ: Oldukça. Epeyce. HAYR Ü ŞER: İyilik ve kötülük. HAYR: İyi, faydalı, hayırlı. HAYRET: Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilmeme. HAYRHAH: Hayır sahibi. HAYRÜ'L-BEŞER: İnsanların hayırlısı Hz. Muhammed. HAYRÜ'N-NÂS: İnsanların hayırlısı. HAYSİYYET: Şeref, onur, itibar, değer. HAYSİYYET-İ EBEDİYYE: Edebî itibar. HAYT: İplik, lif, tel. HAYT-İ ESVED: Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı. HAYTÜ'L-EBYAZ: Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı. HAYY: 1. Diri, canlı. 2. Allah'ın isimlerinden. HAYYE ALE'L-FELÂH: Toplanıp felaha gelin, haydin felaha. HAYYE ALE'S-SALAH: Toplanıp namaza gelin, haydin namaza. HAYYÜ'L-KAYYÜM: Her an diri olan, yöneten, düzenleyen. HAYZ VE NİFAS: Aybaşı hali ve lohusalık. HAYZ: Kadınlarda aybaşı hali akıntısı. HAZER: Sakınma, kaçınma, korunma, çekinme. HAZF: Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma. HÂZIRA: 1. Şehirli. 2. Bir yere yerleşmiş. 3. Medeni. HÂZIRÛN: 1. Meydanda, gözönünde olanlar. 2. Hazır olanlar. HAZÎNE: Hazine, devlet malının saklandığı yer. HEBA: 1. Toz, zerre. 2. Boş, nafile. HEBÂEN MENSÛRA: Boşuna harcanarak. HEDEF: Maksat, amaç. HEDER OLAN: Boşa giden. HEDER: Boşa gitme, yok yere giden şey. HEDİY: Beytullah için getirilen kurbanlar. HEDY: Harem-i şerife götürülen kurban. HELÂK: 1. Mahvolma, ölme. 2. Harcanma. 3. Çok yorulma. HEMŞİRE: Kız kardeş. HENDESE: Geometri. HERC Ü MERC: Alt üst, karmakarışık, allak bullak. HERDEM: Her zaman, daima. HEREM: 1. İhtiyarlama, kocama. 2. Mısır ehramlarından biri. HETK-İ HÜRMET: Saygının ortadan kalkması. Şer'an haram olanın bozulması. HEVÂ: 1. Heves, istek, arzu, sevgi, hoşlanma. 2. Nefsanî zevklere uyma. HEVÂ-İ NESÎM: Latif hava. Mâne-vî gıda. HEVAMM: 1. Böcekler, haşereler. 2. Yılan, pire, akrep gizli zararlı hayvanlar. HEVÂPEREST: Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan. HEVDEC: Kadınların binmesi için deve üzerine yapılan küçük mahfel. HEY'ET: 1. Şekil, suret. 2. Görünüş. 3. Durum. HEY'ET-İ İCTİMAİYYE: Toplantı heyeti, sosyal durum. HEZL: 1. Eğlence, alay, şaka. 2. Latife. 3. Mizah. HIDK: Öç almak için kin besleme. HIFZ: Saklama, koruma, ezberleme. HIFZISSIHHA: Sağlığı koruma. HIKD: Kin tutma, öç almak için fırsat bekleme. HINZIR: 1. Domuz 2. Pis ve katı yürekli kimse. HIRMAN: Mahrumluk, ümitsizlik. HIRZ: 1. Sığınak. 2. Nazar boncuğu, nazar duası. 3. Tılsım. HISÂL: Huylar, mizaçlar, karekterler. HIŞM: Kızgınlık, öfke, gazap. HITBE: 1. Okunmuş. 2. Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın. HIYAR: 1. Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik, İslâm hukukunda alış-veriş hususunda muhayyerlik. 2. Hayırlılar, iyiler. HİBE: Bağışlama bağış. HİCAB: 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, hail, engel. HİCRÂN: 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı keder. HİCRET: 1. Memleketten memlekete göç. 2. Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti, Miladın 622. senesi. HİCRET-İ SENİYYE-HİCRET-İ NEBEVİYYE: Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye göçü. HİCV: Birini şiirle yermek, gülünç hale koymak, alay etmek. HİCVİYYE: Hicv sözü veya yazısı, taşlama. HİDAYET: Hak yola, doğru yola erme. HİDAYET-İ İLÂHİYYE: İlâhî hidayet, Allah'ın doğru yola erdirmesi. HİKMET: 1. Hakimlik, bilgelik. 2. Sebep. 3. Felsefe. HİKMET-İ İLÂHİYYE: Allah'ın hikmeti, yalnız O'nun bileceği iş. HİKMET-İ TEŞRİ: Kanun yapma hikmeti. Allah'ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler. HİLAF: 1. Karşı, zıt. 2. Yalan. HİLÂFET: 1. Birinin yerini tutma. 2. Peygamberin vekilliği, halifelik. HİLÂFETEN: 1. Birinin yerine geçerek. 2. Halife olarak. HİLAF-I EDEB: Terbiye ve ahlâka aykırı. HİLÂL: Yeni ay. HİL'AT: Elbise, kaftan. HİL'AT-İ RİSALET: Peygamberlik elbisesi. HİLF: Yardımlaşma, ittifak, sözleşme. HİLKAT: 1. Yaratılış. 2. Tabiat. HİLKAT-İ ÂDEM: İlk insanın yaratılışı. HİLKAT-İ ARZ: Dünyanın yaratılışı. HİLL: 1. Hilal. 2. Hac zamanında ihrama girilen yerin dışında kalan saha, haremin dışı. HİLM Ü HAYÂ: Yumuşaklık ve utanma duygusu. HİLM: Yumuşaklık, insanın tabiatında olan yumuşaklık duygusu. HÎN: An, zaman, vakit, sıra. HİRFET: Sanat, meslek. HİSAB: Hesap, saymak, aritmatik. HİSAL-HISAL: Huylar, tabiatlar. HİSAR: 1. Kuşatma, etrafını alma. 2. Etrafı istihkamlı kale, bent. HİSS: Duyma kuvveti, duygu. HİSSE: Pay, nasip. HİSSEDÂR: Pay, hisse sahibi. HİSS-İ KABLELVUKU: Önsezi. HİSSÎ: His ile, duygu ile ilgili, duygusal. HİSSİYYAT: Duygular, sezişler. HİTAB: Bir veya daha fazla kimselere söz söyleme, nutuk. HİTAB-I ÂM: Umuma hitap, bir topluluğa söyleme. HİTAB-I EZELÎ: Başlangıçsız, çok eski söz. HİTÂM: 1. Son, nihayet. 2. Bitme, tükenme. HİTÂN: 1. Sünnet, sünnet etme. 2. Duvarlar, engeller. HİZB-HİZİB: 1. Kısım, bölük. 2. Taraftar. 3. Kur'ân cüzünün dörtte biri. HOD BE HOD: Kendi kendine, kendi başına. HOD: 1. Kendi. 2. Baş zırhı. HODGÂM: Bencil, egoist, kendini beğenmiş. HUB: Güzel, hoş, iyi. HUBB: Sevgi, muhabbet. HUBB-İ DÜNYA: Dünya sevgisi. HUBS: 1. Pislik. 2. Kötülük. HUCCÂC: Hacılar. HUCCET-HÜCCET: 1. Vesika, delil, senet. 2. Tanınmış bilginlere verilen ünvan. HUD'A: Aldatma, oyun hile. HUDÂ: Allah, yaratıcı. HUDDAM: Hizmetçiler. HUDUD: Sınırlar, hudutlar. HUDÛS: Sonradan olma. HUFFAZ: Ezberleyiciler, Kur'ân'ı ezbere bilenler. HUKUK: 1. Haklar. 2. Hakikatler. 3. Kanunların verdiği hak. HULASA: Bir şeyin, bir sözün özü, özeti. HULÂSA-İ KELÂM: Sözün özeti. HULD AZABI: Ahiratteki ebedî azab. HULD: 1. Sonu olmayan. 2. Ebedî devamlı. HULF: Verdiği sözü tutmama, yemininde durmama. HULK: Huy, tabiat. HULKUM: Boğaz, gırtlak, ağızdan mideye giden yol. HULÛD: Ölmezlik, süreklilik, devamlılık.YEVM-İ HULÛD: Kıyamet günü. HULÛM: 1. Rüyalar, hülyalar. 2. Düş azması. HULÛS: Halislik, saflık, gönül temizliği. HULÛS-İ NİYET: Halis, samimi niyet. HUMS: Beşte bir. HÛN: 1. Kan, dem. 2. Öldürme, öc. HUNEFA': "Hanif"in çoğulu. Allah'ın birliğine inananlar, Hz. İbrahim dininden olanlar. HURAFAT: Aslı, esası olmayan sözler ve rivayetler, hurafeler. HURAFE: Uydurma hikâye ve rivayet. HURDE: Değersiz şey, kırıntı. HUREMAT - HURMÂT - HURUMAT: Haram olan şeyler, dince yasak olan şeyler. HURÎ: 1. Cennet kızı. 2. Sevgili. HURÛC: Çıkma, çıkış, dışarı çıkma.YEVM-İ HURÛC: Kıyamet günü. HURÛF: Harfler. HURÛF-İ HECA: Alfabe harfleri. HURUF-İ MUKATTAA: Bazı surelerin başında bulunan ve ayrı ayrı okunan harfler. HURUM: Haramlar, dince yasak ,olanlar. HUSUS: İş, şekil, yol, konu. HUŞÛ: 1. Gönül alçaklığı, tevazu. 2. Korku ile sevgi arası durum, saygı. HUTAME: Cehennemin adlarından biri, cehennemin beşinci tabakası. HUTUT: 1. Çizgiler. 2. Yazılar. 3. Yollar. HUZUR: 1. Hazır bulunma. 2. Rahat. HÜCCET: 1. Vesika, delil. 2. Seçkin âlimlere verilen ünvan. HÜCCETÜ'L-İSLÂM: İmam Gazali'nin lakabı. HÜCEYRE: 1. Küçük delik, oyuk. 2. Odacık, hücrecik. HÜCRE: 1. Odacık, göz. 2. Dokuların, organların en küçük parçası, hücre. HÜDA: 1. Doğru yol gösterme. 2. Hidayet etme. 3. Kur'ân-ı Kerim'in adlarından biri. HÜKEMA: Hakîmler, bilginler, filozoflar. HÜKM-HÜKÜM: Yargı, emir, komuta. HÜNSA: 1. Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse. 2. Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması. HÜRRE: Cariye veya esir olmayan kadın. HÜSN Ü KUBUH: Güzellik ve çirkinlik. HÜSN: Güzel, iyi, güzellik, iyilik. HÜSNA: En güzel. HÜSN-İ AKİBET: Netice güzelliği. HÜSN-İ DİLÂRÂ: Gönül alıcı güzellik. HÜSRAN: 1. Zarar, ziyan. 2. Beklenilenin elde edilememesinden duyulan acı, mahrumiyet acısı. HÜVE: 1. O. 2. Allah. HÜVE'L-BÂKÎ: Bâkî kalan Allah'tır. HÜZN-HÜZÜN: Gam, keder, sıkıntı.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|